banner

Beynimizin yüzde kaçını kullanıyoruz?




Beynimizin yüzde kaçını kullanıyoruz? 'Yüzde 10' miti bilimsel olarak kanıtlandı mı? daha fazlası mümkün mü? Eğer beynimizin sınırlarını zorlayıp daha fazlasını kullanabilirsek neler yapabiliriz? Kadın ve erkek beyni arasında fark var mı? Aşık olunca beyinin kimyası değişir mi? İşte insanların en çok merak ettiği bu sorulara bilim insanlarının verdiği yanıtlar;

Bilim insanlarının hala tam olarak çözümleyemediği beyin, vücut ısımızı dengeliyor, görmemizi, işitmemizi, hissetmemizi, hatta aşık olmamızı sağlıyor. Bütün bunları vücutta 1400 gr ağırlığındaki beyin sağlıyor. Öylesine karmaşık bir yapıya sahip bir organ ki, beynin nasıl çalıştığına da insan aklı yetmiyor! Araştırmacılar ‘Beynin ne yaptığını biliyoruz ama ne yapacağını bilmiyoruz’ diyor. İnsanın kendi beyniyle ilgili çözdüklerini merak ediyorsanız, işte birkaç başlık… 

Ortalama bir insan beyni kaç kilo?

 

 

 

 

 

 

 

 


Ünlü fizik bilimci Einstein’in beyni 1230 gr’dı halbuki yetişkin bir erkeğin beyni ortalama bin 400 gram ağırlığında. Bin 400 gramı gözünüzde canlandırmanız için 5 elmanın veya 6 orta boy domatesin ortalama ağırlığına denk diyebiliriz.

Beyin vücudumuzdaki oksijenin ve kanın yüzde 20′sini kullanıyor. İçeriğindeki protein, yağ, 100 bin mil uzunluğunda damar, 100 milyar sinir hücresiyle beynimiz ayakkabılarımızı en son nerede çıkardığımızı bile bize hatırlatır.

Erkekle kadının beyni arasında bir fark var mı?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Mustafa Ertaş’a göre,  kadın beyni, erkeğe göre 200 gram daha hafif. Ertaş ‘Tabii bu başka bir anlama gelmiyor’ diyor. Ertaş’ın verdiği bilgiye göre içsel duygular, cinsellik, hırs erkek beyninde daha baskın. Kadınların ise matematik ve mantık zekası daha iyi.

Beynimizin yüzde kaçını kullanıyoruz?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İnsanlar yıllardır beyinlerinin tamamını değil, sadece yüzde 10’unu kullandığını düşünüyor. Peki bu bilimsel olarak doğru mu?

Beynimizin yüzde 10’unun kullanıldığına ilişkin mitin başlangıcı 1890 yılına dayanmaktadır. Bir nörolog cerrahın beyin çukuru boşaltıldığında davranışlarda farklılık olup olmadığını anlamak için yaptığı çalışmalar, bu mitin oluşmasına neden oldu. 1920 yılında Einstein ile yapılan bir röportaj da mitin yaygınlaşmasını sağladı. Einstein, yüzde 10 figürünü kullanarak daha fazla düşünmemiz gerektiğini vurgulamak istemişti. İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce ise Amerikalı reklamcılar yüzde 10 figürünü kullanarak müşterilerini etkilemeye çalıştılar. Böylece yüzde 10 miti en yaygın haline ulaştı.

O günden sonra, 20. yüzyılın sonuna kadar eğitimle ilgili ilgisiz milyonlarca insan bu miti sıklıkla kullanır oldu. Ne yazık ki ne fonksiyonel MR cihazları ne de beyin cerrahları beynin kullanılmayan bir bölgesi olduğunu söylüyorlar. Beyin esnektir ve nöroplasite özelliği vardır, ama bu, yüzde 90’ı kullanılmıyor anlamına gelmez. Açıkçası, beynimizin % 10’unu kullanıyor olmamız, bitkisel hayatta olmamız anlamına gelir.

Günümüzde sinir bilim ve beyin görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler sayesinde beynimizdeki tüm sinirlerin çeşitli eylemler esnasında çalışmakta olduğunu biliyoruz. Yani beynimizde kullanmadığımız herhangi bir sinir ağı bulunmuyor. Herhangi bir darbe veya yaşlanma neticesinde kaybedilen sinirler sonucu beyin kapasitesinin olumsuz etkilenmesi de bu yüzden. Birçok bilim insanı bu hurafenin artık değişmesi için çalışıyor. “Beynimizin yüzde kaçını, nasıl kullanıyoruz?” sorusunu Cambridge Üniversitesi Psikiyatri kliniğinde Nörobilim üzerine Doktora yapan Dr. Muzaffer Kaşer şu cevabı veriyor;

 “Beynimizin yüzde 10’unu kullanıyoruz diye bir yanlış bilgi var. Beynin yüzde 100’ünü kullanıyoruz. Beyin görüntüleme araştırmaları sayesinde beynin bir bütün halinde çalıştığını, bağlantıların etkileşim halinde olduğunu ve bir görev yapılmadığında dahi arka planda çalışan aktivitesi (default mode network) bulunduğunu biliyoruz. Parmağımızı şıklattığımızda dahi beynimizin yüzde 90’ını çalıştırıyoruz. Zaten vücudun enerjisinin büyük kısmını kullanan bir organın, çoğunun çalışmadan kalması yaşamla bağdaşmazdı.”

Yüzde 100’ünü kullansam neler yapabilirim?

Bilimsel gerçekliğinin dışında, insanların nasıl böyle bir bilgiyi sahiplenebildiklerini sorgulayan Kaşer, “Bu konuda şöyle bir düşüncem var; insan yüzyıllar boyunca kendini evrenin merkezinde olduğunu düşünegelmiş. Bu derece benmerkezci bir canlının, kendi beyniyle de ilgili beklentilerinin yüksek olmasını bekleyebiliriz. Yüzde 10 “mit”inin altında tarihsel olarak böyle bir motivasyon olabilir. Aslında beynimin tümünü kullanmıyorum; yüzde 100’ünü kullansam neler yapabilirim? Düşüncesi bu nedenle bu derece sahiplenilmiş” dedi.

Kişisel gelişim kitapları yanlış bir algı yaratıyor

“Kişisel gelişim” adıyla çıkan kitapların, özellikle modern çağda insanların iş hayatındaki sorunlarına yönelik popüler kültür ürünleri olduğunu söyleyen Kaşer, bu kitapların yanlış bilgilerin yayılmasında çok büyük payı olduğunu kaydetti. Kaşer, “Çünkü bu kitaplarda sürekli kişilere aktarılan, şöyle bir mesaj var; ‘Siz aslında kapasitenizin daha fazlasını yapabilirsiniz, yapmalısınız da.’ Bunu bir şekilde temele oturmanın en kolay yolu da ‘aslında beyninizin tamamını kullanmıyorsunuz’ demek. Böylece insanlara daha fazlasını kullanmanın yollarını vaat ederek kazanç sağlayan bir sektör var. Derslerimde bu bilgiye inanan çok sayıda kişiyle karşılaşıyorum” diye konuştu.

Aşık olunca beyinin kimyası değişir mi?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şu ana kadar yapılan araştırmalar aşkın beynin kimyasını değiştirdiğini ortaya çıkarmıştır. Londra Üniversitesi Nörobiyoloji profesörlerinden Semir Zeki, fonksiyonel MRI kullanarak yaptığı araştırmada, 17 kişiye önce sevdiği kişinin, ardından da arkadaşlarının fotoğrafları gösterilerek, serebral kan akışları izlendi. Araştırmada aşkın, kişilerdeki muhakeme yeteneğini yitirdiği ve saplantılı kişilik bozukluğuna sebep olduğu ortaya çıktı. ‘Aşkın gözü kördür’ sözü de buradan geliyor.

Beynin iki bölümü ayrı alanlarla ilgilenir mi?

İlgileniyor. Yapılan araştırmalara göre okuma gibi dille ilgili aktivitelerle öncelikli olarak beynin sol, sudoku gibi sayısal etkinliklerle ise sağ bölge ilgileniyor. Müzik ise her ikisiyle! Türkiye Nörolojik Bilimler Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ertaş, ‘Konuşmanın hakimi sol beyin. Bir örnek verecek olursak, İtalyan gemicinin sol beyni tahrip oluyor, konuşamıyordu ama şarkı söylüyordu’ diyor.

Lucy filminde insan beyninin sınırları aşılıyor

Ünlü Fransız sinemacı Luc Besson'un senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı ve başrolünde Scarlett Johansson oynadığı ‘Lucy’de vücudunun içine kurye olması için yerleştirilen yeni bir tür sentetik uyuşturucu, beklenmedik bir şekilde Lucy'nin vücuduna nüfuz edip kanına karışmaya başlayınca mucizevi bir durumla yüzleşir. Lucy'in damarlarında dolaşan kimyasallar, ona insanüstü yetenekler kazandırmıştır! Artık akıl okuma, telekinezi ve acıyı hissetmeme gibi güçlere sahip olan genç kadın beyinin tüm algı kapılarını sonuna kadar açacaktır...

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.