Logo

‘Hedeflerinizin peşini bırakmazsanız, önünde sonunda kazanırsınız’

Kategori: Kim Kimdir
Salı, 15 Temmuz 2014 08:21 tarihinde oluşturuldu



Hayallerinin peşinden giderek, çok istediği konservatuvarın kapısından geç de olsa girmeyi başaran ve ardından kariyerinde hızla ilerleyen Ufuk Özkan, “Çok çalışırsanız, hedeflerinizin peşini bırakmazsanız, önünde sonunda kazanırsınız” diyor.

Geniş Aile dizisinde oynadığı Cevahir rolüyle yıldızı parlayan oyuncu Ufuk Özkan, birçok başarılı dizi ve film projesinin ardından şimdilerde Zengin Kız Fakir Oğlan dizisi ve Aileler Yarışıyor programıyla ekranlarda… Hayallerinin peşinden giderek, çok istediği konservatuvarın kapısından geç de olsa girmeyi başaran ve ardından kariyerinde hızla ilerleyen Ufuk Özkan, “Çok çalışırsanız, hedeflerinizin peşini bırakmazsanız, eninde sonunda kazanırsınız” diyor.

Öncelikle herkesin tanıdığı Ufuk Özkan’ı bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Ukalalık ve özgüveni birbirinden ayıran, çalışkan, çalışmayı çok seven, mesleğine âşık, sakin ve çok büyük hedefleri olmayan biriyim. Mesela, günün birinde Oscar almak gibi bir hayalim yok. Her zaman başarılı işlere imza atmak ve bir önce yaptığım işte elde ettiğim başarının tesadüf olmadığını kanıtlamak istiyorum. Onurlu, dürüst, gururlanacağım bir evlat yetiştirmek de bir diğer hedefim.

Çocukluğunuz nasıl geçti? Nasıl bir ailede büyüdünüz?

1973 senesinde Almanya’ya göç eden bir ailenin 1975 yılında doğan bir üyesiyim. Müthiş eğlenceli bir çocukluk geçirdim. Teyzemler de bizim oturduğumuz apartmanda oturuyorlardı. 10 tane kuzen sürekli bir aradaydık ve annelerimize, babalarımıza saç, baş yoldurtuyorduk. Oyunculuğumun nüveleri de çocukluğuma dayanır. Oyunlar icat eden, oyunları yöneten, taklitler yapan bir çocuktum. 12 yaşıma kadar Almanya’da yaşadım. 1986 yılında ailece Türkiye’ye döndük.

“MAVİ KART” ALINCA ÖĞRENCİ OLDUĞUMU ANLADIM

Eğitim hayatınız nasıl geçti? Nasıl bir öğrenciydiniz?

Almanya’da ilkokulu ve orta biri bitirdim. İlkokul 5’ten liseye kadar eğitim hayatım Samsun’da geçti. Aslında Türkiye’ye dönünce de orta ikiden devam etmem gerekiyordu ama olmadı. Seviye tespit sınavını ve mülakatı Türkçemin yetersiz olmasından dolayı geçemedim ve ilkokul 5’ten devam etmek zorunda kaldım. O zamanlar derslerim çok kötüydü ve benim için “ilkokulu bile zor bitirir” diyorlardı.

İlkokul 5’i bitirdikten sonra 4 ay boyunca özel Türkçe dersleri aldım. Bu aldığım dersler okuldaki başarıma olumlu yansıdı. Ayrıca aynı mahallede oturduğumuz bir sıra arkadaşım vardı. O, çalışkan bir öğrenciydi. Ben de ondan etkilendim ve ortaokula başlayınca okula bağlı bir öğrenci oldum. Eğitim hayatımda hınzır, yaramazlıklar yapan ama çok başarılı bir öğrenciydim. Okul bilgi takımındaydım ve sınıfları takdirlerle geçerdim hep. Başarılı bir öğrenci olduğum için ailem hukuk, uluslararası ilişkiler ya da siyaset bölümlerinden birini okuyacağımı bekliyordu. Ama benim hayalimde konservatuvar okumak vardı. Rahmetli babama liseden mezun olduktan 1 hafta sonra bu fikrimi söylemiştim. Beni anlayışla karşıladı ve iki gün sonra kendimi Samsun’dan İstanbul’a doğru giden bir otobüsün içinde buldum. Konservatuvar sınavını ilk girişimde kazanamadım, yıl 1992’ydi. Tekrardan Samsun’a geri dönmedim, İstanbul’da kaldım. İstanbul’da kalabilmek için de çalışmam gerekiyordu. Ben de boş durmadım ve çalıştım. Bir tekstil firmasında telefonlara baktım, Çırağan Sarayı’nda bellboyluk yaptım. Çalışırken aynı zamanda tiyatro kurslarına da gidiyordum. Konservatuvar okuma hayalimin peşini hiç bırakmadım yani... İkinci girişimde de kazanamadım ama 1996-

1997 eğitim öğretim yılında, üçüncü girişimde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nü kazandım.

Konservatuvar sınavını kazanınca Çırağan Sarayı’daki bellboyluk görevimden istifa ettim ve öğrencilik hayatım başladı. Üç ay sonra “Mavi Kart” aldım, öğrenciliğin ne demek olduğunu da işte o zaman anladım. Bellboy olarak çalıştığımda iyi paralar kazanıyordum çünkü. 17- 18 yaşımda bir doktorun aldığı parayı alıyordum. Ama benim için paradan çok hayalimi gerçekleştirmek önemliydi. Hayallerimin peşinden gittim ama dört sene rötarla gittim.

SAHNE TOZUNU İLK SAMSUN BELEDİYE KONSERVATUVARI’NDA YUTMUŞTUM

Oyuncu olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

Almanya’dan Türkiye’ye döndüğümde sosyal hayata uyum problemi yaşadım. İçime kapanık biriydim. Bunu aşmak için ortaokuldayken Samsun Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne girdim. Konservatuvara girişimde akrabamız olan genel sanat yönetmeninin büyük etkisi oldu. Misafir öğrenci olarak o davet etmişti beni. Tiyatroyla tanıştıktan sonra kendimi rahat bir şekilde ifade etmeye başladım. Tiyatro sahnesi benim özgürlüğüm oldu.

Sahne tozunu ilk Samsun Belediye Konservatuvarı’nda yutmuştum. Sahneye çıktığım ilk an “Hayatım boyunca sahnede olmak istiyorum” demiştim. Beni harekete geçiren ise Müşfik Kenter oldu. 'Kuvay-ı Milliye' adlı oyunla Samsun'a gelmişti. Oyun bittikten sonra kuliste konuştuk ve bana "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diye sordu. Ben de "Sizin gibi alkışlanmak istiyorum" cevabını vermiştim. O gün oyuncu olmaya karar verdim. Yıllar sonra onun öğrencisi olamadım ama ablası Yıldız Kenter'in öğrencisi oldum.

Sahneye ilk çıktığınız gün neler hissetmiştiniz?

 “Portofino” isimli İtalyanca bilindik bir şarkı vardır. Fuayedeki Ramazan eğlencelerinde en son o şarkı çalınırdı ve ikinci perde başlardı. Sonra ben sahneye çıkar tekerlemeler okurdum. Benim heyecanım sahneye çıkmadan önce çalınan Portofino şarkısını duyduğumda başlardı, kalbim yerinden fırlayacak gibi olurdu. Portofino şarkısını her duyduğumda o günü hatırlarım.

Konservatuvarı bitirdikten sonra neler yaptınız?

Konservatuvarı bitirdikten sonra şehir tiyatrolarında görev aldım. Kendi özel tiyatromuzu kurmuştuk ‘Tiyatro Kılçık’ isimli, orada 3 yıl kabare gösterileri yaptım. Sonra Asuman Dabak tiyatrosunda tiyatro yaptım. Ardından BKM'nin projesi geldi, 'Ölümüz Aşk' dizisinde başrol oynadım. Sonrasında ‘Emret Komutanım’, ‘Bütün Çocuklarım’, ‘Benim Annem Bir Melek’ ve ‘Geniş Aile’ dizilerinde rol aldım. Şu sıralarda Zengin Kız Fakir Oğlan dizisinde rol alıyorum. 2 yıldır süren bir dizi… Dizide Nurhan karakterini canlandırıyorum.

Aynı zamanda ‘Aileler Yarışıyor’ programını da sunuyorsunuz. Özel hayatınıza nasıl vakit ayırıyorsunuz? Çok boş vaktiniz kalmıyordur herhalde…

Aileler Yarışıyor’u Cuma ve Cumartesi günleri çekiyorum. Hafta içi 5 gün yayınlanıyor. Geçen sene 5 gün dizi çekimi vardı, son 2 aydan beri Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri olmak üzere 4 gün çekim yapıyoruz. Dolayısıyla Pazar günleri bana kalıyor. Pazar gününü de ailemle geçirmeyi tercih ediyorum. Eşim ve oğlumla beraber dışarı çıkıyoruz,  birlikte yemek yiyoruz. Oğlum futbol okuluna gidiyor, sabahları onunla beraber idmanına gidiyorum. 

Neler okur ve neler izlersiniz?

Önceden 2 ya da 3 tane başucu kitabım olurdu. Şimdi ne yazık ki okumak için fırsat bulamıyorum. Sinemaya çok uzun zamandır gitmiyorum. Tiyatroya ise en son diziden oyuncu arkadaşım Mahir İpek’in oyununu izlemek için gittim.

GENİŞ AİLE HAYATIMDA BİR DÖNÜM NOKTASIDIR

Cevahir rolü için teklif nasıl gelmişti? Geniş Aile dizisinin kadrosuna nasıl dahil oldunuz?

Teklif, yönetmen Ömer Uğur’dan geldi. Ömer Hocam, çok önemli bir yönetmendir. Kendisi ile Emret Komutanım dizisinde birlikte çalışmıştık. Cevahir rolü için oyuncu arayışında olan kişilere beni önermiş. Onun sayesinde Cevahir rolünün seçmelerine girdim. Role aday benimle beraber 20 kişi daha vardı. Seçmeler 3 ay sürdü. Üçüncü ayın sonunda 20 kişiden geriye 4 kişi kaldı. Kalan 4 kişiden biri Cevahir rolünü alacaktı. Dördümüz ayrı ayrı 2 tane sahne oynadık. Ve sonunda role ben seçildim. Seçileceğime senaryoyu okuduğum günden beri inanıyordum aslında. Hatta Ömer Hocama da, “Gün gelecek Cevahir rolünü ben oynayacağım” demiştim. Cevahir rolü hayalini kurduğum bir roldü. Karakterin ismini bilmiyordum ama böyle bir karakter hayalimde vardı.

Sonrasında dizinin çekimlerine başladık. Birinci bölüm itibariyle bir tsunami etkisi yarattı Geniş Aile… Çok beğenilen bir iş oldu. ‘Geniş Aile’ hayatımda bir dönüm noktasıdır. Çok büyük bir itici güç oldu benim için. Kaşem ve hayat standartlarım o diziden sonra değişti. Cevahir rolünün etkisi hâlâ sürüyor. Sokakta beni Ufuk Özkan olarak hatırlayan azdır, ama Cevahir derseniz herkes hatırlar.

BU İŞLER GAZOZ KAPAKLARIYLA YAPILMIYOR

Hep komedi yapımlarında izliyoruz sizi. Dram ve başka türlerde de izleyebilecek miyiz?

Ulaşılmaz bir oyuncu değilim. Her evin, her mahallenin çocuğuyum. O samimiyeti yaratmak çok önemli. “Bizim çocukta dram oynayabiliyormuş” dedirtmek isterim. Ne var ki, bu işler gazoz kapaklarıyla yapılmıyor. Yapımcı ve kanala bağlı… “Bu adam daha önceki işinde de komedi yaptı, aman yine yapmasın” demiyorlar. Yarın öbür gün Zengin Kız Fakir Oğlan dizisi biterse ve bana komedi senaryosuyla gelirlerse, “Hayır, ben komedi yapmayacağım” demem.

Oyunculukta eğitim ne derece önemli?

Mektepli olmanız çok iyi oyuncu olduğunuz anlamına gelmez. Eğer siz de iyi bir malzeme yoksa dünyanın en iyi tiyatro hocalarından eğitim alsanız, konservatuvar bitirseniz nafile. Ama eğer siz de malzeme iyiyse hocalarınız sizi yoğurup daha iyi hale getirebilir.

Oyuncu olmak isteyen gençlere ne tavsiye edersiniz?

Çok çalışırsanız, hedeflerinizin peşini bırakmazsanız, eninde sonunda kazanırsınız. Çok istemek, çok gözlemlemek, çok okumak gerekiyor. Tiyatro oyunu ve film izlemek de bu meslekte kendini geliştirmek için çok önemli… Tabii tüm bunların yanında şansınız olmalı. Yüzde 50 de şans faktörü var. Verilen şansları iyi değerlendirmek gerekiyor. Allah’a şükür ben bana sunulan şansları iyi değerlendirdim. ‘Benim Annem Bir Melek’ dizisinin ilk bölümünde sahne sayım sadece bir taneydi. İkinci bölüm iki tane oldu, derken her bölümde sahne sayım arttı. Öyle ki, dizinin yüzde 60’ına yakın yerinde vardım. Dolayısıyla oyuncunun kendini kabul ettirmesi ve öne çıkması kendi elinde… Performansın iyiyse bunu senarist, yapımcı ve seyirci görüyor.

OKULUN İLK GÜNÜ ÖĞRETMENİM KAFAMDA CETVEL KIRMIŞTI

Hayatınızda iz bırakan ve unutamadığınız öğretmenleriniz hangileriydi?

İlkokul 5’teki Muazzez öğretmenimi unutamam. Okulun ilk günü kafamda cetvel kırmıştı.

Çok yaramaz ve zapt edilemeyen bir öğrenciydim. Türkçemin de yetersizliğinden dolayı benimle çok uğraştı, beni çok törpüledi Muazzez öğretmenim.

Bir diğer unutamadığım Hocam da Yıldız Kenter… Onun mezun ettiği son öğrencilerdik. Bizi mezun ettikten sonra emekliye ayrıldı ya da ayrılmak zorunda kaldı. Hocalarının hocasının da benim hocam olması muhteşem bir şeydi.

Sahneye çıktığım ilk an “Hayatım boyunca sahnede olmak istiyorum” demiştim. Beni harekete geçiren ise Müşfik Kenter oldu. 'Kuvay-ı Milliye' adlı oyunla Samsun'a gelmişti. Oyun bittikten sonra kuliste konuştuk ve bana "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diye sordu. Ben de "Sizin gibi alkışlanmak istiyorum" cevabını vermiştim. O gün oyuncu olmaya karar verdim.

Konservatuvar sınavını kazanınca Çırağan Sarayı’daki bellboyluk görevimden istifa ettim ve öğrencilik hayatım başladı. Üç ay sonra “Mavi Kart” aldım, öğrenciliğin ne demek olduğunu da işte o zaman anladım. Bellboy olarak çalıştığımda iyi paralar kazanıyordum çünkü. 17- 18 yaşımda bir doktorun aldığı parayı alıyordum. Ama benim için paradan çok hayalimi gerçekleştirmek önemliydi. Hayallerimin peşinden gittim ama dört sene rötarla gittim.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.