Logo

4+4+4’ün Arkasında Hangi Odak Var?

Kategori: Gündem
Salı, 03 Nisan 2012 09:13 tarihinde oluşturuldu



TBMM’nin 3 Mart 1924 günkü oturumunda alınan kararların büyük çoğunluğunu hemen herkes pek iyi bilir de, nedense Erkânı Harbiyei Umumiye Vekâleti’nin kaldırılması kararı gölgede kalmıştır. Hilafetin kaldırılması Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması ve Tevhidi Tedrisat’ı anımsayanların çoğu da dördüncüyü unuturlar genelde.

Oysa, o gün alınan kararlar, Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyetin temelinde olan bir ilkenin yaşama geçmesinde önemli adım oluşturuyordu.

O ilke, değerli şair, düşünür ve gazeteci dostum Özdemir İnce’nin önceki günkü Hürriyet’te yayımlanan “son yazı”sında da belirttiği gibi, “asker kışlaya, imam camiye” ilkesiydi.

Laiklik, imamın yerinin eğitim olmayıp cami olduğunu belirlemiştir.

Ama görmezden gelinen bir nokta daha var. O da Cumhuriyet rejiminin felsefesinin imamı camiye gönderirken, askeri de kışlaya göndermeye yönelik olduğudur.

Mustafa Kemal’in ilkesi hep bu olmuştur. Daha Kurtuluş Savaşı’nın hemen ertesinde, askerlik görevi ile siyaset birbirinden ayrılmıştır.

Gerçekten de, laik demokrasinin kuralı, postal vesayetinden de takunya vesayetinden de masun olmasıdır.

Bu yüzdendir ki, rejimi bu iki vesayetten arındırmak isteyen her girişim, demokrasi adına desteklenmelidir.

1960’tan başlayarak, kırk yıl süreyle birbirini izleyen darbelerin siyaset yaşamımızdaki yerleri yadsınamaz ama bunların Cumhuriyet’in temel felsefesinden kaynaklandığını ileri sürmek, Cumhuriyet’e haksızlıktır.

Cumhuriyet, askerin vesayetini de, imamın etkisine dayanan sivil vesayeti de reddeder.

İmam vesayetini baştacı ederek, “egemenlik ulusundur” deyip, milli irade türküleri söylemeye kalkmak, laikliği kalkan ederek din düşmanlığı yapmak kadar büyük bir sahtekârlıktır.

Bütün bu gerçeklerden hareket eden Cumhuriyet, 3 Mart 1924 tarihindeki oturumunda eğitimin ve laikliğin sağlam temellerini atıyordu.

O gün temeli atılan eğitim hem laikti hem de kaliteli bir eğitimdi. Zaten başka türlü olması da beklenemezdi. Çünkü laik olmayan, yani kimi kavramları tabu haline getiren, sorgulayıcı, kuşkucu olmayan eğitimin kaliteli olmasına da imkân yoktu.

“4+4+4” formülüyle özetlenen eğitimin bu tür özelliklere sahip olmadığı, zaten ortaya atanların da böyle bir kaygıları olmadığı biliniyor.

İşin en önemli yanı “eğitim birliği” değil. Çünkü laik eğitimde olmasa bile dinsel eğitim çatısı altında eğitim birliğinin sağlanması yolunda, MHP’nin de öncülüğüyle yeterli adımlar atılmıştır.

Bağrında Kuranıkerim derslerini barındıran eğitim kurumlarının imam hatiplerden bir farkı olmayacağı açık. Gerçekten de imam hatiplerin diğer liselerden en büyük farkı Arapça ve Kuran dersleriydi. Şimdi bunlar öbür okullarda da yapıldığına göre, fazla bir fark kalmayacak ve dinsel eğitimin çatısı altında Tevhidi Tedrisat sağlanmış olacaktır.

“4+4+4”ü kabul ettirmiş olanlar, askeri vesayetten kurtuluş döneminin tamamlandığını ileri sürüyorlar.

Acaba gerçekten öyle mi?

Asker kışlasına ilkesine uyarken, imam camiye ilkesinin tam tersini yapıp imamı eğitimin içine monte edenlerin bu iddiaları geçersizdir.

Peki o zaman, “4+4+4”ün ardındaki odak hangisidir?

“4+4+4”ün arkasındaki odak, laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla sabit olmuş olan AKP’dir.

İnanmayanlar, Anayasa Mahkemesi’nin 2008/2 sayılı 30.7.2008 tarihli, 24 Ekim 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış olan kararına bakabilirler.
(Cumhuriyet )  Ali Sirmen

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.