Logo

Geleceğin en gözde mesleği ‘gastronomi’

Kategori: Gündem
Cumartesi, 22 Eylül 2012 08:08 tarihinde oluşturuldu



Türkiye’de son yıllarda artan yemek programları ve yarışmaları sayesinde bir farkındalık yaratan gastronomi, yemek pişirmek ve aşçılıktan çok daha fazla bir anlam taşıyor. Oluşan bu farkındalık nedeniyle de bir süredir gençlerin gözde meslekleri arasında.

Türkiye’de henüz çok yeni bir kavram olan “gastronomi”, doğru yiyeceği seçme, hazırlama, sunma ve insanların bundan keyif almasını sağlama sanatı olarak tanımlanıyor. Turizmin gelişmesinin doğrudan etkileri olduğu gibi, Türkiye’de son yıllarda artan yemek programları ve yarışmaları sayesinde de gastronominin farkına varıldı. Yemek pişirmek ve aşçılıktan çok daha fazlası olan gastronomi, oluşan bu farkındalık nedeniyle de bir süredir gençlerin gözde meslekleri arasında.

Gençler gastronomiye meraklı

Türk mutfağının gelişimi, gastronomi eğitimine bağlı

Gastronomi, sadece iyi yemek pişirmek anlamında kullanılan bir terim değil. Bir ürünün tarladan sofraya gelene kadar geçen tüm aşamaları, gastronominin ilgi alanına giriyor. Bunun yanında yiyecek içeceğin servisi, kalitesi, yemek yenilen mekânın ve personellerin özellikleri gibi konularla da doğrudan ilişkilendirilen gastronomi, en basit anlatımla yemeğin sadece beslenmek ve doymak olarak algılanmadığı, aynı zamanda zevk almak için tüketildiği bir sistem. Hatta yemekte kullanılan temel gıdaların hangi coğrafyada, ne aşamalardan geçerek üretildiği, yapılacak yemeğin tarihi ve kültürü de gastronomi açısından öne çıkarılması gereken konulardan.

Tüm dünyada yükselen bir değer olan gastronomi, Türkiye’de de kurumsal, zincir otel ve restoranların çoğalması ve insanların dışarıda yemek yeme kültürlerinin yaygınlaşması sonucunda, birçok genç için kariyer yapılacak bir alan haline geldi. Eskiden usta-çırak ilişkisi ya da en çok meslek liseleri mezunu şef aşçılar varken, artık Türkiye’nin birçok önemli üniversitesinde açılan 4 ya da 2 yıllık gastronomi bölümleri ile yemekte kullanılan her malzemeyle, yemeğin hazırlanmasıyla, sunumuyla bilfiil ilgilenen excutive şefler var.




YEDİTEPE’DE SANAT DALI OLARAK KABUL EDİLİYOR

Gençler tarafından oldukça fazla tercih edilen, popüler bir meslek dalı haline gelmiş olmasına karşın, gastronominin Türkiye’de hala anlaşılmayı bekleyen bir alan olduğunu söyleyen Prof. Dr. Bike Kocaoğlu, bu alanda verilen eğitimin gerekli bilgi ve becerilerle donatılmış, uluslararası alanda rekabet edebilecek yaratıcı bireyler yetiştirmek olduğunu anlatıyor. Kocaoğlu, bu bölümü Türkiye’de ilk açan üniversitelerden biri olan İstanbul’daki Yeditepe Üniversitesi’nin Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı… Bölüm açıldığından bu yana yoğun bir ilgi gördüklerini anlatan Kocaoğlu, bölümün diğer amacının da zengin Türk mutfak kültürünün, akademik bir ortamda korunmasını sağlamak ve bu kültürü uluslararası alanda tanıtmak olduğunu belirtiyor. Güzel sanatlar fakültesi bünyesinde yer alan ve özel yetenek sınavı ile öğrenci alan dört yıllık lisans programı süresince, en temelden en ileri seviyeye kadar yiyecek-içecek işletmeciliği ve yemek sanatının incelikleri öğretiliyor. Yeme-içmenin bir sanat olarak kabul edildiği programda, öğrencilere temel sanat eğitimi, resim, heykel gibi alanlarda da eğitim verilirken; program boyunca gıdayı en iyi şekilde anlayabilmek için beslenme, gıda bilimi, hijyen, matematik gibi temek bilimlerde eğitimler alıyorlar. Kocaoğlu, tüm bu dersler yanında, öğrencilerinin mesleklerinde en iyiler olmaları için hazırladıkları programı şöyle anlatıyor; “Programımızın eğitim dili İngilizce. Öğrencilerimize restoran, yiyecek-içecek yönetimi, yemek pişirme teknikleri ve sanat-kültür, tarih konularında eğitimler veriyoruz. Yiyecek-içecek yönetimi ve yemek pişirme teknikleri derslerini, teorik ve uygulamalı dersler olarak hazırladık. Klasik yemek pişirme teknikleri, Fransız, İtalyan, Türk, Osmanlı, Akdeniz, Uzakdoğu mutfakları ve modern mutfak teknikleri, uygulamalı olarak veriliyor. Pastacılık sanatı, çikolata hazırlama teknikleri, şarapçılığa giriş gibi diğer pratik derslerin yanında, öğrenciler sanat tarihi, dünya mutfak kültürü, yemek tarihi gibi teorik dersler ile mutfak sanatı ve kültürünü değişik perspektiflerle derinlemesine uygulamalı ve teorik olarak inceliyorlar.”

MSA MEZUNLARI, İŞ BULMA SIKINTISI ÇEKMİYORLAR

Gastronomi alanında eğitim veren en önemli eğitim kurumlardan biri de açıldığından bu yana büyük ilgi gören Mutfak Sanatları Akademisi (MSA). Sektöre yönelik profesyonel aşçılık eğitimi veren özel bir eğitim kurumu olan MSA’da; 4 ayı okulda, 4 ayı stajda olmak üzere toplam 8 aylık Profesyonel Aşçılık, Profesyonel Pasta-Ekmekçilik ile Profesyonel Yiyecek-İçecek İşletmeciliği, Profesyonel Barmenlik ve Miksoloji eğitimleri veriliyor. Türkiye’nin en önemli restoran ve otellerinde staj imkânı sağlayan MSA’ya devam eden öğrenciler, eğitimin sonunda uluslararası geçerliliği olan City&Guilds diploması almaya da hak kazanıyorlar. Öğrencilerin, eğitmen şeflerle mülakatlar sonunda kabul edildiği MSA, pişirme tekniklerinden depolamaya, satın almadan maliyet hesaplamaya, mutfakta hijyenden ilkyardıma kadar farklı eğitimler alıyor. Öğrencilerinin çoğunun, staj yaptıkları yerden iş teklifleri aldığını ve iş bulma konusunda sıkıntı yaşamadıklarını belirten MSA Genel Müdürü Sitare Baras, öğrencilerinin kariyer gelişimleri için İK merkezi kurduklarını, bu sayede de nasıl CV hazırlamaları gerektiğinden, iş görüşmelerinde nelere dikkat etmeleri gerektiğine kadar danışmanlık desteği verdiklerini söylüyor. Baras; “Mezunlarımız çoğu staj yaptıkları yerlerde profesyonel olarak çalışmaya devam etseler de farklı iş beklentileri olan mezunlarımızı uygun işletme ile buluşturmak için biz devreye giriyoruz ve iş bulma süreçlerinde onları destekliyoruz. Pek çok MSA öğrencisi mezun olur olmaz iş buluyor. Big Chefs, Cipriani, Çırağan Palace Kempinski, Four Seasons, Nupera gibi Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen işletmelerinde çalışan çok sayıda mezunumuz var” diyor. MSA’nın İK merkezi mezunlarla sürekli iletişim halinde ve kendilerine ulaşan iş ilanlarını onlarla paylaşıyor, birçok kuruma da CV’lerini gönderiyor.

Gastronomi Yöneticileri Derneği Halkla İlişkiler Sorumlusu Arzu Uğurlu ise gastronomi okumanın en büyük avantajının, iş bulma kolaylığı olduğunu anlatıyor. Gastronomi alanında eğitim alanların, uluslararası geçerlilikte bir mesleğe sahip olacaklarını ifade eden Uğurlu, bu sayede istedikleri ülkede çalışma olanağı bulacaklarını, mesleklerini uzun yıllar yapacaklarını ifade ediyor. Gastronominin, maddi açılardan doyurucu bir meslek olduğunun altını çizen Uğurlu, öğrencilere bu avantajı iyi kullanmalarını öneriyor. Mesleğin dezavantajları arasında ise aktif bir çalışma ortamı olduğundan, yaşanabilecek bazı iş kazalarını gösteriyor. Çalışma saatleri konusunda alabildiğine esnek bir düzene sahip olan meslekte, 365 gün 24 saat çalışılabileceğini, resmi tatil günlerinde ve yaz aylarında çalışmaya hazır olunması gerektiğini belirtiyor.

MUTFAKTA ASKERİ DÜZEN

MSA Genel Müdürü Sitare Baras ve Yeditepe Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Başkanı Prof. Dr. Bike Kocaoğlu da mesleğin avantaj ve dezavantajlarını benzer şekilde özetliyorlar. Baras, “Aşçılık, yoğun iş temposu, yoğun çalışma saatleri olan, bütün gün ayakta çalışmayı gerektiren zor ve yıpratıcı bir meslek. Mutfakta askeri düzende çalışılıyor, disiplin ve uyum çok önemli. Bu sebeple severek ve tutkuyla yapılması gerek” diyor. Kocaoğlu ise çalışma saatlerinin bir dezavantaj gibi görülebildiğini ama lisans eğitimi süresince öğrencilerine belli kalıplara sıkışmış bir meslek olarak empoze etmedikleri için, kendilerini geliştirerek sektörün her alanında üst düzey çalışma olanaklarına sahip olabileceklerini belirtiyor.

Tam da bu noktada, sektör temsilcilerinin görüşleri büyük önem kazanıyor. Dünyanın en önemli zincir otellerinden biri olan Sheraton Otellerinin önemli halkalarından Sheraton İstanbul Maslak Hotel’in Executive Şefi Ömer Esen, üniversite ve özel eğitim kurumlarında verilen eğitimlerin yeterli olduğunu ama pratikte biraz daha iyi olmalarını beklediklerini söylüyor. Misafir memnuniyetini en ön planda tutacak bilgi ve birikime sahip insan gücünün, bu sektörde tercih edilen en önemli özellik olduğunun altını çizen Esen, yeni mezunların, işletmeler ve kurumlardaki iş gücüne büyük katkı sağladıklarını belirtiyor. Kurum olarak, öğrencilerin alanlarında tecrübe kazanmaları için staja büyük önem verdiklerini ve okullar ile kurumları bu konuda desteklediklerini anlatan Esen, staj boyunca başarı gösteren öğrencilerin okul bitimindeki işe alım süreçlerinde öncelik tanıdıklarını da ekliyor. Bu alanda çalışmak isteyen öğrencilere, ilk olarak kendilerine bir hedef belirlemelerini öneren Esen, eğitimin en önemli etken olduğunu, tecrübenin ise zamanla kazanılan bir olgu olduğunun altını çiziyor. Esen; “Öğrenciler, aldıkları eğitimi ve kazandıkları tecrübeleri iyi bir şekilde harmanlarlarsa kariyer sahibi olmaları için hiçbir engel kalmaz. Yeni mezunlara, şahsım adına hedef ve ideallerinin olmasını ve bunlar için çok çalışmalarını, kendilerini geliştirmelerini, yeniliğe açık ve araştırmacı bir yapıda bilgi ve birikimlerini kendilerinde sonra gelecek nesillere aktarmalarını tavsiye ediyorum” diyor.

EYÜP KEMAL SEVİNÇ

BU BÖLÜMDE OKUYANLAR AŞÇILIK YAPAMAZ

Ekranların tanınan yüzlerinden, excutive şef Eyüp Kemal Sevinç, baba mesleği olan aşçılığa 1991 yılında alaylı olarak başladı. Ödüllü aşçılardan olan Sevinç, 1995 yılında ilk defa düzenlenen Ulusal Aşçılık Yarışması’nda Türkiye birincisi seçilerek, bir ilki gerçekleştirdi. 1996 yılında da Londra’da düzenlenen Dünya Aşçılar Yarışması’nda, hamur işi dalında altın madalya kazanarak, uluslararası yemek yarışmalarında Türkiye’ye ilk altın madalyayı kazandıran isim oldu. Aynı yıl kurulan Türkiye Aşçılar Milli Takımı’nın ilk üyesi olan Sevinç, 2007 yılına kadar da Türkiye Aşçılar Milli takım başkanlığı görevinde bulundu. 2007 yılından 2010 yılına kadar, İstanbul Marriott Hotel Asia’da Executive Chef olarak çalışan Sevinç, dünyaca ünlü uluslararası birçok şefle de bir arada çalıştı. 2011 yılında, Anadolu yakasının diplomalı eğitim veren ilk profesyonel aşçılık okulu olan EKS Mutfak Akademisi’ni kuran Sevinç, gastronomi sektörünün her geçen gün geliştiğini söylüyor. Türkiye’nin, özellikle Avrupa ülkeleri arasında yer alarak, adından söz ettiren bir konuma geldiğini anlatan Sevinç, “Bu noktadan hareketle nitelikli eleman ihtiyacı doğuyor. Bu da ancak eğitimle, bu alana yönelik hazırlanan programlarla karşılanacak. Sektörde asistan şef, eğitmen şef ve yönetici eğitmen şef alanındaki profesyonellere ihtiyaç var” diyor. Bu işi yapacak öğrencilerin en büyük dezavantajının, normal aşçılık yapamamak olduğunu söyleyen Sevinç, gastronomi ile aşçılığın kendi içerisinde önemli farklılık gösterdiğini belirtiyor. Sevinç sözlerini şöyle sürdürüyor; “Gastronomi alanında çalışmak isteyen öğrenciler, öncelikle eğitimlerini tamamlamalılar. Ayrıca çalışma hayatlarında da disiplinli, azimli ve yaratıcı olmalılar. Öncelikleri Türk Mutfağı, esas görevleri de onu geliştirmek ve tüm dünyaya tanıtmak olmalıdır.”

RAFET İNCE

GASTRONOMİ BÖLÜMLERİNDEKİ ATAMALAR HATALI

Temel aşçılık eğitiminin ardından, devletten aldığı bursla Lizbon’da Le Cordon Blue College of Culinary Arts’da Güzel Sanatlar Fakültesi Mutfak Sanatları Gastronomi Bölümü’nde master yapan usta şef Rafet İnce, dünyanın ve Türkiye’nin önemli birçok otelinde çalıştı. Halen Türkiye Aşçılar Federasyonu Milli Takımlar Direktörü olarak görev yapan İnce; Türk şeflerinin ulusal hatta uluslararası başarıya, şöhrete ve bunlarla birlikte gelen zenginliğe erişebilmeleri için, kendilerine has özel mutfaklarını yaratmaları, tasarlamaları ve uygulamaları gerektiğinin altını kalın çizgilerle çiziyor. Dünya gastronomisinde kendine has bir mutfağı olmayan adamı ciddiye almadıklarını savunan İnce, “İstediğiniz kadar güzel Osmanlı yemeği pişirin, buna kimse aldırmaz. Meraklılarının aldırdığı tek şey, bu Osmanlı mutfağı temeli üzerine senin neleri tasarlayıp yarattığındır. Sadece iyi Osmanlı yemeği pişiren aşçı, hiçbir zaman üne kavuşamaz, uluslararası düzeyde bir sanatçı olamaz. Zira asıl önemli olan, bir şefin kendi yaratacağı kendine has mutfaktır” diyor. Bu konuda verilen eğitimlerin ve eğitim kurumlarının eksikliklerini de sıralayan İnce; hatanın, yanlış politikalar üreten devlette olduğunu belirtiyor; “Bu alanın gelişmesi için sektörün değil, öncelikle devletin okullara eğilmesi destek vermesi gerekir. Biz dernekler, federasyonlar, sivil toplum örgütleri ağzımızla kuş da tutsak, dünyanın en iyi aşçısına da sahip olsak Türk mutfağı olduğu yerde sayar. Neden mi? Fransız mutfağının bugün bir numara olmasının sebebi devlet tarafından destekleniyor olmasıdır. Örneğin İspanya’da gastronomi turları yapılıyor. Bizim ülkemizde böyle şeyler yok. Yani devlet desteği olmadan biz ne yaparsak yapalım, Türk mutfağını dünyaya yeteri kadar tanıtamayız.” Devletin, lise ve üniversitelere yaptığı öğretmen atamalarının da hatalı olduğunu söyleyen İnce, “Gastronomi bölüm başkanlığına, gastronomi sektöründe bulunan veya gastronomi okumuş öğretmenler atamıyor; ya gıda besleneme öğretmeni ya da gıda teknikeri atıyor. Bu nedenle okullarda sağlıklı bir eğitim verilemiyor” diyor.

Eğitimtercihi

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.