banner

İmam hatip raconu




Hürriyet Gazetesi Yazarı Ahmet Hakan’ın bugünkü yazısı

10-15 yıl önce...

-  İmam hatiplerin önünü kesmek için...

-  Orta kısımlarını kapatmak için...

-  Üniversiteye girişlerini zorlaştırmak için...

Canla başla çalışılıyordu.

* * *

Bugün ise...

-  Devletin tepesinden “bütün okullar bir yana/imam hatipler bir yana” türküsü yükseliyor.

-  “İmam hatipleri yeniden yücelten başbakan ne güzel bir başbakandır” cümlesi işitiliyor.

-  İmam hatipler canlandırılıyor diye şükür üstüne şükür ediliyor.

* * *

Size bir şey söyleyeyim mi?

“Abartılı imam hatip nefreti” içinde olanlar ile “abartılı imam hatip aşkı” içinde olanlar aynı iklimin insanıdırlar.

Kafaları akrabadır.

Her iki kafa da...

-  Okulları torna tezgâhı olarak görmektedir.

-  Okullar aracılığıyla bireyin bütün varlığına nüfuz edilebileceğini sanmaktadır.

-  Okulları hak ettiğinden daha değerli ya da tehlikeli görmektedir.

-  Okulları abartmaktadır.

* * *

Oysa acı gerçek şudur:

Okullar insanları tanımlayamaz.

Şekillendiremez.

Belirleyemez.

Memleketin bütün okullarını imam hatip yapsanız bile bin çeşit fikri, tek çeşit fikre dönüştüremezsiniz.

Bütün okullar imam hatip olsa bile ilahi takdir şudur:

Bin çiçek açar, bin fikir doğar.A

Kadere karşı gelinemez.

* * *

İmam hatipler de bu ülkenin okullarındandır.

Nasıl başka okullardan katiller, teröristler, isyankârlar, itaatkârlar, günahkârlar, haksızlık karşısında susanlar, haksızlık karşısında isyan edenler, vicdanlılar, vicdansızlar, paraya tamah edenler, dünya malına meylini vermeyenler, gücü görünce eğilenler, güç karşısında milim ödün vermeyenler, dik başlılar, yumuşak huylular, ahlak abideleri, kötülük çınarları, iyilik timsalleri, sevimsizlik anıtları çıkıyorsa...

İmam hatiplerden de çıkar.

Bu böyledir.

Ve bunun böyle olması insanlığa dairdir.

İmam hatip gençliği deyip de geçme

-  Bİzİm imam hatipte bir Feridun vardı... Çok kötü gitar çalardı. Ama bu durum onun Ayvacık sahillerinde “Akdeniz akşamları” şarkısını söylemesine mani değildi... Üstelik etrafına kızlar toplanırdı. Ve yine üstelik ortada da ateş yanardı.

-  İmam hatipte dayanışma çok gelişmişti. Dayanışma ruhu en fazla sigara kontrolünde kendini belli ederdi.

-  Ateist hocalar pek sevilirdi. Felsefeci Zeki Hoca vardı mesela... “Günaha son çağrı” gibi adamdı... Mavracının tekiydi... Dersi olduğunda bütün sınıf “kıkırdamaya hazır” beklerdik kendisini...

-  Aşklar da yaşanırdı karma sınıflarda... Biraz çekingen... Biraz ürkek... Ama yaşanırdı.

-  Herkes kendi sınıfını “Hababam Sınıfı” gibi görür ya... İmam hatipte de bu değişmezdi... Herkes kendi sınıfını “Hababam Sınıfı” gibi görürdü... “İnekler” de vardı sınıflarda “Şaban”lar da...

-  “İngilizceciye âşık oğlanlar” olgusunun sadece kendi okulunda yaşandığını sanıyorsan fena halde yanılıyorsun... Gel bizim imam hatibe de “İngilizceciye âşık oğlan olmak” neymiş gör...

-  Hop! Biz de genç olduk: Okulu kırıp sinemaya gittik... Bazı kızların paltolarının ceplerine mektuplar bıraktık... Bir dönem takdir alıp öbür dönem sekiz zayıf getirdik... İdareye çekildik... Ortamın tozunu attık yani...

-  Sen ne diyorsun kardeşim... Şu en bitirim halinle bile bizim hocalara taktığımız lakaplardaki yaratıcılığın binde birinin bile yanına yaklaşamazsın sen.

-  Tamam, sabahları boyoz yemezdik, simide de gevrek demezdik ama bizim de vardı kendimize göre eğlencelerimiz: Mesela Arapça tekerlemeler uydururduk... Tefsirciyi deli ederdik mesela... Mesela İslam tarihi dersinde Hendek Savaşı’nı anlatırken kendinden geçen Mahmut Hoca’yı gaza getirip 10 kez aynı savaşı anlatmasını sağlardık.

-  Bir “Entel Necati” vardı: Teneffüslerde Edip Cansever’den dizeler döktürürdü... Bir “Film Haluk” vardı... Son gittiği filmleri “yaşatarak” anlatmakla maruftu...

-  Ha şunu da söyleyeyim: Bizim imam hatipte, düz liseli bazı kızlar için “yengeniz olur” diye dolaşan çok matrak herif vardı... Ama itiraf etmeliyim ki “yengelerimiz”in bu durumdan hiç haberi yoktu.

-  Babasının yeni aldığı gıcır otomobiliyle okula gelenler de vardı imam hatipte, her öğün dünyanın en ucuz ama en leziz yemeği olan “patatesli yumurta”ya talim eden de... Ha unutmadan söyleyeyim: Otomobille gelenlere fena halde gıcık olurdu bütün okul...

-  Bana okey denilen oyunu imam hatipteki sınıf arkadaşlarım öğretti... Bizim şehrin tavla birincisi imam hatipliydi... Kahve köşelerinde kâğıt oyunlarında harikalar yaratan imam hatipliler vardı.

-  İmam hatipli kızlar ve imam hatipli oğlanlar nargile içip şiir tartışırlardı... Eskiden de... Şimdi de... İnanmıyorsan gel seni “imam hatip kumpanyasından nargileli şiir” gösterisine götüreyim.

-  İmam hatip bir deryadır: Ezikler vardır, kibirliler vardır, kaytarmacılar vardır, misyon sahipleri vardır, anarşist ruhlular vardır, aykırılılar vardır, ululemre itaate meraklılar vardır... Velhasıl sizin oralarda olmayan renkler, bizim oralarda vardır.

Haksızlığı bitirirken haksızlık yapmak

VAKTİYLE imam hatiplilere haksızlık yapılmadı mı?

Yapıldı.

Hem de nasıl yapıldı.

* * *

Ancak bu haksızlıkları dile getirirken...

“Bu okulların ne suçu vardı? Neden bu okulların önünü kesmek istediniz” demek yerine...

“Bu okullardan terörist mi çıktı?” derseniz...

Memleketin bütün okulları ayağa kalkıp, “ne yani, biz burada terörist mi yetiştiriyoruz?” diye sorar.

Buna “gereksiz alınganlık” diyemezsiniz.

Neticede siz imam hatip dışındaki okulların da hükümetisiniz.

* * *

İmam hatiplilere yapılan haksızlıkları dile getirirken başka okulları ağır bir töhmet altında bırakmak...

Bir haksızlığa son verirken başka bir haksızlığa yol açmaktan başka bir şey değildir.

Türkiye’de yaşamaktan bunalmanın 7 nedeni

BİR: Çok popüler siyasetçilerin asla ecelleriyle ölmeyeceklerine, mutlaka öldürülmüş olacaklarına dair kesin iman... Ve rahmetlilerin sırf bu nedenle mezarlarında bile rahat bırakılmaması...

İKİ: Televizyon dizileri yeni sezona başlayınca ülke sorunlarına gösterilen duyarlılıkta hissedilir düşüş...

ÜÇ: Güvenlik güçlerinin 56 saat arayla aynı yerde, aynı şekilde şehit edilmeleri ve bu durumu kimsenin yadırgamaması...

DÖRT: Gazetelerde her gün İvana Sert adlı şahsın fotoğraflarına maruz kalmak.

BEŞ: “Nah” ve “ananı da al git” ifadeleriyle süslenmiş köşe yazıları yazan Hülya Avşar adlı sanatçının Türkiye’nin en saygın sinema festivalinde “jüri başkanı” olması...

ALTI: Misak-ı Milli sınırları içinde açılış ya da kapanış fark etmez hiçbir törenin doğru dürüst organize edilememesi...

YEDİ: Parmaktaki alyansın iki de bir milletin gözüne sokulması görgüsüzlüğü karşısında “ay ne şeker” tepkisinin verilmesi ve bu kimsenin bu tepkide sorun görmemesi...

Nâzım’ın gidip Necip Fazıl’ın gelmesi

ALDIĞIMIZ haberlere göre:

Devlet Tiyatroları’nda Nâzım Hikmet’in oyunu gitmiş, yerine Necip Fazıl oyunu gelmiş.

Neden?

Çünkü bizde olaylar hep böyle gelişir:

Nâzım Hikmet gelince Necip Fazıl gider, Necip Fazıl gelince Nâzım Hikmet gider.

* * *

Kimsenin aklına...

Nâzım Hikmet’in Necip Fazıl’a “hoş geldin Necip Fazıl, nerelerde kaldın” diyebileceği ya da Necip Fazıl’ın “işte buluştuk Nâzım kardeş” diyebileceği gelmez.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.