banner

Eğitimde imkansız üçlü




İktisatçılar, ekonomideki İmkânsız Üçleme ya da Üçlü Açmaz (Impossible Trinity veya Trilemma) teorisini dile getirirken sermaye hareketlerinin serbestliği, sabit döviz kuru ve bağımsız bir para politikası uygulamasının aynı anda var olamayacağını öne sürerler.  Farklı örneklerden gidildiğinde ABD, Euro bölgesi ve Çin’in gerçeklerini bu hipotezin işlemekte olduğuna delil getirirler.

* * * * * * *

Bir iktisat yaklaşımı olan İmkânsız Üçleme’nin aslında eğitimde de bir karşılığı var.  Teorimize göre özel okullarda bir araya gelemeyecek olan üçlü, “akademik iddia”, “sürdürülebilir mali yeterlilik” ve “düşük okul ücreti”dir.  Bir okul akademik olarak iddialı olmak ve sürdürülebilir bir mali yeterliliğe sahip olmak istiyorsa düşük okul ücreti uygulaması mümkün değil.  Akademik olarak iddialı olan, diğer yandan düşük ücret uygulayan bir okulun sürdürülebilir mali yeterliliğe sahip olması kolay değil.  Hem mali yeterliliği, hem de düşük ücreti olan bir okulun ise -en azından üst klasmanda- başarılı olması gerçekçi değil.

Yüzyıllar boyu süren geleneğe sahip olan ve çok ciddi bağışlar alan ülke dışındaki okulları bir kenara bırakırsak Türkiye’de bunların hepsini bir arada gerçekleştirebilen okulların sayısının çok sınırlı olduğunu düşünüyoruz.  Özellikle yola yeni çıkan kurumların sabırsız yöneticilerinden gelen abartılı pazarlama dilini ciddiye alamıyoruz.  Dolayısıyla bu bulmacanın tüm parçalarını tamamladığını dile getirenlerin öykülerini öğrenmek isteriz.  On yedinci yılını geride bıraktığımız eğitim yöneticiliği deneyimimizde bizi belki de en çok zorlayan, bu büyük resmi aynı anda tamamlamaya çalışmak oldu.  Son noktaya geldiğimizi ve bu resmin çizimini bitirdiğimizi iddia etmeyi dilerdik; ancak bunun nesiller boyunca sürecek bir mesai gerektirdiğinin farkındayız apotheke-zag.de.  İnsan yetiştirmek birkaç yılda tamamlanan bir süreç olmadığından eğitim kurumları, iş yaşamının çeşitli sektörlerinde ulaşılan noktalara ancak birkaç kuşak sonra gelebiliyor.

Kanaatimizce ülkemizdeki özel okulların büyük bir kısmı, öncelikli olarak öğrenci sayısı ve buna giden ana bulvar olan okul ücretlerine odaklanmaktadır.  Tarihsel olarak gelir dağılımı adaletsizliği yaşayan ülkemiz için bu anlaşılabilir bir yaklaşımdır.  Ancak okulların, kendileri hakkında başkalarınca en çok dile getirilmesini istedikleri kavramlar olan “başarılı” veya “iyi” okul olmaya sıra gelince düşük okul ücreti ve sürdürülebilir mali yeterliliğin kurumları yüceltmeye yetmediği görülmektedir.  İhtimal ki Türkiye’deki özel okulların, toplum tarafından yüksek itibarlı kurumlar olarak görülmeleri için verdikleri mücadeledeki kırılma noktası buradan kaynaklanmaktadır.

Finansal sağlamlığı korurken özellikle lisede başarı öyküsü oluşturmak ve bunu muhafaza etmek özel okulların en çok zorlandığı konu olsa gerektir.  Burada ortaokullar için de bir ara not düşmekte yarar var.  Kestirme yollu başarı adına, ortaokulda bile bir başka okulun en küçük sınıflardan itibaren yetiştirdiği öğrencileri üst sınıflarda “transfer etmek” ve kısıtlı sayıda öğrenci alıp bu çocukların hepsine tam burs vermek suretiyle alelacele sonuca gitmeye çalışan fırsatçıları görmüyor değiliz.  Bu şekilde, açıldığı ilk yılın sonunda ülke derecesi elde ettiğinin gürültüsünü yapanlara “dokuz aylık bir öğretim dönemi sonunda bu çocukları yetiştirmeye ne de çabuk muvaffak oldukları” sorulmadıkça bu sorun aslında her kademede ciddi bir zorluk olarak kalmayı sürdürecek.  Liseden devam etmek gerekirse, bir yandan varlığını sürdürmeye çalışıp diğer yandan -öğrenci kaybetmemek adına- okul ücretini düşük tutmaya çalışan okulların akademik başarı yarışında ikinci, hatta üçüncü grupta kaldığı bir sır değil.  Özellikle ücretsiz olan resmî okullarla akademik rekabet içinde olmaya çalışan özel liselerin büyük bir kısmının henüz buna cevap veremediklerini görüyoruz.  Burada vurgulamak istediğimiz, aynı tür okullardan söz ettiğimizdir.  Örneğin, resmî bir anadolu lisesiyle rekabet eden özel bir anadolu lisesi veya resmî bir fen lisesiyle rekabet eden özel bir fen lisesi gibi.  Yoksa bünyelerindeki fen lisesi kısmında tam burslu okuyan çok az sayıdaki öğrencinin yüksek başarısının, aynı çatı altında bulunan kalabalık anadolu lisesindeki düşük akademik başarıyı örtmesinin mümkün olmayacağı ortadadır.

Okullara düşen görev, bu gerçekçi fotoğrafı ailelerle paylaşmak ve gerçekleştirilmesi olağanüstü zor gözüken “hepsinin bir arada olduğu okul” izlenimi vermekten vazgeçmeleridir.  Son derece vasat gözüken pek çok okulun bu üçlemenin en önemli parametresinde, yani başarı kıstasında geri kalmadıklarını ortaya koymak için başarı kavramını son yıllarda alabildiğince sulandırdıklarını endişeyle izliyoruz.  Artık bir algı yönetimine dönüştürülen, bunca yıllık deneyimimize rağmen ne olduğunu anlamakta zorlandığımız, genel ifadeli “%100 başarı” iddiası ailelerin dikkatini çekmeye çalışmaktan başka bir şey değildir.  Ailelere düşen görev ise sihirbaz okullar aramaya çalışmaktan vazgeçmeleri, yurt dışında ciddiyetleriyle bilinen ve büyük ölçekli bağışlar alan okulların bile gelmekte zorlandığı seviyeye pek çok okulun gelmesinin mümkün olmayacağını, bunu başarabilecek istisnai örneklerin de ancak büyük emekler ve belli bir birikimin ardından bu noktalara gelebileceğini peşinen kabullenmeleridir.

* * * * * * *

Burada bir parantez açmak istiyoruz.  Tüm bunları ortaya koyarken yüksek ücretli okulların muhakkak başarılı veya başarı yarışında öncelikli aday olduklarını öne sürmeyecek kadar temkinli olduğumuzun kayda geçirilmesinde yarar görüyoruz.  Bu kurumların -aldıkları yüksek öğrenci ücretlerini meşrulaştırmak adına- sanki on parmağında on marifet olan, müthiş donanımlı bireyler yetiştiriyorlarmış gibi sergiledikleri kurumsal özgüvenlerini tebessümle izlerken son dönemin moda ifadelerinden olan ve nereye çekilse oraya gidebilecek, “okul başarısı önemli değil, hayat başarısı önemli” türünden içi boş ifadelerle kafa karıştırmayı ne kadar başarıyla yerine getirdiklerini de teslim ediyoruz.  Bu önemli “hayat başarısını” nasıl elde ettiklerini ve yüksek puanlarla alınan öğrenciler lise yaşamının sonunda puansal olarak orta veya en alt gruptaki üniversitelere giderken hayat başarısına nasıl ulaştıklarını merak etmiyor değiliz.  Ailelerin, bu okulların aşikâr hâle gelen sıradanlıklarıyla yüksek ücretleri arasındaki ironik korelasyonu tespit ettiğinde sesini yükselteceği ve bu kurumları yalnız bırakacağı gerçeği, yukarıdaki türden başarıyı değersizleştiren ifadelerin artmasına sebep olmaktadır.  Bu yaklaşımların her devirde farklı kelimelerle, ancak hep aynı dezenformasyon mantığıyla sürdüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.  Kimi zaman başarılıların “ezberci eğitim” sayesinde öne çıktığı (bu okulların sayıca kısıtlı olan başarılı mezunları için aynısı geçerli değildir!), bu tükenince “sosyal yönü gelişmiş çocukların yetiştirildiği”, bunun miadı dolunca “her şeyin ulusal sınavlarda yuvarlak kutucukları doldurmak olmadığı”, o da yetmeyince “asıl yaşam başarısının önemli olduğu” gibi lisan harikaları birbirini izliyor.

* * * * * * *

Rekabet, var olma, ayakta kalma ve benzeri kavramlar kurumları ne kadar zorlasa da eğitim, her yerde ve daima gerçekçi olmayı gerektirir.  En azından saygın kurumlar ve ciddi eğitimciler için.  Ancak yabancı fonlara satılan, yöneticilerinin bir kısmı “işletmeci” profesyonellerden oluşan, bunu dönemin gerekliliği olarak kabullenmemizi isteyen, eğitimde “yeni normallere” alışılmasını talep eden, süslü satış dilinden vazgeçmeyen kârsever okulların bu grubun oyuncusu olmadığı aşikârdır.  Bu husus sadece “piyasa”nın taleplerine direnen ve kişilikli bir rekabetin mücadelesi vermeye çalışan okulların değil, tüm ailelerin ve eğitim kamuoyunun ilgi alanına girmelidir.  Unutulmamalıdır ki eğitim, yalnızca eğitimcilere bırakılamayacak kadar önemli bir alandır.

Yansı Eraslan

Özel Ege Lisesi Kurucu Temsilcisi

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.