banner

Bugünün Dünyasında, Yarının Kuşaklarını Yetiştirmek




Eğitim, bir ülke için en önemli unsurdur. Bir ülkenin gittikçe artan bilgi tabanlı küresel toplum ve ekonomiler içinde gelişimini sağlaması, sürdürmesi ve yaşaması iyi eğitilmiş bir nüfusa sahip olmasına bağlıdır.

mustafa zülküf altanEğitim, bir ülke için en önemli unsurdur. Bir ülkenin gittikçe artan bilgi tabanlı küresel toplum ve ekonomiler içinde gelişimini sağlaması, sürdürmesi ve yaşaması iyi eğitilmiş bir nüfusa sahip olmasına bağlıdır. Eğitim sistemimiz bireyleri günümüze yetiştiremediği gibi maalesef geleceğe de hazırlayamıyor.

 Ülkemizde şimdiye kadar takip edildiği düşünülen öğretim yöntemleri 19. yüzyıl gerçeklerine göre tasarlanmış yöntemlerin çok ama çok kötü uygulamalarını kapsamaktadır! Bu yüzden de maalesef ne öğrenebiliyoruz ne de öğretebiliyoruz!

Öğrenememe ve öğretememe gerçeğinin en önemli etkenlerinden birisi de öğretmen eğitimi sırasında öğretmen adaylarının kafalarına kazılan eğitimin tanımında yatmaktadır. Eğitim, 2015 yılında bile hâlâ “İnsanlarda istendik davranışları meydana getirme süreci” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımla öğrenimini tamamlamış bir öğretmenin, bu tanımın gereklerinden başka öğrenme yollarını öğretimine adapte etmesi, farklı yöntemler kullanması da bir o kadar zorlaşmakta hatta imkânsızlaşmaktadır.

Bu tanım; davranışçı bilim ve bilişsel alanın bir bileşimidir! Bu sistemde maalesef düşük seviyeli düşünme ve öğrenme becerilerinin sergilenmesinden başka bir seçenek bulunmamaktadır. Bu beceriler de Bloom’un düşünme seviyeleri göz önüne alındığında alttan son iki sıradaki anlama ve hatırlama becerilerini kapsamaktadır. Yapılan bütün değerlendirmeler de ister merkezi yapılanlar ister okullarda öğretmenler tarafından yapılanlar, bu iki düşük seviyeli düşünme becerilerini gerektiren modellerle gerçekleştirilmektedir!

Okullarımızdaki mevcut sorunların; okula devam, okuma yapılmaması, ödevlerin yapılmaması, bir önceki derste yapılanların hatırlanmaması, sınıf içi ve okul genelindeki disiplin, öğrenmeden ziyade nota odaklanma ayrıca öğrenmeye dair sorunların; derslerin içeriğinin ilginç olmaması, dersler öğrencinin ilgisini çekmemesi, dersler ihtiyaçları karşılamaması, derslerin geleceğe hazırlamaması, derslerin meraklandırmaması, derslerin öğrenmeye heveslendirmemesi ve öğrencilerin, öğrendiklerinin değerinin farkına varmamasının da temelinde de yukarıda izah ettiğim bu eğitim anlayışı yatmaktadır.

Bu durumdan kurtulabilmek için de artık yeni öğretme ve öğrenme çeşitlerine ve/veya yollarına acilen ihtiyacımız vardır! Bunlar da Bloom’un düşünme seviyeleri skalasındaki son dört beceriyi yani uygulama, analiz, değerlendirme ve son yıllarda listeye eklenen ve çağımızın en önemli becerilerinden olan yaratıcılığı kapsamalıdır.

Geleceğe Dair Vizyon

Günümüz ve geleceğe yönelik vizyona baktığımızda aşağıdaki başlıkların öne çıktığını görmekteyiz.  Bu yüzden de geleceğe hazırlayacağımız bireyleri bugünden itibaren bu vizyona cevap verebilir veya bunlarla başa çıkabilir duruma getirmemiz gerekmektedir. 2014 sonbaharı ve 2015 baharı arası yani sekiz aylık sürede dört kıtada yayın yapan yazılı medya incelemesi sonucunda günümüz ve gelecekle ilgili vizyon konusunda sıklıkla şu konuların irdelendiğine şahit oldum: Kuşak farklılıkları, farklılıklar (etnik, dinsel, vs.), yaşlanma, teknoloji, kişilik & özel hayat, ekonomi, iş ve kariyer, enerji, çevre & dünya güvenliği, sürdürülebilirlik, uluslararası/küresel sorunlar, ilişkiler, bireysellik, yaratıcılık, eğitimde derinlik, genişlik & hedefler, kutuplaşmalar, otorite, etik, sürdürülebilir gelişme, fakirlik, azlık/çokluk ve bireysel tatmin & iş hayatı dengesi.

Eğitim sistemimizin bireyleri bu listede yer alan başlıkların bulunduğu vizyona hazırlaması gerekmektedir. Bu yüzden de eğitim sisteminin belli başlı bilgiler, beceriler ve yeterliliklerin ötesinde 21. yüzyıl ve ötesi için yeni beceri ve yeterliliklere yer vermesi gerekmektedir. Bunlar: Takım çalışması, iletişim becerileri, liderlik, kişisel sorumluluk, prensipli ve etik hareket edebilmek, yazılı ve sözlü iletişim kurabilmek, kişilerarası ve takım becerileri, eleştirel düşünme ve problem çözebilmek, farklı düşünce, inanç, fikir, tercih ve kültürden olana saygı duyabilmek, değişime açık olmak ve yaşam boyu öğrenme arzusu ve yeteneğindir. Bu beceri ve yeterliliklerin kazandırılabilmesi için de mevcut değerlendirme sistemlerinin içinde bulunduğu bilgi transferinden ve bunların düşük seviyeli beceriler yoluyla değerlendirilmesinden hiç vakit kaybetmeden vazgeçmesi gerekmektedir!

Alan bilgisinin kapsamlı kazandırılmaya çalışılması yerine, bireylerin kendi entelektüel kapasitelerini, yollarını, imkânlarını, aygıtlarını ve öğrenme yöntem, strateji ve stillerini geliştirmelerine yardım edilmelidir. Okulda öğrenmek elbette önemli ancak okuldan ayrıldıktan sonra kendi başına öğrenme becerilerini kazanmak çok daha önemlidir!

Bireyleri iş hayatında meydana gelecek değişimlere, farklılıkların değer bulduğu bir demokrasiye ve ülkelerin birbirine bağımlı olduğu bir dünyaya hazırlamayı planlayan bir eğitim anlayışı bireyleri mutlaka hedefleri, sorumlulukları ve amaçları olan bir eğitim sistemi içinde yetiştirmeye odaklanmalıdır.

Yeni Öğretme & Öğrenme Yollarına/Yöntemlerine İhtiyacımız Var

Hem toplum hem de bireylerin artık hem öğrenme ihtiyaçları hem de nasıl öğrenmeleri gerektiği konusunda farklı ihtiyaçları bulunmaktadır! Bu da öğretmekten ziyade öğrenmeye odaklanmayı gerektirmektedir. Bu durum da öğretmenin rolünün bilginin transferi yerine, bilginin edinimine yardımcı olmak ve önderlik etmek olarak değişmesine ve gelişmesine sebep olacaktır.

Böylesi bir sistemde de davranışçı bilim ve bilişsel alandan ziyade duyuşsal alana yani sağ beyine yatırım yapılması gerekmektedir. Duyuşsal alana yatırım yapıldığında; eğitim, bir değer setine dayalı davranarak bireyleri daha yüksek adanmışlık seviyesine ulaştırabilecek, bu durum da daha yaratıcı, daha etik davranabilen ve en önemlisi öğrenmeye karşı iyi tutumlar geliştirmiş, sürekli öğrenen, yani öğrenmeye aç bireylerin yetişmesine yol açacaktır.

Zevk alınmıyorsa, yeni şeyler öğrenilmiyorsa, bilim ziyafetine dâhil olunamıyorsa ve öğrenme süreci bir işkence ve eziyete dönüşüyor veya öyle algılanıyor ise burada sadece sol beynin beslendiği, aktivitelerin ve değerlendirmelerin bu yönde yapıldığı bir sistem var demektir. Bu sistemin ürünleri de yine birbirine benzeyen, benzer özelliklere ve düşünce yapısına sahip, standart sınavlarda başarılı olabilen doktorlar, hâkimler, valiler, sporcular, öğretmenler, polisler, imamlar ve memurlardır.

Öğrenme sürecinden zevk alınıyorsa, sürekli öğrenme açlığı ve isteği içinde kalınıyorsa, hata yapma olağan karşılanıyor ve risk alınıyorsa, merak ve istek duygularının coştuğu bir öğrenme ortamı varsa orada sağ beyin besleniyor ve her iki beyin lob dengeli kullanılıyor demektir. Şimdi okullarımızdaki sınıflarımızı düşünelim? Nasıl bir tablo gözünüzün önüne geliyor?

Başkalarına karşı toleranslı, kültürler arası iletişime açık, ötekileştirmeyen, vicdanlı, ahlaklı, sorumlu ve sürekli ağızlarda pelesenk olan ancak toplumda kabul görmediği bireylerin yaygın davranışlardan belli olan, farklılıkların birer zenginlik olarak görülebilmesi ancak sağ beyne değer verilen ve sağ beynin beslendiği bir eğitim sistemiyle gerçekleşebilecektir.

Öğrenenin ilk sorumluluğu bilgiyi ve anlamı yapılandırmak olmalıdır. Duyuşsal alan skalasına baktığımızda Bloom’un seviyelerine benzer ve oradaki becerileri içinde barındıran beşli bir seviye görürüz. Eğer eğitim sistemi verilenleri kabul eden veya sorulan soruları kitaptan cevaplayan bireyler yetiştiriyorsa o bireylerden sorgulamasını, eleştirel düşünmesini veya yaratıcı olmalarını beklemek hayalden başka bir şey olmayacaktır. Oysa 21. yüzyıl ve ötesi artık bir değer setine dayalı davranabilen, sorgulayabilen, düşünebilen ve eleştirel bakabilen bireylere ihtiyaç duymaktadır.

- Bir değer setine dayalı davranmak (Yüksek adanmışlık)

- Organize etmek

- Değerlendirmek

- Cevaplamak

- Kabul etmek (Düşük adanmışlık)

Duyuşsal alana dayalı yapılan bir eğitimde öğrenme süreci; öğrenenin kendini tanımasına olanak verir, öğrenende farkındalık yaratır, öğrenende değişime sebep olur, öğrenme süreci alıcı olmaktan ziyade yapılandırıcı bir süreçtir ve öğrenenin ilk sorumluluğu bilgiyi ve anlamı yapılandırmaktır. Mevcut sistemde bilgiyi yapılandırma süreci öğretmenin görevi iken duyuşsal alana hizmet eden bir anlayışta bilgiyi yapılandırma süreci tamamen öğrenene aittir.

Eski öğrenme sistemleri, yüzeysel öğrenmeyi yani sınavlarda ve testlerde gerekli bilgiyi ezberlemeyi, içselleştirmeden bilgiye odaklanmayı ve asla yansıtmamayı içerirken; yeni sistemler, derin öğrenmeyi, bireylerin içerikle iletişime geçmelerini, yeni içeriği eski içerikle yapılandırmalarını, yansıtmalarını, sebep sonuç ilişkisi kurmalarını ve tartışma mantığını araştırmalarını gerektirir. Sonuç olarak da bireyler kendi bilgilerini yapılandırırlar.

Yüzeysel öğrenme pasif, derin öğrenme ise aktiftir! Unutulmamalıdır ki en iyi öğrenme, öğrenenlerin aktif öğrenme yaptıkları aktiviteler sırasında gerçekleşir. Derin öğrenmede, küresel önemi olan meseleler konusunda harekete geçebilme, anlayabilme eğilimi ve kapasitesi gelişir, yaşam boyu öğrenme için gerekli anahtar yeterlilikler olarak kabul gören anadilde iletişim, yabancı dilde iletişim, matematik yeterlilik ve bilim ve teknolojide temel yeterlilikler, dijital yeterlilik, öğrenmeyi öğrenmek, sosyal ve sivil yeterlilikler, inisiyatif alma duygusu ve girişimcilik, kültürel farkındalık ve ifade edebilme yeterliliği de çok daha sağlıklı olarak kazandırılabilir.

Sonuç

Beyinleri mutlu edebilen, merak etmeyi, yaratıcı olmayı, hata yapabilmeyi, risk alabilmeyi, öğrenmeye hevesli, sürekli öğrenen ve etik davranabilip, yaşayabilmeyi sağlayan bir eğitim anlayışını benimsemiş bir sistem ve sistem içinde aşkla hizmet edebilen kendileri de bizzat bu niteliklere sahip öğretmenler ve öğretmen eğitimcilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Öğretmenlik temel olarak bir aşk işidir! Bilgiye, öğrenmeye, gelişmeye ve yeniliğe bizler âşık değilsek, başkalarını bunlara asla âşık edemeyiz!

Unutulmamalıdır ki gelecek, onun gelişini görebilenlere aittir.

Yararlanılan Kaynaklar

Altan, M.Z. (2014). Türkiye’nin eğitim çıkmazı girişimci öğretim girişimci öğretmen. Pegem: Ankara

Altan, M. Z. (2015). 24. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi. 16-19 Nisan, Niğde. http://www.vitaminogretmen.com/videolar/1371

Not: Bu yazının sunu hali 16-19 Nisan 2015 tarihleri arasında Niğde’de yapılan 24. Eğitim Bilimleri Kongresinde sunulmuştur.

 

Prof. Dr. Mustafa Zülküf Altan

Erciyes Üniversitesi, Eğitim Fakültesi

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.