Logo

Adı: ÖĞRETMEN

Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Salı, 24 Kasım 2015 16:15 tarihinde oluşturuldu



Hamza AYDOĞDU / MEB İnsan Kaynakları Genel Müdürü

Atatürk’e ‘başöğretmen’ unvanı verilişinin 87’inci, sınıflardaki çiçeklerin gülümsemeleri ile binlerce öğretmene aynı heyecanı yaşatmaya başlamasının 34. yılı.

O en şanlı, en şerefli mesleğin mutluluk günü…

24 Kasım…

Geleceğin gözlerde ışık olup sevgi olup taştığı en özel,  en güzel gün…  

Öğretmenler Günü…

Mesleği dünyanın her yerinde en kutsal, en şerefli sayılan, her şeyin bir maddi karşılığı olduğu bu dünyanın hiçbir yerinde eserine paha biçilemeyen, yeryüzündeki barışın sihirli değnekleri, uğruna köle olunası öğretmenlerin günü…

Sanatının adı olmayan en büyük sanatçıların günü... Malzemesi dildir sanatçının, mermerdir, taştır, ağaçtır, renktir, notalardır. Sanatçısının kendisini şekillendirmesini bekler bütün bu malzemeler… Sanatçı nasıl şekillendirir, nasıl bir ruh verirse öyle şekillenirler. Ne kadar zaman tanırsa sanatçısı eserine, o kadar bekler olgunlaşmayı… Yıllarca emek vermiş olsa da, bir gün beğenmemek, yeniden başlamak ya da bir kenara atmak yine sanatçının elindendir. Ondan başka yöneteni yoktur eserinin. Topluma mal etmek ya da etmemek sanatçının tercihidir.

Minik darbelerle tuvalini renklendiren, bir heykeltraş titizliği ile eserine ince ince ruh katan sanatsız sanatçılardır öğretmenler. Malzemesi bilgidir, öğrencidir.  Ama ne bilgisi bekler bir köşede sessizce bu sanatçıyı ne öğrencisi… Doğru zamanda doğru şekilde kullanmazsa malzemelerini, ikisi de uçar gider…

Zamanı geçen bilgiyi kullanamaz, hep yeni bir malzeme ile çıkmalıdır sahaya öğretmen, zamanını kaçırırsa tohumlarını filizlendiremez, yaşken eğmezse ağacı, boşken koymazsa büyük taşları kavanoza bir daha geri dönüşü olmaz, asla…

O kaçırırsa doğru zamanı cehalet, sokaklar, yanlışlar, kötülükler, ahlakî yoksunluk şekillendirir insanı. 

Öğretmenin elinde şekillenir öğrenci, olgunlaşır ve hayata hazırlanır. Ondan başka eserini yönetmeye çalışanları vardır öğretmenin, rağmenleri vardır. Yoksulluğa rağmen, imkansızlığa rağmen, malzemesinin elinden alınmasına, ruhuna bambaşka şeyler koyulmasına, televizyona, internete, mevsimlik işçiliğe, hastalığa, aymazlığa, teröre, kız olmasına(!) erkek olmasına rağmen… Aynı titizlikle işlemeye çalışır eserini.

Eserini beğenmeme, topluma sunmama imkânı da yoktur onun… İnsandır çünkü eseri ve insanlık için sanatını, zamanında ve en doğru şekilde konuşturmak zorunda olan sanatçıdır öğretmen…

Başka sanatları da eklemek zorundadır her eserinin içine tek tek… Sevmek sanatını, güzel konuşmak, dinlemek sanatını, okumak, konuşmak, iletişim kurmak, yaşamak sanatını…

Farklıdır onun sanatı tüm sanatlardan…

Sanatlar üstüdür belki de…

Farklıdır onun mesleği tüm mesleklerden…

Hiç mesai saati dışında şirketini boyayan bir mühendis gördünüz mü? Peki, ya tuvalet temizleyen bir doktor, kütüphane açacağım, bilgisayar laboratuvarı kuracağım diye kurumunda inşaat ustası kılığında gezinen bir bankacı?

Tek odalı bir eve sığdırmışken yaşamını alelâde, okuldaki dersleri temizleyen öğretmen gördüm de ben, hiç soba yakan, karşısına gelen müşterisine peçete uzatan, burun silen, aç mısın tok musun diye müşterisinin gözünün içine bakan bir veznedar ya da mesaisi hiç bitmeyen bir memur görmedim…

Evindeki her materyali okuluna taşıyan, hayatını kitaplarını geçmişini karşısındaki ile paylaşan ve tek amacı bilginin ışığı ile geleceği aydınlatmak olan çok öğretmen gördüm de bu öğretmenlerin gözünde öğrencilerinden aldığı mutluluk ötesinde mutluluk yaşayan görmedim.

Yaşadığı anda yaşadığı çevrede çok sevilen ama kendini bir türlü toplum içinde değerli hissedemeyen, meslek aşkı ile böylesine yoğrulmuş bu kadar insanı bir arada görmedim ben…

Çok düşündüm bu aşkı kim koyar, ne zaman, nasıl koyar öğretmenlerin yüreğine? Onlara bunu kazandıran ne diye?

Aynı kişi bir bankacı olsaydı da soyunur boyar mıydı şubesini?

Aynı kişi bir avukat olsaydı çıkarır mendilini siler miydi müvekkilinin gözlerini?

Bütün yayınevlerine yazılar yazar, kurumuna bir kütüphane kazandırmak için beş parasız çalar mıydı tüm kapıları?

Neydi?

Neydi onları, öğretmenleri tüm meslek gruplarından farklı kılan…

Hayatın en Lale Devri, en sorumsuz dönemi olan üniversitede aldıkları formasyon derslerinde mi? Hiç bir zaman olması gerektiği gibi olamayan eğitimlerinin hangi aşamasında kazandırıldı bu ruh onlara…

Mesleğe hazırlık sürecinde kazandırılabilir mi bu ruh?

Yoksa annelik gibi bir şey mi bu öğretmenlik?

Cinsiyeti olmayan bir annelik duygusu…

Ya da çocuğunu kucağına aldığı an “baba” olan ve artık hep çocuğunun kahramanı kalan bir babanın ruh hali mi sınıfa giren öğretmenin yaşadığı…

Sınıfa girip onlarla tanıştığın an mı çıkıyor bu bitmez tükenmez sevgi hali…

Annelik gibi…

Babalık gibi…

Aile gibi…

Kutsallığı bundan mı ki?

Öğrenciler…

Pırıl pırıl parlayan gözler…

Işık saçan, gelecek isteyen, yaşamak isteyen minik ruhlar..

Bir bebeğin ailesinin kucağına alındığı ilk an gibi öğretmenlerinin kollarına düşüveriyor da o an işte o an ÖĞRETMEN mi oluyor Ahmet’in, Mehmet’in Ayşe’nin adı...

Hangi meslekte var bu aşk?  Hangi meslekte var bu ruh?

Vatanın dört bucağı evleri olan…

Umudunu gençlerden alan ve onlarla güçlendiren hayallerini umutlarını…

Son nefesine kadar öğretmenliğe adanan…

Her şeye rağmen onlar için ayakta duran…

Mesleğinin hazzı para, mal, mülk değil de öğrencilerini yıllar sonra karşısında gördükçe alan… Sanatının tadına filizlendirdiği o tohumun köklü bir ağaç olduğunu görünce varan…

O zamana kadar var gücü ile çalışan…

Kimden alır öğretmen bu sevgiyi…

Nerede büyütür bu hayalleri…

Türkiye’nin neresinde olursa olsun gidecek gücü nereden bulur?

Doğuştan mı gelir? Sonradan mı kazanılır bu yeti?

Sanatının adı yok…

Kendi öğretmen…

Emanettir ona vatan…

Asker gibidir bir dağ köyünde veya şehrin göbeğinde.

Elinde silahı olmayan…

Bilgisi, birikimi ile vatanı koruyan kollayan ve adı ÖĞRETMEN olan…

Yanlış anlamayın… Tüm meslek gruplarına saygım sonsuz. Hiçbirini aşağılamak değil,  öğretmenleri bir bütün olarak bu kadar farklı yapan ne onu öğrenmek, kendi yiğidime, sanatsız sanatçıma hakkını vermek tek derdim…

Sanatlar üstü bir sanat yapan, eseri ile dünyayı sallayan…

Dünyanın en usta sanatçısı…

Elif, Yavuz, Ekrem ve Sümeyye…

Adı: ÖĞRETMEN

24 Kasım Öğretmenler Günün Kutlu Olsun Öğretmenim…

Bir öneri ile yazımı tamamlayalım, Ardahanlı öğretmenlerin “Öğretmen Türküsü”nü bir kez dinleyin…

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.