Dr. Sakin Öner
Atatürk, “En büyük eserim!” dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni ve bağımsızlığımızın sonsuza kadar yaşatılması görevini, Türk Gençliğine vermiştir. Gençliğin “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller” olarak yetiştirilmesi görevini de, “Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” dediği Türk öğretmenlerine vermiştir. Atatürk, eğitimin millet hayatındaki önemini ise şöyle vurgulamıştır: “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder”.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı bütün şiddetiyle sürerken, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri devam ederken 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da 1. Maarif Kongresi’nde "Maarif ordusu" dediği öğretmen ve eğitim yöneticilerini toplamıştır. 180 eğitimcinin katıldığı bu kongrede, savaştan sonra kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin milli eğitim ve kültür politikaları ana hatlarıyla tartışılmıştır. Burada ele alınan konulardan biri de yeni açılacak okullarda yeni nesilleri yetiştirecek öğretmenlerin yetiştirilmesidir.
Eğitim gibi dinamik ve çok yönlü bir sistemin problemleri, insanlık evrende olduğu sürece varlığını sürdürecektir. Eğitim, ideolojinin dar kalıplarıyla değil, pedagoji ve evrensel standartların verileriyle ele alınmalıdır. Eğitim sorunlarının çözümünde atılacak ilk adım, nitelikli öğretmen yetiştirilmesidir. Dünya, robotların üretimi devraldığı, yapay zekanın geliştirildiği, üç boyutlu yazıcılarla üretimin fabrikalardan evlere indirildiği, devasa miktardaki bilgi yığınının veri analizleriyle ayıklanıp kullanıldığı Endüstri 4.0 sanayi devrimini geride bırakmış bulunuyor. Bu sebeple insan sermayemizin, değişen dünyaya uyum sağlamasını, “nitelikli insan, bilinçli yurttaş” olmalarını ve global dünyanın insanları ile rekabet edebilmelerini gerçekleştirecek bir eğitim sistemi ile yetiştirmemiz gerekmektedir. Bu dinamik süreçte insan yetiştirilmesindeki rolü daha da artan öğretmenin yetiştirilmesi konusu, ülkelerin en önemli eğitim sorunudur.
Bu sebeple eğitim sistemi, öncelikle “siyaset üstü, millî, bilimsel, sürdürülebilir ve kaliteli” olmalıdır. Sistemin sürdürülebilir olması için, daha önce eğitim alanında önemli reformlar yapmış ve çok önemli gelişmeler sağlamış ülkelerin (Kanada, Finlandiya, Güney Kore, Litvanya vs.) ne yaptıkları incelenmelidir. Bu ülkelerde ortak olarak öncelikle ‘’öğretmen eğitimi’’ne önem verilmiş ve sonrasında eğitim kalitesine yönelik başarılı sonuçlar alınmıştır. Bir ülkenin eğitim kalitesi, öğretmen kadrosunun kalitesi kadardır. Bu yüzden, eğitimimizi düzeltmemiz için öncelikle öğretmen yetiştirme politikamızı belirlememiz gerekmektedir. Bu politika, öğretmenin sosyal ve mali statüsü ile entelektüel düzeyinin yükseltilmesi esas alınarak hazırlanmalıdır.
ÖĞRETMEN YETİŞTİRME TARİHİMİZE KISA BAKIŞ
II. Mahmut döneminde 1838 yılında ortaokul düzeyinde Rüştiyeler açıldı. 1839’da Tanzimat ile başlayan batılılaşma-modernleşme hareketi, Türk toplumunda köklü değişim yapabilmek için en çok eğitime önem vermiştir. 16 Mart 1848 tarihinde Rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere üç yıl süreli “Dârülmuallimîn” adını taşıyan bir okul açıldı. Bu tarih, öğretmen okullarının kuruluş tarihi olarak kabul edildi. Osmanlı Devleti’nde, kızlar için ilk İptidaiye (İlkokul) ve Rüştiye (Ortaokul) mektepleri, 1858 yılında açıldı. 1870 yılında ilk ve orta öğretim kız okullarına öğretmen yetiştirmek için ilk kız öğretmen okulu olan “Dârülmuallimât” açıldı. 1913’te Dârülmuallimât’ın eğitim süresi 5 yıla çıkarıldı.
Dârülmuallimîn zaman içinde geliştirilerek, bünyesinde ilk, orta ve liselere öğretmen yetiştiren kısımları da içine alan “Dârülmuallimîn-i Âliye” adlı kuruma dönüştü, 1891 yılında bu kurumun içinde yer alan ‘Âli’ kısmı bugünkü lise düzeyindeki okullar olan idâdilere öğretmen yetiştiren bir yüksek okul haline getirildi. Bu okul, Cumhuriyet’in ilk yıllarında “Yüksek Muallim Mektebi” adını aldı. Okul, “Ecole Normale Superieure” adlı Fransız Yüksek Öğretmen Okulu’nu kendine model olarak almıştır.16 Ağustos 1934 tarihinde, Yüksek Muallim Mektebi’nin adı, Yüksek Öğretmen Okulu olarak değiştirildi. Bu okullarda lisans derslerini İstanbul Üniversitesi’nde gören öğrenciler, akşamları dönemin en seçkin eğitimcilerinden meslekleriyle ilgili ek dersler almışlardır. Prof. Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu, Sadrettin Celal Antel, Prof.Cemil Bilsel, Prof. Mazhar Osman, Prof. Besim Darkot, Nihat Sami Banarlı, Orhan Şaik Gökyay ve Ahmet Kabaklı gibi akademisyenler ve öğretmenler bu kadroda yer alanlardan ilk akla gelen isimlerdir. Öğretmen eğitiminde çok başarılı olan Yüksek Öğretmen Okulları, 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra kapatıldı.
1923 yılından 1974 yılına kadar ilkokullara öğretmen yetiştirme işlevini, Öğretmen Okulları sürdürdüler. 1940 yılında köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere Köy Enstitüleri kuruldu. “Eğitim içinde üretim” felsefesiyle eğitim yapan bu okullar, çeşitli bahanelerle 1954 yılında kapatıldı. Bu okullar, Öğretmen Okulları olarak eğitimlerine devam ettiler. 1973 yılında yürürlüğe giren 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, öğretmenlerin yüksek öğrenim görmeleri zorunluluğunu getirdi. Bunun gereği olarak 1974-1975 öğretim yılından itibaren, ilkokullara Sınıf Öğretmeni yetiştirmek üzere, Öğretmen Okullarının bir kısmında iki yıllık Eğitim Enstitüleri açıldı.
Ortaokullara öğretmen yetiştirmek üzere 1926 yılında Orta Muallim Mektebi kuruldu. Bu okul, 1929 yılında Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü, daha sonra da Gazi Eğitim Enstitüsü adını aldı. Bu okuldan sonra çeşitli illerde Eğitim Enstitüleri açıldı. Bu okullar önce iki yıl öğretim süreli iken daha sonra üç yıl öğretim süreli hale getirildiler.
Eğitim Enstitüleri, 1982 yılında 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile üniversitelere bağlandı ve Eğitim Fakültelerine dönüştürüldü. İki yıllık Eğitim Enstitüleri de aynı tarihte Eğitim Yüksek Okuluna dönüştürülerek Eğitim Fakültelerine bağlandı. Eğitim Fakülteleri olmayan yerlerde de Rektörlüklere bağlandı. Eğitim Yüksek Okullarının süresi 1989-1990 öğretim yılından itibaren dört yıla çıkarıldı ve Eğitim Fakültelerinin “Sınıf Öğretmenliği” bölümüne dönüştürüldü.
2014 yılında 166 yıldır öğretim yapan Öğretmen Liseleri de kapatıldı ve bu okullar Fen, Sosyal Bilimler ve Anadolu Liselerine dönüştürüldü. Böylece Türk Milli Eğitim sisteminde öğretmen yetiştiren hiçbir eğitim kurumu kalmadı.
ÖĞRETMEN EĞİTİMİ POLİTİKASI NASIL OLMALI?
Öğrenci başarısını etkileyen en önemli okul değişkeni “öğretmen niteliği”dir. Nitelikli öğretmenler sayesinde, düşük ve yüksek gelirli ailelerin çocukları arasındaki başarı açığı, büyük ölçüde kapanır. İyi öğretmenler, öğrencileri için daha büyük hedefler koyma eğilimi gösterirler ve sürekli olarak gelişme yolları ararlar. Bu sebeple, eğitimde öncelikli olarak ele alınacak sorun, nitelikli öğretmen yetiştirmektir. Tabii sadece nitelik yetmez, öğretmen aynı zamanda idealist ve çalışkan da olmalıdır. Ülkesini ve milletini sevmeli, eğitimi için kendisine emanet edilen çocukları, kendi evlâdı gibi görmelidir.
Türk Milli Eğitim sisteminde nitelikli öğretmen yetiştirmek için yapılması gerekenleri şöyle özetleyebiliriz:
1. Öğretmenlik mesleği, 1739 Sayılı Milli Eğitim Kanunu’nun 43. maddesinde öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği) olarak tanımlanmıştır. Öğretmenlerin özel statüsünü ortaya koymak üzere 2020 yılında kabul edilen‘’ÖğretmenlikMeslek Kanunu” öğretmenlerin sorunlarını çözmekten çok uzaktır.12 maddelik bu kanun, sadece öğretmenlerin kariyer basamaklarını (aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen) düzenlemiştir. Kanunda öğretmenin yetiştirilmesi, hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimle geliştirilmesi, lisansüstü eğitim yapmasının ve pedagojik formasyonunun desteklenmesi ve özlük hakları ile gibi hususlara yer verilmemiştir. Bu sebeple Öğretmenlik Meslek Kanunu, eğitimin paydaşları ve öğretmen sendikalarının da görüşleri alınarak yeniden düzenlenmelidir.
2. Bir ihtisas mesleği olan öğretmenlik mesleğine eleman yetiştirmek için, 2014 yılında kapatılan Öğretmen Liseleri yeniden açılmalıdır. Bu okulların öğretim süresi, Hazırlık Sınıfı artı dört yıl olmak üzere beş yıl öğretim süreli olmalıdır. Çünkü her öğretmen en az bir yabancı dili iyi seviyede bilmelidir. Öğretmenlerin ileride lisansüstü eğitim yapabilmeleri için de bir yabancı dil bilmeleri gerekmektedir. Öğretmen Liseleri yatılı olmalı ve öğrencilerin bütün masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. Yatılılık meslek arkadaşlığının kurulmasını, öğretmenlik ruhunun ve idealinin aşılanmasını sağlayacaktır. Bu okullar öğrencilerine öğretmenlik mesleğini sevdiren okullar olarak düşünülmeli ve müfredatı ona göre yapılandırılmalıdır. Bu okulların kapatılma gerekçesi, mezunlarının son seçenek olarak Eğitim Fakültelerini tercih ettikleri ve “Başka bir meslek bulamazsam öğretmen olurum” düşüncesinde olduklarıdır. Bu gerekçeyi ortadan kaldırmak için, öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarını tercih eden öğrencilere, öğretim süresince yurt, beslenme, kitap, kırtasiye ve burs ihtiyacının devletçe karşılanması karşılığı mezunlarına öğretim süresi kadar mecburi hizmet konulmalıdır. Öğretmen Okulu mezunları 1973 yılına kadar doğrudan ilkokul öğretmeni olarak çalışmaya başlıyorlardı veÖğretmen Okulundaki öğretim süresi kadar mecburi hizmet yapıyorlardı.
3. Öğretmenler; yoğun yabancı dil eğitimi verilen, 5 yıl öğretim süreli ‘’Öğretmen Üniversiteleri’’nde yetiştirilmelidir. Bu konuda Yüksek Öğretmen Okulları modeli göz önüne alınarak kurulacak Öğretmen Üniversiteleri, mutlaka yatılı olmalıdır. Öğretmen Üniversiteleri öğrencilerine öğretimleri süresince karşılıksız burs verilmelidir. Ayrıca mezunları, en az yüksek lisans düzeyinde lisans üstü eğitim yapmalıdır. Kapatılıncaya kadar Eğitim Enstitüsü ve Yüksek Öğretmen Okulu mezunları, bu okullardaki öğretim süresi kadar mecburi hizmet yapıyorlardı.
4. Bakanlık merkez ve taşra teşkilatlarında görev alacak yöneticiler, eğitimi yöneticisi ve eğitim denetimi elemanı olacak öğretmenler, belirli bir hizmet süresinden sonra Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak açılacak “Öğretmen Akademileri”ndeyetiştirilmelidir.
5. Mevcut öğretmen fazlalığı giderilene kadar bu okullarda ilk yıllarda ağırlıklı olarak yabancı dil öğretmeni yetiştirilmelidir. Öğretmen adaylarının ilgili dilleri uygulamalı olarak öğrenmelerini sağlamak için ilgili ülkelerle işbirliği geliştirilmeli ve asgari 8 ay bu ülkelerde kalmaları sağlanmalıdır.
6. Öğretmenler belirli aralıklarla mesleki yeterlilik sınavlarına tabi tutulmalı, yetersiz olanlar hizmeti içi eğitime alınmalıdır. Bu çerçevede; her öğretmenin her yıl belirli bir sürede hizmet içi eğitime tabi tutulması zorunlu hale getirilmelidir. ÖzellikleÖğrenme ve Öğretme Süreçleri, Ölçme ve Değerlendirme, Sınıf Yönetimi, Zaman Yönetimi, Eğitim Araştırmaları ve Ar-Ge Çalışmaları, Eğitimde Kapsayıcılık, Sosyal Etkileşim ve İletişim, Dijital Yetkinlik,Uzaktan Eğitim, Eğitim Teknolojilerinin Etkin kullanımı ve öğretmenlik mesleği ile ilgili diğer konularda hizmet içi eğitim verilmelidir.Öğretmenlerimizin Lisansüstü Eğitim yapmaları, üniversitelerle işbirliği yapılarak teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.
7. YÖK, son yıllarda yükseköğretim kontenjanları ile ilgili olarak bazı programlara ilk defa 'başarı sıralaması şartı' getirmişler, bazı programlar için de bu sıralamayı güncellemişlerdir. Mesela başarı sıralamaları, Eczacılık için 100 bin, Diş Hekimliği için 80 bin, Hukuk fakülteleri için 190 binden 100 bine yükseltildi. Öğretmenlik Programları için ise bu sıralama 300 bindir. Öğretmenlik mesleğine hak ettiği önemi verebilmek, daha iyi öğretmen yetiştirebilmek için öğretmenlik programını tercih edeceklerin başarı sıralaması yükseltilmeli, eğitim fakültesi kontenjanları da azaltılmalı, ihtiyaç kadar öğrenci alınmalıdır.
8. Halen mevcut olan 130 binin üzerindeki öğretmen açığı, öncelikle atama bekleyen öğretmen adaylarından kapatılmalıdır. İhtiyaç halinde ders ücretli öğretmen görevlendirilirken, atama bekleyen öğretmen adaylarına öncelik verilmelidir.
9. Öğretmenlikle İlgisi bulunmayanbranşlardan mezun olup iş bulamadıkları için sözleşmeli öğretmen olanların çoğu verimli olamamaktadırlar. Bu nedenle öğretmenlik mesleği dışındaki branşlardan öğretmen ataması durdurulmalı, sözleşmeli öğretmen uygulamasına son verilmeli, bütün öğretmenler kadrolu olmalıdır.
10. Öğretmen Kariyer Basamakları uygulamasından ya vazgeçilmeli, ya da öğretmenler mesleki performanslarına, başarılarına ve kendilerini mesleki yönden geliştirmelerine göre bu basamaklara atamaları yapılmalıdır. Öğretmenlerin özlük hakları, mali statüleri yükseltilerek iyileştirilmelidir. Öğretmen maaşları ve ders ücretleri, eğitimde başarıya ulaşmış gelişmiş ülkelerdeki öğretmenlerin maaşları gibi lâyık olduğu düzeye çıkarılmalıdır. Böylece Türk Öğretmeninin yıpranan itibarı yeniden kazandırılmalıdır.
21. Yüzyılın Türk Öğretmeni; gelişime ve değişime açık, hayat boyu öğrenen; mesleği ile ilgili yenilikleri takip eden ve uygulayan; alanında başarılı, güven veren, milli ve evrensel değerler sistemini içselleştirmiş, “Lider Öğretmen” ve her öğrencinin öğrenebileceğini, vazgeçilecek hiçbir çocuğun olmadığının idrakinde, mesleğine “Adanmış Öğretmen” olarak yetiştirilmelidir.
YASAL UYARI:
Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.