Logo

“Lisedeyken terbiyeli bir haylazdım”

Kategori: Öne Çıkanlar
Cumartesi, 15 Şubat 2014 09:00 tarihinde oluşturuldu



Türk sinemasının önde gelen isimlerinden Ediz Hun, hayatta hiçbir zaman öğrenmeyi ve araştırmayı bırakmadığını söyleyerek, “Size göre ben başarılı bir aktörüm. Ama bana sorarsınız, sanatçılık yolunda ilerleyen bir öğrenciyim. Benim sloganım budur!” diyor.  

Türk Sinemasının önemli isimlerinden Ediz Hun'la özel röportaj...

İlk olarak çocukluk yıllarınızdan bahsedelim. Çocukluğunuz nasıl geçti, nasıl bir ailede büyüdünüz?

1940 yılında İstanbul Cihangir’de doğdum. Güzel ve mutlu bir çocukluk geçirdim. Tek çocuk olmama rağmen asla şımarık bir çocuk olarak yetiştirilmedim ve şımarmadım da. Kendimi bildim daima.

Annem felsefe öğretmeniydi. Uzun yıllar İstanbul Kız Lisesi’nde şimdiki adıyla Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nde ve sonrasında ise Beşiktaş Kız Lisesi’nde görev yaptı. Babam ise makine mühendisiydi.

Çocukken kariyer planlarınız nasıldı? Hangi mesleği seçmek isterdiniz?

Benim tabiata ve canlılara karşı çok büyük bir ilgim vardı. Bitkiler, hayvanlar ve insan ırklarının nasıl oluştuklarını merak ederdim hep. Bu merakımı gidermek için de sürekli araştırma yapardım. Doğada bulduğum bütün hayvanları eve getirip beslerdim. Böcek bile beslemiştim. O kadar seviyordum hayvanları… Dolayısıyla hep bir bilim dalı okumak ve bilim adamı olmak isterdim.

LİSEDEYKEN TERBİYELİ BİR HAYLAZDIM

Eğitim hayatınıza değinelim biraz. Hangi okullarda okudunuz, nasıl bir öğrenciydiniz?

İlkokulu Cihangir’de Firüzağa İlkokulu’nda okudum. Sonrasında Avusturya Lisesi’nde öğrenimime devam ettim. Lise mezuniyetimden sonra Almanya’ya giderek, Würzburg Üniversitesi’nde Diş Hekimliği öğrenimi gördüm. 1963 yılında üniversite’ye devam ederken yaz tatili için ailemin yanına İstanbul'a gelmemle hayatım değişti. Oyunculuğa başlayınca üniversiteye devam edemedim. 1975 yılına kadar sinemadaydım. Ondan sonra ise Norveç’e giderek Ekoloji Bilimi tahsilimi tamamladım.

Lisedeyken vasat bir talebeydim. Bir diğer ifadeyle terbiyeli bir haylazdım. Beyoğlu’nda çok vakit geçirirdim, gece gündüz dolaşırdım. Fakat bu gezmeler tozmalar bir lise öğrencisi için aşırıydı. Çünkü lise hayatı belli bir disiplin gerektiriyor. Okula devam edeceksiniz, derslerinize iyi çalışacaksınız, hocalarınızla iyi diyaloglar kuracaksınız. Dolayısıyla liseyi vasat bir talebe olarak bitirdim ve orta dereceyle mezun oldum. Üniversitede de tam tersi çalışkan bir öğrenciydim ve üniversite ikincisi olarak tamamladım.

Hayatınızda iz bırakan öğretmenleriniz kimlerdi?

Hayatımda iz bırakan iki tane öğretmenim oldu. Biri, Avusturya Lisesi’nde ‘Projensky’ ismindeki Biyoloji Öğretmenimdi. Kendisi Avusturyalı, sakallı, hoş bir adamdı. Onu ve dersini çok severdim. Bütün sınavlarından hep 10 alırdım. O zamanlar en iyi not 10’du. Bir diğeri de Norveç’teki hocam, Bitki Fizyoloğu Prof. Dr. Knut Siegel’di. Onunla yaşadığım bir anıyı anlatmak istiyorum: Norveç’te birinci senemdi, ilk imtihanıma girecektim ve  bu yüzden çok heyecanlıydım. Kendisi bu heyecanımı fark etti ve nedenini sordu. Ben de kendisine Norveççemin yeterli olamaması sebebiyle imtihanda başarılı olmayacağımı düşündüğümü söyledim. Bana şöyle demişti: “Merak etme sen hangi dilde yazarsan yaz, ben onu tercüme ettirir, yine senin notunu veririm.” Onun bu sözü, beni oldukça rahatlatmış ve başarılı olmamın önünü açmıştı. Marmara Üniversitesi’nde hocalık yaparken de aynı sözü Türkçesi yeterli olmayan Bulgar göçmeni öğrencilerime söylemiştim. Hiç endişelenmeyin, Bulgarca yazın, ben onu tercüme ettirir,  yine sizin notunuzu veririm, demiştim.

Liseden sonra Almanya’da Diş Hekimliği okumaya nasıl karar verdiniz? Aileniz mi yönlendirdi?

Babam Almanya’da tahsilini yapmıştı. Orada bir Alman fabrikatör arkadaşı vardı. İkinci Dünya Harbi’nden sonra Radyo Lambaları üzerine bir fabrika kurmuştu. Babamı sevdiği için de “Oğlunu bana gönder, ben burada ona ev tutarım, okumasına yardımcı olurum” demişti.  O sebeple Almanya’ya gittim. Babam zaten Alman ekolünden olduğu için Almancadan başka bir dilde de okumamı istemiyordu.

Diş Hekimliği’ne de yine babam yönlendirdi. Yönlendirmesinin sebebi ise kendi işimin patronu olmamı istemesiydi. Babamın yönlendirmesinin de etkisiyle Almanya’daki Würzburg Üniversitesi’ne Diş Hekimliği öğrenimi görmek için gittim.

BİR YAZ TATİLİNDE İSTANBUL’A GELMEMLE HAYATIM DEĞİŞTİ

1963 yılında Ses Dergisi’nin yarışmasıyla oyunculuğa adım attınız. Yarışmaya girişiniz nasıl oldu?

1963 yılında üniversitedeyken yaz tatilinde İstanbul’a gelmemle hayatım değişti. 23 yaşındaydım o sıralar. Adada babamın bir arkadaşı beni Ses Mecmuası ve Artist Mecmuası’nın düzenlediği yarışmalara katılmam için yönlendirdi. Ses Mecmuası’nın yarışmasına başvurular da tam o sıralar başlıyordu. Ben de fotoğraflarımı göndererek yarışmaya başvurdum. Sonrasında ilk elemeyi geçtim ve ikinci görüşme için davet edildiğime dair bir mektup aldım. Bunun üzerine yazılı olan adrese gittim. Ünlü isimlerden Süleyman Turan, Ajda Pekkan ve Hülya Koçyiğit’te yarışmacı olarak oradaydı. 6-7 kişilik jüri, teker teker bizle görüştü. Aradan 10-15 gün geçti. Ağustos ayına yaklaşıyorduk ki ikinci elemeyi de geçtiğime ve son eleme için davet edildiğime dair tekrar bir mektup aldım. Mektupta bahsettikleri tarihte, son elemelerin olacağı Bayramoğlu Plajı’na gittim. Akşama kadar bizi orada ağırladılar ve bizimle ilgilendiler. Ardından sonuçları açıkladılar. Erkekler kategorisinde ben, kadınlar kategorisinde ise Ajda Pekkan seçildi. Oldukça şaşırmıştım; çünkü seçileceğimi hiç ummuyordum.

Seçildikten sonra 6 film şirketinden teklif aldım. Her film için 12 bin 500 lira teklif ediyorlardı. O zaman için çok iyi paraydı; ancak benim için paradan çok nasıl oynayacağım önemliydi. Yapımcılar ise benim bu işi yapabileceğimi, başarabileceğimi söylediler. Ben de üniversiteden bir sömester izin aldım ve aradan 2 ay geçtikten sonra, Bostancı’da Madam Tamara’nın Köşkü’nde çekilen Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit’in de yer aldığı ‘Genç Kızlar’ adlı filmde başrol oynadım. O günden sonra bütün hayatım değişti. Nerden nereye… Yarışmaya katılmasaydım belki de şimdi Almanya’da yaşayan bir Diş Hekimi olacaktım.

Hayatım boyunca hiçbir zaman iddialı biri olmadım dediniz. Zaten ben oldum denildiği an başarısızlık başlar. Öyle değil mi?

Size göre ben başarılı bir aktörüm. Ama bana sorarsınız, sanatçılık yolunda ilerleyen bir öğrenciyim. Benim sloganım budur! Her yeni senaryo başarılı olmak zorunda olduğum bir senaryodur. Onun acaba altından kalkabilecek miyim, iyi oynayabildim mi, konuyu iyi aktarabildim mi? Hep onun mücadelesindeyim. Bu amatörlük çok önemli… Zaten sanatta tam anlamıyla olgunlaşma yok! Hep öğrenerek devam ediyor hayat. Ben oldum diye bir şey yok, hiçbir zaman olmadık biz!

Yakın zamanda yer almayı düşündüğünüz bir film ve dizi projesi var mı?

Şu an da üç tane senaryo var elimde. Ama ben profesyonel olduğum için etüt ediyorum. İyi bir rol olursa yer alırım, iyi bir rol olmazsa çalışmam. Hayatımda hiçbir zaman maddiyat için bir filmde oynamadım. Daima sevdiğim yönetmenlerle güzel senaryolarda çalıştım.

Yeni çekilen dizileri ve filmleri nasıl buluyorsunuz?

Çok fazla izlemiyorum. Dizi sektörü bana hiç hitap etmiyor. Yavaş yavaş da ortadan kalkacak gibi geliyor. Çünkü çok fazla kalitesiz şeyler çekiyorlar. Ama iyi bir dizi olursa seyrederim tabii. Filmlere değinecek olursak ise çok iyi filmler yapılıyor, iyi niyetli insanlar var, ama çoğu sadece gişe hasılatı için düşünülmüş filmler.

Size göre bir oyuncuda olması gereken özellikler nelerdir?

Oyunculuk öncelikle özgüven gerektirir. Ondan sonra azim, disiplin, duygu, sağlıklı bir beden ve ruh gerekli… Ayrıca zaman içinde tekniğinizi geliştirmeniz gerekiyor.

MAZBUT BİR AİLE YAŞANTIMIZ VAR

Birazda aile yaşantınızdan bahsedelim. Çocuklarınız hangi mesleği yapıyorlar. Meslek seçimleriyle ilgili yönlendirmeleriniz oldu mu?

Bir kızım bir oğlum var. Çocuklarımı meslek seçiminde serbest bıraktım. İyi bir eğitim almaları için ise elimden geleni yaptım. İki çocuğum da üniversite mezunu… Oğlum Bilgisayar Mühendisi… Malta’da yaşıyor. Kızım da bir diplomat ile evli Ankara’da yaşıyor. Biz eşim ile beraber Suadiye’de yaşıyoruz. Mazbut bir aile yaşantımız var. Üniversitede hocalık yapıyorum. Okan Üniversitesi’nde Ekoloji bilimleri dersi veriyorum. Doğuş Üniversitesi’nde ise Türk Sinema Tarihi ve Oyunculuk dersi veriyorum. Ayrıca Türk Sinema Tarihi, Çevre ve İnsan İlişkileri, İklim Değişikliği, İnsanın Gelişim ve Evrim gibi çeşitli konularda da konferanslar veriyorum.

Boş vakitlerinizi nasıl değerlendirirsiniz? Hangi müzikleri dinler ve hangi kitapları okursunuz?

Boş vakitlerimde genellikle spor yaparım. Avrupa’da ilk 10 arasına giren bir kaktüs koleksiyonum var. Bahçe işleriyle uğraşmayı çok severim. Romanı çok nadir okurum. Bilimsel, araştırma kitapları tercihimdir. Özellikle ruhsal, felsefi, evrim ile ilgili kitaplar hoşuma gider. Müzikte ise kulağıma hoş gelen bütün müzikleri severim, ancak en sevdiğim müzik türü klasik müziktir.

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SORUNU İYİ ÖĞRETMENLİ EĞİTİMDİR

Geçmişte siyasetle uğraşmış biri olarak Türk eğitim sistemimizin şu an ki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğitim sistemimizdeki sorunları nelerdir, bu sorunlar nasıl çözülebilir?

Öncelikle okullarda mantık, sosyoloji, sosyal antropoloji, psikoloji ve felsefe gibi insanın ruhsal gelişmesini sağlayacak dersler okutulmalı. Norveç’te üniversitede hangi branşı okursanız okuyun mezun olmanız için 7 puanlık, 5 saat süren filozofi imtihanını vermeniz lazım. O sınavı geçmeden mezun etmiyorlar. Türkiye’de de bu derslerin önemli olması gerekir. Aynı şekilde sözel bölümünden mezun olan kişi biyoloji, ekoloji, kimya bilgisinden yoksun. Sözel bölümünde de olsa bu çocuklara bu dersler mutlaka okutulmalı.

Bunun dışında ülkemizde eğitim sisteminde yaşanan diğer bir sorun da iyi öğretmenli eğitimdir. Öğretmenler yetersiz demiyorum. Yeterlisi var, yetersizi de var, ama o yetersizleri yeniden eğitmek, yeniden eğitime tabi tutmak gerekiyor. Çünkü görgü kurallarından habersiz gençler var. Yalnız matematik, fizik, kimya, biyoloji, edebiyat öğretmek yeterli olmuyor. Eski tabirle adab-ı muaşeret yani görgü kurallarını da çocuğa öğretmek gerekiyor. İşte nasıl oturulur, nasıl konuşulur, nasıl giyinilir gibi… 

GENÇLERE TAVSİYELER

Bütün gençler temiz ve masumdur. Onları çileden çıkaran ve yanlış yollara sapmalarına neden olan büyüklerdir. Bu sebeple gençlerin asla kötü niyetle hareket ettiğine inanmıyorum. Gençlere tavsiyem tahsillerine devam etmeleri olur. Tahsil çok önemli… Aileler imkansızlık içerisinde olabilir. Eğer okuma arzunuz varsa sevdiğiniz bir meslekte başarılı olmak için üniversiteye gidin mutlaka. Bunu yaptığınız takdirde özgüveniniz artacaktır.

Şu an da üç tane senaryo var elimde. Ama ben profesyonel olduğum için etüt ediyorum. İyi bir rol olursa yer alırım, iyi bir rol olmazsa çalışmam. Hayatımda hiçbir zaman maddiyat için bir filmde oynamadım. Daima sevdiğim yönetmenlerle güzel senaryolarda çalıştım.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.