banner

Eyüp'ten Yeşilçam'a Türkan Şoray'ın kariyer yolculuğu




Kuralları, duruşu, samimiyeti, içten gülümseyişi ve en önemlisi de farklı bir ışık saçan iri siyah gözleriyle hayatımızın tanıdık resmi Türkan Şoray. Yalnızca dizi ve sinema projelerinde kendini gösteren, her daim meraklı gözlerden tuttuğu özel hayatıyla örnek olan bir isim o… Hem muhteşem bir oyuncu, hem iyi bir anne hem de mükemmel bir kadın. Peki Türkan Şoray’ın yıllar önce sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını biliyor muydunuz? Sarıyer’de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı’na devrettiğini? Türkan Şoray’ın bilinmeyenleri bu röportajda.

Türk sinemasına damgasını vuran oyunculardan Türkan Şoray hafızalara kazınan filmleri kadar, özel hayatıyla da kadınlar için önemli bir idolü temsil ediyor. Sonu olmayan bir kariyer serüveni sergileyen Şoray, yorulacakmış gibi de görünmüyor. Ünlü ‘Türkan Şoray kuralları’ arasında asla pes etmemek ilk sırada yer alıyor…

28 Haziran 1945’te Eyüp’te başlıyor Türk sinemasının ‘Sultan’ının öyküsü. Memur bir ailenin ilk çocuğu olan, Nazan ve Figen adında iki kız kardeşi daha bulunan Şoray’ı sinemaya yönlendiren ise annesi... Fatih Kız Lisesi ortaokulu bölümünde okurken, Karagümrük’teki ev sahiplerinin kızı olan ve Panter Emel olarak tanınan sinema oyuncusu Emel Yıldız ile bir film setine giden Türkan Şoray, Türker İnanoğlu’nun teşviki ile Yeşilçam’a adım atıyor. Şoray kariyerinin başlangıcı anlamına gelen 1960 yılı yapımlı ‘Köyde Bir Kız Sevdim’ filminde Baki Tamer ile başrol oynuyor. Şoray sinemaya başlamasıyla ilgili anısını şöyle anlatıyor: “Sinemaya girmeden önce mahallemize bir film seti geldi. Filmin bir setini mahallemizde çekeceklerdi. Başrol oyuncusu kadını gördüğümde ‘ne kadar güzel bir kadın’ dedim. Bu kadın Muhterem Nur’du. Öyle şaşkın bir şekilde bakınırken yanıma bir adam geldi ve ‘Sen de filmlerde oynamak ister misin?’ diye sordu. Korktum ve hemen eve kaçtım. Bu adamın da daha sonra Memduh Ün olduğunu öğrendim. O zaman film setinden kaçmıştım ama daha sonra film setleri hayatım oldu.”

Bu filmin ardından yeni teklifler almaya başlayan Şoray, basının da ilgisini çekerek 1961 yılında sinema dergisine kapak olduğunu ve başarı grafiğinin hızla yükselmeye başladığını anlatıyor. Şoray için ‘Acı Hayat’ filmi sinema hayatındaki en önemli dönüm noktasını teşkil ediyor. Bu film ile 1964’te I. Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Şoray’ın meslek yaşamında yeni bir dönem ise 1972 yılında başlıyor. Film sayısını ciddi anlamda azaltan Şoray, ‘Dönüş’ filmi ile ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturuyor. Yılın en çok gişe yapan filmi olan Dönüş, 1973’te Moskova Film Festivali’nden de özel bir ödül alıyor. İkinci yönetmenlik denemesini Azap filminde gerçekleştiren Şoray, 1976’ya gelindiğinde ise üçüncü yönetmenliği olan ‘Bodrum Hakimi’ni çekiyor. Takvimler 1977’yi gösterdiğinde ise Türkan Sultan en güzel filmlerinden biri olan ‘Selvi Boylum, Al Yazmalım’ da oynuyor ve bu filmle Şoray’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü geliyor.

KIZIM BENİMLE İFTİHAR ETSİN İSTİYORUM

1980’li yıllara gelindiğinde Şoray hayatında yeni bir sayfa açılıyor ve anne oluyor. Kızı Yağmur’u 1984 yılında kucağına alan Şoray annelikle ilgili duygularını şu sözlerle ifade ediyor: “Anne olduğunuz zaman hayata farklı bakmaya başlıyorsunuz. Daha hoşgörülü oluyorsunuz, hayata daha çok asılıyorsunuz. Mesela ben anne olmadan önce hiç ölümü falan düşünmezdim, uçağa biner, oradan oraya giderdim. Şimdi sağlığıma daha dikkat etmeye çalışıyorum, uçaktan korkuyorum. Ve de hayatta daha başarılı olayım, kızım benimle iftihar etsin istiyorum. Anne olmak hayatımı daha anlamlı kıldı. Sinemaydı sırf yaşantım, şimdi sinema ve kızım oldu.”

Kızı Yağmur’un doğumunun ardından “Bir Sevgi İstiyorum”, “Bir Kadın Bir Hayat, Körebe”
“Gramafon Avrat” gibi önemli filmlerde oynayan sultanın çevirdiği son film ise 2004 yapımı “Mürüvvetsiz Mürvet” filmi...

ZAMAN VE TECRÜBE DÜNYA GÖRÜŞÜMÜ TÖRPÜLEDİ

40 yıllık kariyerine sayısız film ve ödül sığdıran Türkan Şoray, halen üretmeye ve sinema için çalışmaya devam ediyor. Şoray, şimdiki dinginliği ve yaşamını ise şöyle özetliyor: “İlk gençlik yıllarımda böyle sakin değildim. Zamanla hayata bakışınız, dünya görüşünüz her şey çok değişiyor. İnsan, gençlik yıllarında çok daha büyük heyecanlar ve büyük tutkular yaşıyor. Her şey toz pembe, her şey istediği gibi olacakmış gibi büyük hayaller kuruyor. Ondan sonra giderek hayatın gerçekleriyle karşılaşıyorsunuz. Tüm yaşadığınız yıllar içinde üzücü olaylar, yaşadıklarınız, sizi belli bir noktaya getiriyor, belli bir olgunluğa getiriyor. Ani tepkileriniz, feveranlarınız daha duruluyor. O hırslarınıza daha sakin bakmaya çalışıyorsunuz. Mesela ben yaşamım boyunca şöyle bir noktaya vardım: Her şey geçici, her şeyin bir sonu var. Nedir bu? Büyük hırslar, büyük istekler, her şey bitiyor. En güzel şey, en kötü şey bile bitiyor. Yani olaya böyle baktığınız zaman bir tevekkül geliyor insana. Ben şimdi o ruh hali içindeyim.”

‘ŞÖHRET TANRI’NIN BİR LÜTFU’

“Türk Sineması’nın sultanısınız. Bu unvanı size halk verdi. Peki yıllarca bunu taşımak zor olmadı mı?” diye sorduğumuz Şoray şu cevabı veriyor: “Tanınmanın, şöhretin benim için anlamı, toplumda saygı görmek ve sevilmek. Bu, Tanrı’nın bana bir lütfu. O yönüyle Türkan Şoray olmak beni çok mutlu ediyor. Ve ben bunu hiçbir zaman bir yük olarak görmüyorum. Bu bana çok büyük bir sorumluluk getiriyor. Nedir o sorumluluk? ‘Bizi yanıltmadınız’ diyorlar mesela, ‘Hayattaki duruşunuzla ve davranışınızla belli bir çizgiyi hep korudunuz’. İnsanlar beni kalplerinde bir yerlere koyduysa, hep orada kalmak benim için çok önemli. Orada kalmanın sorumluluğu ağır olabilir belki ama ben bu ağırlığı seve seve kaldırmaya gönüllüyüm.”

“Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”

Bunları biliyor musunuz?

- 2010 yılında Unesco Türkiye İyi Niyet Elçisi seçildiğini…

- Adına ‘Türkan Şoray Efsanesi’ konulu bir sempozyum düzenlendiğini...

- Hiçbir tiyatro oyununda rol almadığını...

- Neredeyse bilmediği Klasik Türk Müziği parçası olmadığını...

- Sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını...

- Sarıyer'de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı'na devrettiğini...

- Resim kabiliyetinin de olduğunu...

 “Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük manlig-halsa.se. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.