Logo

‘Fakülte kurmak bir nevi sosyal deneydi'

Kategori: Rektörün Odası
Çarşamba, 23 May 2012 15:12 tarihinde oluşturuldu



Özyeğin Üniversitesi Rektörü ve Kurucu Üyesi Prof. Dr. Erhan Erkut’un özel röportajı.

prof. Dr. Erkan ErkutProf. Dr. Erhan Erkut, zamanının neredeyse tamamını kurucu rektörü olduğu Özyeğin Üniversitesi için harcayan ve şimdiden üniversitede büyük izler bırakan bir akademisyen. Özyeğin Üniversitesi’ni dünyanın en iyilerinden biri yapmayı amaç edinen Erkut, bu uğurda ailesinden uzakta kalmayı bile göze almış. Eşi ve kızları, biraz da kendilerine zaman ayrılmamasından dolayı, Erkut’un 20 yıl akademisyenlik yaptığı Kanada’ya geri dönmüşler. O ise üniversite kampüsünün içindeki evinde, öğrencileriyle ve diğer akademisyenlerle iç içe bir yaşam sürüyor.

İstanbul Erkek Lisesi’ndeki ortaöğreniminin ardından, Boğaziçi Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği okuyan Prof. Dr. Erhan Erkut, 3’üncü sınıftayken akademik kariyer yapmaya karar vererek Florida Üniversitesi’ne gitmiş. Doktorasının ardından 20 yıl boyunca Kanada’da, Alberta Üniversitesi’nde ders veren Erkut, 2005 yılında bir seminer için geldiği İstanbul’da, Boğaziçi’nin erguvanlı zamanına denk gelmiş. İşte o an, Türkiye’ye geri dönmek zorunda olduğunu anlamış. Bilkent Üniversitesi’nden aldığı teklifi değerlendirerek, İşletme Fakültesi Dekanı olarak göreve başlayan Erkut, Özyeğin Üniversitesi’nin kurucu rektörü olma teklifi geldiğindeyse, dünya ölçeğinde bir üniversite kurmak ve o üniversitede bir iz bırakmak için var gücüyle çalışmaya başlamış. Gerçek bir İstanbul sevdalısı olan Erkut, fırsat buldukça değil, kendisi fırsatlar yaratarak İstanbul’un sevdiği noktalarına uzanıyor ve 6 hafta çalışıp, 7’nci haftasını kızlarıyla Kanada’da geçiriyor.

Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz? Nerede doğdunuz, çocukluğunuz nasıldı?

İstanbul, Fatih’te doğdum, henüz bebekken ailem Bakırköy’e taşındı. Bakırköy’de Behramağa ve Cengiz Topel İlkokulları’nda okudum. Ardından ailem beni Alman Lisesi ve İstanbul Erken Lisesi’nin sınavlarına soktu. İkisini de kazandım ama babam İstanbul Erkek Lisesi’ni tercih etti. Sonradan ben de bu tercihten çok memnun oldum. Böylece 11 yaşımda evden ayrıldım ve yatılı okumaya başladım.7 yıl boyunca Cağaloğlu’nda yaşadım. Kişiliğin oluşmasında en önemli yıllar, erken çocukluk dediğimiz bu dönem. Sadece aile veya yakın dostlar değil, kabile gibi bir grubun içerisinde olmak, kendini kabul ettirmek, onlarla beraber bir şeyler yapmak, dünyayı birlikte tanımak gibi deneyimler hayatınızı çok etkiliyor. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’ni tercih ettim ve Bebek’te yaşadım. Aslında hayatımın bana göre çok sıradan, başkalarına da garip gelen yanı, nerede çalıştıysam orada yaşamam. Florida’ya yüksek lisansa gittiğimde de kampüse yakın bir yerde yaşadım. Yolda harcanan zamanı korkunç bir kayıp olarak görüyorum. Kanada’da 20 yıl boyunca bisikletle gittim okula. Burada ise öğrenci merkezinin üst tarafında kalıyorum. Bu durum, hayatınızı nasıl kurgulamak istediğinize bağlı.

Öğrencilik yıllarınız nasıldı?

Çok keyifli bir çocukluk dönemim oldu. Ortaokul 1’inci sınıftan itibaren, yazları Almanya’ya gitmeye başladım. Bu sayede Almancam epeyi ilerledi. O yaşlarda yurtdışına çıkmanızın, dünya görüşünüzün oluşumunda çok büyük bir katkısı oluyor. Dünyaya daha geniş bakabiliyorsunuz, tabularınız yıkılıyor, dünya insanı oluyorsunuz. Dolayısıyla doktora için ABD’ye gittiğimde hiç zorlanmadım.

‘AMAÇ, DÜNYAYA ANLAM KATMAK’

Özyeğin Üniversitesi ile buluşmanız nasıl oldu? Rektörlüğe uzanan süreçten söz eder misiniz?

20 sene Kanada’da yaşadıktan sonra, Türkiye’ye dönme planları yaptım ama bu daha çok köklerime geri dönme, hayatımın geri kalan kısmını Türkiye’de geçirmeye yönelik bir plandı. Bir fırsat çıkar mı acaba diye düşündüğüm bir dönemde, Bilkent Üniversitesi’nden dekanlık teklifi geldi ve tabii ki ilgimi çekti. Dekanlık aklımın ucundan geçmiyorken, kısa süre içerisinde böyle bir fırsatı değerlendirmeye karar verdim. Bilkent’e geldiğimde 46 yaşındaydım ve oradan emekli olurum diye düşünüyordum. Karşılıklı olarak birbirimizden çok memnunduk. Rektör olarak daha fazla yetkiniz oluyor. Amaç dünyada bir anlam katmaksa elinizde daha fazla olanak var. Bu düşünceyle karar verdim rektörlüğe. Temel hedef belli bir pozisyona gelmek demek değil, fark yaratabilmek. Esas soru, bunu en hızlı nerede yapabileceğiniz. Burada rektör olarak bunu yapabildiğimi hissediyorum.

Siz Boğaziçi Endüstri Mühendisliği mezunusunuz. Bu tercihi yaparken ailenizin bir etkisi oldu mu?

Ailemin etkisi oldu elbette, tamamen kendi seçimim değildi. Babam doktor ya da mühendis olmamı istiyordu, tıp okumak istemediğime karar verdiğimde de geriye mühendislik seçeneği kaldı. Bunun için de İTÜ’ye ya da Boğaziçi’ne gidecektim. Araştırdım ve Boğaziçi’nde okumak istediğime karar verdim. Aslında önce meslek seçtim, sonra üniversite seçtim.

ARTIK TEORİDEN ÇOK PRATİĞE ZAMAN AYIRIYORUM

Dekanlık, Kanada’daki göreviniz ve rektörlük arasında ne gibi farklar var sizin için?

Kanada’daki görevim tamamen akademisyenlikti. Kolay sıkılan bir insanım, belli periyotlarım var, 5 ya da 7 yılda bir yaptığım işin büyük ölçüde değişmesi lazım. Akademisyenlik çok ilginç bir meslek ve bu değişime izin veriyor. Bunun ilk 10 yılında ağırlıklı olarak araştırmacıydım. Sonrasında dünyayı bu şekilde değiştiremeyeceğimi gördüm, çünkü yazdığım makaleler ile dünyayı sallayacak bir insan değildim. Daha sonra eğitim kanalıyla daha fazla katkı sağlayabileceğimi fark ettim ve bu işe ciddi olarak zaman ayırdım. Bir sonraki 6 yıl da böyle geçti ve bu dönemde fakültenin tolare edilen orta karar bir hocasıyken, en sevilen hocası oldum, 9 eğitim ödülü aldım. Eğitimden hiçbir zaman sıkılmam ama temel odağımın eğitim olmasından sıkıldım ve öğrettiğim şeyin hayatta uygulanmasına daha fazla zaman ayırmaya başladım. Uygulamalı bir merkez kurdum ve şehrin ambulans altyapısının düzenlenmesini bu merkez devraldı. Bu iş Kanada’da hala devam ediyor. Bir müddet sonra bu da bana fethedilmiş bir kale gibi gelmeye başladı. Şimdi ne yapabilirim diye düşünmeye başlamıştım ki, 2003 yılında burada bir kongreye geldiğimde, Boğaziçi’nin erguvanlı halini gördüm ve dönmek istediğime karar verdim.

Öğrencilerinizle unutamadığınız anılarınız var mı?

Çok fazla var, aralarından bir seçim yapmak gerçekten çok zor. Beni en çok keyiflendirenler, mezun olan öğrencilerimden gelen e-mailler. O öğrencinin gelişimine hiç de basit olmayan bir katkı sunuyorsunuz ama öğrenci bunu daha sonraki yıllarda fark ediyor. İşte o zaman yazdıkları teşekkür mektupları çok duygulandırıcı. Hala Kanada’daki öğrencilerimden bu tarz mailler, mektuplar alıyorum. Olumlu ve pozitif geri bildirimler beni mutlu ediyor.

FAKÜLTE KURMAK BİR NEVİ SOSYAL DENEYDİ

Özyeğin Üniversitesi’nden biraz bahsedebilir miyiz? Üniversitenin öğretim kadrosunu nasıl oluşturuyorsunuz?

Her alanda en iyi hocaları aramıza katmaya çalışıyoruz. Pasaportlarına bakmıyoruz, nerede olduklarına da bakmıyoruz, baktığımız sadece özgeçmişleri ve nasıl katkı sunabilecekleri. Hocalarımızın yüzde 85’i, doktora diplomalarını dünyanın ilk 200 üniversitesinden almış. Biz işletme ve mühendislik fakültelerimizi Türkiye’de devlet üniversitelerinden tek bir hoca bile almadan kurduk. Bu sosyal deney gibi bir şeydi. Öğretim üyesi kalitesi açısından son derece başarılı olduk. Akademisyen gözlüğü ile baktık, iyi bir üniversite nasıl kurulur sorusu ile yola çıktık.

Özyeğin Üniversitesi’nin yeni dönem planları arasında neler var? Öğrenciler neden bu üniversiteyi tercih etmeliler?

Bu sene bizim için bir milat. İlk defa mezun veriyoruz, 8 öğrencimiz mayıs ayında mezun olacak. Yeni kampüsümüzü temmuzda açıyoruz. Bunun yanında yeni programlarımız açılacak; mimarlık, gastronomi, plotaj gibi doğrudan mesleğe yönelik, Türkiye’deki açıkları kapatacak bölümler. Öğrenciler bizi neden tercih etmeli sorusunun bana göre cevabı, akademik kadromuz ama öğrencilerin en çok sevdiği şeyler staj imkanları ve yurtdışı değişim programları. Öğrencilerimize büyük kurumlarda staj imkanları sağlıyoruz. Ortalaması 2,5’in üzerinde olan her öğrenciye bu imkanı sağladık, 3,5’in üzerinde olanları da yurtdışı stajına gönderiyoruz. Bunu yapan başka bir üniversite yok ama bunu neden yapmadıklarını da anlamış değilim.

 “HAYAT TERCİHLER ZİNCİRİNDEN İBARETTİR”

Bildiğim kadarıyla eşiniz de akademisyen ve oldukça yoğun bir tempoya sahipsiniz. Tüm bunların arasında ailenizle vakit geçirebiliyor musunuz?

Aileme çok zaman ayıramıyorum. Annem ve babam Büyükçekmece’de yaşadığı için onları haftada 1 saatliğine ancak görebiliyorum. Eşim ve çocuklarım, buradaki daha iyi bir eğitim için Kanada’ya göçtüler. Tabi bu karardaki önemli bir faktör de onlara fazla zaman ayıramamamdı. Ben, hayatın bir tercihler zincirinden ibaret olduğunu düşünüyorum. Belli bir hedefe doğru, belli bir hızla koşuyorsanız, başka konulara ayırdığınız zaman ister istemez azalıyor. Şu anda iki ayda bir 10 günlüğüne Kanada’ya gidiyorum. Orada yine günde 4-5 saat çalışıyorum ama geri kalan zamanı kızlarımla geçiriyorum. Hayat beni böyle garip bir duruma getirdi. Herkes 6 gün çalışır, 7’nci gün dinlenir; ben de 6 hafta çalışıyorsam 7’nci haftayı dolu dolu ailemle geçiriyorum. Elbette ideali bu değil, bunu insanlara tavsiye etmem ama ben burada yaptığım işin o kadar önemli olduğunu düşünüyorum ki, öbür türlüsü aklımdan hiç geçmedi. Benim yapmak istediğim şeyler, hayallerim, rüyalarım burada; onlar için en doğru kariyer de orada.

 “Başka rektörler nasıl bilmiyorum ama benim e-mailim açık, twitter da kullanıyorum. Öğrenciler bana çok kolay ulaşabiliyorlar. Onlar bu duruma şaşırıyorlar ama ben de onların şaşırmasına şaşırıyorum. Eğer öğrenci rektöre ulaşamıyorsa o rektör işini yapmıyor demektir. Bizler öğrenciler için buradayız, buranın kralı değil hizmetkârıyız. Bunun olabileceğini insanlara göstermeye çalışıyorum. Akademisyenler ve öğrenciler diye bir ayırımımız yok.”

MEZUNLARIMIZ, İŞ TEKLİFLERİ ARASINDAN SEÇİM YAPIYOR

“ çocukların hepsi 2 dönem staj yapmış. Yarısından fazlasının yurtdışı deneyimi var, öğrenci kulüplerinde yer almışlar. Üniversite mezunu birisinin iki farklı yerde, toplam 6 ay staj yapmış olması büyük bir artı. Zaten şu anda 8 mezunumuzun 6’sı bir yerlerde part- time çalışıyor. Biz biliyoruz ki bu staj dönemi nişan gibi bir şey. Yarı zamanlı çalışma da artık iyice evliliğe giden yol. Eğer öğrenci şirketi, şirket de öğrenciyi beğenirse mezun olduktan sonra tam zamanlı çalışmaya dönüşüyor. Bunları sağlamaz ve mezun olduktan sonra haydi çık iş ara derseniz, o öğrencinin iş bulma şansı çok az olur. Kariyer merkezimizde 4 kişi çalışıyor. Bu çocukları düzenlediğimiz çalıştaylarla iş aramaya hazır hale getirdik ve birden fazla iş teklifi arasından seçim yapma noktasına geldiler.”

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.