banner

Öğretmenlikten Rektörlüğe




Öğretmenlikten Rektörlüğe Nişantaşı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Bayram

2 yıldır hizmet veren Nişantaşı Meslek Yüksekokulu, bu yıldan itibaren Nişantaşı Üniversitesi adını aldı ve bünyesinde 3 fakülte oluşturdu. Üniversitenin, benzeri pek çok eğitim kurumunun arasından sıyrılması ve birkaç adım öne geçmesi için canla başla çalışan kurucu rektörü Prof. Dr. Abdullah Bayram ise ömrünü eğitime ve eğitimciliğe adamış bir bilim insanı.

İlköğretmen okulu mezunu olan Prof indigenerics.com. Dr. Abdullah Bayram’ın gönlündeki öğretmenlik sevdası daha öğrencilik yıllarında yeşermiş. Daha sonra Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’ne devam eden Prof. Dr. Bayram, biyoloji bölümünü bitirdikten sonra öğretmenlik yapmaya başlamış. Öğretmenlik yıllarında başardıkları neticesinde, okul yönetiminin de teşvikiyle akademik kariyerindeki ilk somut adımını atan Prof. Dr. Bayram’ın röportajın devamında okuyacağınız bu çalışmaları öylesine ses getirmiş ki, üniversiteye de bu sayede kabul edilmiş dersek yanılmış olmayız. Prof. Dr. Bayram, yaşamı boyunca öğretmenlik sevdasından ve araştırma tutkusundan vazgeçmemiş, idealist bir eğitim insanı. Öğretmenlik döneminde, üniversitedeki kariyerinde ve YÖK Denetleme Kurulu üyeliği görevlerinde edindiği bilgi ve deneyimleri, şimdi Nişantaşı Üniversitesi’nin bilim ve araştırma dünyasında iyi yerlere gelmesi için kullanıyor. Prof. Dr. Abdullah Bayram ile eğitim aşkından, bilimsel araştırmalardan ve bolca da öğretmenlik anılarından söz ettik.

Öğretmen olmaya nasıl karar verdiniz?

İlköğretmen okulunu Mersin’de okudum. 1974-75 eğitim yılında mezun olduğumda, bir süre ilkokul müdürlüğü ve öğretmenlik yaptım. Matematik ve doğa bilimleri mezunuyum ve öğretmenlik yıllarımda da bu bilimlere büyük bir merakım vardı. Daha üniversiteye gitmeden, öğretmen okulundayken beni biyolog olarak çağırırdı arkadaşlarım. Sonrasında da Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’ni kazandım ve gerçekten biyolog oldum. Üniversitenin ardından yine bir süre öğretmenlik yaptım. Esasen öğretmenliği de çok seviyorum. Ordu’da hem ortaokulda, hem de lisede yaklaşık 5 yıl boyunca biyoloji öğretmeni olarak çalıştım ama bunun yanında sağlık ve tarım bilgisi gibi alanıma yakın birçok dersleri de verdim, yani öğretmenliği dolu dolu yaşadım.

Hocam, bir bilim insanı olarak öğrencilerinize bilimi sevdirmek için ne gibi çalışmalar yaptınız? Öğretmenlik döneminiz nasıl geçti?

Öğretmenlik yıllarımda gittiğim her yerde doğa bilimlerine olan merakım, beni ve öğrencilerimi fırsat bulduğumuz her an doğa araştırmalarına yönlendirdi. Göreve başladığım lisede bir laboratuar vardı ama fen bilgisi öğretmenleri yıllarca buranın kapısını açmamışlar. Aslında öğrencilere söz konusu materyalleri göstermeleri gerek ama buna ihtiyaç duymamışlar. Ben bunu çok garipsedim ve okul müdürüne burayı kullanmak istediğimi söyledim. Eksik malzemeyle bir şey yapamayacağımı söylediler ama ben burayı doldurmaya karar vermiştim. Esasen her fen bilgisi dersinin de laboratuarda yapılması gerekir. Siz öğrenciye bir hücrenin yapısını anlatırken görsel olarak çizmezseniz, model ya da maket kullanmazsanız, canlılar dünyasındaki bu karmaşık bilgiyi öğrenciye aktaramazsınız, anca öğrencinin fen bilgisi derslerinden nefret etmesini sağlarsınız. Orta son ve lise birinci sınıflardan öğrenciler seçtim, bunlardan üçer kişilik kümeler oluşturdum ve araştırma ödevi olarak çok sayıda konu belirledim. Ders bittiğinde diğer öğrenciler evlerine, bazı öğretmenler lokallere gidiyor ama öğrencilerim benimle beraber okulda kalıyordu. 1-2 ay boyunca her cumartesimiz ve okul sonrası birkaç saatimiz, birlikte doğada kelebek, kozalar, yaprak, böcek toplayarak geçti. Şunu itiraf edeyim ki laboratuarımızda, Ordu’nun yeşil doğasından topladığımız materyallerimizi koyacak yer bulamadık ve bunları hiç para harcamadan yaptık. Veliler de çok yardımcı oldular. Biz bu malzemeleri topladık ve benim girdiğim tüm biyoloji ve fen bilgisi derslerinin istisnasız hepsini laboratuarda yaptık. Bazı öğretmenler bu durumu takdir etti, bazıları lokallere gitmeye devam etti. Öğretmen arkadaşlarım ve öğrencilerimle hala kontağım sürüyor. O yıllarda motive ettiğim ve yönlendirdiğim öğrencilerimden biri şu anda Fatsa Devlet Hastanesi’nde başhekim.

ÖĞRETMENLİK BAŞARILARI, AKADEMİK KARİYERİN YOLUNU AÇTI

Öğretmenlik çalışmalarınız bu kadar verimli ilerlerken, akademik kariyer yapmaya nasıl yöneldiniz?

Çalışmalarım sürerken okul müdürüm, önemli katkılar sağladığımı ama yerimin orası olmadığını, üniversitede olmam gerektiğini söyledi. 1985 yılında da Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde asistan oldum. Yazılı sınavı geçtikten sonra mülakatta niçin bilim insanı olmak istediğimi sordular ve ben de onlara öğretmenlik anılarımı anlattım. Çocuklarla beraber doğadayken dikkatimi çeken örümcek ve akrepleri toplamıştım ve “elimde topladığım bu kadar örümcek ve akrep var, araştırma yapmak ve kitabını yazmak istiyorum” dediğimde, başvuran 13 kişi arasından asistan olacak 2 kişiden biri seçildim. Yüksek lisansımı Ankara Üniversitesi’nde, doktoramı İngiltere’de Nevvcastle Upon Tyne Üniversitesi Tarımsal ve Biyolojik Bilimler Fakültesi’nde yaptım. Alanımın uzmanı oldum, ardından da ben bu alanda uzman yetiştirmeye başladım. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Kırıkkale Üniversitesi gibi farklı üniversitelerde bilimsel çalışmalar yaptım. Kırıkkale Üniversitesi’nde Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı’nda profesör oldum. TUBİTAK ve DPT’den aldığım desteklerle araştırmalarda bulundum. 70’in üzerinde uluslararası dergilerde makale yayımladım. İngilizce bir dergi çıkardım; alanında uzman 25 akademisyenin yer aldığı uluslararası hakemli bir dergi kurdum, editörlüğünü yaptım. MEB’de iki yıl boyunca ortaöğretim biyoloji müfredatının yeniden yazılması çalışmalarına katıldım. Ardından da YÖK’te 4 yıl boyunca denetleme kurulu üyeliğinde bulundum. Daha sonra da emekli oldum ve buraya geldim.

Ailenizde sizin gibi bilim insanları var mı Hocam? Eşiniz, çocuklarınız…

3 kızım, 1 de oğlum var. İkisi üniversiteyi bitirdi, ikisi de henüz üniversitede okuyor. Evet, onlar da benim gibi bilim insanı olmayı tercih ettiler. Bir kızım Karabük Üniversitesi’nde araştırma görevlisi ve yazılım mühendisliğinde doktoraya başlayacak. Diğer kızım ise mimar, şu anda İngiltere’de Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla yüksek lisans yapıyor. Bir oğlum elektrik elektronik mühendisliğinde okuyor, diğer kızım da fizyoterapi. Eşim ise emekli öğretmen.

Daha başlangıçta öğretmenlik mesleğini seçmenizde etkili olan faktörler nelerdi?

Bu ilginç bir süreç… İlkokul ve ortaokul yıllarım, Bingöl’de şehirden uzakta, ovadaki bir çiftlikte geçti. Kış şartlarında karların içinde 45 dakika, bazen 1 saat kendi başıma yürüyerek okula giderdim. Kırsal kesimlerdi ve yaban hayatı yaşayarak ama doğayla iç içe vakit geçirirdim. Babam hayvan besiciliği yapıyordu, çok da güzel bir bahçemiz vardı. Lise yıllarımda hatırlıyorum, il ziraat müdürlüğü, bizim meyve bahçemizi uygulama bahçesi seçmişti, örnek bahçe olarak. Çünkü ben ortaokul yıllarımda bahçemizdeki elma ve armutlarla yarışmaya katılmıştım ve birinci olmuştum. O şehirden uzak, çiftlikteki yaban hayatı, anlıyorum ki bilinçaltımda böceklerle oynamak, onları dinlemek, izlemek, başkalaşımını izlemek isteği oluşturdu. Hayvan bakımı, tımarı, yemlenmesi ve sütçülük de yaptım çocukluğumda. Şehrin bir numaralı sütçüsünün çocuğuydum. Bütün pastanelere ve lokantalara ben süt dağıtırdım. Bütün bunlar bende doğa bilimleri içerisinde veteriner, ziraat mühendisi ya da biyolog olmak isteği uyandırdı. Çok mutluyum bu alanda çalışmaktan. TUBİTAK’tan aldığım desteklerle gecelerce vadilerde, kanyonlarda dolaşmak, çadırlarda yatmak, ekiple birlikte akrep ve yılan aramaları, böcek yuvalarını kazmak, fotoğraflarını çekmek, kongrelerde bunları anlatmak ve makaleler yazmak, bilimsel toplantılara katılmak benim için çok önemliydi.

Öğretmenlik sizin için bu kadar önemliyken, şimdilerde derslere girme fırsatı yaratıyor musunuz kendinize? Rektörlük göreviniz buna izin veriyor mu?

Az da olsa giriyorum. Öğrencilerle karşı karşıya gelmek için haftada 5 saat ders aldım. Genel biyoloji ve hücre biyolojisi dersine giriyorum. İdarecilerin ders yükleri pek olmaz ama ben özellikle istedim. Öğrencilerle birebir yüzleşmek ve derslerine girmek, eğitimlerine katkı vermek istedim.

Hem dersler, hem idari görevleriniz… Bu temponun içinde kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?

Akşamları 8’den sonra ve belki hafta sonları az da olsa zaman ayırabiliyorum. Gerçekten çok yoğunum ve kurucu rektörlüğün sorumluluğu daha fazla. Çocuklarımız Ankara’da, biz eşimle İstanbul’da yeni sayılırız. Birlikte İstanbul’u tanımaya ve gezmeye çalışıyoruz; boğaz turları yapıyoruz, önemli yerlerini geziyoruz. Yüzmeyi ve fırsat buldukça yürümeyi, spor yapmayı seviyorum. Öğrencilik ve öğretmenlik yıllarımda atletlik yaptım, derecelerim vardı. Şu anda en çok yürüyorum, yüzüyorum ve kitap okuyorum. Maalesef yapabildiklerim bunlar ama umarım imkanlarımı daha arttırırım, vakit bulurum. Müzik de dinliyorum fırsat bulunca. Eşim Türk sanat müziği hayranı. Ben halk müziğini de severim. Şüphesiz müzik de beni dinlendiriyor. Günün stresini ve yorgunluğunu müzik dinlerken atıyorum.

BAŞARILI ÖĞRENCİLERİNE İŞ, İŞSİZ KALANLARA İŞSİZLİK MAAŞI GARANTİSİ

Üniversitelerin 3 önemli fonksiyonu vardır; bunlardan birincisi kaliteli bir eğitim öğretim vermek. Öğrencinin çok iyi uygulamalı dersleri var mı, derslerini laboratuarlardan ve atölyelerden, fabrikalardan, ofislerden geçirebiliyor mu? Üniversitenin alanla ilgili ne kadar çözüm ortağı varsa, onların tezgahından geçmesi gerekiyor. Bu da yeterli değil. Oradaki bir mühendis, yönetici, uzman gelip burada öğrencinin teorik derslerine, hiç olmazsa pratik derslerinde hocalık yapabiliyor mu? Öğrenci de daha önce geçtiği o tezgahta, laboratuarda, fabrikada, ofiste mutlaka bir iş bulma imkanı yakalar. Üniversite de o öğrencisini takip etmeli ve eğer bulamadıysa ona iş bulmalı, hatta neredeyse iş garantisi vermeli. Nişantaşı Üniversitesi olarak biz buraya kaydolan her öğrenciyle sözleşme imzalıyoruz. Eğer koşullarımızı yerine getirirse, 4 üzerinden 3.2 ortalamanın üzerine çıkarsa, mezun olduğunda işini biz buluyoruz. 5 yıl içerisinde bir şekilde olumsuzluk yaşar ve işini kaybederse de 6 ay boyunca, yeniden işe yerleştirene kadar her ay 1000 lira işsizlik maaşı veriyoruz. İkinci fonksiyonu ise öğrencilere burs vermek ve bursla öğrenci kalitesini arttırmak. Şunu da söylemeliyim ki bize gelen öğrencilerin yüzde 64’ü burslu. Üniversitelerin temel fonksiyonlarından üçüncüsü ise topluma hizmet. Bu kapsamda üniversiteler o bölgenin çevresel sorunlara çözüm üretmeli, araştırma-uygulama merkezleri kurup, bu merkez çevresinde projeler üretmeli. Sürekli eğitim merkezleri kurmalı ve yaşam boyu eğitimi, uzaktan eğitimi geliştirmelidir.

 “Öğrencilerim şimdi doçent oldular, birkaç yıla profesör olacaklar. Türkiye’de benim alanımda ekibimden başka çalışan akademisyen yok. Şimdi de Nişantaşı Üniversitesi’ndeyim ve artık bilime bu yolla katkı sağlamaya çalışıyorum.”

Eğitimtercihi

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.