Logo

‘Sıcak soba başında ders çalışmak benim için lükstü’

Kategori: Röportaj
Cuma, 11 Nisan 2014 09:55 tarihinde oluşturuldu



Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Emin Karahan'la özel röportaj

Ailesine yük olmamak için ilkokul 3.sınıftan itibaren tüm öğrenim hayatı boyunca çalıştığını söyleyen Beykent Üniversitesi’nin Rektörü Prof. Dr. Mehmet Emin Karahan, eğitim hayatının tüm zorluklara rağmen başarıyla geçtiğini belirtiyor. Çok sevdiği hocalıktan ne olursa olsun vazgeçmeyen Karahan, “Üniversite 2.sınıftayken dershanede ders vermeye başladım. 5 senelik öğrenciliğim boyunca hem kendim okudum hem de ağabeyimi okuttum” diyor.

Öncelikle Beykent Üniversitesi Rektörü olarak sizi tanıyabilir miyiz?

Ben 1949 Uşak doğumluyum. İlkokul, ortaokul, lise öğrenimimi Uşak’ta tamamladım. 1966’da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’ne öğrenci olarak geldim.

1971’de yüksek mühendisi olarak mezun oldum. Mezuniyetimden sonra, okuduğum üniversitede asistan olarak kaldım.1975’te Doktor oldum. 1975’te doçentliğimi teslim ettim ve 1980’de doçent oldum. 1985’te profesörlüğümdüm doldu fakat YÖK Yasası yeni çıkmıştı aynı Üniversitede profesör olamıyorduk, başka üniversiteye gitmemiz gerekiyordu. Ben gitmedim, bekledim. 1988’de yasa değişti, kendi üniversitemizde profesör olma imkânı çıktı ve profesör oldum. 1977-1979 yılları arası Kuzey Amerika’da doktora üstü çalışma yapmak üzere bulundum. 40 yıla yakın Teknik Üniversite’de çalıştıktan sonra 2009’da yaş haddini beklemeden, kendi isteğimle emekli oldum ve Beykent Üniversitesi’ne İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı olarak geldim. 3 ay Bölüm Başkanlığı yaptım. 3 ay sonra Rektör Yardımcısı oldum. 9 ay sonra da rektörlüğe başladım. 4 yıldır da Rektörlük görevini yürütüyorum. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde de uzun süre idarecilik yaptım 12 yıla yakın. Orada da Dekân Yardımcılığı, Rektör Yardımcılığı gibi görevlerde bulundum. Severek görevimi yapıyorum, Beykent Üniversitesi’ne geldiğim için de son derece memnunum.

Eğitim hayatınız nasıl geçti? Nasıl bir öğrenciydiniz?

Ben Uşak’ın Merkez Ürün Köyü’ndenim. Ailem köylüydü ve çiftçilik ile uğraşırlardı. Babam okuma yazmayı askerdeyken öğrenmiş. Annem ise okuma yazma bilmiyordu. Ben ilkokul çağına gelmeden köyden Uşak’a geldik. İlkokula 6 yaşında başladım. İlkokul, ortaokul, lise öğrenimim son derece başarılı geçti. Ortaokul ve lisede 12 sefer iftiharla geçtim. İftihar en yüksek dereceydi, bir sınıftan iki kişi iftiharla geçerdi.

1966’da liseyi bitirdim. O zaman merkezi sisteme sadece İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi bağlıydı. iyi hatırlıyorum Üniversite’ye giren öğrenci sayısı 65 bindi. İstanbul Teknik Üniversitesi ise ayrı sınav yapıyordu. Klasik sınav yapılıyordu. 3 soru için 3 saat süre verirlerdi. O sınavı kazandım ve girdim İstanbul Teknik Üniversitesi’ne… İstanbul Teknik Üniversitesi’nin çok sıkı bir eğitimi vardı ama üniversiteyi de başarıyla bitirdim. Üniversiteden mezun olduktan sonra Ankara’da bir firmadan iş teklifi aldım. Baraj yapımında destek vermem için bana o zamanın parasıyla 10.000 Mark maaş teklif etmişlerdi. O zaman için çok iyi bir paraydı. Buna rağmen ben 1.259 TL ücretle üniversitede kalıp, asistan olmayı seçtim. Çünkü benim hayalimdeki meslek hocalıktı. Hocalığı hep severek yaptım ve hala da yapıyorum.

İnşaat Mühendisliği bölümünde eğitim almayı isteyerek mi seçmiştiniz?

Evet, İnşaat Mühendisliği’ni isteyerek seçmiştim. Babamın maddi durumu iyi değildi. Ağabeyim de öğrenciydi Hukuk Fakültesi’nde. O sebeple ikimizi aynı anda okutması mümkün değildi. Ben babamın bu durumunu bildiğim için teknik üniversiteyi kazandığım halde Orman Fakültesi’ne kaydımı yaptırdım. Çünkü Orman Fakültesi girer girmez burs veriyordu. Ben de bu sebeple aileme yük olmamak için Orman Fakültesi’ne kayıt yaptırmıştım. Kaydımı yaptırdıktan sonra babama mektup yazdım. Mektubumda Orman Fakültesi’nde beni iyi bir gelecek beklediğini ve mutlu olduğumu belirttim. Babam mektubuma cevap vermeden hemen Uşak’tan İstanbul’a yanıma geldi. Bana dedi ki: “Ben sırtımdaki gömleğimi de satar, seni yine okuturum. Sen İnşaat Mühendisi olacaksın!” Bunun üzerine Orman Fakültesi’nden kaydımı aldım ve teknik üniversiteye kayıt oldum. Babamın bir sözüyle hayatım değişti. Böylece sevdiğim, gönlümdeki mesleğe yönelmiş oldum.

Üniversiteye nasıl hazırlanmıştınız?

Dershaneye gitmedim. Sadece okulda edindiğim bilgilerle sınava girdim. Bizim zamanımızda test kitapları da yoktu. Turhan Tan’ın Cebir kitabını okurduk. Rahmetli Ağabeyim o zamanlar öğrenciydi, bana matematik kitapları getirmişti. O kitaplar benim için büyük bir nimet olmuştu.

Akademik kariyer yapmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

Lise çağından itibaren eğitimci olma düşüncem vardı. Araştırmaya çok meraklıydım. O zamanlar da kafama koymuştum ama asıl üniversite zamanımda kesin kararımı verdim. Üniversitede öğrenci iken yurtta kaldım. Yurttayken bana ‘Marko Paşa’, ‘Profesör’ derlerdi. Kim, ne derdi varsa gelir bana sorardı. Demek ki o zamanlardan beri benim yolum akademisyenliğe gidiyormuş.

DERSE GİRERKEN HALA HEYECAN DUYUYORUM

Öğretim üyeliğinde ne gibi özellikler gerekiyor?

Bıkmadan, usanmadan, severek çalışmak gerekiyor. Karşılık beklemeden çalışmak gerekiyor. Sabır gerekiyor. Öğrencilerim beni birkaç kere en iyi öğretim üyesi seçtiler. Ben şu anda da derslere giriyorum. Öğrencilerle bir arada olmak, onların problemlerini yerinde dinlemek, o havayı teneffüs etmek çok güzel. Derse girerken hala heyecan duyuyorum. O heyecanı duyabildiğim sürece bu işi yaparım, eğer duymazsam bırakırım.

Notu kıt bir hoca mısınız?

Kıt notlu bir hoca değilimdir. Çok bol not veren bir hoca da değilimdir. Ben şöyle düşünürüm; eğer bir sınıfın mevcudu 30 kişiden fazlaysa bu sınıfta derse düzenli devam eden, dersin gereklerini yapan, çalışan, mutlaka birkaç tane öğrenci vardır. Ve bu öğrencilerin mutlaka tam not alması gerekir.

Çocukken hangi mesleği yapmak istiyordunuz?

Çocukken de sanıyorum öğretmen olmak istiyordum. İlkokulu bitirdikten sonra yatılı öğretmen okulları vardı, o okulun sınavına girdim. İlkokul 4.sınıftan itibaren sınıf arkadaşlarımın bütün sınav kağıtlarını ben değerlendirirdim. Ama arkadaşlarım bilmezdi bunu. Okul dağıldıktan sonra okulda kalır, test sonuçlarına bakar, herkesin notunu yazar, dolaba koyar ve sonrasında da dolabı kilitlerdim. Ertesi gün öğretmenimiz notları okurdu.

Rektörlük görevine gelişiniz nasıl oldu?

İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 1995 senelerinde rektör yardımcılığı yaptım. 1999’da yaş haddime epeyce vardı, emekli olmam gerekti. Emeklilik ikramiyemle ev almak istiyordum. Bu sebeple emekliliğimi istedim. 15 gün emekli kaldım. 15 gün sonra Beykent Üniversitesi’ne hoca olarak geldim. Sonrasında rektör yardımcısı oldum. Rektör yardımcısı olduktan 5 sene sonra da rektörün istifa etmesiyle rektör oldum. 4 senedir rektörlük görevini yürütüyorum. Son derece uyum içerisinde mütevelli heyetimizle çalışıyoruz.

Boş vakitlerinizde neler yapıyorsunuz?

Ben tarihi ve edebiyatı çok severim. Tarih okurum. Kitap okurum. Ailemden ayrı olarak kendim bir meşgalem yoktur. Yalnız başıma gideyim, gezeyim, tozayım, seyahat edeyim, kahveye gideyim öyle alışkanlıklarım yoktur. Ne yaparsam ailemle birlikte yaparım. Eve bağlı bir erkeğim. İyi bir aile reisi olduğumu inanıyorum. Eşimi, çocuklarımı çok seviyorum. Hayatta ne yapmak istiyorsam onlarla yapıyorum. 43 sene içerisinde hiçbir zaman maddi sıkıntı dolayısıyla üzülmedim ama çocuklarım küçükken, maaş sıkıntım olmuşsa, kendim için değil ama çocuklarımın ihtiyaçlarını tam karşılayamamışsam onun için üzülmüşümdür sadece. Onun dışında üzüntüm olmamıştır.

Neler okur, neler izler, neler dinlersiniz?

Tarih kitapları okuyorum. Osmanlı Tarihi’ni çok severim. Edebiyattan hoşlanıyorum. Şiir yazıyorum. Şiirlerimi toplayamadım ama bestelenmesi için bestekarlara verdim. “Kelâm-ı Kibar” adlı bir eserim var.

Dizi izlemiyorum. Televizyon izleme imkanım olursa da belgesel izliyorum. Güzel film olursa film izleyebilirim. Müziğe karşı çok ilgiliyim. Lise ve üniversite öğrencisiyken türkü söylerdim. Sonra Türk Sanat Müziğine karşı merakım oldu. Çok seviyorum Türk sanat müziğini…

DİŞ HEKİMLİĞİ VE TIP FAKÜLTESİ KURDUK

Beykent Üniversitesi hakkında bilgi alabilir miyiz?

Beykent Üniversitesi çok büyük üniversite… 21 bin öğrencimiz var. Önümüzdeki sene Ön Lisans, Lisans da neredeyse 7 bin öğrenci kontenjanımız olacak. Doluluk oranımız %90-95lerde. 6 fakültemiz var. Yakın zaman da TIP Fakültesi ile Diş Hekimliği Fakültemizi de kurduk. Şu an Başbakanlıkta bekliyor. Bunun dışında 3 yerleşkemiz var Beylikdüzü, Ayazağa ve Taksim olmak üzere. Kampüslerimizin hepsi hızla gelişiyor. Ayrıca son derece dinamik bir akademik kadromuz da var. Kalitemizi devamlı yükseltmek, sağlık olarak devamlı büyümek, imkan verilirse İstanbul dışında da eğitim hizmetlerimizi götürmek istiyoruz.

Öğretim üyelerini seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?

Öncelikle bilimsel olarak iyi olmasına ve iyi yerlerde eğitim görmüş olmasına bakıyorum. Öğretim üyeliği, hocalık bir kültürdür. Sadece özgeçmişin yeterli olması yetmez. Bir öğretim üyesi almadan onu iyice araştırırım. Özgeçmişi çok iyi olan hoca dersi çok iyi anlatabilir diye bir kural yok. 

Üniversitenizin burs ve yurt imkanlarından bahsedebilir misiniz?

Bizim bursluluk oranımız oldukça yüksek. Geçen sene %50’ye yakındı. Yani iki kişiden biri üniversiteye burslu olarak geliyor. Üniversiteye geldikten sonra tek burs imkanı kalıyor, o da başarı bursu. Öğrenci okuduğu bölümde sınıfının birincisi olursa bir sonraki seneyi %50 burslu okuma imkanı elde ediyor.

Yurt imkanlarımız hem Beylikdüzü’nde hem de Ayazağa’da var. 4-5 yıldızlı otel rahatlığında, konforunda... 250 yatak kapasitesine sahip. Bunun dışında kampüslerimize ulaşım da son derece kolay.

SICAK SOBA BAŞINDA DERS ÇALIŞMAK BENİM İÇİN LÜKSTÜ

Üniversitede okurken çalışmış mıydınız?

Üniversite 2.sınıftayken dershanede ders vermeye başladım. Özel okul öğrencilerine betonarme dersi verdim. 5 senelik öğrenciliğim boyunca hem kendim okudum hem de ağabeyimi okuttum. Çalıştığım halde derslerimde de çok başarılıydım. Düzenli bir öğrenciydim, dersi derste öğrenirdim. Hiçbir zaman sınava son gün kala ders çalışmadım. Öğrencilik hayatım boyunca ikinci sınav hakkı kullanmadım.

İlkokul 3. sınıfta tuğla ocağında çalışıyordum. Tek başıma, at arabasıyla tuğla ocağından tuğla taşırdım. Sıcak soba başında ders çalışmak benim için lükstü.

Ben tarihi ve edebiyatı çok severim. Tarih okurum. Kitap okurum. Ailemden ayrı olarak kendim bir meşgalem yoktur. Yalnız başıma gideyim, gezeyim, tozayım, seyahat edeyim, kahveye gideyim öyle alışkanlıklarım yoktur. Ne yaparsam ailemle birlikte yaparım. Eve bağlı bir erkeğim. İyi bir aile reisi olduğumu inanıyorum

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.