Logo

Akademik özgürlükte Almanya ve ABD ileride

Kategori: Röportaj
Pazartesi, 23 Şubat 2015 13:09 tarihinde oluşturuldu



Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Fatma Nevra Seggie, merkeziyetçi yapının YÖK’ün elinde toplanmasının akademik özgürlük ihlallerine yol açtığına bu sebeple merkeziyetçi yapıdan kurtulmamız ve üniversitelerin kendi içlerinde var olabilecekleri, kendi kendilerine yetebilecekleri bir sisteme geçilmesi gerektiğini vurguluyor.

Üniversitelerde akademik, bilimsel ve kültürel faaliyetlerin kısıtlama olmadan yapılabilmesi için akademik özgürlüğün gerekli olduğunu belirten Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Fatma Nevra Seggie, merkeziyetçi yapının YÖK’ün elinde toplanmasının akademik özgürlük ihlallerine yol açtığına dikkat çekiyor. Seggie, bu sebeple merkeziyetçi yapıdan kurtulmamız ve üniversitelerin kendi içlerinde var olabilecekleri, kendi kendilerine yetebilecekleri bir sisteme geçilmesi gerektiğini vurguluyor.

Öncelikle akademik özgürlüğün tanımını yapabilir misiniz?

Akademik özgürlüğün tanımını yapmak oldukça zor. Çünkü böyle bir tanım yok. Bunun sebebi de özgürlük kavramıyla akademik özgürlük kavramının iç içe geçmesi. Özgürlük deyince akla ilk gelen şey demokrasi. Ülkelerin demokrasiyi ve özgürlüğü nasıl algıladığı, dolayısıyla bunun akademiye nasıl yansıdığı meselesi var. İşte tüm bu farklılıklar akademik özgürlüğün tanımını yapmayı oldukça zor hale getiriyor. Ancak yine de “Üniversitelerdeki akademik, bilimsel ve kültürel faaliyetlerin kısıtlama olmadan yapılabilmesi” şeklinde akademik özgürlüğü tanımlayabiliyoruz.

‘Geçmişten Günümüze Türkiye’de Akademik Özgürlük’ isimli bir rapor hazırladınız. Bu rapor nasıl ortaya çıktı? Bahsedebilir misiniz?

Uzun yıllardır yükseköğretim ve yükseköğretim politikaları üzerine çalışıyorum. Bu süreç içerisinde yükseköğretimde var olan politikalar ve bunların ortaya çıkardığı sorunlara eğiliyorum. Tezimde de yükseköğretimde başörtüsü yasağı politikasıyla ilgilenmiştim. Ondan çıkan sonuçlar bağlamında akademik özgürlük de uzantısı oldu bu işin. Ayrıca bildiğiniz gibi YÖK’te de, Sayın Gökhan Çetinsaya’nın başkan olduğu zamanda bu akademik özgürlük meseleleri çok gündeme geldi ve sonrasında kendisi tarafından bir bildirge yayınlandı. Tüm bunların sonucunda Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırma Vakfı (SETA), tarafından ‘Geçmişten Günümüze Türkiye’de Akademik Özgürlük’ isimli bu rapor ortaya çıktı.

Peki, akademik özgürlük neden gerekli? Akademik özgürlük kısıtlandığı zaman ne gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor?

Akademik özgürlüğün olmadığı bir ortamda bilimi üretemeyiz. Bu anlamda akademik özgürlük demokrasinin bir gereği. Demokrasinin gelişmişliği ile de doğru orantılı. Akademik özgürlük demokrasinin içselleştirildiği ortamlarda tam olarak yaşanabilir ve uygulanabilir. Onun için bizim akademik özgürlüğe çok ihtiyacımız var.

Üniversitelerin bir rolü de toplumlara katkıda bulunmak, toplumdaki sorunlara eğilebilmek, o sorunların sebeplerini ve sonuçlarını araştırabilmek. Bunu yapabilmesi için de bilim insanlarının herhangi bir baskı hissetmeden araştırma faaliyetlerini yerine getirebilmesi lazım. Ayrıca üniversitelerimizin dünyadaki üniversitelerle rekabet etmesi gerekiyor. Üniversiteler özgür olmalı ki diğer üniversitelerle rekabet etsin. Çünkü ülkemizin de artık uluslararasılaşma stratejileri var. Ülkemize dünyanın her yerinden öğrenci ve öğretim üyesi gelsin istiyoruz ama geldiklerinde onlara kendi ülkelerinde buldukları imkanları,özgürlükleri sunamayacağız. Böyle olunca da o insanları ülkemizde tutmamız imkansız.

Türkiye’deki üniversitelerin dünya sıralamalarında üst sıralarda yer alamamasının nedenlerinden biri de akademik özgürlüğün kısıtlanması olabilir mi?

Buna birçok açıdan bakabiliriz.Ekonomik açıdan da bakabiliriz. Kaynak yetersizliği, öğretim üyelerinin ders yükü gibi çok farklı açılardan da bakabiliriz ama şunu da çok önemli olarak söylememiz lazım, akademik özgürlük bütün bunları kapsayan bir şemsiye. Bütün özgürlükleri kapsayacak şekilde bilim insanlarına, öğrencilere ve idarecilere o alanı açamıyorsak, o zaman bugün olduğumuz yerden daha yukarıları beklemek haksızlık olur.

AKADEMİK ÖZGÜRLÜKTE ALMANYA VE ABD İLERİDE

Akademik özgürlüğün geçmişten günümüze Türkiye’deki ve dünyadaki durumundan kısaca bahsedebilir misiniz? Akademik özgürlüğün en geniş olduğu ülkeler hangileri? Türkiye, bu konuda nerede yer alıyor?

Öyle bir sıralama yok ama dünyada bu konuyla ilgili yapılan çalışmalara bakabiliriz. Avrupa’ya baktığımız zaman Almanya, aslında akademik özgürlüğün öğrenme ve öğretme özgürlüğü şeklinde modern anlamda en geniş tanımlayan ve üniversitelerde uygulayan ilk ülke. Üniversite özerkliğine kendi yöneticileri ve öğretim üyelerini seçerek uygulamalarını başlatmış ve bu anlamda da çok büyük bir fark yaratmış. Bu sonra tüm Avrupa ülkelerine yayılmış ve onları da etkilemiş.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ise Avrupa üniversitelerinden mezun olup, ABD’ye yerleşen öğretim üyelerinden çok etkilenmiş ve sonrasında orada da akademik özgürlük kavramı tartışılmaya başlanmış, hemen ardından akademik özgürlük bildirgesi yayınlanmışlar. Eskiden ABD’de akademik özgürlük alanında ihlallerin çok olduğu ülkelerden biriydi, üniversitelerin kendi içinde sorunları vardı. Ancak zamanla bu sorunların üzerine eğildi ve Almanya modelinden yola çıkarak, akademik özgürlüğe yönelik çalışmalar yaptı. Çok kısa zamanda çok yol kat etti. Bu anlamda ABD, bize iyi bir model olabilir. Amerika’nın demokrasi anlayışı ve diğer birçok ülkeye göre ileride olması, akademik özgürlüğün üniversitelerde kampüslerde daha fazla ilerlemesine sebebiyet vermiş. Bizim için hassas ve ayıp diye nitelendirdiğimiz birçok konu oradaki üniversitelerde tartışılabiliyor. Bu da bilime katkı anlamında çok büyük bir fark yaratıyor ve yeni ufuklar açıyor. Kısacası akademik özgürlük anlamında Almanya ve ABD’nin çok ileri olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’ye gelince akademik özgürlük anlamında çok da iç açıcı bir geçmişimiz yok. Modern üniversite tecrübemiz akademik özgürlük ihlallerini fazlasıyla yaşadı. En büyük akademik özgürlük ihlallerini ise darbeler zamanında yaşadık. Son yıllarda bu büyük ihlaller ortadan kalktı ama her şey süt liman değil. Sadece biraz normalleşme dönemine girildi, birtakım şeyler zemine oturmaya başladı.

Türkiye’de akademik özgürlüğün yeterince tartışıldığını düşünüyor musunuz?

‘Geçmişten Günümüze Türkiye’de Akademik Özgürlük’ isimli raporu yazmaya başlamadan önce, ülkemizde akademik özgürlüğe ilişkin ne kadar araştırma yapılmış diye bakmak istedik. Sonrasında gördük ki araştırmalar bir elin parmağını geçmeyecek sayıda. Türkiye’de akademik özgürlük yeterince tartışılmamış, tartışıldığında ise genellikle üniversite özerkliği bağlamında ele alınmış. Ancak şöyle bir de şey var; üniversitelerin özerk olması akademik özgürlüğün gerçekleşmesi için tek başına yeterli bir faktör değil.

1981 yılına yani YÖK’ün kurulduğu zamana gelelim. YÖK’ün kurulmasının akademik özgürlüğe ne gibi etkisi oldu?

12 Eylül 1980 tarihinde Türkiye’de darbe yaşanıyor. Darbeden hemen sonra, 6 Kasım 1981’de çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile YÖK kuruluyor. Tam merkeziyetçi yapının altında üniversitelere ait koordinasyon, planlama, finansal vs. bütün yetkiler YÖK’e bırakılıyor. YÖK’ün kurulmasıyla birlikte önceden seçimle gelen dekanlar, rektörler de artık atama usulüylen başa gelmeye başlıyor. Kanun’da üniversiteler halen üniversite özerkliğine ve kamu tüzel kişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan kurumlar olarak kalmaya devam etmişler. Merkeziyetçi yapının YÖK’ün elinde toplanması, yeni akademik özgürlük ihlallerine yol açmış. Bu sebeple merkeziyetçi yapıdan kurtulmamız ve üniversitelerin kendi içlerinde var olabilecekleri, kendi kendilerine yetebilecekleri bir sisteme geçilmesi gerekiyor.

TÜRKİYE’DE AKADEMİK ÖZGÜRLÜĞÜN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

İfade Özgürlüğü: Öncelikle üniversite kampüslerinde ifade özgürlüğü meselemiz var. Maalesef Türkiye’de öğretim üyeleri, görüşlerinden dolayı akademik ve bilimsel çalışmaları doğrultusunda fikirlerini özgürce söyleyememekte veya savunamamakta. Hassas konularda fikirler sansüre uğruyor ya da otosansür uygulanıyor.

Araştırma Özgürlüğü: Bir diğer engelimiz araştırma özgürlüğü... “Bu konuyu araştıracağım ama toplum buna ne der?” meselesi var. Örneğin; 1948 yılında Ankara Üniversitesi Senatosu’nun kararı ile birçok sol görüşe sahip öğretim elemanı komünizm propagandası yaptıkları gerekçesiyle üniversiteden atılmışlar.

Öğretme Özgürlüğü: Ülkemizde öğretme özgürlüğünün kısıtlanması, bazı konferansların ve panellerin, ders kitaplarının ya da ders içerikleri ve sınavların sakıncalı bulunması ve kaldırılması şeklinde gerçekleşmiş. Buna benzer örnekler, yakın geçmişte olduğu gibi halen de görülüyor.

Öğrenme Özgürlüğü: Türkiye’de yükseköğretimde öğrenme özgürlüğünü kısıtlayan birçok tecrübe söz konusu. 28 Şubat sonrasında uygulanmaya başlayan başörtüsü yasağı ve katsayı uygulaması buna ilaveten yurt dışına burslu olarak gönderilen yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin bir kısmının ideolojik gerekçelerle eğitimlerini bitirmelerine hak tanınmaksızın geri çağrılmaları öğrenme özgürlüğünü kısıtlayan en temel sorunlar olarak son 15 yılda gündemde yerini almış.

 “Modern üniversite tecrübemiz akademik özgürlük ihlallerini fazlasıyla yaşadı. En büyük akademik özgürlük ihlallerini ise darbeler zamanında yaşandık. Son yıllarda bu büyük ihlaller ortadan kalktı ama her şey süt liman değil. Sadece biraz normalleşme dönemine girildi, birtakım şeyler zemine oturmaya başladı.”

“Üniversitelerin bir rolü de toplumlara katkıda bulunmak, toplumdaki sorunlara eğilebilmek, o sorunların sebeplerini ve sonuçlarını araştırabilmek. Bunu yapabilmesi için de bilim insanlarının herhangi bir baskı hissetmeden araştırma faaliyetlerini yerine getirebilmesi lazım. Ayrıca üniversitelerin dünyadaki üniversitelerle rekabet etmesi gerekiyor. Üniversiteler özgür olmalı ki diğer üniversitelerle rekabet etsin.”

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.