banner

Ar-GE için en önemli ihtiyaç: Doktoralı İnsan




Türkiye’nin 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri olma hedefine ulaşabilmesinin ancak yüksek teknolojili ürünlere ve bununla ilgili süreçlere yönelmesi ile mümkün olabileceğini söyleyen YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hasan Mandal, bu ekosistemde en önemli gereksinimin doktoralı insan kaynağı olduğuna dikkat çekerek, “Yüksek teknolojili ürünlere yönelik süreçlerde doktora derecesine sahip insan kaynaklarına özellikle sanayi Ar-Ge merkezleri ve teknopark şirketlerinde ihtiyaç duyuluyor” diyor.

yok_ar_geÜniversite-sanayi işbirliğinin önemi nedir? Üniversite-sanayi işbirliğine yönelik projelerin artması ülkemize neler kazandırır? Geçmişten günümüze Türkiye’de üniversite-sanayi işbirliğinin durumuna değinerek, şu an gelinen noktayı değerlendirebilir misiniz?

Küreselleşme ile beraberinde gelişen küresel sorunların çözümü sanayi ile üniversitenin birlikte çalışma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu kapsamda, sanayi kuruluşlarında rekabetin gelişimi değerlendirildiğinde, 1960’larda üretim, 1970’lerde maliyet, 1980’lerde kalite, 1990’larda hız üstünlüklerini zorunlu kılarken bu durum 2000’lerde bilgi üstünlüğünü ön plana çıkarmıştır. 2010 yıllardan itibaren ise rekabet yine bilgi üstünlüğü iledir ama artık bu bilginin tipi değişmiş ve artık örtük (kapalı) bilgiden daha çok açık bilgiye dönüşmüş, bu rekabette başarılı olabilmenin yöntemi de ancak işbirlikleri ile mümkün olabilmektedir. Benzer şekilde akademik ortamda da geçmişte üniversitelerin öz görevi sadece eğitim ve araştırma ile sınırlı iken artık üretilen bilginin toplumsal katkısı sorgulanmakta ve bu konuda rekabeti de beraberinde getirmektedir. Ülkemizin de içinde olduğu Avrupa Yüksek Öğretim Alanı (Bologna Süreci) ve Avrupa Araştırma Alanının (Lizbon Süreci) oluşturulmasına ilişkin alınan kararların ve yapılan düzenlemelerinde arkasındaki temel itici güç budur. Bu nedenle Araştırma-Teknoloji Geliştirme-Yenilikçilik süreçlerinde Üniversite-Sanayi İşbirliği (ÜSİ), her iki sektördeki bazılarının yapması gereken bir görev değil, kurumların varlıklarını sürdürmesi için artık bir zorunluluktur. Bununla ilgili olarak küresel boyutta birçok çalışma yürütülüyor.

Ülkemizde üniversite ve sanayi işbirliği ağırlıklı olarak proje bazlı olarak gerçekleşiyor. Buna örnek olarak özel sektör kuruluşlarının kendi kaynakları ile fonladığı projeler, TÜBİTAK, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı vb. gibi kuruluşlar tarafından kamu desteği ile fonlanan projeler verilebilir. Bunun dışında sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulan lisansüstü programlar, sertifika programları, meslek edindirme kursları, öğrenci tezleri ve stajlar aracılığı ile de işbirliği süreci yürütülüyor. 2011 yılından itibaren ise ülkemizin 2023 yılı hedefleri kapsamında “Dünyanın 10 Büyük Ekonomisinden Birisi Olma”, bu sürecin kurumsallaşmasına ve sürdürülebilirliğine yönelik kamu bazlı yeni politika ve stratejiler benimsenmeye başlanmıştır. Bunların arasında üniversite ve teknoloji geliştirme bölgelerinde Teknoloji Transfer Ofislerinin oluşturulması, TÜBİTAK tarafından başlatılan üniversite ve sanayi odaklı yeni destek programlarında, 5746 sayılı kanun kapsamındaki sanayi Ar-Ge merkezlerinin, teknoloji geliştirme bölgelerindeki firmaların, Kalkınma Bakanlığı destekli üniversite Ar-Ge merkezlerinin dönemsel performans değerlendirmelerinde işbirliğinin öneminin çok daha fazla ön plana çıkartılması yer alıyor.

Ülkemizde üniversite-sanayi işbirliğinin gelişememesinin sebepleri nelerdir?

Hızlı gelişen ekonomiler arasında yer alan ülkemizde 2000’li yıllarda özellikle Ar-Ge odaklı süreçlere verilen önem ve teşviklerle oluşturulan ekosistem vasıtası ile düşük teknolojili ürünlerden, orta altı ve orta üstü düzey teknolojilere yönelik ürünlere doğru yüksek bir artış hızı ve buna bağlı olarak ilgili teknolojilerle ilişkili süreçlerde olumlu yönde gelişmeler olmuştur. Ancak bu olumlu gelişme ne yazık ki yüksek teknolojili ürünler ve buna yönelik süreçlerde istenilen artış hızında gerçekleşememiştir. Bundaki en önemli gerekçenin ise orta altı ve orta üstü teknolojilerden elde edilen gelirlerin daha riskli yüksek teknolojiler yerine daha az riskli orta altı ve sınırlı ölçüde orta üstü teknolojilere yatırılmış olmasından kaynaklandığı görüşündeyim. Bu da sanayinin üniversiteye olan ihtiyacını, üniversitenin de sanayi ile çalışma motivasyonunu kısa süreli ilişkilerle sınırlandırmıştır.

KAMUNUN TEŞVİKLERİNE FAZLA İHTİYAÇ OLACAK

Üniversiteler sanayinin ihtiyaçlarına uygun eleman yetiştirebiliyor mu? Akademik eğitim ülke sanayisine nasıl adapte oluyor?

Öncelikle sanayinin ihtiyaç duyduğu insan kaynağının bilgi, beceri ve yetkinlikler esaslı olarak doğru bir şekilde tanımlanması ve buna uygun yükseköğretim kurumu profillerinin belirlenmesi ve eşleştirilmesi gerekiyor. Eğer bugün için sanayinin ihtiyacı düşük ve orta altı teknolojilere yönelik insan kaynağı ise ve bunun üniversitelerin 4 yıllık programlarından mezun olacak insan kaynakları ile karşılanması bekleniyorsa, burada önemli algı/beklenti yanlışlığı var. Çünkü sanayi ile işbirliklerindeki ilk akla gelen disiplin olan mühendislik programlarının yeterlilikleri ve buna göre geliştirilen müfredatı orta üstü ve yüksek teknoloji ürünlerinin tasarım ve üretimine yönelik. Ülkemizin 2023 yılı hedefleri dikkate alındığında da, bu hedeflere ulaşmada orta üstü ve yüksek teknoloji odaklı alanlar anahtar teknolojiler olacak. Bu kapsamda sanayiye yönelik doğru insan kaynağı yetiştirilmesinde, sadece sanayinin bugünkü ihtiyacı değil, aynı zamanda sanayinin teknoloji düzeyini yukarıya çekebilecek yeterliliklere sahip insan kaynağına ihtiyaç olduğu/olacağı görüşündeyim. Buna yönelik olarak da, bugün için kamunun bu yöndeki politika, destek ve teşviklerine çok daha fazla ihtiyaç olacaktır. Benzer şekilde yükseköğretim kurumlarının en üst düzey yöneticilerinin de bu konuda vizyon sahibi olmasında ve buna yönelik anlayış ve çaba içinde olarak bu sürece katkı vermelerinin gerektiği görüşündeyim. Aksi durumda, bu sürecin karar vericiliğinin ve yönlendiriciliğinin sanayide olması durumunda ise sanayi doğası gereği günün rekabet koşullarını dikkate alarak üniversitenin çok daha fazla kendi düzeylerine yönelik çalışmasını ve insan kaynağı yetiştirmesini isteyecektir ki bu ülke hedeflerimize ulaşmamızı yavaşlatacaktır.

Üniversite ile sanayinin sıkı bir işbirliği içerisinde olması gerekiyor. Bu bağı güçlendirmek adına YÖK olarak hangi çalışmaları yürütüyorsunuz? Ayrıca YÖK bünyesinde üniversite-sanayi işbirliği için daimi komisyon kurulacak. Bu komisyonun gerçekleştireceği faaliyetler neler olacak?

Türkiye’nin 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisinden birisi olma hedefi dikkate alındığında, bu hedefe ulaşabilmesi ancak yüksek teknolojili ürünlere ve bununla ilgili süreçlere yönelmesi ile mümkün olabileceği görüşündeyim. 2014 yılının sonunda açıklanan Dönüşüm Programındaki özellikle 3 başlıkta “İthalata Olan Bağımlılığın Azaltılması Programı”, “Teknoloji Alanlarında Ticarileştirme Programı”, “Kamu Alımları Yoluyla Teknoloji Geliştirme Programı” bunu desteklemektedir.

Yukarıda gündeme getirmiş olduğum yüksek teknoloji ürün üretimi ve bununla ilgili süreçlerin geliştirilmesine yönelik gerekli ekosistemin en önemli gereksinimi her düzeyde nitelikli insan kaynağıdır. Ülkemizde 2000’li yıllarda özellikle yüksek öğretim lisans düzeyindeki öğrenci ve mezun insan kaynağı sayısında nicel açıdan çok hızlı bir büyüme gerçekleşirken, bu büyüme henüz nitel açıdan gerçekleşememiştir. Bunun için mezun yeterlilikleri esaslı ve kalite güvencesi ile desteklenen çıktı odaklı bir sistemin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu ekosistemin çok daha önemli bir diğer gereksinimi ise doktoralı insan kaynağıdır. Ülke nüfusumuz ve hedeflerimiz dikkate alındığında, mevcut durumumuz hem nicel hem de nitel açıdan yeterli değildir. Bunun da ötesinde mevcut doktora programlarımızdaki motivasyon ağırlıklı olarak bir akademik kariyer odaklıdır. Halbuki yüksek teknolojili ürünlere yönelik süreçlerde doktora derecesine sahip insan kaynaklarına özellikle sanayi Ar-Ge merkezleri ve teknopark şirketlerinde ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkemizde özellikle 2011 yılı ve sonrasında sanayi Ar-Ge merkezi ve teknopark şirketleri sayısında artış olmasına karşın bu işletmelerdeki doktora derecesine sahip insan kaynağı sayısı çok sınırlı kalmıştır. Bu sürecin iyileştirilmesine yönelik olarak 6 Ocak 2015 tarihindeki 28. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda alınan karar kapsamında yapılacak çalışmalar çok daha fazla önem kazandığı görüşündeyim.

Bu sürece daha aktif katkı verilmek üzere Ocak 2015’te, Yükseköğretim Kurulumuz bünyesinde Daimi Üniversite-Sanayi İşbirliği Komisyonu oluşturulmuştur. Komisyonumuzda kamunun ve üniversitelerimizin paydaşları ve temsilcileri yer alacaktır. Komisyonumuzun görevlerinin arasında,

• ÜSİ süreçleri odaklı bilgi üretimi ve mezun yeterliliklerine yönelik üniversitelerimizde lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyindeki programlarımızın değerlendirilmesi ve öneriler geliştirilmesi

• ÜSİ süreçleri odaklı üniversitelerimizin sunmuş olduğu hizmet/çıktıların değerlendirilmesi ve öneriler geliştirilmesi

• ÜSİ süreçleri odaklı üniversite arayüzlerinin (Merkez, Enstitü, TTO) değerlendirilmesi ve öneriler geliştirilmesi

• Öğretim üyelerinin ÜSİ odaklı süreçlere yönelik katkılarının değerlendirilmesi ve öneriler geliştirilmesi

• BTYK’da YÖK’ün sorumluluğunda alınan kararların uygulanması süreci

yer alacak olup Komisyon ilk toplantısını Mayıs ayında gerçekleştirecektir.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.