banner

İTÜ Rektörü: İşimiz bir nevi diplomatlık gibi




2012 yılından bu yana bir zamanlar öğrencisi olduğu üniversitenin rektörlük koltuğuna oturan Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ Meteoroloji Mühendisliğinde lisans eğitiminin ardından yine aynı üniversitede yüksek lisans eğitimi almış. Asıl hedefinin Siyasal Bilgiler olduğunu dile getiren Prof. Dr. Karaca, rektörlüğünde bir nevi diplomatlık olduğunu belirterek, bu sebeple hedefini gerçekleştirdiğini söylüyor.

mehmet_karaca_rektorEğitim hayatınıza değinelim öncelikle. Nasıl bir eğitim hayatınız oldu? Nerelerde okudunuz?
17 Eylül 1957 tarihinde İstanbul’da doğdum. İstanbul’un Sultanahmet semtinde büyüdüm. Sırasıyla Kadırga İlkokulu, Gedikpaşa Ortaokulu ve tarihi bir okul olan Pertevniyal Lisesi’nde eğitim gördüm. Sonra Teknik Üniversite (İstanbul Teknik Üniversitesi/İTÜ) maceram başladı. Meteoroloji Mühendisliğinden 1979 yılında mezun oldum. Ardından havaalanında işe başladım ama aynı zamanda Teknik Üniversite’de master’a devam ediyordum. Sonrasında Araştırma Görevlisi olarak çalıştım üniversitede ve o arada da master’ı bitirdim. Sonra doktoraya başladım İTÜ’de. Fakat TÜBİTAK Bursu kazanınca bütün her şeyi terk edip Amerika’ya gittim. M. Sc. University of California Los Angeles (UCLA) - Atmosfer ve Okyanus Bilimleri Bölümünde yüksek lisans ve doktora yaptım.1,5 seneye yakında doktora sonrası araştırmacı olarak çalıştım. Eğitimim ve çalışma sürem dahil olmak üzere 10 sene boyunca Amerika’da kaldım. Şimdi iyi ki gitmişim diyorum. Çünkü farklı bir vizyon kattı bana orası.

Sultanahmet’te büyümüşsünüz ama Kadırga İlkokulu’nda okumuşsunuz. Sebebi neydi?
Rahmetli babam, mahalledeki çocuklarla çok zaman harcamamam için oraya yolladı.

Nasıl bir aileden geliyorsunuz? Çocukluğunuz nasıl geçti?
Babam memur, annem ise ev hanımıydı. Üç erkek kardeştik. Kardeşlerimle aynı okullara gittik ama onlar üniversiteyi farklı yerde okudular. Ortanca kardeşim rahmetli oldu, diğer kardeşim gazeteci. Mutlu bir çocukluk yaşadığımı söyleyebilirim. Eski mahalle anlayışı, eski Osmanlı geleneğinin sürdürüldüğü bir yerdi mahallemiz. Etrafımız eski binalarla çevriliydi. Karşımızda Mimar Sinan’ın yaptığı bir cami vardı. Evimizin ise büyük bir girişi, girişin hemen üstünde selamlık odası, onun üstünde de kardeşlerimle paylaştığım kocaman bir oda vardı. Tarihi dokunun içinde büyüdüm yani.

Eğitim hayatınızda unutamadığınız bir öğretmeniniz var mıydı?
İlkokul öğretmenim Safiye Hanım, hayatımda epey etkili oldu. Çok ciddi, disiplinli bir Cumhuriyet kadınıydı.

Peki en sevdiğiniz ders hangisiydi?
Cebir’e epey ilgiliydim ama Kimya dersim daha iyiydi, 10’du. Cebir ise 9’du. Ama Kimya’yı o kadar fazla sevmezdim. Cebir’deki mantık silsilesi daha çok hoşuma gidiyordu. Fizik dersini de severdim. Bana o dersi sevdiren de fizik hocam Etem Korcan idi. Hakikaten duayen bir hocaydı. İlk defa öğretmenliğe bizim sınıfta başlamıştı. Bize matematiksel metodlarla fiziği öğretirdi.

AMERİKA’DA BULAŞIKÇILIK YAPTIM
Okurken çalışmak durumunda kalmış mıydınız hiç?
Hep burslu okudum. Ancak Amerika’da okurken ufak tefek işler yapıyordum.

Ne gibi işlerdi bunlar?
Bulaşıkçılık yaptım, lokantada çalıştım. Aldığım vizeden dolayı üniversite dışında çalışamıyordum. Üniversite içinde her türlü işi yaptım. Okurken çalışmanın hayatı öğrenme, para kazanma, sorumluluk alma açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Amerika’da okumak ile Türkiye’de okumak arasında ne gibi farklar var?
Bir kere orada insanlar daha özgür düşünmeye yönlendiriliyor. Özgür ortam gerçekten, bir şeyler üretmeye, yaratıcılığa daha çok motive ediyor. Amerika’da önce hayatı öğretiyorlar, ondan sonra bilgi yüklüyorlar. Çocuğun eğer yeteneği varsa çok farklı alana yönlendiriliyor. En büyük fark bence o.

Alanınız Meteoroloji Mühendisliği. İsteyerek tercih ettiğiniz bir bölüm müydü?
Hedefim Ankara’da Siyasal Bilgiler okumaktı. Rahmetli babam, Teknik Üniversite’de okumamı istedi. Bende onun isteğini yaptım ve Teknik Üniversite’yi yazdım. İnşaat mühendisliğini kazandım. Ancak babam, “Boşver, Karadenizli müteahhit değiliz ki inşaat mühendisi olacaksın” diyerek engel oldu. İnşaat mühendisliğine hiç kayıt yaptırmadım. Meteoroloji Mühendisliğini bitirdim. Sevdim mesleğimi sonrasında. Amerika’da insanlar sevdikleri ve hobileri için meslek seçiyorlar. Bizdeki gibi toplumun baskısı ve konjonktür belirlemiyor.

Çocukken hangi mesleği yapmak istiyordunuz?
Çok idealist bir düşüncem yoktu ama Siyasal Bilgilerde okumak istiyordum. Diplomatlık cezbediyordu beni. O açıdan üniversite rektörlüğü, akademisyenlik de aslında bir nevi diplomatlık. Çünkü bilgi birikiminizi dış dünyaya açmanız, dış dünyayla entegre olmanız lazım. Türkiye’nin bilim elçiliğini yapıyoruz bir nevi. O açıdan hedefimi gerçekleştirdim diyebilirim.

Rektörlük görevine nasıl geldiniz? Ne zamandır bu görevi yürütüyorsunuz?
24 haziran 1992’de işe başladım. O zaman bir seçim olmuştu, Reşat Baykal rektördü. Bilimsel projelere bakacak bir danışman arıyorlarmış. Celal Şengör benim ismimi vermiş. İTÜ’de jeoloji bölümünde çalıştım yıllarca. Bütün üniversitelerin projelerini denetliyordum. Yönetim kurulunun aldığı kararları uyguluyorduk. Böylece yöneticilik serüvenim başladı. Rektör danışmanlığı, enstitü müdürlüğü ve rektör yardımcılığı yaptım. 2012 Ağustos ayından beridir rektörüm. Yani 3 yılı geçkindir rektörlük görevini yürütüyorum.

Peki mezun olduğunuz üniversiteye rektör olmak nasıl bir duygu?
Farklı, hoş bir duygu. Başka bir üniversitede olsaydım bu hazzı yaşayamazdım. Ailenizin bir parçası olan bir yere hizmet etmek farklı bir haz veriyor insana.

ÜNİVERSİTE KAYITLARI SIRASINDA BİZZAT BULUNUYORUM
Nasıl bir rektörsünüz? Öğrencilerle ilişkileriniz nasıl?
Öğrencilerle aram iyi. Sosyal medya üzerinden sorularına yanıt veriyorum, sorunlarını dinliyorum, ilgili arkadaşlara iletiyorum. O açıdan sıkıntı yok. Öğrenci buranın ana teması. Öğrencisiz üniversite olmaz. Bütün derdim onları hayata hazırlamak. Onların da belirli bir yerlere geldikten sonra üniversitelerine hizmet etmelerini istiyoruz. Ben mesela çoğu liseye İstanbul dışında da olsa üniversite tanıtımı için kendim bizzat giderim. Şaşırıyorlar rektörü görünce karşılarında, pek kabullenemiyorlar. Aslında üniversiteyi tanıtma demiyoruz buna. Çünkü İTÜ’nün tanıtıma ihtiyacı yok. Ama iletişim kurmak, kendimizi daha iyi anlatabilmek, beklentilerine nasıl karşılık verebileceğimizi bulmak için gidiyoruz. Üniversiteye kayıt zamanı da bizzat bulunurum. Bu da öğrencilerin çok hoşuna gidiyor.

Rektörlük görevine geldiğinizden bu yana neleri gerçekleştirdiniz?
En hoş şeylerden bir tanesi yaşanabilir yeşil kampüs mottomuz. Mesela Amerika’daki okulların en önemli özelliği kampüslerinin güzel, yaşanabilir ve doğa dostu olmasıdır. Sanırım en iyi yaptığımız şeylerden bir tanesi de buydu. Bisiklet yolları yapıyoruz, kampüsü araçtan arındırıyoruz. Göreve geldiğimde kampüsün yeniden düzenlenmesini hedeflemiştim, ona ağırlık verdim. Ayrıca Teknik Üniversite’nin 242 yıllık bir okul olduğunu vurgulamak istiyoruz. Buna yönelik de çalışma gerçekleştiriyoruz. En büyük hedefimiz de o, daha çok görünür olmak. Yatırımlarımız var bina konusunda. Kimya fakültemizin içine 4-5 tane yeni laboratuvar yaptık. İnsan kaynaklarına ağırlık veriyoruz. Ayrıca mühendislik eğitiminin durağan bir eğitim olmadığını biliyoruz. O sebeple mühendislik eğitiminde mükemmeliyet merkezi kurduk. Teknoparkımızı daha görünür hale getirdik, cirosu çok büyüdü. Bundan daha önemlisi de 3 senesini bitirmek üzere olan İTÜ Arı Çekirdek Kuluçka Merkezi gibi bir projeyi daha görünür hale getirdik.

Bundan sonraki hedefleriniz ne, üniversite olarak?
Daha görünür olmak ve dünyada ilk 50 üniversite arasına girmek hem üretim hem de girişimcilik açısından. Çünkü ciddi bir mezun portföyümüz var.

İTÜ’deki öğrenci, öğretim üyesi ve yabancı öğrenci sayısı ne kadar?
Diğer bir hedefimiz aslında yabancı öğrenci sayısını artırmak.O konuda hedeflediğimiz yerde değiliz. Şu anda 2000’e yakın yabancı öğrencimiz var. Toplam öğrencimiz ise lisans üstünü de dahil edersek 34 bin civarında. 2000 öğrenci aslında az. Şu an %5 civarında ama hedefimiz gelecek 4 ya da 5 yıl içinde bunu %25’e çıkarmak. Bu hedef doğrultusunda çok farklı yerlere girişimlerimiz var. Son birkaç yıldır da ciddi anlamda proje yürütüyoruz. Hedefimiz Kuzey Afrika, Avrupa, Balkan, Ortadoğu ve Kafkasya ülkelerinden öğrenci getirmek.

Yabancı öğretim üyesi sayısı ne kadar?
Yabancı öğretim üyesi şu an istediğimiz Sayıda değil. 100’e yakın yabancı öğretim üyemiz var. Hedefimiz her bölümde bir ya da iki tane yabancı öğretim üyesi istihdam etmek.

Rektörlüğü bıraktıktan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz?
Akademik hayata devam edeceğim. Daha 9 senem var.

HER TARZ MÜZİĞİ DİNLERİM
Hobileriniz nelerdir?
Gezmeye meraklıyım ama sinema ve müzik esas hobilerimdir.

Ne tarz müzik dinliyorsunuz?
Benim daha çok Türk Müziği sevdiğimi zannediyorlar ama bazen kötü yakalandığımda oluyor. Rock’tan Punk’a kadar hoşuma giden her tarz müziği dinlerim. Punk gruplarının çoğunu bilirim. Klasik müzik de dinlerim. Dünya müziklerini de dinliyorum. Mesela Rai müzik bunlardan biridir.

İki çocuğunuz var değil mi?
Evet, iki kızım var. İkisi de okuyor. Büyük kızım İTÜ’de konservatuvarda okuyor. Küçük kızım ise Temel liseye gidiyor, üniversiteye hazırlanıyor. Hedefi de inşaat mühendisliği ya da mimarlık. O da İTÜ’de okumak istiyor.

Eklemek istedikleriniz nelerdir?
İTÜ Radyosu’nun bu yıl 70.yılı. İTÜ Radyosu 1945 yılında kuruldu ve yayına başladı. Ülkemizin ilk üniversite radyosu olan İTÜ Radyosu’nda Klasik Batı Müziği ağırlıklı olmak üzere Caz, Blues ve Rock müziğinin seçkin örneklerine yer veriliyor. Arada bir benim seçtiklerimi de çalıyorlar. Web üzerinden programım da oluyor.

AKADEMİSYENLİK ÖZGÜRLÜK SAĞLIYOR
Akademik kariyer yapmaya nasıl karar verdiniz?
Profesör olmak gibi bir beklentim yoktu. Atatürk Havalimanı’nda mühendis olarak çalıştığımda İTÜ’de master’a devam ediyordum. Sonra hocalarım asistan olmamı teklif ettiler, bende “Daha hoş olur” diyerek kabul ettim. Üniversiteye öyle geçiş oldu. Ondan sonra Teknik Üniversite içinde doktoraya devam ederken TÜBİTAK sınavları açıldı. Hocamın desteğiyle TÜBİTAK Sınavı’na girdim ve kazandım. Böylelikle yurtdışı maceram başladı. Sevdim akademisyenliği. Akademisyenliğin en sevdiğim özelliği ise özgür olmak. Sizi sınırlayan bir şey yok. 9-5 işi olarak görmüyorsunuz. Hafta sonu bile çalıştığımız oluyor. Kendi isteğinizle problemi yönlendiriyorsunuz. O özgür ortam beni sardı. Genlerimde var galiba.

İTÜ KAMPÜSÜ ARTIK DAHA YEŞİL
Üniversitemizde, “Yeşil Kampüs” projesi ile doğaya ve insana saygı gösteren bir anlayışı benimsedik. Kampüsümüz içindeki doğal hayatı koruyarak kısa ve uzun vadeli bir yapılandırma projesi başlattık. Amacımız kampüs içinde doğal hayatı koruyarak insana ve çevreye saygılı bir bilinç oluşturmak. Şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz çalışmalar arasında; bisiklet kenti İTÜ anlayışı ile kampüs içinde inşa ettiğimiz ve 6 kilometreye tamamlamayı hedeflediğimiz bisiklet ve yürüyüş yollarımız, inşası devam eden bisiklet evimiz, geri dönüşüm bilincini yerleştirmek amacıyla oluşturduğumuz konteyner bölgelerimiz, engelli personelimizin başına getirildiği engelli birimimiz, açık ve kapalı spor alanlarımız, peyzaj estetiği ile bütünlük oluşturan doğal yaşam alanlarımız, atık suyun ve yağmur suyunun kazanılması için kullandığımız doğa dostu inşa malzemeleri hayata geçirdiğimiz projelerimizden sadece birkaçı… 1773 mağazasında satılmaya başlanan çevreci tanıtım malzemeleri, yaklaşık 1500 adet nitelikli yetişmiş ağacın kampüsümüze dikilmesi, Türkiye'nin ilk üniversite Down kafesinin hizmet vermesi okulumuzun değişen yüzünün başlıca örnekleri...

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.