Logo

Alpaslan Dartan: Eğitim yılı başlarken öğretmenlerimiz

Kategori: Alparslan Dartan
Çarşamba, 18 Eylül 2019 14:46 tarihinde oluşturuldu



Alpaslan Dartan / Eğitim Danışmanı – PDR uzmanı

alpaslan_dartanTürkiye’de 18 milyonu aşkın öğrenci ve 1 milyon 70 bin civarında öğretmen hazırlıklarını tamamlayarak heyecanla okullar açılsın diye tüm hazırlıklarını yaptılar ve 2019-2020 Eğitim Öğretim yılı 9 Eylül Pazartesi günü yapılan törenlerle başladı. Resmi, özel tüm okullarda öğretmenler aslında Ağustos ayı boyunca hizmet içi eğitimler alarak yeni eğitim öğretim yılına hazırlanmışlardı, sınav sürecinde olan 8. Sınıf öğrencileri ile 11 ve 12. Sınıfta okuyan Üniversite adayı öğrenciler de kurslara bu dönemde başladılar. Okul öncesi öğrencileri, ilkokul 1. Sınıf, ortaokul 5 ve Liseye yeni başlayacak öğrencilerin uyum etkinlikleri de 5-6 Eylül tarihinde gerçekleştirildi.

Eğitim sektörü öğrenci, veli, öğretmen dâhil yan unsurlarıyla yaklaşık 50 milyon insanımızı doğrudan ya da dolaylı olarak etkiliyor, bu nedenle okulların açılışı büyük bir kitleyi sosyal, kültürel ve ekonomik yönden olmak üzere farklı açılardan etkiliyor.

Bu hareketliliğin yaşandığı bugünlerde eğitim dünyasında çocuk ve gençlerin eğitimini ilgilendiren çok önemli değişimler yaşanıyor. Özellikle 23 Ekim 2018 tarihinde Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk tarafından açıklanan “Eğitimde 2023 Vizyonu” çerçevesinde Milli Eğitim Bakanlığınca gerçekleştirilen değişiklikler, uygulamalar ve yenilikçi yaklaşımlar, son yıllarda eğitim alanında en çok konuşulan konuların başında geldi.

2023 vizyonunun ana çerçevesi ile ilgili olarak Artı Eğitim Dergisinin Aralık 2018 sayısında “2023 Vizyonunun Parlayan Yıldızı “Öğretmen” ler olacağına ilişkin bir yazı yazmış ve Prof. Dr. Ziya Selçuk hocamızın öğretmenlere yönelik kullandığı “Öğrenciler Öğretmenden Öğrendikleri Kadar Öğretmen İçin Öğrenirler” sözünü hatırlatmıştım.

Vizyon belgesinde açıklandığı gibi önemli hedeflerden birisi de öğretmen ve okul yöneticilerinin mesleki gelişimlerini desteklenmesi amacıyla üniversitelerle ve STK’larla eğitim işbirlikleri hayata geçirilmesi idi. Bu yaz hizmet içi eğitim döneminin 2023 Eğitim Vizyon belgesinin öğretmen eğitimlerine ilişkin beklentilerine cevap verdiğini söylemek mümkün. Özellikle resmi kurum öğretmen ve yöneticilerinin bu eğitimlerden yararlandırıldığını gördük. Eğitimlerin sınıfın içerisine ve okul iklimine yansımalarını görmek özellikle de süreci izleme ve değerlendirme açısından ise zamana ihtiyaç var,

Türkiye’deki eğitim sisteminin girdi ve çıktıları üzerinde düşünce üreten, üretilen düşünce ışığında bilimsel araştırmalara dayalı veriler üreten ulusal ya da uluslararası pek çok önemli resmi ya da sivil toplum kuruluşu bulunuyor. OECD’nin eğitim verilerine kaynak sağlayan öğrencilere yönelik gerçekleştirdiği PISA TIMMS sınavları gibi ya da öğretmen ve yöneticilere yönelik uyguladığı Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Anketlerinin (TALIS) yanında ulusal düzeyde MEB ile birlikte Eğitim Reformu Girişimi (ERG), TEDMEM, AÇEV, Eğitim Sendikaları gibi önemli kurumlar bulunuyor.

Haliyle bu kurumların yaptıkları araştırmalarda elde edilen verilerin Millî Eğitimin yeniden yapılandırılmasında rol oynadığını görüyoruz. OECD’nin PISA 2015 kapsamında yaptığı öğrenci refahı araştırmasında Türk öğrencilerin 35 OECD ülkesindeki yaşıtları arasında en mutsuzları olduğuna ilişkin sonucu önemlidir. Yine OECD’nin 3. sünü gerçekleştirdiği 48 ülkenin katıldığı “Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Anketinde” (TALIS) öğretmen ve yöneticilerimizin sınıf içi etkinlikler, disiplin süreçleri ve öğrenciler ile olan ilişkisel tutumlarında diğer ülkelerin sonuçlarına göre arka sıralarda olması yine önemli bir veridir. ERG’nin eğitim izleme raporlarında yer verdiği sınıf içerisindeki öğrenci- öğretmen iletişimsizliği de öğretmenlerimizin mezun olurken ve iş başında sürekli eğitimden geçirilerek yenilenmelerinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Okul Olmak
Yaşam boyu süren tüm öğrenme süreçlerinin ve eğitimlerinin resmi boyutu bildiğimiz gibi eğitim kurumlarında, yani okullarda gerçekleşiyor. Çocuklar ve gençler fiziksel, duygusal ve bilişsel olarak büyüyüp gelişirlerken öğrenme süreçlerinin formal olanını okullarda tamamlıyorlar. Doğal olarak bireyler çağın beklentilerine cevap verebilme, araştıran, sorgulayan ve özgüven duygusu gelişmiş bireyler olma yetilerini de öncelikle eğitim ve okul sayesinde gerçekleştirebiliyorlar. Okul, çocuğun ve gencin edindiği deneyimleri geliştirmesine fırsat tanıyan bir alan olarak görülürken bu süreçlere aile ve çevreden edindikleri informal eğitimleri de eklediğimizde bütünsel bir gelişim sağlandığını görüyoruz.

Okulu okul yapan, kapsayan ve çevreleyen kendi fiziksel alanı iken (okul binası, bahçesi, sınıfları vs) bu fiziksel alanı canlı, işler ve işlevsel kılan da öğrencilerin ve öğretmenlerin varlığıdır. İşte öğretmenlerle öğrenciler arasındaki bu ilişki, bu bağ insanlığı, sistemleri ve kültürleri dünden bugüne, bugünden geleceğe taşımaktadır. Eğitim sistemindeki kaliteli eğitim sorununun bir ayağında öğrenci ve öğretmen ilişkisi üzerinden yaşanan iletişim ve bağ kurma sorunu gelmektedir. Eğitimcilerin eğitimi bu nedenle hayati derecede önemlidir.

Heyecan ve Motivasyon
Yeni eğitim ve öğretim yılına umutla ve heyecanla başlanırken eğitimin paydaşları olan öğrenci, öğretmen, veli ve okul/sistem den beklentiler de az değil. Bu beklentiler asgari düzeyde de olsa sağlanabilir olmalı ki hem açıklanan vizyon belgesindeki hedeflere ulaşmak daha da kolaylaşsın hem de sistemin önemli bir parçası olan öğretmen eğitimlerinin bir yansımasına ulaşılabilsin. 

Okullarımız bu çerçevede, eğitim ortamını öğrenci ve öğretmen için uygun hale getirmeli, çevresini öğrenci yararına kullanmalı, programları, etkinlikleri zenginleştirmeli, öğretmenini hizmet içi eğitimlerle beslemeli, öğrencisini desteklemeli, veli okul işbirliğini önemsemeli, sınırlarını ve sorumluluklarını bilerek paydaşları ile iletişim kurmalı, güven ortamını geliştirmeli, sosyal ve kültürel faaliyetlerle artı değer katmalı, güvenli okul olmayı başarmalıdırlar. 

Velilerimiz çocuklarını bütün yönleri ile iyi tanımalı, her çocuğun her okulda yapamayacağını bilerek çocuğa uygun tercihlerde bulunmalı, yasaklarla değil sınırlamalarla ve kurallarla yola çıkmalı, okula yeni başlayan çocuğu için sabırlı ve anlayışlı olmalı, ergenlik döneminin zor olduğunu bilmeli, anlamalı ve çocuğuna yakın olmalı, çocuğunu başkalarıyla asla ve asla kıyaslamamalı, başarının da başarısızlığın da göreceli olduğunu unutmamalı ve beklentilerini çocuğunun yetenekleriyle örtüştürmelidirler.

Öğrencilerimiz ise kendilerini geliştirmeleri ve aşmaları, edindikleri bilgileri günlük hayatta kullanmaları, hedeflerini belirlemeleri, kendi geleceği için söz sahibi olabilmeli, zamanlarını verimli kullanmaları, plan ve programlı olmayı başarabilmeleri, yardım istemekten çekinmemeli, aile, okul, öğretmen ve yakın çevrenin kendisi için destek olduğunu bilmeli, sınav odaklı ve ezberci olmaktan uzaklaşmalı ve başkaları için değil kendileri için öğrenmeleri gerektiğini unutmalalılar.

Öğretmen yeterlilikleri açısından bakıldığında da öğretmenlerimizin, alan bilgileri güncel olmalı, sürekli kendilerini yenilemeleri, bilgisini su gibi aktaracak beceriye sahip olmaları, iletişim becerilerinin güçlü ve kişilik özelliği açısından özgüvenlerinin tam olması, kendisinin ve öğrencilerinin motivasyonunu hep yüksek tutması, öğrenilmiş çaresizlik yaşamaması ve yaşatmaması, çalıştığı yaş grubunun gelişim evrelerini bilmeli ona uygun davranması, çocukların dilinden anlaması ve onları görmesi ve duyması gerektiğini düşünüyorum.

Psikolojik Faktörler
Eğitimde öğrencilerin başarılarını etkileyen en önemli faktörlerden birisi öğretmendir. Öğretmenin önemi ve kalitesi kalkınma çabasındaki ülkemizde uzun yıllardır üzerinde durulan önemli bir konu olmuştur. Öğretmenlik kendine has bazı kişilik nitelikleri gerektirir çünkü; sınıfta, sadece öğretmenle öğrenci arasında bilgiye dayalı bir etkileşim değil, öğrenciyle iyi iletişim kurabilme, öğrencinin büyüyüp gelişmesinde ve doğru kararlar verebilmesinde rehberlik edebilme ile uyum yapabilme yeteneğine sahip bireylerin yetişmesini sağlayıcı sosyal ve kültürel bir etkileşim de mevcuttur.

Bu nedenle öğretmenin kişiliği, karakteri olaylara bakış açısı değerleri, ilişkisel tutumları, ön yargıları, sorun çözme becerileri, hayata bakış açıları, kaygı düzeyleri gelecek beklentileri aile yapıları geçmiş deneyimleri tecrübe ya da acemilikleri, iletişim becerileri, hemen hemen kimliğinin bütün yansımaları sınıf ortamında öğrencilerine ve sınıf dışında iletişimde bulunduğu tüm paydaşlarına yansımaktadır.

Bireyin iletişim tarzının gelişiminde, yakın cevredesindeki bireylerin mesajları, aile içindeki iletişim ve öğretmen-öğrenci iletişimi önem kazanmaktadır. Pek çok araştırma da öğretmenin sınıf içi iletişim davranışlarının öğrencilerin davranışları ve başarıları üzerinde etkili olduğu ve öğrencinin dikkatinin daha çok öğretmenden kaynaklanan faktörlerden etkilendiğini göstermektedir. Buna göre;

·         Öğrencilerin yaramaz, haylaz, ders çalışmaz, ödev ve sorumluluk bilinçlerinin olmadığı ya da bir kısmının davranış ve tutum bozukluğu olduğuna ilişkin öğretmenler olarak kalıplaşmış ezber düşüncelerimiz olmamalı. 

·         Sınıf içi iletişimin interaktif olması önemlidir. Öğrencilerin kendi öğrenmeleri adına daha çok konuşmaları aktif olmaları sınıf içi aktif rol almaya teşvik etmeli öğretmenler olarak az konuşan ama çok konuşturan olmalıyız. 

·         İletişimde taraflardan biri güçlendikçe diğeri güç kaybediyorsa mutsuzluk ve çatışma yaşanıyor. Güç ve güçlü kavramı sınıf ortamında öğrenci öğretmen iletişimini zayıflatır. 

·         Dinleme becerisi önemlidir. Öğretmenler olarak daha çok anlaşılmaya değil anlamaya dinlemeye çalışmalıyız. 

·         Değerli olduğumuzu ve önemsendiğimizi hepimiz duymak isteriz. Bu konuda yeterince kendimize de başaklarına da cömert davranmıyoruz. Sınıf ortamında öğretmen olarak bizden iyi şeyler duymaya ihtiyacı olan öğrencilerimize bunu gösterelim. 

·         Her yaş ve her sınıf seviyesinde yıllık, aylık, haftalık ve günlük planlarımızı mükemmel yapıyor kazanım bazlı faaliyetler üretiyoruz. Bunu sınıf ortamında öğrenci başarısına dönüştürebilmeliyiz. 

·         Akran öğrenmelerinin önemi üzerine pek çok bilimsel makale okunabilir, beynin öğrenme süreçleri bakımından akran öğrenmeleri beyni daha çok aktive ediyor. Öğrencilerimize akran öğrenmeleri fırsatı vermeliyiz.

·         Nedense okul ortamında hep öğretime odaklandık ya eğitim. Bazen bir dersimizin on dakikasını bazen tamamını öğretime değil de eğitime ayırabiliriz bir sakınca yok bence. Hiçbir şey için geç değil, her yaşta her şey mümkün. 

·         Arada bir değil çoğu zaman iyi yaptığımız şeyler için motive edici cümleleri yakınlarımızdan, çevremizden, akranlarımızdan ya da yöneticilerimizden duyamıyoruz. Ama duymaya ihtiyacımız var, öğrencilerimizin de.

·         Kendimizi koruma duygusu, yanlış anlaşılırız kaygı ve korkusu ile duvarlar örebiliyor, söylemek istediklerimiz değil de söylenmesi gerekenleri söylüyor olabiliriz. Zaman zaman su gibi, lastik gibi esneyen olabilmeyi de başarabilmeliyiz öğretmen ve insan olarak. Hayatın köşeli çizgileri olmadığını da unutmayalım.

Sınavların başarı ölçütünün belirleyicisi olmadığı, ezberden uzak, öğrenmeye, anlamaya ve değişime endeksli bir eğitim sistemi gençlerimizi geleceğe hazırlayacaktır. Yeter ki sisteme müdahaleler akılcı ve evrensel değerlere uygun olsun. Tüm öğrencilere, velilere ve eğitime gönül veren tüm paydaşlara başarılar dilerim.                         

 

Kaynakça

http://www.turkpdrdergisi.com/index.php/pdr/article/view/354/288

https://tedmem.org/yayin/talis-2018-sonuclari-turkiye-uzerine-degerlendirmeler

Prof. Dr. Ziya Selçuk, 40 Dakikayı Yönetmek., Seminer Notu

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.