Logo

AKP’nin eğitim yolculuğunda dönüm noktaları

Kategori: Alparslan Dartan
Pazartesi, 21 Ekim 2019 10:55 tarihinde oluşturuldu



Alpaslan Dartan / Eğitim Danışmanı – PDR uzmanı 

alpaslan_dartan15 yıla sığan gözlemler; 7 Milli Eğitim Bakanı, bugün bakanlık koltuğunda oturan Prof. Dr. Ziya Selçuk’un da aralarında bulunduğu 6 Talim Terbiye Kurulu Başkanı, 5 YÖK Başkanı ve 16,17,18 ve 19. Milli Eğitim Şuraları tanıklığı…

AK Parti, 3 Kasım 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında katıldığı ilk genel seçimlerde yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidara gelmişti. Yaklaşık 17 yıldır tek başına başlayan bu iktidar yolculuğunun ülkemizin ekonomik, sosyal, kültürel ve politik hayatına yönelik pek çok değişimi ve beraberinde getirdiklerini bugün orta yaş ve üzerinde olan tüm insanlarımız yaşayarak şahitlik ettiler ve etmeye devam ediyorlar.

15-20 yaş arasında bulunan gençlerimiz ise bu değişimlerin içinde doğup büyüdüler. Hayatlarını da geçmişle bugün, bugünle gelecek arasında kurdukları yaşamsal bağı da ülkemizde ve dünyada gelişen ve ciddi değişimlere yol açan tekno-çağın getirdikleri ile birlikte yaşıyorlar. Bu nedenle de bakış açıları ve kendilerini ortaya koyma biçimleriyle farklı bir kuşak olarak karşımızdalar.

Geride bırakılan 17 yıllık iktidarı süresince Ak Parti yetkilileri eğitime ayrı bir önem verdiğinin her fırsatta dile getirmiştir. Eğitim politikalarını belirlerken de gerek sosyal hayata etkisi ve gerekse de gelecek nesillerin yetiştirilmesinde kendi siyasi görüş ve beklentileri çerçevesinde hareket etmiştir tıpkı kendisinden önceki iktidarların yaptığı gibi. Ancak kendi üst düzey yöneticilerinin de zaman zaman dile getirdikleri gibi diğer alanlarda sergilenen başarıları içerisinde en zayıf kaldıkları alan eğitim alanı olmuştur.

Bu uzun yıllar içerisinde her bakan değişimi ya da seçim sonrası gündeme gelen kabine değişikliklerinde bir karne çıkarılır geçmiş dönemler için hangi bakan neleri vaat etti neleri gerçekleştirebildi veya yerine getiremedi diye. Yazılı, görsel ve sosyal medya yolu ile de bu değerlendirmeler kamuoyunun ilgisine ve paylaşımına sunulur.

Sanırım eğitim alanında bu değerlendirmeleri en iyi yapan yayın organlarından birisi de Artı Eğitim Dergisidir. Tam 15 yıldır her ay yayınlanma başarısını gösteren hepimizin dergisi olmayı başaran bu dergi eğitim dünyasının en uzun soluklu yayınlarından birisi. Eğitim yazarlarından birisi olarak bu başarısından dolayı dergiye hayat veren tüm çalışanlarını ve dostum Cem Kaçmaz’ı kutluyorum.

Bu sayının 15. Özel sayısı olması nedeniyle de kişisel penceremden sizlere geçmiş 15 yıl içerisinde eğitimde ne tür gelişmeler olmuş kısaca aktarmak isterim.

 

17 YILDA 7 MİLLİ EĞİTİM BAKANI

2002 yılında iktidara gelen Ak Partide o günden günümüze gelene kadar Milli Eğitim Bakanlığı yapmış altı isim görünüyor. Bu isimler Erkan MUMCU (19.11.2002-17.03.2003), Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK (17.03.2003-03.05.2009), Nimet ÇUBUKCU (03.05.2009-07.07.2011), Ömer DİNÇER (07.07.2011-25.01.2013), Nabi AVCI (25.01.2013-23.05.2016), İsmet YILMAZ (24.05.2016-10.07.2018) ve halen görevde bulunan sayın Prof. Dr. Ziya SELÇUK (10.07.2018/ ).

İlk Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirilen isim olan Erkan MUMCU yedi bakan arasında 4 ay gibi kısa dönem görev yapan tek isim. Hâlbuki “Eğitimi sil başta ele alıyoruz” sloganıyla yola çıkmış, eğitimi daha çağdaş, pozitif ve verimli bir yapıya dönüştürme, YÖK, Üniversiteye giriş ve ÖSS katsayılarını ele alma ve değiştirme hedeflerini ortaya koymuştu. Daha ne olduğunu anlayamadan da 4 ayın sonunda bu görevinden ayrılmak zorunda kaldı.

Cumhuriyet hükümetlerinin ikinci, Ak Parti hükümetinin ise en uzun süreli bakanı olan Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK (2003-2009) ise görevi Erkan Mumcu’dan devir almış ve tam 6 yıl Milli Eğitim Bakanlığı görevini üstlenmiştir. Görevde kaldığı 6 yıl boyunca Milli Eğitimde önemli kararlar alarak eğitim siteminde neredeyse geri dönülemez adımlar atıldı. İşte tam bu dönemde Artı Eğitim Dergisi de yayın hayatına başladı.

Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK, Milli Eğitim Bakanı olarak koltukta oturduğu altı yıl içerisinde mevcut Milli Eğitim personeli sayısını neredeyse yarı yarıya artırdı. Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi, tüm bakanlıkların önüne geçti. Öğretmen atama ve nakillerinin elektronik ortamlarda gerçekleştirildiği, Lise türlerinin azaltılarak 15'e indirildiği bu dönemde okul, derslik, Bilgisayar, Fen ve Dil laboratuvarı ile Kütüphane gibi fiziksel ihtiyaçların önemsendiği bir dönem oldu. Kimse hatırlamasa da okullarda “Demokrasi ve İnsan Hakları” dersi yaygınlaşmış, okullarda “Avrupa Günü” etkinlikleri yapılmış, “Avrupa Birliği Yarışmaları” düzenlenmiştir. Keza AB’nin Erasmus, Sokrates, Leonardo Vinci eğitim programları doğrultusunda projeler hazırlanması ve okulların bunlara katılımı teşvik edilmiş ve yaygınlaşması da bu dönemde olmuştur.

Ancak eğitim camiası Bakan Hüseyin Çelik’i ilk önce İlköğretim müfredatında köklü değişiklikler yapmasıyla hatırlıyor. 2004’te altı ilde ve 100 okulda pilot uygulaması yapılan ve yapılandırmacı yaklaşım yeni müfredat programı, 2005’te Türkiye geneline yayıldı. Yeni müfredatla, okuma yazma öğretilirken cümlelerle değil, seslerle eğitim verildi.
İkinci önemli icraatı Lise eğitim süresinin 4 yıla çıkarılması oldu. O dönemde çok da tartışılmadan gündeme getirilen Liselerin 4 yıla çıkarılması bugün pek çok eğitimci tarafından tartışılmaktadır.

Liseye Giriş Sınavları, Hüseyin Çelik döneminde birkaç kez değişikliğe uğradı. Aynı bakanın kendi dönemindeki birbiriyle çelişen uygulamalarına şahit olduk. İlk olarak Liseye Giriş Sınavı (LGS) yerine, ortaokul son sınıf öğrencileri için Ortaöğretim Kurumları Sınavı (OKS) sınavı getirildi. Yaklaşık bir yıl sonra 2007 Ekim ayında, Milli Eğitim Bakanlığı liseye girişte tek sınavı kaldırarak, üç sınav yapmaya karar verdi. Öğrencilere 6, 7 ve 8’inci sınıflarda Seviye Belirleme Sınavı (SBS) yapılacağını açıkladı. Sınavlarla birlikte başarı ve davranış notları da liseye geçişte etkili oldu.
2009 yılında görevi bırakan Hüseyin Çelik’ten sonra Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirilen Nimet Çubukçu Milli Eğitim Bakanlığına atanan ilk kadın bakan unvanını aldı ve iki yıl görevde kaldı. Bu süre içerisinde akılda kalıcı en önemli icraatlarından birisi 3 yılda bir yapılan SBS’nin yalnızca bir kez ve sadece 8’inci sınıfın sonunda yapılması kararını alması oldu. Ayrıca bu dönemde düz liselerin tümünün Anadolu liselerine dönüştürülmesi ile tabela Liseler ortaya çıktı. Yine ilk kez bu dönemde dershanelerin kapatılacağı konuşulmaya başlandı.

Üniversiteye girişte ise Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavlarından (LYS) oluşan iki aşamalı sınav sistemine geçildi. 2010 ve 2011 yılları arasında yapılan KPSS ve üniversiteye giriş sınavlarında kopya çekildiğine dair iddialar ortaya çıktı. Daha sonraları bunların gerçekten yaşandığı kanıtlansa da o dönemde ne sorumluluk üstlenen ne de istifa eden olmadı.

Çubukçu'dan sonra görev getirilen isim ise Prof. Dr. Ömer Dinçer oldu ve Milli Eğitim Bakanı olarak 1 yıl 5 ay görev yaptı. Dinçer, sınav sisteminde bir değişiklik yapmamasına rağmen eğitim sistemini kökten değiştirerek 8 yıllık zorunlu eğitimi kesintili 12 yıla çıkarıldı ve 4+4+4 denilen sistemi getirdi. Bununla da kalmadı eğitime başlama yaşını 60 aya indiren uygulamaya imza attı. Eğitim sistemimize bu yıllar arasında en çok zarar veren uygulamaların bu kısa dönemde atıldığını söylemek yanlış olmaz.
2013 yılı Ocak ayında Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer görevden alındı. Yerine Bakan olarak Nabi Avcı (25.01.2013-23.05.2016) getirildi. Prof. Dr. Nabi Avcı, babacan davranışlarıyla dikkati çekmiş çevresiyle iyi iletişim kurmuştur. Bakan Avcı döneminde dershanelerin kapatılacağı sıklıkla konuşulur oldu. SBS kaldırılarak yerine Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemi getirildi. Yayımlanan yönetmelik ile ortaokulda başörtüsü serbestliği getirildi. Bu dönem ayrıca çok önem verilen “Fatih Projesi”’nin yeterli teknolojik alt yapı ve uygulamada karşılaşılan müfredat oluşturma kaynaklı sıkıntılar nedeniyle rafa kaldırıldığı, proje maliyeti açısından 30 milyar dolar kadar bir zararın da MEB bütçesine yazıldığı bir dönem olmuştur.
Nabi Avcı’dan görevi devir alan İsmet Yılmaz ise (24.05.2016-10.07.2018) Milli Eğitim Bakanlığında geçirdiği iki yıllık sürede sınavlar ve dershaneler konusunda ikilemler yaşamıştır. Bir gün TEOG sistemine övgüler dizerken ertesi gün bu sistemin kaldıracağını açıklamak zorunda kalmıştır. Hem dershanelerin dönüşümü hem de temel liseler denilen ve aslında dershane mi okul mu olduğu pek de belli olmayan bir sistemin yaratıcısı olmuştur. Görevi bırakmasına az bir süre kala TEOG yerine sınav sistemini değiştiren, okulları nitelikli ve niteliksiz açıklamalarıyla zora sokan öğrenci ve velilerin aklını karıştıran bir bakan olarak tarihteki yerini aldı.
Ve son Milli Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Ziya Selçuk. 1920 yılından bugüne geçen 98 yılda 65. Milli Eğitim Bakanı olarak yakın bir tarihte (10.07.2018) göreve başladı. Onun son 30-40 yılda kendisinden önceki bakanlar içinde iktidarı ve muhalefetiyle, ilgili ilgisiz tüm paydaşlarda ortak bir duygu yaratan, birleştirici ve uzlaşmacı yapısıyla öne çıkan eğitimci bir bakan olduğunu daha önce de söylemiştim. 

Ama sayın bakanın da farkında olduğu gibi bu bakanlığın merkez ve taşra teşkilatıyla büyük ve devasa sorunları var. Bu sorunların bir kısmı ve muhtemel ki pek çoğu bakanlığın değişime ve gelişime ayak uydurmakta zorlanan bürokratik kesimlerini ilgilendiriyor ve gizil kalıyor. Bu sorunlar yumağının görünen yüzünde ise ulusal ve uluslararası sınavlar ve elde edilen sonuçlar, öğretmen niteliği, okul öncesinden lise son sınıfa kadar her kademede görülen nitelikli eğitim sorunu, fiziki alt yapı eksiklikleri vb sorunlar bulunuyor.

Veriye dayalı ve uzun soluklu bir mücadelenin ortasında hem yeni şeyler yapmak hem de mevcut sistemin arızalarını gidermek mevcut hantal yapıda oldukça zor görünüyor. 2023 Eğitim Vizyon belgesindeki hedeflere ulaşmak için bile bazen insanüstü güç ya da mucizevi çözümlerin üretilmesi gerekiyor. Bu çerçevede eğitimin içinden gelen ama daha bir yılını yeni dolduran biri olarak sayın bakanın sabır ve zamana ihtiyaç duyduğunu ama kendisine bunun tanınıp tanınmayacağından kendisinin de emin olmadığını düşünüyorum.

 

İŞİN ÖZÜ VE SÖZÜN SONU

Eğitime yön verenler elbette bakanların tek başına kendileri değil. Bakanlığa bağlı pek çok alt ve destek birimlerin çalışmalarıyla, ortaya koydukları ürünlerle bakanlığa ve bizzat bakanın politikalarına destek vermeleri gerekiyor. 17 yılda 7 bakan gören Milli Eğitim camiası aynı sürede bugün bakanlık koltuğunda oturan Prof. Dr. Ziya Selçuk’un da aralarında bulunduğu 6 Talim Terbiye Kurulu Başkanına, 5 YÖK Başkanına ve 4 önemli Milli Eğitim Şurası toplantılarına tanıklık etti.

Geçmişten günümüze neredeyse koltuğa oturan her bakan yeni bir sistem getirdi, bir öncekini rafa kaldırdı ancak bu sistemlerden hiçbiri kalıcı olamadı. Çünkü eğitimde uzun soluklu ve tüm paydaşların görüşlerini içine almayan çözüm çabaları siyasetin gölgesinde kaldığı sürece yürüme ve büyüme olanağı bulamadı.

Bu pencereden bakınca ülkemizde eğitimin nabzını tutmak aslında hiç de kolay değil. Artı Eğitim Dergisi tarihe tanıklık eden ve gördüğünü de kayıt altına alan bir işlev gördü son 15 yılda ve hizmet ettiği camianın da hem güvenini hem de teveccühünü kazandı. Bunu sürdürecek ve ileriye götürecek de bir birikim oluştu. Bu birikim ile belki de ileride eğitimin sorunlarının çözümüne katkıda bulunacak farklı roller üstlenecektir Artı Eğitim Dergisi…

Umutla…

 

 

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.