Logo

Merak ve soru sorma becerileri…

Kategori: Kayhan Karlı - Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezi Kurucusu
Pazartesi, 12 May 2014 03:02 tarihinde oluşturuldu



Geçtiğimiz aylarda bir okulda öğrenme yoldaşlığı yaptığım bir meslektaşımın dersini gözlemlediğim sırada yaşadığım bir olay beni merak ve soru sorma becerileri konusunda tekrar düşündürdü. Öğretmen sınıfta enerjinin korunumu kanununu anlatmaktaydı. Enerjinin yok olmadığını sadece farklı bir forma dönüştüğünü çok güzel etkinliklerle anlattığı sırada bir öğrenci soru sormak istedi. Söz alan öğrenci; enerjinin yok olmadığını söylüyorsunuz öğretmenim ama aynı zamanda neden enerji kaynaklarının tükendiğini söyleyerek dünyanın en önemli sorunu diyorsunuz, dedi… Dersin sonunda öğretmen arkadaşımı bu tip soruya ve merak izin veren bir ortam oluşturduğu için tebrik ettim. Çünkü lise çağına gelmiş bir öğrencinin merak ve soru sorma becerisini kullanarak eleştirel düşünme becerisini sergilemesi benim için çok önemliydi. Acaba ülkemizde sınıfların ne kadarında, evlerimizde bu ortam öğrenenlere sağlanıyor?

Erken çocukluk döneminde çocukların her şeyi sorarak öğrenmeye çalıştıklarını etrafımızda yaptığımız gözlemlerle de söyleyebiliriz. Öte yandan araştırmalar da bu gözlemi destekliyor. Okul öncesi çocuklar anne babalarına tek bir günde 100 soru sorarlar (Hoefferth, 1998). Bu davranış, merakın erken çocukluk döneminde öğrenme güdüsü üzerindeki büyük gücünü yansıtmaktadır (Strom, 2002; Taylor, 2000).

Ne yazık ki, öğrenciler ortaokula başladıklarında, yalnızca birkaçı öğretmenlerine ve anne-babalarına soru sormaya devam etmektedir. Erken çocukluk dönemi ile ergenlik dönemi arasında meydana gelen ve yeni bilgilerin keşfedilmesini göz ardı eden şey öğrencilerin dünyanın nasıl işlediğini araştırmaktan vazgeçmesine neden olmakta, bilinmeyenin gizemleri ile yaşadıkları heyecanı yok etmektedir. Bu kayıpların neden bu kadar yaygın olduğuna dair tatmin edici bir açıklama yoktur. Bununla birlikte merak ve soru sormanın azaldığı bu dönemin özellikle yapılandırılmış okul yılları olduğu gerçeğide ortadadır… Acaba okullarda özellikle nasıl bir insan sorusuna cevabı vermeye çalışan ve doktrinasyon içeren, formatlamaya çalışan bir eğitim modeli bunun açıklaması olabilir mi? Elbette, insanlar meraklı olmaya son verdiğinde, öz yönetimli bir öğrenen olma fırsatını kaçırdıkları da açıktır. Öz yönetimli öğrenen olma hakkı demokratik bir toplumda yaşamanın en büyük özgürlüklerinden birisidir. Bunu sağlamayan eğitim sistemlerinin çıktıları ile inovasyon üreten bir toplum oluşturmayı hayal etmek de yine hiçbir zaman gelmeyecek olanı beklemek demektir…

Öğrencilerin zihinsel uyarım eksikliği yaşadığının en belirgin göstergesi soru sormaktaki başarısızlıklarıdır. Anne-babalar çok nadiren bu düşüşün farkına varmakta ve çocukların soru sorumanın iyi bir eğitim için gerekli olduğunu fark etmelerini sağlamada başarısız olmaktadırlar. Öğretmenlerin iletmek istedikleri kavramların anlaşılıp anlaşılmadığını anlamalarının bir yolu öğrencilerin kafa karışıklıklarını rahat bir şekilde ifade etmeleri ve anlamadıkları dersler için yönlendirme istemeleridir. Bu ortamı oluşturmak öğretmen ustalığı istiyor. Araştırmalar gösteriyor ki öğretmenler sınıfta en fazla bildiklerini doğrulamaya yarayan kısa cevaplı kapalı uçlu sorular yöneltiyorlar. Bu tip sorular ilde öğrencilerin en fazla bilişsel alan taksonomisinin en alt düzeyi olan bilgi ve kavrama düzeyi olduğu için öğrenenin üst düzey düşünme becerilerini geliştirmiyor. Veliler, birlikte televizyon programı izlerken çocuklarına devamlı soru sorarak bu uygulamayı biçimlendirmelidirler (Singer, 1999).

Anneler ve babalar çocuklara düzenli okumanın teşvik edici olduğunu düşündüklerini göstererek onlar için örnek teşkil etme yükümlülüğüne sahiptirler. Çok başarılı öğrenciler, çoğu zaman velilerin okuyarak tatmin olduğu ve can sıkıntısını giderdiği ailelerden – ekonomik durumdan bağımsız olarak- gelir. Maalesef ki, çocukların anne babalarının zevk için okuduğunu hiçbir zaman görmediği aileler de vardır (Hewlett & West, 1998). PISA sınavı analizlerinde görebildiğimiz bu durum bize sosyal sermayesi yüksek ailelerden gelen çocukların başarısının da yüksek olduğunu gösteriyor.

Öğretmenler soru sormaya diğer faaliyetlerden daha fazla zaman ayırmalıdır. Bu gereklidir ancak öğretmen sınıfta soru sorma yoluyla merakını ifade eden üyelerden yalnızca birisi olmalıdır ve sınıfın diğer üyelerinin de merak ve soru sormasını teşvik edici ortam oluşmalıdır. Sorun çözme, uygun soruları sormaya ve cevapları bulmak için uygun yöntemleri uygulamaya dayalıdır. Öğrencilerin ihtiyaç duydukları merak duygusunu yeniden kazanmasına yardımcı olacak etkin bir yol puan alma kapsamını genişletmektir. Bu stratejiyi kullanarak öğrenciler soru sorma ve öğretmen tarafından sorulan sorulara cevap verme merakına sahip olurlar (Sadker & Sadker, 2000).

Özetle, hem evde hem de okulda çocuklarımızın merak ve soru sorma becerilerini destekleyen bir yaklaşımı benimsemeyip, sadece doğru cevapları verenleri takdir eden eğitim sistemlerinin inovasyon üretmesi mümkün değildir…

Kayhan Karlı

Yenilikçi Öğrenme ve Öğretme Merkezi Kurucusu

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.