Logo

Prof. Dr. İrfan Erdoğan’dan Öğretmenler Günü’ne özel açıklamalar

Kategori: Gündem
Perşembe, 24 Kasım 2022 14:07 tarihinde oluşturuldu



Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan 24 Kasım Öğretmenler Günü ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

irfan_erdogan_kasim_2022Bu yıl öğretmenlerin icra ettiği mesleğin yasasının çıktığı bir yıldır. Öncelikle Öğretmenler Günü vesilesiyle “Öğretmenlik Meslek Kanunu” adıyla çıkan yasaya dair ne söylemek istersiniz.
Öncelikle tüm öğretmenlerimizin günü kutlu olsun. Öğretmenliğin mesleki olarak icrasını tayin eden birçok yasal düzenleme vardır. Bahsi geçen yasayı öğretmenlik kariyeri ile ilgili bir düzenleme olarak görmek gerekir.

Söz konusu yasanın önemsiz olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?
Hayır… Söz konusu yasanın öğretmenliğin kariyer basamakları ile ilgili olduğunu ifade ediyorum. Sayıları bir milyonu aşmış olan bu topluluğun kendi içinde hiyerarşik olarak guruplara ayrılması bu mesleği icra edenler nezdinde bir hareketlilik yaratabilir.

Öğretmenler zaten kıdemlerine göre gruplanmış değil miydi?
Hayır… Otuz kırk yıla her yılı temel alarak yayılan kıdem sistemiyle bu bir değildir. Yeni düzenleme ile öğretmenler üç ayrı kademeye ayrılarak daha işlevsel bir kümelenmeye tabi olacaklardır. Bu uzun vadede öğretmenliğin daha akademik bir meslek haline dönüşmesini sağlayabilir ve öğretmenler için daha motive edici olabilir.

Böyle bir kademelendirme sistemi örneği var mı dünyada?
Evet yardımcı öğretmenlik, usta öğretmenlik gibi kademelere dayalı bir kariyer sınıflaması olduğunu görüyoruz.

Peki, Türkiye’de bu yönde bir kariyer basamağı sistemi ilk kez mi hayata geçiriliyor?
Bu şekilde bir gruplama olmamıştır. Ancak daha önceden Osmanlı’nın son dönemlerinde öğretmenliğin hiyerarşik olarak gruplandığını görüyoruz. Muin, Muallim, Ser Muallim gibi adlar altında hiyerarşik sınıflamalar olduğunu biliyoruz. Bu sıfatların yardımcı öğretmenlik, usta öğretmenlik ve başöğretmenlik gibi bugünkü konumlandırmalara yakın anlamlar içerdiğini söyleyebiliriz.

Öğretmenlik mesleği açısından bu düzenlemenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Öğretmenlik mesleğinin hiyerarşik yapısının kurulmasını olumlu bir adım olarak görüyorum. Ancak sistemin iyi işlemesi daha sonra atılacak adımlara ve gerçekleştirilecek uygulamalara bağlıdır. Bu manada uygulanan sınav sisteminin tayin edici rolünün yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Önemli olan sistemin kurulmasıdır. Bir takım aksaklıkların zaman içinde düzeleceğini düşünüyorum.

MEGA SİSTEM
Bu iyimserliğinizin nedeni nedir?
Türk eğitim sistemi bir mega sistemdir artık. Sistemin aksayan yönlerinin sisteme dokunan sihirli ellerle değil kendi büyüklüğü ve işleyişi ile düzeleceğini düşünüyorum. Bu mega eğitim sisteminin kolayca bozulamayacağına inanalım artık.

Bugünün yani 24 Kasım Öğretmenler Gününün anlam ve önemine gelecek olursak; neler söylemek istersiniz?
Kasım Türkiye’nin Öğretmenler Günü’dür. Bu tüm öğretmenlerimize kutlu olsun. Bu günün yani bizim öğretmenler günümüzün çağrıştırdığı derin anlamlar vardır. Bu gün öncelikle Türk Harf İnkılabını çağrıştırır. Bu inkılabın hayata geçmesi için açılan Millet Mekteplerini hatırlatır.
Çünkü 1 Kasım 1928 yılında gerçekleştirilen inkılapla birlikte kabul edilen Türk alfabesinin çok çabuk öğrenilmesi gerekiyordu. Bunun için hızlı bir eğitim seferberliği yapıldı ve yeni alfabeyi öğretecek şekilde çok kısa süre içinde binlerce öğretmen yetiştirildi.
Sıra bu ülkü sahibi öğretmenlerin görev yapacağı millet mekteplerinin açılmasına gelmişti. Bu şekilde harf devriminden bir yıl kadar önce açılan Halk Dershaneleri adıyla bilinen eğitim kurumları dönüştürülerek Millet Mektepleri adını aldı.
Eğitimli, kültürlü ve üretken Türk yurttaşlarını yetiştirme gayesi ile açılan bu okulların çok sistemli ve pedagojik esaslara göre hizmet vermesi planlanmaktaydı. Bu bilinçle 24 Kasım 1928’de Millet Mektepleri Talimatnamesi yayınlandı.
Bu talimatnameyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de Millet Mekteplerinin “Başöğretmenliği” unvanı verildi. Hemen ardından 1929 yılının ilk aylarından itibaren yurt sathında yeni Millet Mektepleri açıldı.
Bu okullarda görev yapan öğretmenler bir mucize yarattı adeta. Çünkü bu öğretmenler kısa sürede milyonlarca vatandaşı okuryazar yaptı. Yurt sathındaki tüm vatandaşları aydınlatmak için ant içmiş olan bu idealist öğretmenler Cumhuriyet tarihinin belki de en işlevsel eğitimini gerçekleştirdi. Zira halk bu fedakâr öğretmenler sayesinde fonksiyonel okuryazar oldu. Bu eğitim ruhu ve heyecanı sadece okuma yazma öğretmekle kalmadı; kültürlü ve bilinçli üreticiler yetiştirdi. Özellikle kırsaldaki yurttaşlarüretime dönük çok önemli beceriler edindi. Millet Mektepleri ile başlayıp Halk Evleri ile devam eden bu eğitim atılımı ilerili yıllarda açılan ve özgün birer Türk Eğitim Modeli olarak tarihe geçen Öğretmen Okullarının ve Köy Enstitülerinin de esin kaynağı oldu.
Kutladığımız 24 Kasım’ın hikâyesi işte budur… Her şeyden önce bugün yani 24 KasımTürk öğretmenlerinin günüdür. Çünkü bugün yani 24 Kasım, bir yüzyılı geride bırakıp yeni bir ikinci yüzyıla hazırlanan Türkiye Cumhuriyetinin idealist öğretmenleriyle anlamlanmaktadır.

Öğretmenler Gününü kutlayana başka ülkeler de var sanırım. Ve öyle anlaşılıyor ki onların kutladığı öğretmenler günü farklı tarihlere denk düşüyor…
Evet… Pek çok ülkede öğretmenler günü kutlaması vardır. Ancak bu kutlamalar farklı tarihlerde icra edilmektedir. UNESCO’nun tavsiyesi ile birçok ülkede öğretmenler günü 5 Ekim günü kutlanmaktadır. Bazı Arap ülkelerinde 28 Şubat’ta kutlanmaktadır. Çek Cumhuriyetinde ve Slovakya Cumhuriyetinde Comenius’un doğum günü olan 28 Martta kutlanmaktadır. Hindistan’da da farklı bir günde kutlanmaktadır diye biliyorum.
Eğitimin de öğretmenliğin de ulusal yönü baskın olduğu için her ülkenin öğretmenler gününü, kutluyorsa şayet, kendine göre anlamı olan bir günde kutlamasını doğru buluyorum.

ATANAMAMIŞ ÖĞRETMENLERE BELİRLİK AYRICALIKLAR TANINMALI
Öğretmenler Günü kutlamaları söylem olarak öğretmenlerin ruhunu bir nebze olsun okşuyor. Ancak atanamadığı için bu kutlamalara katılamayan öğretmenler de var. Bu konuya dair değerlendirmeniz nedir?
Öncelikle ister atansın ister atanmasın öğretmen olmayı kafasına koyarak okuyup sonunda mezun olan bu gençleri tebrik etmek gerekir. Öğretmen olmayı beklerken atanamayan milyonlarca gencin kırıklık yaşaması önemli bir sorundur. Bir kişi için sahip olduğu beklentinin gerçekleşmemesi kadar tahrip edici bir şey olamaz. Bu nedenle öğretmen olmak için yola çıkıp mezun olan gençler atanmamış olsa da öğretmen olma hazzını ve ayrıcalığını yaşamalıdır. Bu kişiler bilgi ve kültürlerini ilerletmek için öğrenim görmemekte, bizzat bir meslek sahibi olacakları vaat edilen bir alandan diploma almaktadırlar.
Dolayısıyla bu kişilere atanmamış olsalar da belli haklar ve ayrıcalıklar verilebilir. Bu kişilere “öğretmenlik” sıfatı verilebilir ve bu sıfatla belli haklara ve ayrıcalıklara sahip olmaları sağlanabilir. Mesela kamuda çalışan öğretmenler gibi konaklama, ulaşım indirimlerinden yararlanabilirler. Aynı şekilde müze ve benzeri mekânlara girişte indirimli geçiş hakları olabilir.
Bu ve benzeri haklar ve ayrıcalıklar bu kişilerin kendilerini iyi ve değerli hissetmelerine büyük katkı sağlar. Öğretmen olmak için sarf ettikleri çabaların boşa gitmediği duygusunu yaşayabilirler.
Diğer taraftan bu kişilere belli teşviklerle kurs ve okul açma imkânları sağlanabilir. Bu sayede belli bir niteliğe sahip olan bu kişilerden yararlanılmış olur. Bu kişilerin bir şekilde etkin bir şekilde var olmaları sosyal, kültürel, ekonomik açılardan toplum ve ülke adına önemli bir kazanımdır.
Mesele bir kangren haline gelen bu sorunu çözme iradesini ortaya koymaktır. Ve bilinmelidir ki bu iradeyi göstermek her açıdan doğrudur. Öncelikle bu türden bir yaklaşım bu gençleri kazanmak için önemlidir. Kamusal açıdan da son derece önemli bir donanıma sahip olarak yetişen bu gençlerden bu sayede istifade edilmiş olur. Bu bakış açısı kabul edilirse arkası gelir. Yani daha başka ve özgün modeller akla gelebilir. Dolayısıyla atanamayan öğretmenler sorunu asla ihmal edilmemeli muhakkak çözülmelidir.

Peki, mesleğini icra etme şansına sahip olan öğretmenlerimiz için de bir şey söylemek ister misiniz?
Öğretmenlerimiz için öğretmen olmalarının dışında öğrenci olmalarını da tavsiye ederim. Çünkü öğrenci olmak öğretmen olmanın güçlü bir temelidir. Dolayısıyla öğretmen olmak için öğrenci olmaya devam etmelerini öneririm. Unutmayalım ki her öğrencimiz değerlidir ve önemlidir. Yaşı, öğrenme kapasitesi, sınıfı, kademesi, bilgisi ne olursa olsun hepsinin önce öğrenci olduğunu unutmayalım. Onları çok iyiler, iyiler, ortalar, zayıflar, çok zayıflar gibi sınıflamayalım. Her öğrencinin, numarası, sınıfı, bilgisi ile değil adıyla ve karakteriyle müsemma bir öğrenci olduğunu kabul edelim. Bu anlamda sınıfımızda “en” ler olmasın. Sistem zaten yeterince kalıplıyor, sınıflıyor bari biz sınıflamayalım. Kısacası karşımızdaki her öğrenciyi tanık olunacak kişiler olarak görelim. En iyiler, en başarılılar, en zekiler gibi ayrıştırıcı kalıpları kullanmayalım, her öğrencimizin yüreğine, canına dokunalım…
Hayat bir çevre içinde yaşanır. Öğretmenlik de öyledir. Etkileşim halinde olduğumuz kişiler varsa öğretmenlik anlamlı olur. Söz söyleyeceğimiz, sözünü dinleyeceğimiz kişiler olmalıdır etrafımızda. Bu hayat gerçeğini öğretmenliği icra ederken de dikkate almalıyız. Bir başka ifade ile öğretmenlik varoluşu ile ilgili kendimizi ait hissedeceğimiz bir meslektaş çevremiz olmalıdır.
Öğretmen olarak atandığımızda görevler üstleneceğiz. Üstleneceğimiz görevleri yerine getirirken kendi kendimize de görev vermeyi unutmayalım. Belki de en iyi varoluşumuzu bu sayede yani kendi kendimize vereceğimiz görevlerle gerçekleştireceğiz.

Boğaziçi Eğitim Fakültesi Dekanı olarak bu gün vesilesiyle neler söylemek istersiniz?
Öğretmenler günü vesilesiyle öğretmen olmaya aday öğrencilerimiz için bir şeyler söylemek isterim. Hepsinin Türkiye’nin seçilmiş başarılı öğrencileri olduğu malum. Mezun olduklarında öncelikle Türk eğitim sistemi içinde kalmalarını diliyorum. Milli eğitim sistemimizin üst kademelerinde daha çok sorumluluk almalarını arzu ediyorum. Türkiye’nin ikinci yüzyılına girerken Boğaziçi mezunları arasından bakanların, genel müdürlerin, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlarının çıkmasını diliyorum. Aynı şekilde Boğaziçi Eğitim Fakültesinden mezun İl, İlçe Milli Eğitim Müdürlerininve özellikle okul yöneticilerinin sayılarının daha fazla olmasını diliyorum. Çünkü bu güzide topluluğun Türk Milli Eğitim Sistemi üzerinde daha çok etkili olması gerektiğine inanıyorum.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.