Logo

Yeni öğretim yılında öğretmenlere önerim: Beyni tanıyın

Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Perşembe, 17 Eylül 2015 16:18 tarihinde oluşturuldu



Yrd. Doç. Dr. Oktay Aydın / Marmara Üniversitesi

oktay_aydin_beyinÖğretim yılı boyunca büyük emekler harcayan öğretmenlerin yaz tatili süresince bedenlerini ve zihinlerini tazelemiş olmaları çok önemlidir. Yaz aylarında, ortam değiştirebilen, kendi istediklerini yapmaya fırsat bulan, görüşemediği arkadaşlarıyla görüşebilen öğretmenler elbette tatilin hakkını daha çok vermişlerdir. Tazelenmiş enerjileri ile öğretim yılına daha hazır hale gelmiş olduklarını düşünmek mümkün. Hatta birçok öğretmenin okulunu, meslektaşlarını ve öğrencilerinin yürekten gelen seslerini özlediklerine de şüphe yok.

İnsan beyni, değişiklikleri sever. Değişimler beyni uyarır ve enerjisini artırır. Farklı şeylere yöneldiğinde de merak duygusu beslenir. Yeni durumlara uyum sağlamaya çalışırken yeni şeyler öğrenir ve bilgilerini zenginleştirir. Umarım ki, bütün öğretmenler, tatilin sunduğu fırsatları iyi değerlendirmiş ve beyinlerine iyi gelecek yatırımları yapmışlardır.

Yeni öğretim yılına başlarken öğretmenlere önerim, beyinle ilgili bilgilerini artırmaları ve beyni daha yakından tanımalarıdır.

Beyni Tanımak Neden Çok Önemlidir?

İnsanın çevre ile olan ilişkisi beyin aracılığıyla olur. Beynimiz, dış dünya ile sürekli alışveriş halindedir. Dış dünyadan etkilenir; dış dünyayı etkiler. Öğretmenlerin bu ilişkiyi kavraması ve söz konusu etkileşimin nasıl gerçekleştiğini bilmesi eğitim adına sanıldığından çok daha önemlidir. Psikoloji ve pedagojinin ortaya koyduğu kavram ve modeller elbette ki çok önemlidir. Ancak, günümüzde bu bilgileri beyne dair bilgilerle derinleştirmez ve büyük ölçüde sadece yorumlarla içinde bulunduğumuz durumları algılarsak yanılma olasılığımız da büyük olur.

Dünyada son 20-30 yıldır gelişen teknolojilerin sunduğu imkanlarla beyinle ilgili yapılan araştırmalarda büyük artış oldu. Elde edilen sonuçlar da öyle gösteriyor ki, insana dair bilgilerimizi fazlasıyla gözden geçirmemize yol açacak. İnsanı anladıkça, günlük hayatımıza dair yaşanacak değişimlerin hayal ettiğimizden daha büyük olacağı kesin. Bu konuda bir ufuk açması açısından öğretmenlerin “2045 Avatar Projesi”ni internet ortamında takip etmelerini öneririm. Bugün artık “nöro pazarlama”, “nöro hukuk” gibi kavramlardan söz edilmektedir. Aynı şekilde eğitimde de, “nöro öğrenme”, “nöro sınıf yönetimi”, “nöro disiplin” gibi kavramlardan daha fazla söz edilecektir.

Beyne dair bilgilerin artmasıyla birlikte, çocuk ve ergenlerin beyin gelişimi, düşünme becerileri, öğrenme özellikleri, çalışma alışkanlıkları, duygusal tepkileri, davranış sorunları vb. pek çok konuda yeniden değerlendirmeler yapmak kaçınılmaz olacaktır. Bu konuların yüzeysel bir bilgiden öte daha derinlemesine bir anlayışla kavranması gerekir. Bir öğretmen, çocuğun davranışlarını “işine geldiği için öyle yapıyor” diye algılamak yerine, “beynin zorunlu ya da iradi fonksiyonu” olarak algıladığında, içindeki “sıkıntı”, merak edilen bir “bulmaca”ya dönüşecektir.

Unutmamak gerekir ki, her öğretmenin sınıfında öğrenci sayısı kadar beyin var. Sınıfta olup bitenler de, bu beyinlerin tepkilerine bağlıdır. Kendisinin verdiği tepkiler de kendi beyninin çıktısıdır. O halde, “Beyin nasıl çalışır?”, “Beynimiz neyi, niye yapar?”, “Beyin neleri sever, neleri sevmez?” gibi birçok soru artık eğitimcilerin daha fazla gündeminde olmalıdır.

Beynin Sevdiği Dört Şey

Yeni öğretim yılına başlarken, öğretmenlere beyinle ilgili birkaç ipucu vermekte yarar var. Sınıfa girdiğimiz andan itibaren karşımızda duran çocukların asla küçümsenmemesi gereken beyinleri, bizlerden kritik birkaç şeye özen göstermemizi ister.

Yeni Olan

Beyin “yeni” olanı sever. Yeni ortamlar, yeni insanlar, yeni konular beyin için ilgi çekicidir. Yeni olanın belirsizliği ve bilinmezliği beyni kendine doğru çeker. Beyin, keşfetmek, anlamak, kavramak ister. Böylece kendini daha güvende hisseder.

Öğretmenlerin, bir konuyu sınıfa sunmadan önce, o konuyla ilgili öğrencilerinde yenilik ve bilinmezlik duygusunu yaratmaları gerekir. Bunu da, soracakları soru, izletecekleri film, başlatacakları bir tartışma ile yapabilirler.

Zor Olan

Beyin, tehditler karşısında çok duyarlıdır. Öfkeli bir öğretmen, zorlu bir sınav, fazlaca verilmiş ödev, zor bir soru beyin açısından tehdittir. Tehditler karşısında beyin ya çözüm üretmek için harekete geçer ya da o tehditten uzaklaşır. Örneğin, akıldan hesaplama yapmamızı gerektirecek bir soru sorulursa, beynimiz çözüm üretene kadar o soruya takılıp kalır.

Öğretmenlerin, ders konularıyla ilgili olarak öğrencilerin beynini harekete geçirecek türden zorlayıcı soru ve sorgulamalar sunmalıdır öğrencilere. Ancak, bu zorlamalar çok abartılmamalı, beynin sadece bir iki adım önünde olmalıdır. Basit ama kritik bir öneri de “pedagojik kaygı” ile ilgilidir. Sınıfta, öğrencilere hafif düzeyde kaygı yaratarak öğrenme motivasyonu ve dikkati artırılabilir. Buna bağlı olarak, sınıfa bir soru sorulduğunda “Kim cevap verecek?” demek yerine, kendi seçeceği öğrenciden cevap istemelidir. Öğrencilere, “Bu konuda senin görüşün nedir?”, “Soruya nasıl bir cevap verebilirsin?” gibi hamleler yaparak her an hazır kalmaları sağlanabilir.

Anlamlı Olan

Öğrencilerle öğretmenleri sık sık karşı karşıya getiren temel sorunlardan biri de, öğrencilerin “Öğretmenim bu konu bizim ne işimize yarayacak?” sorusunda saklıdır. Öğrencinin bu sorusu genellikle öğretmen tarafından ukalalık olarak yorumlanır. Verilen cevaplar da daha çok “Bilginin iyisi kötüsü olmaz.”, “Sen uzmanlardan daha mı iyi bileceksin?” türündendir. Aslında öğrencinin sorduğu bu soru beyninin anlam arayışından kaynaklanmaktadır. Beyin, öğreneceği şeyle kendisi arasında bir anlam bağlantısı kurmak ister. Bu bağı kurduğunda daha iyi öğrenir.

Öğretmenler, öğrencilerle kuracakları kişisel ilişkileriyle, anlatacakları konunun hayatla bağlantısını kurarak, vereceği bilginin öğrencinin ne işine yarayacağını açık seçik ortaya koyarak, beynin bu anlam ihtiyacını gidermeleri beklenir.

Haz Verici Olan

Beynin birincil görevi güvenliği sağlamak, ikincil görevi ise haz almaktır. Güvende olduğunu hisseden beyin, en kısa sürede eğlenmeye yönelir. Bu nedenle, hangi işi yaparsa yapsın, severse, olumlu duygular hissederse, işi yaparken keyif alırsa çok daha iyi öğrenir. Buna karşın okullarımızda sınıf ortamlarının çok da eğlenceli olduğu söylenemez. Bu nedenle, öğrencilerin okula gitme heyecanı genellikle düşük olur.

Öğretmenler, öğretecekleri konunun ilgi çekici yanlarını ortaya koyarak, öğrencilerin hoşuna gidecek öğrenme-öğretme yöntemlerini kullanarak, beynin eğlenme ve haz alma ihtiyacını giderebilirler. Bu açıdan, derslerde müzikten yararlanmak, drama yöntemlerini kullanmak, film izletmek, dans ettirmek, espri ve mizahtan yararlanmak oldukça etkili sonuçlar doğuracaktır.

Öğretmenler Beyinle İlgili Bilgilerini Nasıl Artırabilir?

Öğretmenlerin beynimize dair bilgilerini geliştirmek adına fırsatlar sunulmalıdır. Bu kapsamda hem Milli Eğitim Bakanlığı’nın hem üniversitelerin hem de eğitim kurumlarının üzerlerine düşen sorumlulukları almaları gerekir. Beyne dair son yapılan bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu gerçeklerin, öğretmenlerin gündeminde olması gerekir.

Bu ihtiyacın bir ifadesi olarak Marmara Üniversitesi bünyesinde kurulan “Eğitim ve Beyin (Nöroeğitim) Platformu” ile iki yıldır düzenli eğitim ve seminer çalışmaları yapılmaktadır. Kurumsal kimliğe kavuşması için çalışmaların başlatıldığı platforma bütün eğitimcileri davet ediyoruz.

Hep birlikte yapacağımız “beyni öğrenme yolculuğu” sayesinde çocuklarımıza çok daha büyük değerler katacağız.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.