Logo

Geçmişe doğru ilerlemek…

Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Perşembe, 23 Haziran 2016 11:33 tarihinde oluşturuldu



Kathleen Shirley Glen-wright – Farbe Education
Kathleen Shirley Glen-wright Asırlar boyunca öğrenme sürecini analiz etmeye ve kategorilere ayırmaya çalıştık. Öğrenmeyi bilimsel bir moda gibi algılayarak, neredeyse matematik formülleri ve işlemler dizisiyle geliştirmeye ve üretmeye çalıştık. Bu çabaların topluma pek çok yönden faydası dokundu ama bu yaklaşımın bir bedeli vardı. Bu bedel, yakın zamanda bütün eğitim kurumları heyetleri tarafından fark edildi okul öncesinde ise daha da ön plana çıktı. Akademisyenler ve eğitim uzmanlarının, çocuğumuzun başarı potansiyelini en üst seviyeye çıkarmak için bu güne kadar uyguladığı bütün sistem ve yaklaşımları, öğrenme sürecinin pek çok önemli açısını ve mutlu bir insan olmanın ne anlama geldiğini görmezden gelmemize yol açtı. Biz sonunda öğrenmenin, doğru ölçülebilir çıktılarıyla doğrusal bir süreç olmadığını, aslında güzel ve organik bir bütün olduğunu anlamaya başladık.
Okul öncesi eğitim 150 yıl öncesine kadar kimse tarafından duyulmamıştı ve hatta 50 yıl öncesine kadar gelişmiş ülkelerdeki çocukların sadece yarısı anaokuluna kayıt oluyordu. Okulöncesi eğitim, formel eğitimin son zamanlarda bir parçası haline geldi. Bugün bu oran nadiren %75’lere ulaşıyor. Yine de bu, pek çok küçük çocuğun günümüzde formel eğitim gördüğü anlamına geliyor. Anaokulundaki kurallar, düzenlemeler, metotlar ve sistemlerindeki zenginlik, formel eğitimdeki diğer bütün yaş gruplarından daha fazla çeşitlilik gösteriyor. Bunun sebebi, mükemmel yol’un gerçek nedenini bulmalarının zorluğu olabilir mi? Ya da akademisyenlerin ‘anaokulu eğitimi ilk çıktığından beri yanlış yöne gidiyoruz haykırmalarını görmezlikten gelip ‘çocuklarımızı bu yanlışları temcit pilavı gibi tekrar tekrar sunup beslemeyi daha kolay buluyoruz’ söylemleri olabilir mi?
Maria Montessori, bireyin çocukluktan yetişkinliğe, kendisi ve çevresi ile barışık olması için, çocuğun gelişimine yardım etmek’ amacıyla yola çıktığında yıl 1907 idi. Elli yıl sonra Bloom, zamanının ezberci öğrenme yoluna tamamen karşı üst seviye düşünmeyi teşvik etmek için araştırmalar yapmaktaydı. Aktif öğrenme için zenginleştirilmiş öğrenme ortamlarını savunan akademisyenlerle 21. Yüzyıla geldik. Bu ortamlar yapılandırmacı teoriler ve felsefelerle uyumludur.
Yaygın halk eğitimi ve çocukları sınıflarda gruplama fikri Sanayi Devrimi zamanında işçi ailelerinin her üyesinin gündüzleri fabrikada çalıştıklarından çocuklarını bir yere gönderme ihtiyacından ortaya çıkmıştır. Çocukların ev dışında bir yerde bakım ve eğitim gereksinimi günümüzde de var, ama metot ve uygulamaların o zamandan bu zamana değişmiş olması gerekirdi. Maalesef, bunca uzun ve zorlu çalışmalara ve yeni ve farklı yollar için bunca çabaya rağmen, başından beri, çocukları bir sınıfa tıkma, öylece hareketsiz durmaları ve bilgiyi yutma fikri ne yazık ki bugün hala pek çok sınıfta baskın bir şekilde varlığını sürdürüyor.
Bir sahne gözünüzün önüne gelsin, büyük bir masanın etrafında oturan, yiyen içen, konuşan müzik dinleyen bir aile düşünün. Bir de bir yaşında bile olmayan, masadaki sandalyelerden birinde oturan küçük bir çocuk düşünün https://indigenerics.com. Çocuğun müziğin ritmi ile sallandığını hayal edin. O çocuğun bir deneme girişimi yapıp sandalyeden atladığını ve ilk defa iki ayağı üstünde durduğunu, ailenin sevinç çığlıklarını, çocuk iki kolunu havaya doğru uzattığında ağızlarının kulaklarına geldiği gördüğünde yeni ve heyecan verici bir şey yaptığını fark ettiğini hayal edin. Bir de ona bakanların yüzlerindeki ifade ile bu başarısı yüzünden hissettiği keyif ile birleştiğinde devam etmek için motivasyonunu hayal edin. Bu çocuğun hiç düşünmeden ayakta durabilene kadar bu hareketi tekrar tekrar yaptığını düşünün.
Bu sahneyi alın ve eğitimin bahsedilen bu üç öncüsünün teori ve felsefelerine bakın:
Montessori’nin Casa dei Bambina’da olduğu gibi çocuk kendi özünde olan hissiyatı ve davranışsal eğilimleri ile tanışmak için tasarlanmış, aktivitenin çocuk tarafından yönetildiği, yetişkinin olmadığı, açıklayıcı öğrenmeyi destekleyen materyallerin olduğu, yaş gruplarının karışık, özgürlük ve disiplin arasında bir dengenin olduğu ve bağımsızlığın alkışlandığı bir yerdedir.
Bloom’un taksonomisi yüksek eğitimden türetilmişti ve psikomotor beceriler ya da okulöncesi eğitim için çok az kaynak içermekteydi. Yine de orijinal taksonomiyi veya revize edilmiş olanını ele alsanız da, son bilginin anlama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme diye tabakalar şeklinde sıralandığını kesin olarak görülebildiğini söylemek zordur.
Yapılandırmacılık, 90lı yıllarda herkesin dilinde olmasına rağmen aslında çok uzun zamandan beri vardı. Öğrencilerin bilgiyi kendileri için yapılandırmaları fikri Dewey, Piaget and Vigotsky hatta Sokrates’ten de önce muhtemelen düşünce ve inançlarımızın kâğıda geçilmesinden de önceydi. Yapılandırmacı gözüyle baktığımızda, çocuğumuzu ‘Öğrenirken bireysel ve sosyal olarak anlam inşa ederken’ görürüz. Eğitimciler, ilk defa kendi ayakları üzerinde durabilen bir çocuğun yapılandırmacı yaklaşım ve duyusal verilerle etkileşime geçerek kendi dünyalarını yaratma fırsatını sağlayan bir pedagojiyi takip ettiklerini kabul edeler.
Evet, o sadece küçük bir adım atan küçük bir çocuk, bir bebek. Bunun gerçek eğitim dediğimiz şeyle ne alakası olduğu sorgulanabilir. Ama asıl eğitim işte budur. Bir çocuğu eğitmeye karar verdiğimizde, öğreneceği tek yol buysa, yüzünde bir gülümseme ile öğreneceği yol buysa, yeterlilik ve mutluluk gibi bir bedel ödemeden öğreneceği tek yol buysa diğer şeyler çok da önemli değildir. Ve tabii ne için? Arkadaşımız ‘Bay Google’ tarafından saniyeler içinde sağlanan ve sınavdan birkaç gün sonra unutulacak bir bilgi yığını için mi? Etiketler, teoriler, felsefeler bizi bir yere, sadece bir yere götürüyor, bizi doğaya götürüyor. Bizi çocuğun oyun oynadığı, bilgiye erişiminde kendi yolunu keşfettiği, eğitimcilerin sadece oyun kurup geri çekildiği bir yere götürüyor.
Bizim için bu oyunu kurup geri çekilmek niye bu kadar zor görünür? Örgün eğitimin bir parçası olamayan ve kenara atılan soyut ve dağınık olan doğal öğrenmeyi takdir etmek yerine, neden temel bilgiyi vermeyi ve bu bilgiyi ölçmeyi tercih ediyoruz? Niçin küçük öğrencilerinin dağınık bir sanat ve el işi aktivitesinde beraberce çalışmasına ve serbest zamana izin veren bir öğretmen, küçük çocukları sessiz ve hareketsiz oturtarak onlara on kelime alıştırma yaptıran, onları sınayan ve sonuçlarını kağıda geçiren başka bir öğretmenden daha az eğitimciymiş gibi algılanır?
Sir Ken Robinson’un pek çok yerde ifade ettiği gibi, niçin öğrencilerimizin istek ve ihtiyaç duyduğu gurme restoran yerine fast food tarzı eğitimin içine çekildik?
Cevaplar sadece bir makalede tartışılamayacak kadar karmaşık ve farklılıklar gösteriyor. Doğru düzgün kabul ettiğimiz bu değişmeyen sistem yerine organik, değişime açık, zaman ve mekâna göre değişiklik gösterecek eğitim modeline ihtiyaç var. Ama işin aslı, eğitim dünyası ve dahası okulöncesi eğitim standartlaştırılmış okul sistemlerinden adımını çekip çok geriye kişisel, dağınık, organik, doğal bir öğrenmenin olduğu zamana gitmeli. Gerçek şu ki bu gözümüzü korkutacak kadar büyük bir görev değil. Biraz daha fazla serbest zaman ve oyunu sınıflarımıza katarak, sınama arzumuzu azaltarak, ailelere gelecek 16 yıl boyunca olabilecek korkularından kendilerini kurtarabilecekleri, buraya ve bu zamana odaklanabilecekleri, çocuklarını bir kart üstünde beş yıldızla –hiçbir yıldızla hiçbir kartla- etiketlendirilmiş görme ihtiyaçlarını bitirmeleri için eğitim vermeyi denememiz şimdiden atabileceğimiz küçük adımlardır. Bu, çok büyük bir iş. Zaman alacak tabii ki ama bir yerden de başlamalıyız. Örneğimizdeki çocuk gibi sandalyeden atlayarak başlamalıyız.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.