Logo

John Dewey’nin Türkiye Eğitim Raporu

Kategori: EĞİTİM VE REHBERLİK MAKALELERİ
Cumartesi, 09 Şubat 2019 16:37 tarihinde oluşturuldu



John Dewey’nin Türkiye Eğitim Raporu ve Öğretmen Yetiştirme Sorunlarımız Üzerine
Prof. Dr. Cemil Öztürk / Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi

cemil_ozturkartı eğitim Dergisi bana "21. Yüzyılda Öğretmenlik ve Öğretmen Yetiştirme" konulu bir yazı yazmamı teklif ettiğinde bunu yapacağımı söylemiştim. Ancak yazıya başladığımda, ikinci on yılını çoktan geride bıraktığımız bu yüzyılda, geçen yüzyıldan tevarüs ettiğimiz temel sorunların, pek çok alanda kaydettiğimiz muazzam gelişmeye rağmen halâ varlıklarını sürdürdükleri dikkatimi çekti. Bunda 1990'ların başında doktora tezimi yazarken incelediğim John Dewey'nin 1924 yılında yazdığı Türkiye Maarifi Hakkında Rapor etkili oldu. Zira raporda sözü edilen bazı sorunlarda olumlu yönde kayda değer bir gelişme yoktu. Dahası Dewey'nin bazı önerileri artık gündemden düşmüş; bu nedenle de gerçekleşmemiş olmalarının bir sorun olarak tanımlanabilme imkânı kalmamıştı. Böyle bir durumda 21. yüzyılın öğretmenini yetiştirmek için bazı "butik devlet"lerin görece başarılı uygulamalarını anlatıp durmaktansa, bizim bildiğimiz fakat uygulamadığımız yahut bir vakitler uyguladığımız ancak daha iyisini inşa edeceğiz derken yıkıp tarihe terk ettiğimiz bazı ilke ve değerleri gündeme taşımanın daha faydalı olacağını düşündüm.
Sonuç olarak 21. yüzyılın ideal nesillerini yetiştirecek öğretmenlerini hazırlayacak kurumlara ihtiyacımız var. Bunu başarmanın yolu Dewey'nin raporunda yer verdiği önerileri de yeniden düşünmekten geçiyor. Bunu yaparken de Dewey'nin Türkiye ziyaretini ve raporunu ulusal ve küresel bağlama oturtarak okumak gerekir.
Maalesef 1998 yapılanmasıyla eğitim fakültelerinde eğitim felsefesi ve eğitim tarihi gibi derslerin programlarda yer bulamaması, lisans üstü eğitim programlarının -iki/üç üniversite hariç- açılmaması, Türk akademiasının entelektüel gelişimini besleyecek kanalları tıkamıştır. Bu nedenle aşağıda anlatılanları anlamlandırmaya katkıda bulunmak için, Dewey'nin raporuna geçmeden önce Türkiye ve başka ülkelerdeki modern eğitim hareketlerinde merkez ülkeleri ve yabancı uzmanların rolüne kısaca değinilmiştir.
Modern Eğitim Hareketleri ve Yabancı Uzmanlar
Osmanlı Devleti 18. yüzyıldan itibaren askeri modernleşme süreçlerinde yabancı uzmanlaran faydalanmıştır. Sultan II. Mahmud zamanından itibaren de modern genel eğitim sistemi kurulurken de Batıdan etkilenmiştir. Bu etkilenmenin sisteme yansıması bazen felsefî ve kuramsal yönelme, bazen de kurumsal/yapısal uyarlama/aktarma şeklinde olmuştur. Yönelme ile sonuçlanan süreçler, daha çok bilim adamları ve aydınlar aracılığıyla kültür aktarımı şeklinde gerçekleşen dolaylı etkilenmelerdir. Uyarlama/aktarma ise çoğu kez devlet(ler)in müdahil olduğu veya yürüttüğü doğrudan etkilenmedir. Bir buçuk asrı aşan öğretmen yetiştirme tarihi boyunca Türkiye’nin doğrudan ve dolaylı olarak etkilendiği ülkeler de değişmiştir.
II. Dünya Savaşı sonuna kadar Türkiye, öğretmen yetiştirme alanında daha ziyade Fransa’yı model almıştır. Fransız etkisinin zirve noktası Fransız temel eğitim yasasından uyarlanan 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’dir. Bu nizamname Osmanlı eğitim sisteminin yanı sıra İmparatorluğun öğretmen yetiştiren kurumlarını da yapılandırmıştır. İkinci Meşrutiyet Devri başında Dârülmuallimîn-i Âliye [Yüksek Öğretmen Okulu]’de Darülfünûn [Üniversite] ile birlikte yürütülen ardışık program modeli de Paris’teki Ecole Normale Superior örnek alınarak geliştirilmiştir. Bunlar Fransa’nın doğrudan etkisine örnek olarak gösterilebilir. Fransa Osmanlı döneminde Türkiye’nin eğitim alanında dolaylı olarak da en fazla etkilendiği ülkedir. Örneğin yalnız Osmanlı coğrafyasında değil, Rusya Türkleri arasında da etkili olan yeni pedagoji [usul-i cedit] hareketinin ortaya çıkışında Fransa’nın etkisi vardır. Şöyle ki bu hareketin öncüsü Selim Sabit Efendi, Dârülmuallimîn’den mezun olduktan sonra öğrenimine Fransa’da devam etmiş ve burada pedagoji alanındaki felsefî ve kuramsal yönelimleri öğrenme ve bu ülkenin eğitim sistemini tanıma imkânı bulmuştur. Ayrıca çoğu Osmanlı aydını gibi o da eğitim alanındaki gelişmeleri devrin milletlerarası kültür ve bilim dili olan Fransızca yayınlar aracılığı ile izlemiştir. Fransa’nın eğitim/öğretmen yetiştirme sistemi üzerindeki etkisi giderek azalmakla birlikte İkinci Dünya Savaşı’na kadar varlığını sürdürmüştür. Hemen belirtelim ki Fransa, bekası için modernleşmeyi zaruret olarak gören İran ve -İngiliz işgali öncesinde- Mısır başta olmak üzere, başka pek çok çevre ülkesi tarafından da örnek alınmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye eğitim sisteminde ABD etkisi artmıştır. Çok partili rejime geçiş sürecinde (1945 – 1950) hissedilmeye başlanan bu etki, kendini ilk kez köy enstitülerinin kapatılmasında oynadığı rolle göstermiştir. Demokrat Parti zamanında (1950-1960) ülkeye gelen Amerikan uzmanlar ve lisans üstü eğitim için ABD’ye gönderilen öğrenciler, bu ülkenin eğitim bilimleri ve öğretmen yetiştirme üzerindeki etkisini arttırmaya başlamıştır. Bu öğrencilerden bazıları Jean Piaget ve Benjamin Bloom gibi ünlü kuramcıların danışmanlığında doktora yapmıştır. Bugün sayıları yüzleri bulan ABD üniversiteleri doktoralı eğitim bilimciler, Türkiye’de Amerikan/Anglosakson eğitim anlayışı ve öğretmen yetiştirme kültürünün yerleşmesinde önemli rol oynamışlardır. Fakat ABD etkisinin sistemin yeniden inşasında belirleyici olduğu süreç, 1997 yılında eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılmasıdır.
Burada da kaydetmek gerekir ki, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Fransız kültürünün oynadığı küresel rolü Amerikan kültürü oynamaya başlamış; buna paralel olarak ABD eğitim kültürü ve kurumları dünyanın çoğu ülkesini etkisi altına almıştır. Bu noktada şu çarpıcı anekdotu da paylaşalım: Dünyada öğretmen yetiştirme alanında ABD kurumlarını model alan ilk ülke Japonya'dır. 1905'te Rus ordusunu mağlup eden, İkinci Dünya Savaşında ABD'nin nükleer silah kullanarak durdurabildiği Japonya, Osmanlıların Fransız eğitim/öğretmen yetiştirme sistemini model aldığı yıllarda ABD'den yalnız mevzuat ve program değil, okulu kuracak müdürü ithal etmişti. Fakat bu ve daha sonra açılacak diğer öğretmen okullarından mezun olan öğretmenler Japon mucizesini yaratan nesiller yetiştirmeyi başarmıştır. Bu vak'a maalesef Türk bilim adamları tarafından yeterince incelenmemiştir.
John Dewey'nin Türkiye'de Öğretmenlik ve Öğretmen Yetiştirme Üzerine Görüş ve Önerileri
Millî Eğitim Bakanlığı'nın daveti üzerine 1924 yılında Türkiye'ye gelip eğitim sistemini inceleyen John Dewey, tespit, görüş ve önerilerini yazdığı bir ön rapor ve esas raporda kaleme almıştır. 20. yüzyılın en büyük filozofunun Türkiye'ye gelip Cumhuriyet eğitim sisteminin kuruluşuna katkı yapması önemlidir. Atatürk Dönemi Milli Eğitim Bakanlarının, özellikle Mustafa Necati Bey'in onun görüşlerine büyük önem verdiği bilinmektedir. Raporunda yer verdiği görüş ve öneriler özetle şunlardır:
Öğretmenlik mesleğine ilişkin görüş ve öneriler:
 Öğretmenlik mesleği cazip hale getirilmelidir. Bunun için öğretmenlerin yaşam koşulları iyileştirilmelidir. Zeki, başarılı ve idealist gençler mesleğe yöneltilmedikçe yeni öğretmen yetiştiren kurumlar açmak ülkenin ihtiyacı olan nitelikli öğretmenleri yetiştirmek mümkün değildir.
 Mesleğin geleceğiyle ilgili belirsizlikler öğretmenliği cazip olmaktan çıkarmaktadır.
 Okul yöneticileri bina, bakım, onarım işleriyle boğuşurken enerjilerini tüketmektedir. Yapılacak idari düzenlemelerle -özellikle- müdürlerin eğitim ve öğretimin geliştirilmesine odaklanması sağlanmalıdır.
Öğretmenlerin yetiştirilmesine ilişkin görüş ve öneriler:
Öğretmen okulları her bakımdan ülkenin en gelişmiş ve değerli kurumları olmalıdır. Bunun için şunlar gerçekleştirilmelidir:
 Öğretmen yetiştiren kurumlar okul yönetimi, eğitim ve öğretim süreçleri, öğretim araçları bakımından örnek oluşturacak mükemmellikte olmalıdır.
 Gerek öğretmen okullarında gerekse uygulama okullarında öğretim hizmeti verenler ülkenin en iyi öğretmenleri arasından seçilmelidir.
 Öğretmen yetiştiren kurumlar binaları, bahçeleri, okul donanımı ile öğrenciler ve mezunlar üzerinde önemli etkiler yapmaktadır.
 Öğretmen yetiştiren kurumlarda görev yapan öğretmenlere beş altı yılda bir yurt içinde ve/veya dışında kendini geliştirmek üzere ücretli izin verilmelidir.
John Dewey raporunda Türkiye öğretmenlik ve öğretmen yetiştirme tarihinde derin iz bırakan birçok projenin hayata geçirilmesini sağlayan/hızlandıran başka fikirlere de yer vermiştir. Bunların başında Türkiye'de köye öğretmen yetiştiren kurumların açılması gelmektedir. Burada sadece günümüzde gündemdeki yerini koruyan görüş ve önerilerine yer verilmiştir. Yazımızın son bölümünde bunların ne kadar uygulandığı ve mevcut sorunların çözümü bakımından ne anlam taşıdığı irdelenecektir.
Dewey Raporundan Bugüne
Dewey eğitim sistemlerini bir toplumsal açık sistem olarak görür. Bu tür sistemler toplumla sürekli bir etkileşim içerisindedir. Eğitim sistemleri çevrelerindeki siyasi, hukuki, ekonomik, kültürel sistemlerden girdiler alır; onların bir kısmını (personel, finans, teknoloji vb.) kendi yaşamını sürdürmek, bir kısmını da işleyerek çevre sistemlerin ihtiyacını karşılayacak nitelikte ürünlere (eğitilmiş insan/işgücü, bilgi, hizmet vb.) dönüştürür. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kuramsallaştırılan bu yaklaşım eğitim sistemlerini çözümlemede en fazla tercih edilen teorik araçlardan biridir. Dewey'nin raporunda sözü edilenleri de bu kuramsal zeminde değerlendirmek yerinde olacaktır.
Bu bağlamda Dewey'nin raporunda yer verilen görüş ve önerileri bugünkü durumla karşılaştırdığımızda şu değerlendirmeleri yapmak mümkündür:
 Dewey'nin altını çizdiği sorunların tamamına yakını temel sistem olan öğretmen yetiştiren kurumdan değil, onu girdileriyle yaşatan ve işleme fonksiyonunu sürdürmesini sağlayan çevreden ve/veya eğitim sisteminin üst sistemlerinden kaynaklanmaktadır. Başka bir ifadeyle Dewey öğretmen yetiştiren kurumların ülkenin ihtiyaç duyduğu nitelikli öğretmenleri yetiştirebilmesi için temel girdilerin yüksek nitelikli olması gerektiğini vurgulamaktadır. Günümüzdü bu girdilerin sağlanmasında yetki ve sorumluluk hükümetler, YÖK, ÜAK gibi üst sistemlerle aracı üst sistemler olan üniversite rektörlüklerindedir. Dolayısıyla mevcut sorunların çözümü iktidar erkinin öğretmenlik ve öğretmen yetiştirme alanında anlayış değişikliği gerekmektedir.
 Dewey öğretmen yetiştiren kurumların her bakımdan ülkenin en gelişmiş kurumları olması gerektiğini söylemektedir. Kurulmasında görüş ve önerilerinin büyük payı olan Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü, binası, öğretim elemanları, öğretim araçları vb. bakımından böyle idi. Fakat özellikle üniversitelere devredildikten sonra en az yatırım yapılan kurumlar olmuştur. Bu nedenle bazı üniversitelerde eğitim fakülteleri, mekân ve teknoloji bakımından öğrencilerin uygulama eğitimi aldıkları okullardan çok geride kalmıştır.
 Dewey'e göre öğretmen yetiştiren kurumlarda görev yapan öğretim elemanları, ülkenin nitelikli öğretmenleri arasından seçilmeli, öğretmenlik deneyimi olmayanlar istihdam edilmemelidir. Bu ilke Bakanlık döneminde 1970'li yıllara kadar işletilmiş; bu yıllarda yaşanan siyasallaşmayla birlikte ihlal edilmiştir. Gelişmiş ülkelerde başarılı bir öğretmenlik kariyeri öğretmen yetiştiren kurumlarda görev almak için önkoşul olmaya devam etmektedir. Günümüzde eğitim fakültelerinde istihdam edilmek için sadece akademik başarıya bakılmaktadır. Bu sebepleri ne olursa olsun yanlış bir uygulamadır.
 20. yüzyılın en önemli filozofu John Dewey 1924 yılında Türk eğitim sistemi hakkında çok değerli bir rapor hazırlamıştır. Raporda öğretmenlik ve öğretmen yetiştirme hakkında çok önemli tespit, yorum ve önerilerde bulunmaktadır. Onu bir asır sonra, Cumhuriyet'in yüzüncü yılına girerken yeniden okumamız gerektiği kanaatindeyim.

2023'e beş yıl kala bu alanda neleri başardığımızı, neleri başarıp sürdüremediğimizi, neleri yapmamız gerektiğini anlamamıza katkısı olur diye…

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.