Prof. Dr. Cem Balçıkanlı
Geçen yıl bir özel okula seminer vermeye davet edildiğimde, ilk fark ettiğim şey duvarların rengiydi. Her şey titizlikle tasarlanmıştı: modern koridorlar, rengârenk panolar, motivasyon afişleri… Ama dikkatimi çeken bir eksiklik vardı. Koridorda yürürken öğrencilerin neşeyle kantine koştuklarını, bazılarının bahçede oyun oynadıklarını gördüm. Ancak kulağıma tek bir İngilizce kelime bile çalınmadı.
Biraz sonra sınıfa girdiğimde tablo tamamen değişti. Öğretmen enerjik, materyaller etkileyici, öğrenciler motiveydi. Ancak zil çalar çalmaz sınıfın dili değişti. İngilizce, derste parlayan ama teneffüste sessizce kaybolan bir misafirdi sanki.
O an aklıma şu soru geldi: “Eğer İngilizce sadece ders saatlerinde yaşıyorsa, öğrencinin zihninde gerçekten kalıcı olabilir mi?”
İşte o gün, Visible English kavramı zihnimde şekillenmeye başladı. Çünkü bir dilin kalıcılığı, sadece öğretilmesine değil, okulun ruhunda hissedilmesine bağlıydı. Dili öğretmek yetmezdi; onu yaşatmak, görünür kılmak gerekiyordu.
Görünmeyen Bir Dili Görünür Kılmak
Bugün birçok özel okulda İngilizce dersleri yoğun, materyaller güçlü, öğretmen kadroları donanımlı. Ancak sınıf kapısının dışında İngilizce çoğu zaman görünmez hâle geliyor. Koridorlarda, kantinde, bahçede, hatta törenlerde bile İngilizceye nadiren rastlanıyor. Bu durum, öğrencilerin İngilizceyi bir “akademik gereklilik” olarak görmesine yol açıyor. Oysa dil, yalnızca dersin konusu değil, okulun kültürel dokusunun bir parçası olmalı.
Tam da bu noktada Visible English devreye giriyor: İngilizceyi sadece öğrenilen değil, yaşanan, hissedilen ve görülen bir dil hâline getirmek. Duvarlarda, kapılarda, etkinliklerde, müziklerde, dijital paylaşımlarda ve insan ilişkilerinde İngilizceyi var etmek. Çünkü bir dilin kalıcılığı, o dilin görünürlüğüyle doğrudan ilişkilidir.
İngilizceyi Görünür Kılmanın Beş Alanı
1. Fiziksel Görünürlük
Okulun duvarları aslında sessiz öğretmenlerdir. Sınıf kapılarında, panolarda, laboratuvarlarda, hatta merdiven basamaklarında İngilizce ifadeler yer alabilir. “Language Corners”, “Word of the Week”, “English Quote Walls” gibi alanlar dili gündelik hayatın bir parçası hâline getirir. Öğrencinin kendi üretimini duvarda görmek, hem sahiplenme duygusunu hem dil farkındalığını artırır. Bir afişteki “Be kind today!” mesajı bile öğrencinin davranışını değiştirebilir.
2. Ritüellerde ve Rutinlerde Dil
Bir dil yalnızca yazıda değil, seste de görünür olur. Sabah duyuruları, okul şarkıları, doğum günü kutlamaları, törenler ve küçük etkinlikler İngilizceye anlamlı bir yer açabilir. “Monday Motivation”, “Thankful Thursdays”, “Mini Drama Fridays” gibi mikro-ritüeller öğrencilerin kulağında kalıcı bir yankı yaratır. Bir süre sonra öğrenci “Good morning everyone!” dendiğinde sadece kelime değil, bir aidiyet duygusu hisseder.
3. İlişkisel Görünürlük
Dil, en çok ilişkilerde görünür. İngilizce öğretmenleri yalnızca sınıfta değil, okulun sosyal yaşamında da görünür olmalı. Öğretmenler odasında 10 dakikalık “Tea Talk in English” sohbetleri, velilere küçük İngilizce notlar, kulüplerde İngilizce rehberlik... Bu tür mikro temaslar, İngilizceyi sosyal bir bağ hâline getirir. Velilere gönderilen basit bir “Thank you for your support” notu bile, İngilizcenin yalnızca öğrencilerle sınırlı kalmadığını gösterir.
4. Dijital Görünürlük
Okulların dijital yüzü, dilin yeni sahnesidir. Okulun sosyal medya hesaplarında öğrencilerin İngilizce paylaşımları, mini vlog’lar, “Word Challenges” veya “Student Podcasts” serileri yer alabilir. Visible English aynı zamanda shareable Englishtir; görüldükçe ve paylaşıldıkça anlam kazanır. Bir öğrenci okul hesabında İngilizce video paylaşırken yalnızca dili değil, özgüvenini de görünür kılar. Böylece İngilizce, “öğrenilmesi gereken bir ders” olmaktan çıkıp “ifade edilmesi gereken bir kimlik” hâline gelir.
5. Kültürel Katman
Bir dil, kültürle beslendiğinde kök salar. Kütüphane köşeleri “yaşayan alanlar”a dönüşmeli; film haftaları, İngilizce tiyatrolar, uluslararası günler (World Poetry Day, Earth Day, Friendship Week) takvime işlenmeli. Bir öğrenci “Earth Day” etkinliğinde fidan dikerken, İngilizceyle doğayı, eylemi ve duyguyu aynı potada yaşar. İşte o zaman dil, kalıcı bir öğrenme nesnesi değil, kültürel bir deneyim hâline gelir.
Dilden Kültüre: Bir Okul Kimliği Tasarımı
Visible English sadece bir öğretim stratejisi değil, bir okul kimliği tasarımıdır. Bir okulda İngilizce ne kadar görünürse, öğrencinin dili benimseme süreci o kadar doğal ve sürdürülebilir olur. Bu anlayış İngilizceyi bir ders olmaktan çıkarıp ortak bir okul dili, hatta bir aidiyet dili hâline getirir.
Bir öğretmen için bu, “dersimi verdim” demekten çok “dilimizi yaşattım” diyebilmektir.
Bir yönetici için bu, “programı uyguladık” değil, “kültürü tasarladık” anlamına gelir.
Bir öğrenci içinse İngilizce artık not alınacak bir ders değil, kendini ifade edeceği bir alan olur.
Sonuç: Görünürlük Kalıcılığın İlk Adımıdır
Eğer bir okulda İngilizceyi duvarlarda, seslerde, yüzlerde, davranışlarda ve dijital alanlarda göremiyorsak; öğrencinin zihninde de uzun süre yaşayamaz. Bir dil görünür oldukça yaşar, yaşadıkça da kalıcı olur.
Visible English bir çağrıdır:
* İngilizceyi yalnızca anlatılan değil, yaşatılan bir dil hâline getirme çağrısı.
* Öğrencilere “İngilizce öğren” demek yerine, “İngilizceyi yaşa” diyebilmenin yollarını arama çağrısı.
* Dili duvardan kalbe, kalpten kültüre taşıma çağrısı.
Ve belki de en önemlisi,
Bir okulun ruhunu görünür kılma çağrısıdır.
YASAL UYARI:
Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.