Doç. Dr. Ömer Faruk TAVŞANLI
BİL Eğitim Kurumları Anaokulu İlkokul Koordinatörü
“Gerçek yaşam becerilerinin kazandırılması okul öncesi eğitim programımızın temel unsurlarından biri. Bunu da çocukların aktif katılımını sağlayan, dokunarak, hissederek ve deneyimleyerek öğrenmelerine imkân tanıyan gerçek durum senaryoları ve tasarım temelli etkinliklerle gerçekleştiriyoruz.”
Okul öncesi eğitimde uyguladığınız programlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
BİL Eğitim Kurumlarında okul öncesi eğitim anlayışımızın merkezinde, çocuğun çocukluğunu yaşayarak öğrenmesi ve edindiği becerilerden keyif alması yer alıyor. Eğitim programımız, çocukların bilişsel, duyuşsal, psikomotor, dilsel ve sosyo-duygusal gelişim alanlarını bütüncül bir yaklaşımla desteklemeyi amaçlıyor. Bu yaklaşımın temel hedefi, çocuklarımızın hem hayatla sağlıklı bir ilişki kurmalarını sağlamak hem de ilkokula hazır hale gelmelerini temin etmektir.
Bu doğrultuda, yabancı dil eğitimi ve teknoloji okuryazarlığına da özel bir önem veriyoruz. Ancak bunu yalnızca bilgi aktarımı olarak değil, çocuğun bu alanların temel mantığını kavramasına olanak tanıyacak şekilde kurguluyoruz. Gerçek yaşam becerilerinin kazandırılması da eğitim programımızın temel unsurlarından biri. Bunu da çocukların aktif katılımını sağlayan, dokunarak, hissederek ve deneyimleyerek öğrenmelerine imkân tanıyan gerçek durum senaryoları ve tasarım temelli etkinliklerle gerçekleştiriyoruz. Bizim için en değerli çıktı, mutlu, kendine güvenen, merak eden ve yukarıda saydığımız gelişim alanlarında güçlü bir altyapıya sahip çocuklar yetiştirmek. Eğitim programımızı da bu hedefe ulaşmak üzere sürekli geliştiriyor ve çocuklarımızı geleceğe güvenle hazırlıyoruz.
HEM EĞLENİYOR HEM ÖĞRENİYORLAR
Okul öncesinde oyun ile öğrenmenin önemi nedir ve nasıl uygulanmalıdır? Bu konuda uygulamalarınız nelerdir?
Oyun, okul öncesi dönemde öğrenmenin ve gelişim alanlarındaki ilerlemenin en temel tetikleyicisidir. Biz oyunu yalnızca çocuğun keyif aldığı bir etkinlik olarak değil; bilişsel, duyuşsal, psikomotor ve sosyal gelişimini bütüncül bir şekilde destekleyen çok yönlü bir öğrenme aracı olarak görüyoruz. Oyun, çocuğun dünyayı keşfetmesinin, problem çözme becerilerini geliştirmesinin ve duygusal deneyimlerini işlemesinin doğal bir yoludur. Bu nedenle oyun, eğitim programımızın tam merkezindedir. Çocuğun eğlenerek, deneyimleyerek ve içsel bir motivasyonla öğrenmesini sağlayan oyun hem süreci keyifli hale getiriyor hem de öğrenmeyi kalıcı kılıyor.
Uygulamalarımızda, çocukların serbest oyun alanlarında kendi yaratıcılıklarını kullanmalarına fırsat veriyor, yönlendirilmiş oyun etkinlikleriyle belirli becerilerin gelişimini destekliyoruz. Ayrıca, oyun temelli öğrenmeyi gerçek yaşam senaryoları ve keşfetmeye dayalı etkinliklerle birleştirerek çocukların hem eğlenmesini hem de öğrenmesini sağlıyoruz.
Okul öncesinde yabancı dil eğitim programınızdan bahsedebilir misiniz? Bu yaş grubunda yabancı dil eğitimi hangi yaşta başlamalı ve hangi yöntemler uygulanmalıdır?
BİL Eğitim Kurumları olarak yabancı dil öğretiminde uluslararası standartları temel alıyor, Avrupa Dilleri Ortak Çerçeve Programı (CEFR) doğrultusunda yapılandırılmış bir sistem uyguluyoruz. Ancak yaklaşımımız sadece teknik bir çerçeveye dayanmıyor; "İnsan dili öğrenmez, edinir" mottosuyla, dili doğal bir süreçle kazandırmayı amaçlıyoruz.
Dil ediniminin en etkili yolu, çocuğun o dile sürekli ve doğal bir şekilde maruz kalmasıdır. Bu doğrultuda, anaokullarımızda ve çocuk üniversitelerimizde “Half Day English” (Yarım Gün İngilizce) programı uygulamaktayız. Bu programda öğrenciler klasik anlamda dil bilgisi kurallarını ezberlemezler. Bunun yerine, şarkılar, tekerlemeler, eğitsel oyunlar ve etkileşimli etkinliklerle dilin yapısını doğal bir akış içinde öğrenirler. Programımızda ayrıca öğrencilerin sunum yapabilecekleri projelere yer veriyoruz. Bu sayede çocuklar, öğrendikleri ifadeleri hareketlerle ilişkilendirerek hem dili daha kolay içselleştiriyor hem de ifade becerilerini güçlendiriyorlar.
Yabancı dil ediniminde temel aldığımız önemli bir prensip de dinlemenin konuşmadan önce gelmesidir. Çünkü bir dili anlayabilmek, etkili iletişim kurmanın ön şartıdır. Dinleme becerileri aktif olarak kullanıldığında, çocuğun bilişsel süreçleri harekete geçer ve konuşma doğal bir şekilde ortaya çıkar. Bu yüzden, dinleme odaklı etkinlikler dil öğretimimizin merkezinde yer alır.
Son olarak, dil ediniminin başarılı olabilmesi için çocuğun öğrenme sürecinde kendini güvende ve rahat hissetmesi gerekir. Biz de tüm süreci stresten uzak, doğal ve eğlenceli bir ortamda kurguluyoruz.
AİLELERLE GÜÇLÜ BİR İŞ BİRLİĞİ KURULMALI
Okul öncesi çocukların eğitiminde en çok hangi sorunlarla karşılaşılıyor? Bu sorunların çözümünde nelere dikkat edilmeli?
Okul öncesi eğitimde en sık karşılaşılan sorunlardan biri, gelişimsel farklılıkların göz ardı edilmesidir. Her çocuğun fiziksel, bilişsel ve duygusal gelişim hızı farklıdır; ancak bazen eğitim ortamları tek tip beklentilerle yapılandırılabiliyor. Bu da çocuklarda başarısızlık duygusu, kaygı ve özgüven eksikliği gibi sorunlara yol açabiliyor. Bu noktada öğretmenlerin gelişimsel farkındalık düzeylerinin yüksek olması, bireyselleştirilmiş öğrenme ortamlarının oluşturulması büyük önem taşır.
Bir diğer önemli sorun ise ailelerin okul öncesi eğitimi yalnızca “oyun ve bakım” süreci olarak görmeleridir. Bu bakış açısı, eğitimin önemini azaltmakta ve çocuğun gelişimsel kazanımlarını sekteye uğratabilmektedir. Oysa bu dönem, bireyin karakterinin, öğrenme alışkanlıklarının ve temel sosyal becerilerinin temellendiği kritik bir evredir. Bu nedenle ailelerle güçlü bir iş birliği kurulmalı; onları sürece aktif şekilde dahil eden, bilinçlendiren ve eğitimin değerini vurgulayan çalışmalar yapılmalıdır.
Son olarak, teknoloji ile erken yaşta tanışan çocuklarda dikkat süresinin kısalması, sosyal iletişim becerilerinde gerileme ve hareket ihtiyacının bastırılması gibi sorunlar öne çıkmaktadır. Bu durum, doğal öğrenme ortamlarına ve harekete dayalı etkinliklere olan ihtiyacı artırmaktadır. Bu nedenle eğitim programlarının yapay uyaranlara değil; keşif, oyun, doğa ve sosyal etkileşim temelli öğelere dayalı olarak kurgulanması gerekmektedir. BİL Kolejlerinde eğitim programlarımız ve anaokulu eğitim süreçlerine bakışımız, tam da bu farkındalıkla hazırlanmakta ve uygulamaya geçirilmektedir.
Okul öncesi eğitimde aileye düşen görev ve sorumluluklar neler? Okul öncesi seviyesinde çocukları olan ebeveynlerin, çocuğun okula başlama ve eğitim süreçlerinde karşılaştıkları sorunlar neler? Bu kapsamda velilere neler öneriyorsunuz?
Okul öncesi dönemde ailenin rolü, çocuğun gelişimi kadar eğitim sürecinin sağlıklı işlemesi açısından da hayati önem taşır. Bu süreçte ebeveynlerin çocuklarını bağımsızlaşmaya teşvik etmeleri, onları yaşlarına uygun sorumluluklarla desteklemeleri, aynı zamanda duygusal ihtiyaçlarını gözetmeleri gerekir. Eğitim kurumuyla kurulan güçlü iş birliği, çocuğun okula uyum sürecini hızlandırır ve karşılaşılan güçlüklerde daha sağlıklı çözümler üretmeyi sağlar.
Ebeveynlerin en çok karşılaştığı sorunlar arasında ayrılık kaygısı, sabah okula gitmek istememe, arkadaş ilişkilerinde zorlanma ve akademik kaygılar öne çıkar. Bu durumlarda ailenin tepkisi belirleyici olur. Aşırı korumacı ya da baskıcı tutumlar, çocuğun adaptasyon sürecini zorlaştırırken; sabırlı, tutarlı ve destekleyici bir yaklaşım, güvenli bağlanmayı pekiştirir. Bu süreçte velilere en temel önerimiz; çocuklarının bireysel farklılıklarına saygı duymaları, gelişimlerini yarışa çevirmemeleri ve her çocuğun kendi hızında öğrenip geliştiğini kabul etmeleridir. Okul öncesi dönem, başarıdan çok öğrenme sevgisinin temellendiği, karakterin şekillendiği bir dönemdir. Dolayısıyla ailelerin bu evreyi duygusal açıdan güvenli, öğrenme açısından zengin ve baskıdan uzak bir şekilde geçirmeleri çocuğun hem bugünkü mutluluğu hem de gelecekteki başarıları açısından belirleyicidir.
Okul öncesi eğitim kurumlarını seçerken neler göz önünde bulundurulmalı?
Okul öncesi eğitim kurumu seçimi, bir çocuğun gelişim yolculuğunda atılacak en kritik adımlardan biridir. Bu nedenle ilk olarak kurumun çocuğun bilişsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişim alanlarını dengeli bir biçimde destekleyen bütüncül bir eğitim yaklaşımına sahip olup olmadığına bakılmalıdır. Programların çocuk merkezli olması, oyun temelli öğrenmeyi esas alması, bireysel farklılıklara duyarlı bir yapı sunması büyük önem taşır. Aynı zamanda eğitimcilerin nitelikleri, çocuklarla olan iletişimleri ve pedagojik yeterlilikleri de değerlendirilmesi gereken başlıca unsurlar arasındadır.
Bunların yanı sıra, kurumun güvenlik koşulları, fiziksel donanımı, hijyen standartları ve aileyle olan iş birliği anlayışı da göz önünde bulundurulmalıdır. Ailelerin sürece aktif olarak dahil edilebildiği, açık iletişime dayalı bir ortam sağlayan kurumlar, çocuğun gelişimini daha sağlıklı bir şekilde destekler. Ayrıca, yabancı dil, teknoloji, doğa ve sanat gibi alanlarda çocuğa farklı deneyim alanları sunan kurumlar, çocuğun hem bugünü hem de geleceği için güçlü bir temel oluşturur. Kurum seçiminde en önemli kriter ise çocuğun o ortamda kendini güvende, kabul edilmiş ve değerli hissetmesidir.
uluslararası standartları temel alıyor
YASAL UYARI:
Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.