Logo

Cumhuriyet’i fikri hür, irfanı hür kuşaklar ayakta tutuyor

Kategori: Röportaj
Salı, 20 Ekim 2015 15:38 tarihinde oluşturuldu



Cumhuriyet’in kuruluş döneminde yapılan değişikliklerin eğitimi ciddiye alarak gerçekleştirildiğini ve bunun sonucu özgüvenli, başarılı, “fikri hür, irfanı hür” ve nereye gittiğini bilen bir kuşağın ortaya çıktığını belirten  ressam ve yazar Bedri Baykam, “Zaten bugün Cumhuriyet’i hala ayakta tutan, bu kuşakların düşünsel kalıtımları, devamlarıdır” dedi.

bedri baykamCumhuriyet ve Atatürk denilince sizde oluşturduğu duygular nelerdir?

Cumhuriyet ve Atatürk denilince bunun bende uyandırdığı duyguların ne olduğundan daha önemlisi,  maalesef yeni kuşakta bu duyguların tamamen yanılgılarla dolu ve dönüştürülmüş şekilde algılanıyor olması... Bu çok üzücü çünkü Cumhuriyet ve Atatürk demek özgürlük demek, demokrasi demek, kadın erkek eşitliği demek insan gibi yaşamak demek. Atatürk bize bu temel veriler üstünden ayrıca barışı kovalamayı ve hiçbir şekilde savaşarak toprak büyütmeye çalışmamayı öğretiyor. Bütün bu duyguların tamamının karışımı da önümüze evrensel kardeşliği, barış, sevgiyi ve insan haklarını koyuyor, hakça paylaşımı koyuyor. Ne yazık ki özellikle 12 Eylül’den beri Cumhuriyet ve Atatürk’ün değeri tamamen unutturuldu ve olay bildiğiniz gibi çok tehlikeli noktalara tırmandırıldı. Bugün birçok gencin kafası bu konularda karışmış durumda. Atatürkçülük veya Cumhuriyet deyince akıllarında tamamen kendilerine son 25 yılda damardan zerk edilmiş ezberci fikirler dolaşıyor. Yani Cumhuriyet’in tek tip insan demek olduğu veya Atatürk’ün faşist bir diktatör olduğu gibi dünyadaki her aydını dehşet içinde bırakıp alay konusu olabilecek sözler. Ne yazık ki bu insanlar daha sonra bu akıl almaz propagandanın bedelini ödeyerek bunlara inanır kıvama geliyorlar ve ondan sonra da siyasetle olan güven ilişkilerini toptan kaybederek hiçbir düşünsel baltaya sap olamayan, çoğu ortada, amaçsız, apolitik ve her şeyden şikayet eder bir şekilde kızıyorlar.                            

ORDU MARŞLARI GÖZÜMÜZÜ YAŞARTIRDI

Siz öğrencilik yıllarınızda Cumhuriyet’in etkilerini nasıl yaşadınız? O dönemde okullarda nasıl bir anlayış hakimdi? Bu kapsamda öğrencilik yıllarınızla ilgili hatırladıklarınızı anlatabilir misiniz?

Ben öğrencilik yıllarımda Fransız okuluna gittiğim için Türk okullarında nasıl bir anlayışın hakim olduğunu bilmiyorum. Dolayısıyla bu kapsamdaki hatırladıklarımın bu soruya bir karşılığı olmaz. Ama içinde büyüdüğüm ailede gördüklerim ve yaşadıklarımın sorunuzla doğrudan alakası var. O dönemlerde Cumhuriyet’e ve Atatürk’e sonsuz ve tartışılmaz bir sevgi ve saygı vardı. Minnet borcu vardı, şükran vardı. Bilinçli bir idrak vardı, devrimlerin değeri çok iyi biliniyordu ve hepsinden önemlisi bütün bunların doğrultusunda sağcısından solcusuna geniş ortak payda buluşuyordu. Zaten Atatürk ve Cumhuriyet siyasi tartışmaların bir odağı halinle gelemiyordu. Bu maalesef önce Erbakan’ın kurduğu Milli Nizam Partisi ile dejenere olmaya başlayacak bir hattı. O günlerde, yani benim büyüdüğüm 60’larda Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de çok büyük bir saygı vardı. Mesela şimdi size Ordu marşlarının gözümüzü yaşarttığını söylesem, bugünün gençliği bununla alay eder; buna militarizasyon der, faşizm der ve buna benzer tepkiler verir. Halbuki o günlerde bu ulus olma gururu bu Cumhuriyet’in yurttaşı olma gururu ve bu büyük kahramanlıklara imza atan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sonsuz sevgi, saygı ve şükran demekti. Silahlı kuvvetler de, Atatürk’ün devamı niteliğinde idi. Bunun değerini bugünkü genç kitlelerin anlaması, hissetmesi maalesef mümkün değil. Çünkü onların doğup büyüdüğü yetiştiği son 20-30 yılda Atatürk’ü eleştirmek ve devrimlerini küçümsemek, tarihi yansıtmak, bir alışkanlık ve refleks haline geldi. Bu tabii ki çok üzücü.                                                  

TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU DEV BİR DEVRİMDİ

Cumhuriyet’in kuruluşuyla eğitimde gerçekleştirilen devrimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? O dönemde getirilen değişikliklerden sizce en önemlileri hangileriydi, neden?

O dönemki değişikliklerin en önemlileri tabii ki 1924’te yapılan tevhid-i tedrisat kanunu ve laik eğitimde dönemin birinci Cumhuriyet kuşağı gençlerinin devrimin getirdiği yeni alfabe ve öz Türkçeyi yavaş yavaş öğrenmeleri bugün anlayamayacağımız derecede evrensel boyutlarda dev bir devrimdi. Yeni Cumhuriyet, yeni bir alfabeyle yeni bir anlayışla ve Cumhuriyet’e ve devrimlere inanmış yeni bir eğitimci kuşağın büyük ivmesiyle başlamıştı. Böylece eğitimde çok başlılık dönemi ve hilafetçilerin etkisi sona eriyor, “maarif vekaleti”ne bağlanması, tekke ve zaviyelerin kapatılması ile bilimsel laik eğitimin önü açıldı. Eğitimi baştan ciddiye alarak bu işe girişilmişti ve ortaya çıkan kuşak inanılmaz derecede özgüvenli, başarılı, “fikri hür irfanı hür” ve nereye gittiğini bilen bir kuşak çıktı ortaya. Zaten bugün Cumhuriyet’i hala ayakta tutan, bu kuşakların düşünsel kalıtımları, devamlarıdır.

Cumhuriyet’in başlangıcında eğitimde gerçekleştirilen reformların bugüne yansımaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Günümüzde eğitimde yaşanan öncelikli sorunlar nelerdir? Bu sorunların çözümü için neler yapılmalı?

Maalesef bu sorunun yanıtı çok acı. Çünkü Cumhuriyet’in başlangıcında gerçekleştirilen reformların bugüne yansımaları değil, yansımamaları üzerine çaba harcanıyor. Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in büyük eğitim reformundaki ileri hamlelerin tümü, bir filmi geri sarar gibi geriye alınıyor. Ve maalesef, sanki bu devrimlerden hiç geçmemişiz gibi başa dönülüyor. Bir eğitim sistemi düşünün ki felsefe dersi kaldırılıyor, binlerce resim hocası atama bekliyor, boş boş oturuyor ve normal liseler zorla imam hatip lisesine çevriliyor. Bırakın “imam ihtiyacından fazla mı yoksa az mı imam yetiştiriliyor” sorusunun yanıtını, başka üniversite okuyup normal mesleklere geçerek eğitim almak isteyen başka gençler, zorla imam hatip lisesine geçiriliyor, normal liseler zorla ebeveynlerin protestoları arasında imam kıyafetine büründürülüyor. Siyaset ve Cumhuriyet’in Atatürkçü çizgisi bir gün bu ihanetlerin hesabını Parlamento’da sorup eğitimin yönünü tekrar devrimin gerçek akışına çevirir diye umuyorum; ummak istiyorum. Çünkü Türkiye ve Atatürk’ün bize bıraktığı miras böyle bir sonu hakketmiyor, hak edemez

RESİM SANATI CİDDİ BİR DUVARLA KARŞI KARŞIYA

Cumhuriyet’ten günümüze sanat alanında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Resim sanatının ülkemizde bugün geldiği noktadan memnun musunuz?

Atatürk, I. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış bir ülkede, bütçenin çok önemli bir kısmı ile sanat eserleri satın alıp, İstanbul ve Ankara Resim Heykel Müzesi’ni kuran insan. Türkiye’de tiyatro ve operanın temelini atan insan, Türkiye’de sahne sanatlarının gelişmesi için inanılmaz atılımlar yapmış, destek olmuş bir insan. Böyle bir insanın ardından ikinci cumhurbaşkanı İnönü’de sürekli olarak sergilere ve konserlere giden, sanatı gerçekten seven, sanatçıya saygı duyan bir başka büyük insan. Fakat maalesef onlardan sonra bu Cumhuriyet’in gördüğü   başkanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları sanatı hiç sevemediler. Yalnız son 13 yıllık dönemden bahsettiğimiz sanmayın, daha önceki dönemlerdeki başvekillerden her hangi biri de kalkıp bir modern sanat müzesi açmadı. Biz 110.000 cami açıp, bir adet modern veya çağdaş sanat müzesi açmamış iktidarların çocuklarıyız. Açılan bir kaç müze, bildiğiniz gibi özel sektör girişimleri sonucu... Bu utanç tüm parlamentoya ve tüm siyasilerimize geri dönülmez şekilde bir hüküm getirmektedir. İtiraf edeyim bundan utanıyorum, dolayısıyla bugün ülkemizde resim sanatının geldiği nokta, diğer sanat dallarını yaşadığı tıkanmaların çok ötesinde ciddi bir duvarla karşı karşıyadır. Bir yandan sıfır devlet desteği ile yürümeye çalışan bir sanat ortamı, diğer yandan devletleri affından hiçbir destek verilmemesinin doğrultusunda manevi desteğini bile esirgeyen önemli bir zengin zümre. Ve bu konuda giderek açılan bir uçurum ve yaşanan ciddi bir buhran söz konusu. Maalesef ülkemizde müzayede evlerinin bazılarının çağdaş sanatçıların yaşamını karartacak tavırlar içinde piyasaya açık zarar vermeleri ve vurdumduymazlıkları, durumun ciddiyetini daha da ağırlaştırıyor.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.