Milli Eğitim Bakanlığı liselerde okutulan kimya dersine ilişkin görüş ve önerileri almak için 12 ilde 9. ve 10. sınıf öğrenci ve öğretmenlerine anket uygulayacak.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) liselerde okutulan kimya dersine ilişkin görüş ve önerileri almak için 12 ilde 9. ve 10. sınıf öğrenci ve öğretmenlerine anket uygulayacak.
MEB ile TÜBİTAK arasında imzalanan, "Eğitimde İşbirliği Protokolü" kapsamında 9-12. sınıf kimya dersi öğretim programı hazırlandı. Bu eğitim yılında okutulmaya başlanan öğretim programına ilişkin, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü, öğretmen ve öğrenci anketleriyle dersin değerlendirmesini yapacak.
Bu kapsamda, İstanbul, Tekirdağ, İzmir, Bursa, Konya, Antalya, Kayseri, Samsun, Trabzon, Erzurum, Malatya, Şanlıurfa illerinde bulunan Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne bağlı fen ve anadolu liselerinde görev yapan kimya öğretmenleri ile aynı liselerde öğrenim gören 9. ve 10. sınıf öğrencilerine 9 Aralık'a kadar anket gerçekleştirilecek.
Öğrenci anketinde, 77 soru yer alıyor. Ankette, günlük yaşam kimyasına yönelik motivasyon ölçeğinin değerlendirildiği sorular ile öğrencilerin ders kitabına ilişkin görüşlerinin yer aldığı iki bölüm bulunuyor. Öğrencilerin, katılıyorum, katılmıyorum, kesinlikle katılıyorum, kesinlikle katılmıyorum ve kararsızım şeklinde yanıtlaması istenen günlük yaşam kimyasına yönelik motivasyon ölçeğinin değerlendirildiği sorular yer alıyor.
Sorular arasında, "kimya bilgilerimi zararsız kozmetik ürünleri seçerken kullanabiliyorum", "küçük çocuklara zararsız oyuncak seçerken kullanabiliyorum", "kimya bilgim sayesinde hangi temizlik malzemesinin hangi lekeyi çıkaracağını tespit edebiliyorum", "kimyayı turşu reçel yapımı, limonun balık kokusunu alması gibi olayları açıklamada kullanabiliyorum", "kimyayı karbonmonoksit zehirlenmesi gibi olayların oluşumunu açıklamada kullanıyorum", "kimyadaki gelişmeleri teknolojinin ilerlemesine de katkı sağladığı için kimyaya ilgi duyuyorum", "kimya bilgilerim sayesinde hastayken kullandığım ilaçların özelliklerini anlarım" şeklinde sorulara yer veriliyor.
Görüş anketi kısmında ise öğrencilerin soruları "hiç, nadiren, bazen, sıklıkla ve çok sık" şeklinde yanıtlamaları isteniyor. Bu sorular arasında ise "Öğretmenimizin çalışırken kullanmamızı önerdiği kitap ders kitabıdır", "ders kitabı haricinde başka yayınevlerinin hazırladığı kitaplara da ihtiyaç duyuyorum" gibi sorular bulunuyor.
Öğretmenlere "Ders saati yeterli mi?" sorusu yöneltiliyor
Öğretmen anketinde ise 45 soruya yer verildi. Ankette, kimya ders kitabının günlük yaşam konseptinde değerlendirileceği bir bölüm ile öğretmenlerin kimya öğretiminde karşılaştığı sorunlar tespitine ilişkin görüşlerin alındığı bir bölüm bulunuyor.
Sorular arasında dikkat çekenlerden bazıları şöyle:
"-Kimya ders kitabındaki bilgiler, çevredeki kimyasal olayları daha iyi yorumlamayı sağlıyor.
-Kimya ders kitabındaki bilgiler günlük hayatta kullanılabiliyor.
-Kimya ders kitabındaki bilgilerle günlük yaşamdaki olaylar arasında ilişki kurulamıyor.
-Kimya ders kitabındaki bilgilerle günlük yaşamdaki olaylar arasında ilişki kurulamıyor. Kimya ders kitabı bilgileri somutlaştırarak sunmaktadır.
-Kimya ders saati müfredatta belirtilen konuları anlatmada yeterlidir.
-Kimya dersi ile ilgili yenilikleri takip edebiliyorum.
-Öğrenciler kimya dersini sadece üniversiteye giriş sınavına yönelik olarak öğrenmek istemektedirler.
-Okulumuzda araç-gereç, laboratuvar imkanları ve uygulama yapacak fiziksel alanlar yeterlidir.
-Sınıfların kalabalık olması kimya öğretimini olumsuz etkilemektedir.
-Üniversitede verilen kimya eğitimi liselerde kimya dersini anlatabilmek için yeterlidir."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığı liselerde okutulan kimya dersine ilişkin görüş ve önerileri almak için 12 ilde 9. ve 10. sınıf öğrenci ve öğretmenlerine anket uygulayacak.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) liselerde okutulan kimya dersine ilişkin görüş ve önerileri almak için 12 ilde 9. ve 10. sınıf öğrenci ve öğretmenlerine anket uygulayacak.
MEB ile TÜBİTAK arasında imzalanan, "Eğitimde İşbirliği Protokolü" kapsamında 9-12. sınıf kimya dersi öğretim programı hazırlandı. Bu eğitim yılında okutulmaya başlanan öğretim programına ilişkin, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü, öğretmen ve öğrenci anketleriyle dersin değerlendirmesini yapacak.
Bu kapsamda, İstanbul, Tekirdağ, İzmir, Bursa, Konya, Antalya, Kayseri, Samsun, Trabzon, Erzurum, Malatya, Şanlıurfa illerinde bulunan Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne bağlı fen ve anadolu liselerinde görev yapan kimya öğretmenleri ile aynı liselerde öğrenim gören 9. ve 10. sınıf öğrencilerine 9 Aralık'a kadar anket gerçekleştirilecek.
Öğrenci anketinde, 77 soru yer alıyor. Ankette, günlük yaşam kimyasına yönelik motivasyon ölçeğinin değerlendirildiği sorular ile öğrencilerin ders kitabına ilişkin görüşlerinin yer aldığı iki bölüm bulunuyor. Öğrencilerin, katılıyorum, katılmıyorum, kesinlikle katılıyorum, kesinlikle katılmıyorum ve kararsızım şeklinde yanıtlaması istenen günlük yaşam kimyasına yönelik motivasyon ölçeğinin değerlendirildiği sorular yer alıyor.
Sorular arasında, "kimya bilgilerimi zararsız kozmetik ürünleri seçerken kullanabiliyorum", "küçük çocuklara zararsız oyuncak seçerken kullanabiliyorum", "kimya bilgim sayesinde hangi temizlik malzemesinin hangi lekeyi çıkaracağını tespit edebiliyorum", "kimyayı turşu reçel yapımı, limonun balık kokusunu alması gibi olayları açıklamada kullanabiliyorum", "kimyayı karbonmonoksit zehirlenmesi gibi olayların oluşumunu açıklamada kullanıyorum", "kimyadaki gelişmeleri teknolojinin ilerlemesine de katkı sağladığı için kimyaya ilgi duyuyorum", "kimya bilgilerim sayesinde hastayken kullandığım ilaçların özelliklerini anlarım" şeklinde sorulara yer veriliyor.
Görüş anketi kısmında ise öğrencilerin soruları "hiç, nadiren, bazen, sıklıkla ve çok sık" şeklinde yanıtlamaları isteniyor. Bu sorular arasında ise "Öğretmenimizin çalışırken kullanmamızı önerdiği kitap ders kitabıdır", "ders kitabı haricinde başka yayınevlerinin hazırladığı kitaplara da ihtiyaç duyuyorum" gibi sorular bulunuyor.
Öğretmenlere "Ders saati yeterli mi?" sorusu yöneltiliyor
Öğretmen anketinde ise 45 soruya yer verildi. Ankette, kimya ders kitabının günlük yaşam konseptinde değerlendirileceği bir bölüm ile öğretmenlerin kimya öğretiminde karşılaştığı sorunlar tespitine ilişkin görüşlerin alındığı bir bölüm bulunuyor.
Sorular arasında dikkat çekenlerden bazıları şöyle:
"-Kimya ders kitabındaki bilgiler, çevredeki kimyasal olayları daha iyi yorumlamayı sağlıyor.
-Kimya ders kitabındaki bilgiler günlük hayatta kullanılabiliyor.
-Kimya ders kitabındaki bilgilerle günlük yaşamdaki olaylar arasında ilişki kurulamıyor.
-Kimya ders kitabındaki bilgilerle günlük yaşamdaki olaylar arasında ilişki kurulamıyor. Kimya ders kitabı bilgileri somutlaştırarak sunmaktadır.
-Kimya ders saati müfredatta belirtilen konuları anlatmada yeterlidir.
-Kimya dersi ile ilgili yenilikleri takip edebiliyorum.
-Öğrenciler kimya dersini sadece üniversiteye giriş sınavına yönelik olarak öğrenmek istemektedirler.
-Okulumuzda araç-gereç, laboratuvar imkanları ve uygulama yapacak fiziksel alanlar yeterlidir.
-Sınıfların kalabalık olması kimya öğretimini olumsuz etkilemektedir.
-Üniversitede verilen kimya eğitimi liselerde kimya dersini anlatabilmek için yeterlidir."
Son Güncelleme: Pazartesi, 15 Aralık 2014 07:23
Gösterim: 1842
V. Din Şurası kararları açıklandı. 8 Aralık Pazartesi günü Ankara’da başlayan ve üç gün süren V. Din Şurası kararları, maddeler üzerinde müzakere yapılmasının ardından yazılı olarak açıklandı.
“Günümüzde Yeni Dinî Anlayışlar; Dinî Bilgi, Eğitim ve Din Hizmetleri” başlığı altında toplanan ve İslam dünyasının içinde bulunduğu durumdan din hizmeti ve din eğitimini topluma ulaştırmada yapılması gerekenlerin de ele alındığı kararlar kamuoyuyla paylaşıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve akademi camiasından 300’e yakın ilim adamının katıldığı şuradan çıkan kararlar şu şekilde;
İslam’ın düşünce alanında sağladığı kültürel çeşitlilik korunmalı ve geliştirlerek sürdürülmelidir…
İslâm tarihinde çok sayıda itikadî ve fıkhî mezheplerin, ekol ve anlayışların, özgün yorum ve dini tezahürlerin ortaya çıktığı bir vakıadır. İslâm medeniyeti, aynı kökten yetişen bu farklı dalları tarihsel süreç içersinde bünyesinde tutmayı başarmış, ötekileştirici ve dışlayıcı bir tutum sergilememiştir. Bu durum, İslâm’ın dinî düşünce alanında sağladığı özgürlük ortamını ve tevarüs ettiğimiz kültürel çeşitlilik ve zenginliği ifade etmektedir. Bu zenginlik, korunmalı, ihya edilmeli ve geliştirilerek sürdürülmelidir.
Gelecek kuşakların daha bilinçli hale gelmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır…
Geride bıraktığımız birkaç yüzyılda İslâm coğrafyasında yaşanan çok boyutlu toplumsal travmaların ardında sömürge, istila, istibdat ve işgal gibi dâhili ve harici etkenlerin yattığı bilinmektedir. Bunda pozitivist eğitim anlayışının ve ideolojik düşünme biçimlerinin meydana getirdiği zihniyet yapılarının da payı olduğu da inkar edilemez. Günümüzdeki kendi geleneğine yabancı yeni dinî anlayışların tahripkâr bir karaktere bürünmesinde bütün bu saikler rol oynamaktadır. Bu sebepler, çok yönlü tahlil edilerek gelecek kuşakların daha bilinçli hale gelmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
İnsan yetiştirme süreç ve mekanizmaları yeniden gözden geçirilmelidir…
Çağımızda dini görünümlü baskı, şiddet ve vahşet üreten, dinî duyguları istismar eden, hakikati sadece kendinde gören, hedefine ulaşmak için her yolu mübah sayan, dinî hizmetleri güç devşirmeye ve çıkar sağlamaya matuf bir araca dönüştüren, dinî değerleri hiçe sayarak pragmatist tutumu esas alan ve bütün Müslümanları derinden yaralayan bu tutum ve davranışlara karşı toplumsal bir bilinç geliştirilmeli ve bunun gereği olarak insan yetiştirme süreç ve mekanizmaları yeniden gözden geçirilmelidir.
Din algısı konusunda çarpık anlayışların yaygınlaşmaması ve samimi dindarların zihinlerinin bulandırılmaması için çok yönlü bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır…
Kur’an ve Sünnetin anlaşılması ve dinin pratik hayatta yaşanmasıyla ilgili yöntem tartışmaları hep var olagelmiştir. Mezheplerin oluşum çağlarından sonra, hakikatin geçmişte belirlendiğinden ibaret olduğu zannedilmiş; Selefin kendi dönem ve şartlarını yorumlama ve karşılaştığı problemleri çözüme kavuşturma çabası içinde olduğu, dolayısıyla temel dini metinlerin anlaşılmasında her zamanın kendi şart ve ihtiyaçlarının da etkili olduğu gerçeği tümüyle göz ardı edilmiştir. Bu dar yaklaşım, modern hayatla, modern bilim ve zihniyetle bir hesaplaşmaya girişmeksizin dinî bilgiyi önceki asırlardaki çözümlerle sınırlandırarak dini, fer’î çözümlerden ibaret donmuş bir hayat tarzına hapsetmektedir. Bu anlayış sahipleri, kendi hakikatlerine ve dinî anlayışlarına inanmayanları, İslâm’ın ana yolunun tarih boyunca prensibi olan “Ehl-i kıble tekfir edilmez.” düsturunu yok sayarak kolaylıkla tekfir etme cihetine gitmektedir. Bunlara göre doğrudan nasslara başvurmak yerine, fıkhî konularda farklı metot takip ederek oluşan mezhepler ve tarih boyunca medeniyet üreten bütün düşünce okulları bidat; irfan geleneğimizin dinî tecrübesini temsil eden maneviyat mektepleri de dalalet odağıdır. Bu tür çarpık anlayışların yaygınlaşmaması ve samimi dindarların zihinlerinin bulandırılmaması için çok yönlü bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır.
Tasavvufî düşüncenin kurumsallaşmasıyla oluşan bazı yapıların istismara yol açmaması için bilinç ve farkındalığın artırılması yönünde çalışmalar yapılmalıdır…
İrfanî gelenek olarak da dillendirilen dinî yaklaşım ve tecrübelerin, Kur’an ve Sünnet ölçüleri içerisinde kaldığı müddetçe kişinin manevi bakımdan gelişimini sağladığı söylenebilir. Ancak bu tecrübenin, kişisel ve sübjektif olduğu ve herkesi bağlamayacağı açıktır. Zira bu tecrübe, İslâm’ın doğru ve açık bilgisinden koptuğu takdirde indi mülahazaya evrilmekte, eğitim ve pedagoji açısından da kolay bir istismar alanına dönüşmektedir. Bilhassa tasavvufî düşüncenin kurumsallaşmasıyla oluşan bazı yapılar, zaman zaman etki alanlarını güçlendirme adına pragmatizme kayabilmekte ve varlıklarının devamı için dünyevî kaygılarla hareket edebilmekte, kurumsal güç ve çıkar güdüsü bireyin manevi tezkiyesinin önüne geçebilmektedir. Bu bakımdan istismarların önlenebilmesi için toplumsal bilinç ve farkındalığın artırılması yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
Toplumun ahengini bozan ve ferdin bireysel sorumluluğunu ortadan kaldıran akımlara karşı toplumsal bilincin artırılması için daha etkin sorumluluk üstlenmelidir…
Bütün dünyayı kurtarma iddiasıyla ortaya çıkan ve mega idealler peşinde koşarak özel bir misyon edasıyla hareket eden dinî yapılar, modern zamanların ürettiği karakteristik yapılardır. Bu tarz yapıların, özellikle sömürgecilik döneminden itibaren başlayan ve günümüzde de yeni biçimlere evrilen, etkili kilise yapıları olduğu da bilinen bir gerçektir. Başlangıçta dini karizmatik kişiler etrafında şekillenen bu kabil hareketler, zamanla kendi içinde hiyerarşik bir yapıya, bir söyleme ve misyona dönüşmektedir. Dinî referansların ve başta peygamberler olmak üzere tarihte temayüz etmiş dinî şahsiyetlerin anlatıları, bu tür yapılarda bağlılarını motive etmek için maniplasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Kendilerinin dışındaki hareket ve oluşumlara karşı mücadelede her yolun mubah sayıldığı bu yapılar, her türlü ortama uyum sağlamaya ve gizliliğe büyük önem vermektedir. Şahıs merkezli bu hareketlerde körü körüne itaat kültürüyle iradeler teslim alınabilmektedir. Toplumun ahengini bozan ve ferdin bireysel sorumluluğunu ortadan kaldıran bu tür akımlara karşı toplumsal bilincin artırılması ve farkındalık oluşturulması için başta Din İşleri Yüksek Kurulu olmak üzere dinî ve ilmî merciler, daha etkin sorumluluk üstlenmelidir.
İslâm, bir ideolojiye yahut sosyal mühendislik içeren bir politik projeye indirgenemeyecek kadar yücedir…
İslâm’ın, ahlâk, haklar ve özgürlükler bağlamında ve inançlara saygı ekseninde sosyo-politik bir yönü ve içeriği olduğu açıktır. Ancak İslâm, bir ideolojiye yahut sosyal mühendislik içeren bir politik projeye indirgenemeyecek kadar yücedir. Önüne İslâm veya İslâmî nitelemesi eklenerek de olsa pragmatist, makyavelist ve hedefe varmak için her yola başvuran bir tavır İslâm’la bağdaşmaz. Modern zamanlarda demokrasi zemininde yeni birtakım siyasi, ideolojik teori ve arayışlar ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde modern zamanlarda İslâm dünyasında din-siyaset ilişkisine dair tartışmalar, kendi tarihsel sürekliliğinden kopmadan çağın gereklerini karşılayabilen kuramsal bir bütünlüğe de kavuşturulamamıştır. Bir din olarak İslâm, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu, toplumsal yönetim biçimi olarak siyaset de toplumsal barışı ve sosyal refahı esas alır. Beşerî zaafları bünyesinde barındıran siyasî programları İslâm’la özdeşleştirmek, İslâmî hakikatlerin zedelenmesine ve yıpranmasına neden olabilir. Dolayısıyla İslâm’ın her zaman ve zeminde herkesi kuşatan ve herkese çok yönlü ilham veren çağrısını ulaştırmak için anlaşılabilir güncel bir dille tebliğ ve irşad faaliyetlerine ağırlık verilmelidir.
İslâm coğrafyasında çatışmaları durdurmak, barış ve sükûneti sağlamak, “Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi” gibi platformların kalıcı ve etkin hale gelmesi sağlanmalıdır…
İslâm coğrafyasında çatışmaları durdurmak, barış ve sükûneti sağlamak, Müslümanlar arasında kardeşliği korumak ve İslam beldelerinde huzur ve esenlik ortamını sürdürmek için Diyanet İşleri Başkanlığının girişimleriyle başlatılan “Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi” gibi platformların kalıcı ve etkin hale gelmesi sağlanmalı, bu yönde İslâm ülkelerindeki dini kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve ilişkiler geliştirilmelidir.
İslamofobia ve onun tetiklediği İslâm karşıtı tutumlar, bugün, topyekûn dünya barışına ve selametine gölge düşürmektedir…
Başta Avrupa olmak üzere Batı dünyasında hastalıklı bir tutum olarak seslendirilen İslamofobia ve onun tetiklediği İslâm karşıtı tutumlar, bugün, topyekûn dünya barışına ve selametine gölge düşürmektedir. Bir endüstri hâline getirilen İslamofobia, kültürel bir yanılsamadır ve haddizatında bir insanlık ayıbıdır. İslâm başta olmak üzere dinlerin mukeddesatına yapılan hakaret, tezyif ve tahkir girişimleri birer nefret suçu olarak nitelenmeli, bu hususta çatışmayı değil, çözümü esas alan çaba ve gayretler teşvik edilmelidir.
Din ve toplum kavramları ekseninde bir bilgi yönetim merkezi kurulmalıdır…
Başta İslâm dünyası olmak üzere dünyanın belli başlı bölgelerinde cereyan eden dinî hadise ve oluşumları anlamak ve doğurdukları sonuçları sağlıklı değerlendirebilmek için bilimsel bilgi üretimine duyulan ihtiyaç aşikârdır. Bu amaçla din ve toplum kavramları ekseninde bir bilgi yönetim merkezi kurulmalıdır. Bu merkez genelde din, özelde İslâm ve İslâm’ın tarihî süreçte toplum üzerindeki etkisiyle ilgili akademik ve bilimsel araştırmalar yapar, yaptırır ve bu konularla ilgili bilgi ve dokümantasyon merkezi oluşturur. Türkiye ve dünyadaki değişim ve gelişmeleri dikkate alarak, bir din, kültür ve medeniyet olarak İslâm’ın günümüzde oluşturduğu etki ve din eksenli güncel sorunlar üzerinde sosyal araştırmalar yapar ve yaptırır, ulaşılan sonuçları, ilgili kamuoyu, kurum ve kuruluşlarla paylaşarak çözüm seçeneklerinin oluşmasına katkıda bulunur. Bu amaçlar doğrultusunda akademik, eğitsel ve sanatsal çalışmaları yürütür. İslâm’ın, gerek İslâm ülkelerindeki ve gerekse diğer ülkelerdeki tezahürlerini, tarihte ve günümüzde karşılaştığı ve etkileştiği diğer din, kültür ve medeniyetleri araştırır, bu konularla ilgili işbirliği ve bilgi alışverişi yapmak amacıyla ortak platformlar oluşturur. Gerek bölgemizde gerekse dünyada dinle ilgili gerginlik ve kriz durumlarının analiz ve değerlendirilmesi ile ilgili çalışmalar yürütür. Ayrıca bu merkez Diyanet İşleri Başkanlığının bilgi eksenli politikalarına veri hazırlamak ve bu veriler doğrultusunda hizmet standartlarını yükseltmek, gelişen şartlara göre kurumun yenilenmesine imkân sağlamak, kaynaklarını verimli kullanmak ve hizmetlerini etkin kılmak için de stratejiler geliştirir.
Ankara’da uluslararası referans değeri olan ve bilgi merkezleri ile irtibatlı bir kütüphane ve dökümantasyon merkezi kurulmalıdır….
Araştırma ve geliştirme faaliyetlerine büyük önem veren günümüz dünyasında bilimsel rekabet ve bilgi üretimi için teknik altyapı kaçınılmazdır. Bu çerçevede akademisyen ve araştırmacıların klasik İslâmî literatüre ve İslâm medeniyetini var eden temel kaynaklara ulaşmasını sağlamak, fakültelerin kütüphanelerini zenginleştirmek ve elektronik ortamda zengin bir kaynak oluşturmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığınca bilgi altyapısını dünya standartlarına taşıyacak tedbirler alınması elzemdir. Bu itibarla Ankara’da uluslararası referans değeri olan ve bilgi merkezleri ile irtibatlı bir kütüphane ve dökümantasyon merkezi kurulmalıdır.
Bilgiyi dini ve gayr-i dinî diyerek bölmeyen, insani ve toplumsal gerçeklikleri dikkate alan, bilgi ve bilim üreten bir uluslar arası üniversite kurulmalıdır…
İslâm medeniyetinin kadim temel yapı ve özelliklerini bugünün dünyasında yeniden hayata geçirmek ve inanç, bilgi ve hikmet alanındaki kayıpları telafi etmek üzere uluslararası düzeyde dini yükseköğrenim vermek amacıyla kurulması düşünülen üniversitenin geleneksel ve modern bu kabil yapılanmaların zaaf ve eksikliklerini aşacak biçimde planlanması önem arz etmektedir. Bu üniversitenin bilgiyi dini ve gayr-i dinî diyerek bölmeyen, insani ve toplumsal gerçeklikleri dikkate alan, geleneksel bilgi mirasıyla günümüz olgusunu birlikte değerlendiren, bilgi ve bilim üreten bir anlayışı esas alması kaçınılmazdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin mesleki formasyon ve yeterliliği örgün eğitim ve yükseköğretim programlarıyla sağlanmalı ve kazandırılmalıdır…
Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin mesleki formasyon ve yeterliliği örgün eğitim ve yükseköğretim programlarıyla sağlanmalı ve kazandırılmalıdır. Dini Yüksek İhtisas Merkezleri, akademik standartlara kavuşturularak Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyaç duyduğu hizmet alanlarına uygun biçimde mütehassıs yetiştirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu çerçevede Dinî Yüksek İhtisas Merkezleri, vaaz ve irşad hizmetleri, yurt dışı din hizmetleri, kıraat ve dinî musiki ve idari hizmetler gibi ihtisas alanlarına göre yeniden yapılandırılmalıdır.
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat fakülteleri program düzenleme ve uygulamalarında eşgüdüm içerisinde olmalıdır…
Ülkemizde din eğitimi veren paydaş kurumlar olarak Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilahiyat fakülteleri program düzenleme ve uygulamalarında eşgüdüm içerisinde olmalıdır. Bu çerçevede İmam-Hatip Liselerindeki öğrencilere yönelik gerek mesleki uygulamaların yeterliliğinin gerekse dil becerilerinin artırılması amacıyla Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürlüğü ile Din Öğretimi Genel Müdürlüğü arasındaki işbirliği artırılmalıdır.
Dinî yükseköğretim yapan kurumların, Diyanet İşleri Başkanlığının personel yeterliklerini ve istihdam alanlarını dikkate alarak yeniden değerlendirilmesi gereklidir…
Dinî yükseköğretim yapan kurumların ve müfredatlarının, Diyanet İşleri Başkanlığının personel yeterliklerini ve istihdam alanlarını dikkate alarak yeniden değerlendirilmesi hususu daha fazla ertelenemeyecek bir konudur. İlahiyat fakültelerinin sayılarının hızla artması, eğitim kadrolarının niteliği sorunu, birçok fakültede ikinci öğretimin yapılması, yüksek din öğretimindeki eğitim kalitesini düşürmekte, bu da söz konusu sorunlara dair çözümler üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede ilahiyat uzaktan eğitim programlarının (İÖP ve İLİTAM) işlevselliği, hedef ve amaçları gözden geçirilmelidir.
İmam-Hatip Liselerinin ve İlahiyat Fakültelerinin müfredatları oluşturulurken Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyaçları ve personel yeterlikleri de dikkate alınmalıdır…
Diyanet İşleri Başkanlığına insan kaynağı sunan İmam-Hatip Liselerinin ve İlahiyat Fakültelerinin müfredatları oluşturulurken Başkanlığın ihtiyaçları ve personel yeterlikleri de dikkate alınmalıdır.
İlahiyat Fakültelerinde din hizmetleri, dini danışmanlık, manevi bakım gibi alanlara dönük bilgi ve becerilerini geliştirecek sertifika programları düzenlenmelidir…
İlahiyat Fakültelerinde öğrencilere yönelik olarak, din hizmetleri, dini danışmanlık, manevi bakım vb. alanlara dönük bilgi ve becerilerini geliştirecek sertifika programları düzenlenmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, personel alım ve atamalarında bu sertifikaları dikkate almalıdır.
İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin mesleki bilgi ve beceri geliştirmek amacıyla camilerde ve Kur’an kurslarında din eğitimi ve hizmetleri ile ilgili staj çalışmaları yapmaları sağlanmalıdır…
İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin mesleki bilgi, beceri ve özgüvenlerini geliştirmek, teorik bilgilerin tatbikatı için fırsat oluşturmak, din görevlilerinin mesleki rehberliğinden yararlanmak amacıyla ilahiyat öğrencilerinin camilerde ve Kur’an kurslarında din eğitimi ve hizmetleri ile ilgili staj çalışmaları yapmaları ve yaz Kur’an kurslarında stajyer öğretici olarak görevlendirilmeleri sağlanmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığının irşad ve yaygın din eğitimindeki hedeflerini gözden geçirmesi gereklidir…
Diyanet İşleri Başkanlığının irşad ve yaygın din eğitimindeki hedeflerini gözden geçirmesi, din eğitimi hizmeti sunan her birimin sunduğu hizmete yönelik ihtiyaç analizleri yapması ve bunların sonuçlarına göre uygun amaçları belirlemesi ve geliştirmesi, bu tür alanlardaki hizmetlere cevap verebilecek farklı bilgi, beceri ve yetkinlikte din hizmetleri personeli yetiştirilmesi konusunda çabalarını sürdürmesi kaçınılmazdır.
Yaygın Din Eğitimi hizmetleri, Kur’an Kursu sisteminin yanında toplumun farklı düzeydeki ihtiyaç ve taleplerini de dikkate alarak çeşitlendirilmelidir…
Yaygın Din Eğitimi hizmetleri, Kur’an Kursu sisteminin yanında toplumun farklı düzeydeki ihtiyaç ve taleplerini de dikkate alarak çeşitlendirilmelidir. Genç kuşakları anlayan, onlarla sağlıklı iletişime girebilen bir kültürel atmosfer içerisinde gençlere dini eğitim imkânları sunulmalıdır. Bu bağlamda paydaş kurumlarla ve sivil yapılarla Diyanet İşleri Başkanlığı, ortak projeler üreterek din hizmetleri ve eğitiminin yanında başta uyuşturucu olmak üzere kötü alışkanlıklara yönelik önleyici çalışmaların içerisinde olunmalıdır.
Yaygın din eğitimi kapsamında değerlendirilen geleneksel dinî eğitim veren yapılar, Diyanet İşleri Başkanlığının himaye ve rehberliğinde varlığını sürdürmelidir…
Yaygın din eğitimi kapsamında değerlendirilen geleneksel dinî eğitim veren yapılar, Diyanet İşleri Başkanlığının himaye ve rehberliğinde varlığını sürdürmelidir.
Dinî hizmetler, toplumun tüm kesimlerini içine alacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır…
Dinî hizmetler, toplumun tüm kesimlerini içine alacak şekilde yeniden yapılandırılmalı; sadece ibadet ve cenaze hizmetlerini değil, aynı zamanda çocuğuyla, genciyle, kadınıyla, yaşlısıyla, zenginiyle, fakiriyle, hastasıyla, mahkûmuyla, sokağa terk edilenleriyle hayatın tamamını kuşatacak şekilde sosyal ve kültürel içerikli din hizmetlerinin yaygınlaştırılması yönünde düzenlenmelidir. Bu hizmetlerin sosyal dokumuzu kuvvetlendirmede ve dinin toplumsal birliğimizi sağlamadaki fonksiyonunu artıracağı göz ardı edilmemelidir.
Küresel ölçekte hizmet sunan Diyanet İşleri Başkanlığının televizyon, radyo ve basılı yayınlar alanında değişik dünya dillerinde yayın yapması kaçınılmazdır…
Küresel ölçekte hizmet sunan ve uluslararası bir kurum haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığının televizyon, radyo ve basılı yayınlar alanında değişik dünya dillerinde yayın yapması kaçınılmazdır. Başkanlık hayata geçirdiği radyo, televizyon yayınlarını daha da geliştirmekle yetinmeyip yeni medya alanında da çağın gerektirdiği altyapıyı ivedilikle oluşturmalıdır.
Tüm dünyadaki Müslüman topluluklara sağlıklı ve etkin din hizmeti ulaştırmak amacıyla, ilgili toplulukların dillerini, kültürlerini iyi bilen uzmanlar yetiştirilmelidir…
Tüm dünyadaki Müslüman topluluklara sağlıklı ve etkin din hizmeti ulaştırmak ve dünyadaki dini gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmak amacıyla, ilgili toplulukların dillerini, kültürlerini ve sosyal yapılarını iyi bilen uzmanlar yetiştirilmeli ve istihdam edilmelidir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelerin camiye yönelik imar planları toplumun din-sosyal ihtiyaçları doğrultusunda yapılmalıdır…
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelerin camiye yönelik imar planları toplumun din-sosyal ihtiyaçları doğrultusunda yapılmalı, cami ve müştemilatları bu ihtiyaçları karşılayacak şekilde inşa edilmelidir. Böylece camilerin tarihsel işlevine uygun bir şekilde hayatın merkezinde yer almaları temin edilmelidir.
Dinî-sosyal teşekküllerin sağlıklı zeminde gelişmeleri için ehliyet ve liyakata uygun insan kaynağına ve bilgi üreten mekanizmalara sahip olmaları kaçınılmazdır…
Dinî-sosyal teşekküllerin Müslüman kimliğini oluşturmada ve güçlendirmede, bu kimliğe süreklilik kazandırmada büyük rolü vardır. Söz konusu teşekküllerin sağlıklı zeminde gelişmeleri için ehliyet ve liyakata uygun insan kaynağına ve bilgi üreten mekanizmalara sahip olmaları kaçınılmazdır. Ayrıca hem istismara kapı aralamaması hem de istikrar için mali yapılarının saydam, şeffaf, hesap verebilir olması zorunluluktur. Bu bağlamda dini-sosyal teşekküllerin sivil ve özgün yapılarını zedelemeden, proje ve faaliyetlerine Diyanet İşleri Başkanlığının rehberlik yapabilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu şekilde din hizmetleri ve eğitimi konusunda hizmet sunan sivil yapıların Diyanet İşleri Başkanlığıyla koordinasyon ve işbirliği içerisinde olmaları temin edilmiş olacaktır. Bu çerçevede kanunun Din İşleri Yüksek Kuruluna verdiği görevlerin aktif hale gelmesi için gerekli ikincil mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, hizmet standartları ve ilkeleri çerçevesinde diğer Müslüman ülkelerin dinî kurumları ile akreditasyona dayalı kalıcı organik ilişkiler geliştirmelidir…
Diyanet İşleri Başkanlığı, hizmet standartları ve ilkeleri çerçevesinde diğer Müslüman ülkelerin dinî kurumları ve yurt dışındaki paydaş kurumlar ile akreditasyona dayalı kalıcı organik ilişkiler geliştirmelidir.
Yurt dışında Diyanet İşleri Başkanlığının son yıllarda gerçekleştirmiş olduğu organizasyon ve yapıların tüzel kişiliği olan kurumlara dönüştürülmesi için adımlar atılmalıdır…
Yurt dışında vatandaşların din hizmetlerinin karşılanması faaliyetlerinin yanında, Diyanet İşleri Başkanlığının son yıllarda gerçekleştirmiş olduğu organizasyon ve yapıların tüzel kişiliği olan kurumlara dönüştürülmesi için adımlar atılmalıdır. Ayrıca uluslararası düzeyde Müslüman azınlıkların sorunları, İslamofobiye yönelik ortak çalışma platformları ve hak ihlallerini izleme komiteleri oluşturulmalıdır.
Dini-sosyal içerikli kurulan vakıfların Diyanet İşleri Başkanlığı ve din hizmetleri ile ilişkisi yeniden düşünülmelidir…
İslâm medeniyetinin tarihten günümüze miras bıraktığı en önemli varlıkların başında din hizmeti, din eğitimi ve dini-sosyal içerikli kurulan vakıflar gelmektedir. Bu vakıfların Diyanet İşleri Başkanlığı ve din hizmetleri ile ilişkisi yeniden düşünülmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığını daha etkin ve verimli hale getirmek üzere Başkanlığın ilmî ve dinî özerkliğini güvence altına alan ve kamu tüzel kişiliği sağlayan bir düzenleme yapılmalıdır…
Diyanet İşleri Başkanlığını daha etkin ve verimli hale getirmek üzere Başkanlığın ilmî ve dinî özerkliğini güvence altına alan ve kamu tüzel kişiliği sağlayan bir düzenleme yapılmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, yasal sorumluluğunun bir gereği olarak Kızılay ve Yeşilay cemiyetleriyle daha yakın ve organik bir işbirliği içinde olmalıdır…
Diyanet İşleri Başkanlığı, yasal sorumluluğunun bir gereği olarak Kızılay ve Yeşilay cemiyetleriyle daha yakın ve organik bir işbirliği içinde olmalıdır.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
V. Din Şurası kararları açıklandı. 8 Aralık Pazartesi günü Ankara’da başlayan ve üç gün süren V. Din Şurası kararları, maddeler üzerinde müzakere yapılmasının ardından yazılı olarak açıklandı.
“Günümüzde Yeni Dinî Anlayışlar; Dinî Bilgi, Eğitim ve Din Hizmetleri” başlığı altında toplanan ve İslam dünyasının içinde bulunduğu durumdan din hizmeti ve din eğitimini topluma ulaştırmada yapılması gerekenlerin de ele alındığı kararlar kamuoyuyla paylaşıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve akademi camiasından 300’e yakın ilim adamının katıldığı şuradan çıkan kararlar şu şekilde;
İslam’ın düşünce alanında sağladığı kültürel çeşitlilik korunmalı ve geliştirlerek sürdürülmelidir…
İslâm tarihinde çok sayıda itikadî ve fıkhî mezheplerin, ekol ve anlayışların, özgün yorum ve dini tezahürlerin ortaya çıktığı bir vakıadır. İslâm medeniyeti, aynı kökten yetişen bu farklı dalları tarihsel süreç içersinde bünyesinde tutmayı başarmış, ötekileştirici ve dışlayıcı bir tutum sergilememiştir. Bu durum, İslâm’ın dinî düşünce alanında sağladığı özgürlük ortamını ve tevarüs ettiğimiz kültürel çeşitlilik ve zenginliği ifade etmektedir. Bu zenginlik, korunmalı, ihya edilmeli ve geliştirilerek sürdürülmelidir.
Gelecek kuşakların daha bilinçli hale gelmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır…
Geride bıraktığımız birkaç yüzyılda İslâm coğrafyasında yaşanan çok boyutlu toplumsal travmaların ardında sömürge, istila, istibdat ve işgal gibi dâhili ve harici etkenlerin yattığı bilinmektedir. Bunda pozitivist eğitim anlayışının ve ideolojik düşünme biçimlerinin meydana getirdiği zihniyet yapılarının da payı olduğu da inkar edilemez. Günümüzdeki kendi geleneğine yabancı yeni dinî anlayışların tahripkâr bir karaktere bürünmesinde bütün bu saikler rol oynamaktadır. Bu sebepler, çok yönlü tahlil edilerek gelecek kuşakların daha bilinçli hale gelmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
İnsan yetiştirme süreç ve mekanizmaları yeniden gözden geçirilmelidir…
Çağımızda dini görünümlü baskı, şiddet ve vahşet üreten, dinî duyguları istismar eden, hakikati sadece kendinde gören, hedefine ulaşmak için her yolu mübah sayan, dinî hizmetleri güç devşirmeye ve çıkar sağlamaya matuf bir araca dönüştüren, dinî değerleri hiçe sayarak pragmatist tutumu esas alan ve bütün Müslümanları derinden yaralayan bu tutum ve davranışlara karşı toplumsal bir bilinç geliştirilmeli ve bunun gereği olarak insan yetiştirme süreç ve mekanizmaları yeniden gözden geçirilmelidir.
Din algısı konusunda çarpık anlayışların yaygınlaşmaması ve samimi dindarların zihinlerinin bulandırılmaması için çok yönlü bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır…
Kur’an ve Sünnetin anlaşılması ve dinin pratik hayatta yaşanmasıyla ilgili yöntem tartışmaları hep var olagelmiştir. Mezheplerin oluşum çağlarından sonra, hakikatin geçmişte belirlendiğinden ibaret olduğu zannedilmiş; Selefin kendi dönem ve şartlarını yorumlama ve karşılaştığı problemleri çözüme kavuşturma çabası içinde olduğu, dolayısıyla temel dini metinlerin anlaşılmasında her zamanın kendi şart ve ihtiyaçlarının da etkili olduğu gerçeği tümüyle göz ardı edilmiştir. Bu dar yaklaşım, modern hayatla, modern bilim ve zihniyetle bir hesaplaşmaya girişmeksizin dinî bilgiyi önceki asırlardaki çözümlerle sınırlandırarak dini, fer’î çözümlerden ibaret donmuş bir hayat tarzına hapsetmektedir. Bu anlayış sahipleri, kendi hakikatlerine ve dinî anlayışlarına inanmayanları, İslâm’ın ana yolunun tarih boyunca prensibi olan “Ehl-i kıble tekfir edilmez.” düsturunu yok sayarak kolaylıkla tekfir etme cihetine gitmektedir. Bunlara göre doğrudan nasslara başvurmak yerine, fıkhî konularda farklı metot takip ederek oluşan mezhepler ve tarih boyunca medeniyet üreten bütün düşünce okulları bidat; irfan geleneğimizin dinî tecrübesini temsil eden maneviyat mektepleri de dalalet odağıdır. Bu tür çarpık anlayışların yaygınlaşmaması ve samimi dindarların zihinlerinin bulandırılmaması için çok yönlü bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır.
Tasavvufî düşüncenin kurumsallaşmasıyla oluşan bazı yapıların istismara yol açmaması için bilinç ve farkındalığın artırılması yönünde çalışmalar yapılmalıdır…
İrfanî gelenek olarak da dillendirilen dinî yaklaşım ve tecrübelerin, Kur’an ve Sünnet ölçüleri içerisinde kaldığı müddetçe kişinin manevi bakımdan gelişimini sağladığı söylenebilir. Ancak bu tecrübenin, kişisel ve sübjektif olduğu ve herkesi bağlamayacağı açıktır. Zira bu tecrübe, İslâm’ın doğru ve açık bilgisinden koptuğu takdirde indi mülahazaya evrilmekte, eğitim ve pedagoji açısından da kolay bir istismar alanına dönüşmektedir. Bilhassa tasavvufî düşüncenin kurumsallaşmasıyla oluşan bazı yapılar, zaman zaman etki alanlarını güçlendirme adına pragmatizme kayabilmekte ve varlıklarının devamı için dünyevî kaygılarla hareket edebilmekte, kurumsal güç ve çıkar güdüsü bireyin manevi tezkiyesinin önüne geçebilmektedir. Bu bakımdan istismarların önlenebilmesi için toplumsal bilinç ve farkındalığın artırılması yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
Toplumun ahengini bozan ve ferdin bireysel sorumluluğunu ortadan kaldıran akımlara karşı toplumsal bilincin artırılması için daha etkin sorumluluk üstlenmelidir…
Bütün dünyayı kurtarma iddiasıyla ortaya çıkan ve mega idealler peşinde koşarak özel bir misyon edasıyla hareket eden dinî yapılar, modern zamanların ürettiği karakteristik yapılardır. Bu tarz yapıların, özellikle sömürgecilik döneminden itibaren başlayan ve günümüzde de yeni biçimlere evrilen, etkili kilise yapıları olduğu da bilinen bir gerçektir. Başlangıçta dini karizmatik kişiler etrafında şekillenen bu kabil hareketler, zamanla kendi içinde hiyerarşik bir yapıya, bir söyleme ve misyona dönüşmektedir. Dinî referansların ve başta peygamberler olmak üzere tarihte temayüz etmiş dinî şahsiyetlerin anlatıları, bu tür yapılarda bağlılarını motive etmek için maniplasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Kendilerinin dışındaki hareket ve oluşumlara karşı mücadelede her yolun mubah sayıldığı bu yapılar, her türlü ortama uyum sağlamaya ve gizliliğe büyük önem vermektedir. Şahıs merkezli bu hareketlerde körü körüne itaat kültürüyle iradeler teslim alınabilmektedir. Toplumun ahengini bozan ve ferdin bireysel sorumluluğunu ortadan kaldıran bu tür akımlara karşı toplumsal bilincin artırılması ve farkındalık oluşturulması için başta Din İşleri Yüksek Kurulu olmak üzere dinî ve ilmî merciler, daha etkin sorumluluk üstlenmelidir.
İslâm, bir ideolojiye yahut sosyal mühendislik içeren bir politik projeye indirgenemeyecek kadar yücedir…
İslâm’ın, ahlâk, haklar ve özgürlükler bağlamında ve inançlara saygı ekseninde sosyo-politik bir yönü ve içeriği olduğu açıktır. Ancak İslâm, bir ideolojiye yahut sosyal mühendislik içeren bir politik projeye indirgenemeyecek kadar yücedir. Önüne İslâm veya İslâmî nitelemesi eklenerek de olsa pragmatist, makyavelist ve hedefe varmak için her yola başvuran bir tavır İslâm’la bağdaşmaz. Modern zamanlarda demokrasi zemininde yeni birtakım siyasi, ideolojik teori ve arayışlar ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde modern zamanlarda İslâm dünyasında din-siyaset ilişkisine dair tartışmalar, kendi tarihsel sürekliliğinden kopmadan çağın gereklerini karşılayabilen kuramsal bir bütünlüğe de kavuşturulamamıştır. Bir din olarak İslâm, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu, toplumsal yönetim biçimi olarak siyaset de toplumsal barışı ve sosyal refahı esas alır. Beşerî zaafları bünyesinde barındıran siyasî programları İslâm’la özdeşleştirmek, İslâmî hakikatlerin zedelenmesine ve yıpranmasına neden olabilir. Dolayısıyla İslâm’ın her zaman ve zeminde herkesi kuşatan ve herkese çok yönlü ilham veren çağrısını ulaştırmak için anlaşılabilir güncel bir dille tebliğ ve irşad faaliyetlerine ağırlık verilmelidir.
İslâm coğrafyasında çatışmaları durdurmak, barış ve sükûneti sağlamak, “Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi” gibi platformların kalıcı ve etkin hale gelmesi sağlanmalıdır…
İslâm coğrafyasında çatışmaları durdurmak, barış ve sükûneti sağlamak, Müslümanlar arasında kardeşliği korumak ve İslam beldelerinde huzur ve esenlik ortamını sürdürmek için Diyanet İşleri Başkanlığının girişimleriyle başlatılan “Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi” gibi platformların kalıcı ve etkin hale gelmesi sağlanmalı, bu yönde İslâm ülkelerindeki dini kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve ilişkiler geliştirilmelidir.
İslamofobia ve onun tetiklediği İslâm karşıtı tutumlar, bugün, topyekûn dünya barışına ve selametine gölge düşürmektedir…
Başta Avrupa olmak üzere Batı dünyasında hastalıklı bir tutum olarak seslendirilen İslamofobia ve onun tetiklediği İslâm karşıtı tutumlar, bugün, topyekûn dünya barışına ve selametine gölge düşürmektedir. Bir endüstri hâline getirilen İslamofobia, kültürel bir yanılsamadır ve haddizatında bir insanlık ayıbıdır. İslâm başta olmak üzere dinlerin mukeddesatına yapılan hakaret, tezyif ve tahkir girişimleri birer nefret suçu olarak nitelenmeli, bu hususta çatışmayı değil, çözümü esas alan çaba ve gayretler teşvik edilmelidir.
Din ve toplum kavramları ekseninde bir bilgi yönetim merkezi kurulmalıdır…
Başta İslâm dünyası olmak üzere dünyanın belli başlı bölgelerinde cereyan eden dinî hadise ve oluşumları anlamak ve doğurdukları sonuçları sağlıklı değerlendirebilmek için bilimsel bilgi üretimine duyulan ihtiyaç aşikârdır. Bu amaçla din ve toplum kavramları ekseninde bir bilgi yönetim merkezi kurulmalıdır. Bu merkez genelde din, özelde İslâm ve İslâm’ın tarihî süreçte toplum üzerindeki etkisiyle ilgili akademik ve bilimsel araştırmalar yapar, yaptırır ve bu konularla ilgili bilgi ve dokümantasyon merkezi oluşturur. Türkiye ve dünyadaki değişim ve gelişmeleri dikkate alarak, bir din, kültür ve medeniyet olarak İslâm’ın günümüzde oluşturduğu etki ve din eksenli güncel sorunlar üzerinde sosyal araştırmalar yapar ve yaptırır, ulaşılan sonuçları, ilgili kamuoyu, kurum ve kuruluşlarla paylaşarak çözüm seçeneklerinin oluşmasına katkıda bulunur. Bu amaçlar doğrultusunda akademik, eğitsel ve sanatsal çalışmaları yürütür. İslâm’ın, gerek İslâm ülkelerindeki ve gerekse diğer ülkelerdeki tezahürlerini, tarihte ve günümüzde karşılaştığı ve etkileştiği diğer din, kültür ve medeniyetleri araştırır, bu konularla ilgili işbirliği ve bilgi alışverişi yapmak amacıyla ortak platformlar oluşturur. Gerek bölgemizde gerekse dünyada dinle ilgili gerginlik ve kriz durumlarının analiz ve değerlendirilmesi ile ilgili çalışmalar yürütür. Ayrıca bu merkez Diyanet İşleri Başkanlığının bilgi eksenli politikalarına veri hazırlamak ve bu veriler doğrultusunda hizmet standartlarını yükseltmek, gelişen şartlara göre kurumun yenilenmesine imkân sağlamak, kaynaklarını verimli kullanmak ve hizmetlerini etkin kılmak için de stratejiler geliştirir.
Ankara’da uluslararası referans değeri olan ve bilgi merkezleri ile irtibatlı bir kütüphane ve dökümantasyon merkezi kurulmalıdır….
Araştırma ve geliştirme faaliyetlerine büyük önem veren günümüz dünyasında bilimsel rekabet ve bilgi üretimi için teknik altyapı kaçınılmazdır. Bu çerçevede akademisyen ve araştırmacıların klasik İslâmî literatüre ve İslâm medeniyetini var eden temel kaynaklara ulaşmasını sağlamak, fakültelerin kütüphanelerini zenginleştirmek ve elektronik ortamda zengin bir kaynak oluşturmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığınca bilgi altyapısını dünya standartlarına taşıyacak tedbirler alınması elzemdir. Bu itibarla Ankara’da uluslararası referans değeri olan ve bilgi merkezleri ile irtibatlı bir kütüphane ve dökümantasyon merkezi kurulmalıdır.
Bilgiyi dini ve gayr-i dinî diyerek bölmeyen, insani ve toplumsal gerçeklikleri dikkate alan, bilgi ve bilim üreten bir uluslar arası üniversite kurulmalıdır…
İslâm medeniyetinin kadim temel yapı ve özelliklerini bugünün dünyasında yeniden hayata geçirmek ve inanç, bilgi ve hikmet alanındaki kayıpları telafi etmek üzere uluslararası düzeyde dini yükseköğrenim vermek amacıyla kurulması düşünülen üniversitenin geleneksel ve modern bu kabil yapılanmaların zaaf ve eksikliklerini aşacak biçimde planlanması önem arz etmektedir. Bu üniversitenin bilgiyi dini ve gayr-i dinî diyerek bölmeyen, insani ve toplumsal gerçeklikleri dikkate alan, geleneksel bilgi mirasıyla günümüz olgusunu birlikte değerlendiren, bilgi ve bilim üreten bir anlayışı esas alması kaçınılmazdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin mesleki formasyon ve yeterliliği örgün eğitim ve yükseköğretim programlarıyla sağlanmalı ve kazandırılmalıdır…
Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin mesleki formasyon ve yeterliliği örgün eğitim ve yükseköğretim programlarıyla sağlanmalı ve kazandırılmalıdır. Dini Yüksek İhtisas Merkezleri, akademik standartlara kavuşturularak Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyaç duyduğu hizmet alanlarına uygun biçimde mütehassıs yetiştirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu çerçevede Dinî Yüksek İhtisas Merkezleri, vaaz ve irşad hizmetleri, yurt dışı din hizmetleri, kıraat ve dinî musiki ve idari hizmetler gibi ihtisas alanlarına göre yeniden yapılandırılmalıdır.
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat fakülteleri program düzenleme ve uygulamalarında eşgüdüm içerisinde olmalıdır…
Ülkemizde din eğitimi veren paydaş kurumlar olarak Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilahiyat fakülteleri program düzenleme ve uygulamalarında eşgüdüm içerisinde olmalıdır. Bu çerçevede İmam-Hatip Liselerindeki öğrencilere yönelik gerek mesleki uygulamaların yeterliliğinin gerekse dil becerilerinin artırılması amacıyla Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürlüğü ile Din Öğretimi Genel Müdürlüğü arasındaki işbirliği artırılmalıdır.
Dinî yükseköğretim yapan kurumların, Diyanet İşleri Başkanlığının personel yeterliklerini ve istihdam alanlarını dikkate alarak yeniden değerlendirilmesi gereklidir…
Dinî yükseköğretim yapan kurumların ve müfredatlarının, Diyanet İşleri Başkanlığının personel yeterliklerini ve istihdam alanlarını dikkate alarak yeniden değerlendirilmesi hususu daha fazla ertelenemeyecek bir konudur. İlahiyat fakültelerinin sayılarının hızla artması, eğitim kadrolarının niteliği sorunu, birçok fakültede ikinci öğretimin yapılması, yüksek din öğretimindeki eğitim kalitesini düşürmekte, bu da söz konusu sorunlara dair çözümler üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede ilahiyat uzaktan eğitim programlarının (İÖP ve İLİTAM) işlevselliği, hedef ve amaçları gözden geçirilmelidir.
İmam-Hatip Liselerinin ve İlahiyat Fakültelerinin müfredatları oluşturulurken Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyaçları ve personel yeterlikleri de dikkate alınmalıdır…
Diyanet İşleri Başkanlığına insan kaynağı sunan İmam-Hatip Liselerinin ve İlahiyat Fakültelerinin müfredatları oluşturulurken Başkanlığın ihtiyaçları ve personel yeterlikleri de dikkate alınmalıdır.
İlahiyat Fakültelerinde din hizmetleri, dini danışmanlık, manevi bakım gibi alanlara dönük bilgi ve becerilerini geliştirecek sertifika programları düzenlenmelidir…
İlahiyat Fakültelerinde öğrencilere yönelik olarak, din hizmetleri, dini danışmanlık, manevi bakım vb. alanlara dönük bilgi ve becerilerini geliştirecek sertifika programları düzenlenmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, personel alım ve atamalarında bu sertifikaları dikkate almalıdır.
İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin mesleki bilgi ve beceri geliştirmek amacıyla camilerde ve Kur’an kurslarında din eğitimi ve hizmetleri ile ilgili staj çalışmaları yapmaları sağlanmalıdır…
İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin mesleki bilgi, beceri ve özgüvenlerini geliştirmek, teorik bilgilerin tatbikatı için fırsat oluşturmak, din görevlilerinin mesleki rehberliğinden yararlanmak amacıyla ilahiyat öğrencilerinin camilerde ve Kur’an kurslarında din eğitimi ve hizmetleri ile ilgili staj çalışmaları yapmaları ve yaz Kur’an kurslarında stajyer öğretici olarak görevlendirilmeleri sağlanmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığının irşad ve yaygın din eğitimindeki hedeflerini gözden geçirmesi gereklidir…
Diyanet İşleri Başkanlığının irşad ve yaygın din eğitimindeki hedeflerini gözden geçirmesi, din eğitimi hizmeti sunan her birimin sunduğu hizmete yönelik ihtiyaç analizleri yapması ve bunların sonuçlarına göre uygun amaçları belirlemesi ve geliştirmesi, bu tür alanlardaki hizmetlere cevap verebilecek farklı bilgi, beceri ve yetkinlikte din hizmetleri personeli yetiştirilmesi konusunda çabalarını sürdürmesi kaçınılmazdır.
Yaygın Din Eğitimi hizmetleri, Kur’an Kursu sisteminin yanında toplumun farklı düzeydeki ihtiyaç ve taleplerini de dikkate alarak çeşitlendirilmelidir…
Yaygın Din Eğitimi hizmetleri, Kur’an Kursu sisteminin yanında toplumun farklı düzeydeki ihtiyaç ve taleplerini de dikkate alarak çeşitlendirilmelidir. Genç kuşakları anlayan, onlarla sağlıklı iletişime girebilen bir kültürel atmosfer içerisinde gençlere dini eğitim imkânları sunulmalıdır. Bu bağlamda paydaş kurumlarla ve sivil yapılarla Diyanet İşleri Başkanlığı, ortak projeler üreterek din hizmetleri ve eğitiminin yanında başta uyuşturucu olmak üzere kötü alışkanlıklara yönelik önleyici çalışmaların içerisinde olunmalıdır.
Yaygın din eğitimi kapsamında değerlendirilen geleneksel dinî eğitim veren yapılar, Diyanet İşleri Başkanlığının himaye ve rehberliğinde varlığını sürdürmelidir…
Yaygın din eğitimi kapsamında değerlendirilen geleneksel dinî eğitim veren yapılar, Diyanet İşleri Başkanlığının himaye ve rehberliğinde varlığını sürdürmelidir.
Dinî hizmetler, toplumun tüm kesimlerini içine alacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır…
Dinî hizmetler, toplumun tüm kesimlerini içine alacak şekilde yeniden yapılandırılmalı; sadece ibadet ve cenaze hizmetlerini değil, aynı zamanda çocuğuyla, genciyle, kadınıyla, yaşlısıyla, zenginiyle, fakiriyle, hastasıyla, mahkûmuyla, sokağa terk edilenleriyle hayatın tamamını kuşatacak şekilde sosyal ve kültürel içerikli din hizmetlerinin yaygınlaştırılması yönünde düzenlenmelidir. Bu hizmetlerin sosyal dokumuzu kuvvetlendirmede ve dinin toplumsal birliğimizi sağlamadaki fonksiyonunu artıracağı göz ardı edilmemelidir.
Küresel ölçekte hizmet sunan Diyanet İşleri Başkanlığının televizyon, radyo ve basılı yayınlar alanında değişik dünya dillerinde yayın yapması kaçınılmazdır…
Küresel ölçekte hizmet sunan ve uluslararası bir kurum haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığının televizyon, radyo ve basılı yayınlar alanında değişik dünya dillerinde yayın yapması kaçınılmazdır. Başkanlık hayata geçirdiği radyo, televizyon yayınlarını daha da geliştirmekle yetinmeyip yeni medya alanında da çağın gerektirdiği altyapıyı ivedilikle oluşturmalıdır.
Tüm dünyadaki Müslüman topluluklara sağlıklı ve etkin din hizmeti ulaştırmak amacıyla, ilgili toplulukların dillerini, kültürlerini iyi bilen uzmanlar yetiştirilmelidir…
Tüm dünyadaki Müslüman topluluklara sağlıklı ve etkin din hizmeti ulaştırmak ve dünyadaki dini gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmak amacıyla, ilgili toplulukların dillerini, kültürlerini ve sosyal yapılarını iyi bilen uzmanlar yetiştirilmeli ve istihdam edilmelidir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelerin camiye yönelik imar planları toplumun din-sosyal ihtiyaçları doğrultusunda yapılmalıdır…
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelerin camiye yönelik imar planları toplumun din-sosyal ihtiyaçları doğrultusunda yapılmalı, cami ve müştemilatları bu ihtiyaçları karşılayacak şekilde inşa edilmelidir. Böylece camilerin tarihsel işlevine uygun bir şekilde hayatın merkezinde yer almaları temin edilmelidir.
Dinî-sosyal teşekküllerin sağlıklı zeminde gelişmeleri için ehliyet ve liyakata uygun insan kaynağına ve bilgi üreten mekanizmalara sahip olmaları kaçınılmazdır…
Dinî-sosyal teşekküllerin Müslüman kimliğini oluşturmada ve güçlendirmede, bu kimliğe süreklilik kazandırmada büyük rolü vardır. Söz konusu teşekküllerin sağlıklı zeminde gelişmeleri için ehliyet ve liyakata uygun insan kaynağına ve bilgi üreten mekanizmalara sahip olmaları kaçınılmazdır. Ayrıca hem istismara kapı aralamaması hem de istikrar için mali yapılarının saydam, şeffaf, hesap verebilir olması zorunluluktur. Bu bağlamda dini-sosyal teşekküllerin sivil ve özgün yapılarını zedelemeden, proje ve faaliyetlerine Diyanet İşleri Başkanlığının rehberlik yapabilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu şekilde din hizmetleri ve eğitimi konusunda hizmet sunan sivil yapıların Diyanet İşleri Başkanlığıyla koordinasyon ve işbirliği içerisinde olmaları temin edilmiş olacaktır. Bu çerçevede kanunun Din İşleri Yüksek Kuruluna verdiği görevlerin aktif hale gelmesi için gerekli ikincil mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, hizmet standartları ve ilkeleri çerçevesinde diğer Müslüman ülkelerin dinî kurumları ile akreditasyona dayalı kalıcı organik ilişkiler geliştirmelidir…
Diyanet İşleri Başkanlığı, hizmet standartları ve ilkeleri çerçevesinde diğer Müslüman ülkelerin dinî kurumları ve yurt dışındaki paydaş kurumlar ile akreditasyona dayalı kalıcı organik ilişkiler geliştirmelidir.
Yurt dışında Diyanet İşleri Başkanlığının son yıllarda gerçekleştirmiş olduğu organizasyon ve yapıların tüzel kişiliği olan kurumlara dönüştürülmesi için adımlar atılmalıdır…
Yurt dışında vatandaşların din hizmetlerinin karşılanması faaliyetlerinin yanında, Diyanet İşleri Başkanlığının son yıllarda gerçekleştirmiş olduğu organizasyon ve yapıların tüzel kişiliği olan kurumlara dönüştürülmesi için adımlar atılmalıdır. Ayrıca uluslararası düzeyde Müslüman azınlıkların sorunları, İslamofobiye yönelik ortak çalışma platformları ve hak ihlallerini izleme komiteleri oluşturulmalıdır.
Dini-sosyal içerikli kurulan vakıfların Diyanet İşleri Başkanlığı ve din hizmetleri ile ilişkisi yeniden düşünülmelidir…
İslâm medeniyetinin tarihten günümüze miras bıraktığı en önemli varlıkların başında din hizmeti, din eğitimi ve dini-sosyal içerikli kurulan vakıflar gelmektedir. Bu vakıfların Diyanet İşleri Başkanlığı ve din hizmetleri ile ilişkisi yeniden düşünülmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığını daha etkin ve verimli hale getirmek üzere Başkanlığın ilmî ve dinî özerkliğini güvence altına alan ve kamu tüzel kişiliği sağlayan bir düzenleme yapılmalıdır…
Diyanet İşleri Başkanlığını daha etkin ve verimli hale getirmek üzere Başkanlığın ilmî ve dinî özerkliğini güvence altına alan ve kamu tüzel kişiliği sağlayan bir düzenleme yapılmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, yasal sorumluluğunun bir gereği olarak Kızılay ve Yeşilay cemiyetleriyle daha yakın ve organik bir işbirliği içinde olmalıdır…
Diyanet İşleri Başkanlığı, yasal sorumluluğunun bir gereği olarak Kızılay ve Yeşilay cemiyetleriyle daha yakın ve organik bir işbirliği içinde olmalıdır.
Son Güncelleme: Cumartesi, 13 Aralık 2014 15:47
Gösterim: 1983
Geçen eğitim ve öğretim yılında korunma ve bakım altında bulunan çocuklardan LYS'ye 415 çocuk girdi, 293'ü üniversiteyi kazandı.Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülen çalışmalar kapsamında, korunmaya muhtaç çocuklar için koğuş tipi kuruluş bakımından ev odaklı bakıma geçilmesi, bu çocukların akademik ve sportif başarılarını arttırdı.
2011-2012 eğitim ve öğretim yılında 157 olan özel okula giden koruma ve bakım altındaki çocuk sayısı, 2012-2013 yılında 359, geçen yıl 367, bu yıl ise 372'ye yükseldi.
2013-2014 eğitim ve öğretim yılında korunma ve bakım altında bulunan çocuklardan 415'i LYS'ye girdi, bunlardan 293'ü yüksek öğrenime girmeye hak kazandı.
Bu gençlerden 81'i 4 yıllık ve üzeri fakültelere, 212'si 2 yıllık meslek yüksek okullarına yerleştirildi.
Bin 134 çocuk ortaöğretim kurumuna yerleşti
Koruyucu aile yanındaki gençlerin başarı oranı yüzde 86,5, çocuk evlerinde bulunanların başarı oranı yüzde 76,4, SED ile desteklenenlerin başarı oranı yüzde 70,3 oldu.
Koruyucu Aile Hizmetinden yararlanan çocukların okul başarı not ortalaması 2013-2014 eğitim ve öğretim yılında 3,79 oldu. Sosyal ve ekonomik destek hizmetinden yararlananların Okul Başarı Not Ortalaması 2013-2014 Eğitim ve Öğretim Yılında 3,4 oldu.
Sevgi evleri, çocuk yuvası, yetiştirme yurdunda bulunan gençlerin başarı oranının yüzde 65,4, genel başarı oranının ise yüzde 71 olduğu görüldü.
Bin 211 çocuk, Temel Eğitimden Orta Öğretime Geçiş (TEOG) kapsamındaki yazılı sınavalara girdi. Yüzde 94 başarı oranı ile bin 134 çocuk, bir ortaöğretim kurumuna yerleştirildi.
Kuruluşlarda fiilen kalan çocukların okul başarı not ortalaması, 2011-2012 eğitim ve öğretim yılında 3,13 iken, 2012-2013 eğitim ve öğretim yılında 3,33'e, 2013-2014 eğitim ve öğretim yılında ise 3,36'ya yükseldi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Geçen eğitim ve öğretim yılında korunma ve bakım altında bulunan çocuklardan LYS'ye 415 çocuk girdi, 293'ü üniversiteyi kazandı.Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülen çalışmalar kapsamında, korunmaya muhtaç çocuklar için koğuş tipi kuruluş bakımından ev odaklı bakıma geçilmesi, bu çocukların akademik ve sportif başarılarını arttırdı.
2011-2012 eğitim ve öğretim yılında 157 olan özel okula giden koruma ve bakım altındaki çocuk sayısı, 2012-2013 yılında 359, geçen yıl 367, bu yıl ise 372'ye yükseldi.
2013-2014 eğitim ve öğretim yılında korunma ve bakım altında bulunan çocuklardan 415'i LYS'ye girdi, bunlardan 293'ü yüksek öğrenime girmeye hak kazandı.
Bu gençlerden 81'i 4 yıllık ve üzeri fakültelere, 212'si 2 yıllık meslek yüksek okullarına yerleştirildi.
Bin 134 çocuk ortaöğretim kurumuna yerleşti
Koruyucu aile yanındaki gençlerin başarı oranı yüzde 86,5, çocuk evlerinde bulunanların başarı oranı yüzde 76,4, SED ile desteklenenlerin başarı oranı yüzde 70,3 oldu.
Koruyucu Aile Hizmetinden yararlanan çocukların okul başarı not ortalaması 2013-2014 eğitim ve öğretim yılında 3,79 oldu. Sosyal ve ekonomik destek hizmetinden yararlananların Okul Başarı Not Ortalaması 2013-2014 Eğitim ve Öğretim Yılında 3,4 oldu.
Sevgi evleri, çocuk yuvası, yetiştirme yurdunda bulunan gençlerin başarı oranının yüzde 65,4, genel başarı oranının ise yüzde 71 olduğu görüldü.
Bin 211 çocuk, Temel Eğitimden Orta Öğretime Geçiş (TEOG) kapsamındaki yazılı sınavalara girdi. Yüzde 94 başarı oranı ile bin 134 çocuk, bir ortaöğretim kurumuna yerleştirildi.
Kuruluşlarda fiilen kalan çocukların okul başarı not ortalaması, 2011-2012 eğitim ve öğretim yılında 3,13 iken, 2012-2013 eğitim ve öğretim yılında 3,33'e, 2013-2014 eğitim ve öğretim yılında ise 3,36'ya yükseldi.
Son Güncelleme: Cuma, 12 Aralık 2014 15:22
Gösterim: 1556
TBMM Dilekçe Komisyonu'na başvuran tarih öğretmenleri, Osmanlıca dersini kendilerinin vermesini talep ediyor.
Tarih öğretmeni Muhammed Seloğlu, birçok imzacısının bulunduğu dilekçesinde, Osmanlıca'nın en yaygın kullanım alanının arşiv belgeleri olduğunu, arşiv belgeleri ve Paleografya eğitiminin de sadeceTarih bölümlerinde verildiğini belirtti.
Bu durumda Osmanlı Türkçesi dersinin kim tarafından verilmesi gerektiğinin açıkça ortada olduğunu ifade eden Seloğlu, dilekçesinde, şunları kaydetti:
"Türk Dili ve Edebiyatı ile Din Kültürü mezunları dahil olmak üzere hangi bölümdeki mezunlar Mühimme Defteri, Şeriyye Sicili, Ahkam Defteri gibi arşiv kayıtlarını okumuşlardır? Biz tarihçiler bunların hepsini en ayrıntısına kadar işlediğimiz için Osmanlı Türkçesi dersinin biz tarihçiler tarafından verilmesi gerekmektedir.
Sosyal bilimler lisesinde zorunlu olan bu ders için öğretmen açığı oluşmuştur. Bakanlık bu açığı kapatmak için 26 haziran 2013 tarihinde Hayrat Vakfı ile bir protokol imzalayarak, orta öğretim kurumlarında okutulan Osmanlı Türkçesi derslerini verecek öğretmenler ile öğretmen eğitiminde görev alacak kişilerin belirlenmesi ile ilgili karar alınmış ve bu karar neticesinde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin Osmanlı Türkçesi derslerini vermelerini onaylamıştır. Osmanlı Türkçesi, din dersi olmayıp bir tarih dersidir. Osmanlı Türkçesi derslerinin asıl sahipleri tarafından verilmelidir.
"Her ayrıntısına kadar alıyoruz"
Merve Nur Tatlılıoğlu, Osmanlıca derslerininTarih Bölümüne verilmesini istediklerini belirterek, İlahiyat ve Din Kültürü bölümlerinin bu dersi vermek için uygun olmadığını savundu.
Tatlılıoğlu, "Çünkü Osmanlıca derslerini İlahiyat ve Din Kültürü Bölümleri almamaktadır. Biz bu dersi verebilecek kapasitede olduğumuzu düşünüyoruz. İlahiyat Bölümüne Osmanlıca dersinin eklenmesi gibi bir durum söz konusu ise zaten hazırda bulunan Osmanlıca dersini verebilecek kapasitede olan TarihBölümü öğrencilerine çok büyük haksızlık olacaktır" dedi.
Bu dersi vermeyi tarih bölümünün hak ettiğini ifade eden Tatlılıoğlu, "Zaten Din Kültürü ve İlahiyat Bölümlerinin önü açıktır. Osmanlıca dersini o bölümlere vermek atanması zor olan Tarihçilerin hakkını yemek demektir" ifadesini kullandı.
Leyla Akan da "Biz tarihçiler olarak Osmanlıca dersini her ayrıntısına kadar alıyoruz. Ayrıca 4 yıl boyunca farklı dersler altında da farklı yazı tiplerini görüyoruz. Türk Dili ve Edebiyat bölümü, Din Kültürü Bölümü bizim kadar ayrıntılı almamaktadır. Bundan dolayı Osmanlıca dersinin tarihçilere verilmesini istiyoruz" dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
TBMM Dilekçe Komisyonu'na başvuran tarih öğretmenleri, Osmanlıca dersini kendilerinin vermesini talep ediyor.
Tarih öğretmeni Muhammed Seloğlu, birçok imzacısının bulunduğu dilekçesinde, Osmanlıca'nın en yaygın kullanım alanının arşiv belgeleri olduğunu, arşiv belgeleri ve Paleografya eğitiminin de sadeceTarih bölümlerinde verildiğini belirtti.
Bu durumda Osmanlı Türkçesi dersinin kim tarafından verilmesi gerektiğinin açıkça ortada olduğunu ifade eden Seloğlu, dilekçesinde, şunları kaydetti:
"Türk Dili ve Edebiyatı ile Din Kültürü mezunları dahil olmak üzere hangi bölümdeki mezunlar Mühimme Defteri, Şeriyye Sicili, Ahkam Defteri gibi arşiv kayıtlarını okumuşlardır? Biz tarihçiler bunların hepsini en ayrıntısına kadar işlediğimiz için Osmanlı Türkçesi dersinin biz tarihçiler tarafından verilmesi gerekmektedir.
Sosyal bilimler lisesinde zorunlu olan bu ders için öğretmen açığı oluşmuştur. Bakanlık bu açığı kapatmak için 26 haziran 2013 tarihinde Hayrat Vakfı ile bir protokol imzalayarak, orta öğretim kurumlarında okutulan Osmanlı Türkçesi derslerini verecek öğretmenler ile öğretmen eğitiminde görev alacak kişilerin belirlenmesi ile ilgili karar alınmış ve bu karar neticesinde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin Osmanlı Türkçesi derslerini vermelerini onaylamıştır. Osmanlı Türkçesi, din dersi olmayıp bir tarih dersidir. Osmanlı Türkçesi derslerinin asıl sahipleri tarafından verilmelidir.
"Her ayrıntısına kadar alıyoruz"
Merve Nur Tatlılıoğlu, Osmanlıca derslerininTarih Bölümüne verilmesini istediklerini belirterek, İlahiyat ve Din Kültürü bölümlerinin bu dersi vermek için uygun olmadığını savundu.
Tatlılıoğlu, "Çünkü Osmanlıca derslerini İlahiyat ve Din Kültürü Bölümleri almamaktadır. Biz bu dersi verebilecek kapasitede olduğumuzu düşünüyoruz. İlahiyat Bölümüne Osmanlıca dersinin eklenmesi gibi bir durum söz konusu ise zaten hazırda bulunan Osmanlıca dersini verebilecek kapasitede olan TarihBölümü öğrencilerine çok büyük haksızlık olacaktır" dedi.
Bu dersi vermeyi tarih bölümünün hak ettiğini ifade eden Tatlılıoğlu, "Zaten Din Kültürü ve İlahiyat Bölümlerinin önü açıktır. Osmanlıca dersini o bölümlere vermek atanması zor olan Tarihçilerin hakkını yemek demektir" ifadesini kullandı.
Leyla Akan da "Biz tarihçiler olarak Osmanlıca dersini her ayrıntısına kadar alıyoruz. Ayrıca 4 yıl boyunca farklı dersler altında da farklı yazı tiplerini görüyoruz. Türk Dili ve Edebiyat bölümü, Din Kültürü Bölümü bizim kadar ayrıntılı almamaktadır. Bundan dolayı Osmanlıca dersinin tarihçilere verilmesini istiyoruz" dedi.
Son Güncelleme: Cumartesi, 13 Aralık 2014 13:00
Gösterim: 2444
Liselerde seçmeli Osmanlı Türkçe'si dersi alan öğrencilerin, üniversitede seçecekleri edebiyat ya da Türk dili edebiyatı bölümlerinde daha rahat okuyacağı bildirildi.
Trakya Üniversitesi (TÜ) Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali İhsan Öbek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlıca Türkçe'sinin siyasi olarak değerlendirilmemesi gerektiğini söyledi.
Osmanlıca'nın Türklerin Müslümanlaşma sürecinden sonra Arap alfabesiyle kullandıkları ve 1928'e kadar devam eden yazılı bir dil olduğunu ifade eden Öbek, şöyle konuştu:
"Türkler Müslüman olduktan sonra Arap alfabesini aldılar ve metinlerini Arap harfleriyle yazmaya başladılar. Bir Arap gelip bizim metinlerimizi okuyamaz. Bir Türk de Osmanlıca bilse dahi Arapça bilemez. Şu anki tartışma liselerde ve dengi okullarda bu dil öğretilsin mi öğretilmesin mi. Bu dil seçmeli olduktan sonra okutulabilir, öğretilmelidir. Yararları şu şekilde olabilir, üniversitelerin edebiyat ya da Türk dili edebiyatı bölümlerine gelenler Osmanlıca'yı daha kolay öğrenebilir."
Meseleyi mezar taşında düğümlemek doğru değildir
Öbek, seçmeli dersle ilgili tartışmaların mezar taşına düğümlenmesinin doğru olmadığını, mezar taşı okumanın profesyonel bir Osmanlıca gerektirdiğini söyledi.
Mezar taşlarını okumanın psikolojik bir yararı olacağını ifade eden Öbek, şöyle devam etti:
"Lisede Osmanlıca harfleri öğrenmiş olsanız ben eminim yarın öbür gün edebiyat fakültesindeyseniz bu anlamda size kelime bazında katkısı olacaktır fakat bundan beklenen yararı çok da abartmamak lazım. Osmanlıca öğrenecek kişi Türkiye'nin önde gelen bir aydını olmak iddiasındaysa bu gazeteci olabilir, hukukçu olabilir, tıpçı olabilir fark etmez. Osmanlı dönemindeki kültür çok büyük bir kültürdür. Dolayısıyla Osmanlıca'yı profesyonel şekilde bilmesinin yararı vardır. Tabii normal ve sıradan bir vatandaşın bilmesine gerek yoktur."
TÜ Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bölümü 1. Sınıf Öğrencisi Betül Korhan ise Osmanlıca'nın bir kültür dili olmasına rağmen şu anda hiçbir yerde kullanılmadığını kaydetti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Liselerde seçmeli Osmanlı Türkçe'si dersi alan öğrencilerin, üniversitede seçecekleri edebiyat ya da Türk dili edebiyatı bölümlerinde daha rahat okuyacağı bildirildi.
Trakya Üniversitesi (TÜ) Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali İhsan Öbek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlıca Türkçe'sinin siyasi olarak değerlendirilmemesi gerektiğini söyledi.
Osmanlıca'nın Türklerin Müslümanlaşma sürecinden sonra Arap alfabesiyle kullandıkları ve 1928'e kadar devam eden yazılı bir dil olduğunu ifade eden Öbek, şöyle konuştu:
"Türkler Müslüman olduktan sonra Arap alfabesini aldılar ve metinlerini Arap harfleriyle yazmaya başladılar. Bir Arap gelip bizim metinlerimizi okuyamaz. Bir Türk de Osmanlıca bilse dahi Arapça bilemez. Şu anki tartışma liselerde ve dengi okullarda bu dil öğretilsin mi öğretilmesin mi. Bu dil seçmeli olduktan sonra okutulabilir, öğretilmelidir. Yararları şu şekilde olabilir, üniversitelerin edebiyat ya da Türk dili edebiyatı bölümlerine gelenler Osmanlıca'yı daha kolay öğrenebilir."
Meseleyi mezar taşında düğümlemek doğru değildir
Öbek, seçmeli dersle ilgili tartışmaların mezar taşına düğümlenmesinin doğru olmadığını, mezar taşı okumanın profesyonel bir Osmanlıca gerektirdiğini söyledi.
Mezar taşlarını okumanın psikolojik bir yararı olacağını ifade eden Öbek, şöyle devam etti:
"Lisede Osmanlıca harfleri öğrenmiş olsanız ben eminim yarın öbür gün edebiyat fakültesindeyseniz bu anlamda size kelime bazında katkısı olacaktır fakat bundan beklenen yararı çok da abartmamak lazım. Osmanlıca öğrenecek kişi Türkiye'nin önde gelen bir aydını olmak iddiasındaysa bu gazeteci olabilir, hukukçu olabilir, tıpçı olabilir fark etmez. Osmanlı dönemindeki kültür çok büyük bir kültürdür. Dolayısıyla Osmanlıca'yı profesyonel şekilde bilmesinin yararı vardır. Tabii normal ve sıradan bir vatandaşın bilmesine gerek yoktur."
TÜ Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bölümü 1. Sınıf Öğrencisi Betül Korhan ise Osmanlıca'nın bir kültür dili olmasına rağmen şu anda hiçbir yerde kullanılmadığını kaydetti.
Son Güncelleme: Perşembe, 11 Aralık 2014 13:34
Gösterim: 1315