Logo

Zekanın tanımı ve türleri

Kategori: Spot
Pazartesi, 22 Aralık 2014 09:55 tarihinde oluşturuldu



IQ testleriyle hesaplanabilmesine rağmen zekânın ne anlama geldiği ve ne kadarının ölçülebildiği konusunda henüz bir görüş birliği sağlanmış değildir. İşte birkaç tarif:

“Cevap vermede, muhtemel çözümleri inceden inceye aramada çabukluk ve bir problemin evreleri arasındaki yeni ilişkileri algılayabilme kapasitesidir.”

“Zekâ doğuştan var olan ve yaşamla birlikte kazanılan yetenekler toplamıdır.”

“Beynin bilgiyi alıp, hızlı ve doğru olarak analiz etmesidir.”

Zekânın önemi

Zekâ, kafatasımızın içerisinde bir yere yerleştirilmiştir. Ancak beynimizin neresinde olduğunu bilemiyoruz.

Yirmi birinci yüzyılın en önemli silahı sadece ve sadece zekâdır. Gittikçe artan bir hızla değişen dünyada, başarının tek yolu değişime uyum sağlamakla olur. Bunu da ancak kıvrak zekâyla yapabiliriz. Yani ezberci eğitime karşı çıkan, uzun süren ve kaliteli bir eğitimle düzene sokulan yaratıcı bir zekâ gereklidir. Bu zekâ, hayatta her şeye kesin cevap vermez. Hayatı siyah-beyaz görmez. Ara tonlarla da yaşamayı bilir.

Zekânın ölçülmesi

 Zeka (IQ) testleri, kıyasıya eleştirilmelerine rağmen yine de yeteneğin yani aklın gizli gücünün göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden zekâyı, “zekâ testlerini yapabilme yeteneği” olarak tarif edenler vardır. Ancak Harvard Üniversitesinden pedagog David Perkins, “IQ zekâ değildir, son derece kompleks bir fenomen olan zekânın sadece bir boyutudur” demektedir.

Karl Popper ve John C. Eccless de benzer fikirleri savunmaktadırlar:

“Öyle görünüyor ki, insanlar arasında muhtemelen doğuştan zekâ farklılıkları bulunmaktadır. Ancak böyle çok boyutlu bir sorunu; insanın sahip olduğu bilgi ve zekâyı (kavrama çabukluğu, sezinleme derinliği, yaratıcılık, sergileme berraklığı vb.) tek boyutlu olan zekâ bölümü (IQ) gibi bir işlemle ölçülebilmesi de imkânsız görünüyor.”

Zekâ ölçümleri birçok güvensizlikleri ortaya çıkarır: IQ sonuçları beyazların siyahlara, zenginlerin yoksullara oranla daha zeki olduğunu göstermektedir. Yine testlerde düşük derece alan bir kişi, bir yıl sonra aynı testten daha iyi sonuçlar alabilmektedir. Ayrıca bu testler kişinin hayatı boyunca göstereceği başarı veya başarısızlıklara ilişkin herhangi bir fikir vermemektedir.

Yale Üniversitesinden psikoloji profesörü Robert J. Stern “Zekâ Testleri Ne Kadar Akıllı” başlığı altında derlediği yazısında, geleneksel zekâ testlerinin analitik ve sözel yetenekleri doğru olarak değerlendirdiğini, ancak yaratıcılık ve pratik bilgileri ölçmekte yetersiz kaldığını belirtiyor. Yine stresin düşük olduğu durumlarda bu testler liderlik vasıflarını yeterince ölçemiyor. Harvard Üniversitesinden psikolog Daniel Goleman, “IQ testlerinin, kimin daha çok para kazandığıyla veya daha doyumlu bir sosyal hayat sürdüğüyle hiçbir ilgisi yok” diyor.

IQ ne demek?

Nasıl bir araba, motor gücünün izin verdiğinden daha hızlı gidemiyorsa, insan beyni de kapasitesinin üstündeki bilgilere cevap veremiyor. Beynin bazı fonksiyonları zayıf olması ya da kişinin orta derecede bir IQ seviyesine sahip olması, onun amaçsız bir yaşam süreceği ya da işinde başarısız olacağı anlamına gelmiyor. Üstelik, kişinin gazı kökleyip son sürat gitmesi de her zaman zevk vermeyebiliyor.

Sadece dile iyi hakim olmak, hesapları çabuk yapabilmek veya düzenli ve mantıklı olmak da kişiyi “zeki” yapmıyor. İnsan beyni son derece karışık ve şaşırtıcı bir organ olduğundan, sayısız yetenek ve fonksiyona sahip. Ve bunların hepsini de testlerle ölçmek mümkün değil. İnsan, beynin çeşitli yeteneklerini kullanmada ne kadar başarıysa o kadar zeki sayılıyor.

Test sonuçlarının skorları 80’den 140’a kadar değişiyor. İşte insanların zekasını belirleyen sayılar ve anlamları; https://edmedicom.com

90 altı: Ortanın altında

90-109: Orta

110-119: Zeki

120-129: Süper

130 ve üstü: Dahi

120’nin üzerinde bir skor elde edenler ayrıcalıklı sayılıyor ama, 80’in altında ve 140’ın üzerindeki skorları anlayabilmek için lisanslı bir psikolog ile karşılıklı görüşme ve daha kapsamlı testler gerekiyor. Yaşa göre düzenlenen skorlar 14 ve 75 yaş arasındaki insanlar için geçerli oluyor. Her yaş grubuna verilen test de aynı...

Aslında IQ sayımızı pek de ciddiye almanız gerekmiyor, çünkü her IQ testi az çok farklı bir sayılandırma yöntemi kullanıyor.

Zekâ değişir mi?

Genelde bilim adamları zekânın oluşumunda ağırlığı kalıtıma veriyorlar. Sosyolog Charles Murray “Bell Curve - Çan Eğrisi” adlı kitabında, kalıtımın rolünün yüzde 60 dolaylarında olduğunu belirtiyor ve IQ’nun değişmezliğini savunuyor.

Harvard Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bölüm Başkanı Howard Gardner bu görüşe karşı çıkıyor: “Hamile bir kadının beslenme şekli ve uyuşturucu kullanıp kullanmaması bebeği zekâ seviyesi geniş ölçüde etkiler. Doğumdan sonra beynin entelektüel merkezleri büyük bir gelişim geçirir. Entelektüel yönden kısır ortamlarda büyüyen çocukların zekâlarının gelişmediği bilinen bir gerçek”

Günümüzde genellikle kabul edilen görüş, zekânın kısmen kalıtsal, kısmen de çevresel olduğu şeklindedir. Zekâyı etkileyen çevresel faktörleri şöyle özetleyebiliriz:

(1) Doğum stresi zekâyı olumsuz etkiler.

(2) Beslenme. Ekonomik olarak iyi gelişmiş ülkelerin çocukların beyin ağırlığı daha fazladır.

(3) Civa ve civalı bileşikler gibi beyin gelişimine zararlı olan toksinler zekânın da zayıflamasına sebep oluyorlar.

(4) Zihinsel uyarım. Beyni uyarıcı ortamlarda yetiştirilen çocuklar daha şanslıdır.

(5) Ebeveyn - çocuk etkileşimi. IQ’su yüksek olan çocukların, ebeveynleri tarafından gelişimlerinin desteklenmiş olduğu gözlenmiştir. Bu ebeveynler, çocuklarına zaman ayırıyorlar, oyuncakları, kitapları ile ilgileniyorlar ve onların başarılı olmaları için çaba harcıyorlar. Onlarla insanlar ve cisimler hakkında konuşuyorlar ve herşeyi açık seçik ve doğru olarak açıklıyorlar.

Zekânın türleri ve duygusal zekâ

Kişinin yeteneklerinin tümünü tek bir zekâ testiyle ölçmenin mümkün olmadığını söylemiştik. Harvard Üniversitesinden Howard Gardner, “Zekânın Türleri” başlıklı makalesinde, insan zekâsının çeşitli unsurlarla oluştuğunu ileri sürüyor. Gardner‘a göre bu unsurların sayısı dokuzu buluyor: Dil, matematik, müzik, spatiyal (uzaysal), bedensel çeviklik, kişisel zekâ, doğal nesneleri ve mistik teorileri algılama yeteneği gibi zekâyı parçalara bölüyor.

Amerikalı araştırmacı Dr. Daniel Goleman zihinsel süreçlerin bilinçli olarak yönlendirilmesini başarının anahtarı olarak görüyor. Goleman, “duyguların ve aklın işletilmesi”nden söz ediliyor.

Ona göre sadece aklın ve duyguların belli bir dengede olmaları halinde, duygular düşünceleri doğru yola yönlendirebiliyorlar. Ve sadece diğer insanların duygulanımlarını algılayan; bir işletmenin ve bir ilişkinin işleyiş kurallarını anlayan kişiler özel ve mesleki hayatlarında başarılı olabiliyorlar.

Goleman’a göre, “duygusal zeka”nın kişinin yaşamsal başarısı üzerinde etkin bir rolü var ve bu rol, IQ’nun yaşamımız üzerindeki etkisinden daha fazla... Bu yüzden de Eski Yunandaki filozofların bilgeliğin anahtarı olarak benimsedikleri “Kendini tanı” sözüne yeni öğütler ekliyor. “Herkes ilk önce kendi duygularını tanımalı, sonra onları ele almayı, örneğin kızdığı zaman kendi kendini sakinleştirmeyi öğrenmeli. Sonra da duygularını işlevsel kılmalı; yani uzun vadeli amaçlarını düşünme eyleminin merkezi haline getirmeli, olumsuz dürtüleri soğutmalı ve ödülleri ertelemeli...” Böylece, kişinin kendisini tanımasından sonra diğerlerinin duygularına karşı “empati” gelişecek ve bu bilgiler insanı “sosyal zekâ” ile davranmaya, kendini duruma uyarlamaya ve nihayet kendi amaçlarını gerçekleştirmeye götürecektir.

İlginç olan, bilgeliğe giden bu beş adımı küçük çocukların çok iyi bilmeleri ve yapmaları... Dokuz aylık bebekler bile anne babalarından duygularla ne yapılacağını öğreniyorlar. Sözgelimi anne, bebeğin bir oyuncak karşısındaki sevincine içten bir “evvveet”le karşılık veriyor ve sesindeki tonlama bebeğin gülüşüyle eşzamanlı çıkıyor diyelim. Bu ton, bebeğe, annesinin onun duygularını anladığını belirtiyor. Eğer anneden bu “onaylama” bir daha gelmezse, bebek gülmekten hatta heyecan duymaktan vazgeçiyor. Goleman’ın belirttiği “dürtü kontrolü” konusunda bazı çocukların müthiş usta oldukları, dört yaşındakilerle yapılan deneylerde ortaya çıkıyor.

ABD’de dört yaş grubuyla yapılan bir deneyde, çocukların her birine bir şekerleme verilmiş ve birinci şekeri 15-20 dakika boyunca yemedikleri takdirde ikinci bir şekerin verileceği söylenmiş. Bazı çocuklar birinci şekeri hemen yerken, kimileri o 15-20 dakikayı kendi kendilerine konuşarak veya gözlerini kapalı tutarak geçirmişler ve ikinci şekeri de almışlar. Araştırmacılar, aynı çocuk grubunu 12 yıl sonra tekrar inlerle “Ödülü erteleyebilmek, duygusal oto-yönetimin çekirdeğidir” diyor.

Ayrıca “sosyal zekâ” yuva çağı çocuklarında bile net olarak görülüyor. “sosyal olarak uyumlu” bir çocuk bir arkadaş grubuna girmek istediğinde, o grubun önce davranışlarını gözlemliyor. Ondan sonra gruptan bir çocuğun davranışlarını taklit etmeye başlıyor ve o çocukla konuşuyor. Ondan sonra da zaten grup tarafından kabul ediliyor.

Goleman’ın tezleri büyüklerin dünyasına uyarlandığında ise “yeni”  olma özelliğini kaybediyorlar. Yine de Goleman, hem kendisinin hem de Perkins’in tezlerinin geçerliliğini kitabın satışıyla kanıtlıyor. Bugüne kadar en az 500.000 adet kitap satan Goleman’ın sırrı, vatandaşlarının, çok daha düzeyli olan eğitim metotlarına rağmen, çocuklarının neden daha başarısız ve şiddet eğilimli veya madde bağımlısı olduklarını merak edişlerine duyduğu sempatide yatıyor. Ve kitabın çok çekici olan başlığı olan “Duygusal Zekâ” da herhalde reklektif zekanın bir göstergesi...

Gardner’in Çoklu Zekâ Teorisi

Harward  Üniversitesi öğretim üyelerinden  Howard Gardner zekâ konusunda çalışırken farklı bir şeyler gözlediğini görerek şunları ifade etmiştir:

“Çocuklar ve beyin hasarlı yetişkinlerle yaptığım günlük çalışmalar beni insan doğası ile ilgili bedensel bir olguyla derinden etkiledi: İnsanoğlu çok geniş, çok sayıda kapasitelerle dolu. Bir bireyin bir alandaki üstünlüğü, bir başka alandaki gücüyle karşılaştırılabilecek ve tahmin edilebilecek kadar basit değil!”

İşte Çoklu Zekâ Teorisinin başlangıç noktasını bu görüş açısı oluşturmaktadır. İnsandaki kapasiteler çok karmaşık olduğundan bunları IQ olarak bir sayıya indirgeme güçlüğü vardır.  Gardner’e göre  tek tip zekâ tanımlaması artık geçerliliğini yitirmiştir ve zekâ türlerini ortaya atmıştır. Bunlar; sözel – dil zekâsı, mantık – matematik zekâsı, görsel – uzamsal zekâ, müziksel- ritmik zekâ, bedensel-kinestetik zekâ, kişiler arası sosyal zekâ, içsel zekâ, doğa zekâsı ve varoluşçu zekâ olarak dokuz ayrı türdür.

Her bireyde bu zekâ türlerinden biri veya birkaçı mevcuttur. Bir kişinin bir zekâ türündeki düşüklüğü başka türdeki yeteneğini etkilemez. 

Çoklu Zekâ Teorisi özellikle eğitim alanında, mesleki yönlendirmede oldukça yararlı sonuçlara yol açmıştır ve bütün dünyada çok ilgi görmüş, benimsenmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Sefa SAYGILI

Psikiyatrist, Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.