Logo

Tüm eğitim dünyasının bir seferberliğe ihtiyacı var

Kategori: Üniversiteler
Perşembe, 24 Ekim 2019 13:03 tarihinde oluşturuldu



Son 15 yılın anaokulundan yükseköğretime kadar eğitimin her kademesinde pek çok değişime sahne olan bir zaman dilimi olduğunu belirten İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Bahar Akıngüç Günver, “Dünya çapında ele alırsak en önemli değişim dijitalleşme. Öğrenme ve iletişim teknolojilerindeki değişim eğitim sürecine de damga vurdu.” diye konuştu.

bahar_akingucTürkiye’de eğitimin son 15 yıldaki seyri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben, eğitimciliği ve eğitim yönetimini Kültür Koleji’nde tecrübe ettim. Öğrenmek ve öğretmek eylemini; ‘Mesele tohum atmaktır, çiçeğin nereden çıkacağını bilemeyiz’ felsefesiyle her zaman zengin ve canlı tutmaya çalışan, geleceğe ve gençliğe inancı, güveni tam olan bir eğitim kurumunda mesleğe hazırlandım. Dolayısıyla her zaman olumlu tarafa odaklanmak, umut, insana güven, iyimserlikten ödün vermemek eğitime ilişkin değerlendirme mekanizmalarımın temelini oluşturur. Türkiye’nin eğitimdeki 15 yıllık seyrine de böyle bakmak istiyorum ancak 15 yılın çıktısını veren istatistikler, araştırmalar, sınav sonuçları gibi veriler beni bir eğitimci olarak düşündürüyor. Yerel ve küresel düzeyde Türkiye’nin eğitim istatistiklerini incelediğimde ortaya çıkan tablo bir hayli düşündürücü. PISA 2015 raporuna göre Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada. Ülkemizde yerli PISA olarak değerlendirilen ABİDE sonuçlarına göre, 8. sınıf öğrencilerinin yüzde 16’sı dört işlemi yapmakta yetersiz, her 4 öğrenciden birinin de Türkçe bilgisi, temel ve temel altı seviyede bulunuyor. Türkiye’ye 60 yıldır eğitim hizmeti sunan bir aile işletmesi üyesi, bir eğitimci olarak bu tablo karşısında 15 yılı, üzerinde bir durup düşünmemiz gereken zaman dilimi olarak nitelendirebilirim.  

SON 15 YIL EĞİTİMDE ÖNEMLİ DEĞİŞİMLERE SAHNE OLDU
Size göre son 15 yılda eğitimde gerçekleştirilen en önemli değişim ne oldu ve neden?
Dünya çapında ele alırsak en önemli değişim dijitalleşme. Öğrenme ve iletişim teknolojilerindeki değişim eğitim sürecine de damga vurdu. 15 yıl içinde yaşanan bir kuşak değişimi de var. Y kuşağından Z kuşağına geçiş söz konusu ki değerleri, dünyaya bakışlarıyla teknolojiye, doğaya çok farklı bir neslin iz bıraktığını ve halen iz bırakmaya devam ettiğini söyleyebilirim. Bu kuşak değişiminin yansıması her ülkede farklı oldu ve olmaya devam edecek. Ülke genelinde baktığımızda ise 15 yıl anaokulundan yükseköğretime etkisiyle, amaçlarıyla, uzun vadede sonuçları izlenmesi gereken pek çok radikal değişime sahne oldu. Anaokulu kurucusu ve K12 düzeyinde eğitimcilik deneyimime dayanarak değişim anlamında en düşündürücü hamleler arasında ilk söyleyebileceğim 4+4+4 eğitim sistemi. Öğrencinin bilişsel olarak hazır olmadığı yaş grubunda, seçim yapan konuma getirildiği bu sistem hem kuruluş hem de uygulama süreçlerinde aileler ve öğretmenler için bir mücadele alanına dönüştü. Eğitim politikalarında karar alıcıların da sirkülasyonunun çok fazla olduğu bir zaman dilimiydi. 15 yılda 6 bakan geldiğini düşünürsek, kurulan sistemlerin olgunlaşmadan değiştirildiğini gözledik ki bu da eğitim uygulamalarında bir başlık olarak karşımıza çıktı. Temel liselere dönüşüm de ülkemizde son 15 yılda eğitimde belirleyici konulardan biri oldu. Çok uzun yıllar liseyi yalnızca üniversiteye hazırlığın ya da üniversiteye girişin bir yansıması, uzantısı olarak gören anlayış değişse de sistem yine de üniversiteye hazırlık sürecinin bir parçası gibi devam etti. Dönüşümle birlikte temel liselerin işlev olarak yine dershane mantığıyla çalıştığını gözlemledik. Üniversiteye giriş sistemindeki değişiklikler, sınav basamakları ve soru tarzlarındaki değişim de 15 yılın gündem maddelerinden biriydi. Öğrenme teknolojilerinin sınıflara transfer edilmesi ve yükseköğretimde Türkiye’yi yabancı öğrenciler için cazibe merkezine dönüştürecek uygulamalar son 15 yılda hız kazandı. Zorunlu göç ile ülkemize gelen Suriyeli okul çağındaki çocukların ve gençlerin durumu, eğitim politikalarımızın gündemine şimdiye kadar hesaba katılmayan çok önemli bir sosyal olguyu ekledi ki bu da göç. Zorunlu göç kapsamında gelen gençlerin ve çocukların eğitim ihtiyaçlarının karşılanması, uyum süreçlerinde okulun fonksiyonu başlı başına son 15 yıl ve belki de gelecek 15 yıla ilişkin hassasiyetle ele alınması ve yönetilmesi gereken bir başlık. Ek olarak son iki yıldır, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Sayın Ziya Selçuk’un öğretmen eğitimine ve eğitim yönetiminde kaliteye ağırlık veren vizyon değişikliği çok önemli bir gündem maddesi. Sahadan geliyor olması büyük bir ayrıcalık. Bir de tabii eğitimin felsefesi ve hayati başlıklara ilişkin konularda tüm eğitim dünyasının bir seferberliğe ihtiyacı var. Aydınlanma düşüncesi, rasyonel bakış, demokratik haklar, katılımcılık, toplumsal cinsiyet eşitliği, ötekileştirme, şiddet gibi konulara ilişkin farkındalık düzeyimizin biraz köreldiğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki yıllarda eğitim seferberliğiyle çok daha iyi yerlere varabileceğimize inanıyorum. Özetle son 15 yıl anaokulundan yükseköğretime kadar eğitimin her kademesinde pek çok değişime sahne olan bir zaman dilimidir.

Eğitimde kamu – özel sektör diyalog ve işbirliğini değerlendirebilir misiniz? Bu iletişimin daha verimli olabilmesi için neler önerirsiniz?
Kamu-özel sektör diyaloğu eğitimde özellikle lise ve üniversite yıllarında öğrenciler için çok önemli. Ancak bu işbirliğinin ve diyaloğun yalnızca öğrencilere staj ve iş olanağı gibi kısıtlı bir çerçevede değerlendirilmesi konuyu eksik ele almak olur. Kamu-özel sektör diyaloğu, öğrenci ve eğitim yöneticilerinin yetiştirilmesinde, anne-baba eğitimlerinde, eğitim kurumlarının araştırma ve toplumsal sorumluluk misyonlarını geliştirme sürecinde olağanüstü katma değer yaratabilir. Bu noktada iletişim ve etkileşimde verimliliğin temel kriteri sürdürülebilirlik. İyi örnekler ve uygulamalar yapılsa da ne yazık ki takvimleri kısa sürüyor. Bu noktada günü kurtaracak kısa vadeli, moda projeler yerine kamu-özel sektör diyaloğuyla iyileşip gelişebilecek alanlar belirlenmeli ve ortaya konan çalışmaların günlük, dönemlik değil, yıllara yayılan projeler olarak yapılandırılması önemli. Özel sektör ve kamu diyaloğu, eğitimin ve toplumun öncelikli ihtiyaçları doğru analiz edilerek belirlenirse çok daha uzun soluklu, çıktıları somut olan iletişim faaliyetlerini de beraberinde getirir.


GİZLİ TEHLİKE: BEYİN GÖÇÜ
Eğitimde ele alınması gereken kısa, orta ve uzun vadede konular nelerdir? Bu konularla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Eğitim alanında tüm kademelerde aday, mezun, eğitimcinin eğitimi gibi birden fazla alanda gelişmeye ve iyileştirmeye açık başlık var. Eğitim, yaşa bağlı kademelere ve sınıflara, müfredata ayrılsa da nihai amaç aynı: Sosyal, psikolojik, akademik alanda sağlıklı bireyler yetiştirmek. Bununla birlikte anaokulundan üniversiteye, her kademenin niteliği bir sonraki adımın, öğrenme sürecinin ve çıktının kaderini belirliyor. Dolayısıyla her şeyden önce eğitimin felsefesi, nihai amacı ve kademelerin birbiriyle olan sıkı ilişkisine ilişkin kavrayışımızda reform gerekiyor. Yükseköğretim üzerinden örnek vermek gerekirse; aday yükseköğretimde kaliteyi etkileyen en önemli unsur. Dünyanın en iyi yükseköğretim hizmetini tasarlayın, eğer hizmeti alacak olan adayın bagajında getirdiği birikimler yeterli değilse sunduğunuz hizmetten de tam anlamıyla yararlanamaz. Dolayısıyla yükseköğretimin K12’de iyi hazırlanmış, akademik eğitim almaya istek ve heyecan duyan adaylara ihtiyacı var. Burada K12 ve Seçme ve Yerleştirme uygulamalarında yükseköğretim kurumlarının mutlaka ortak bir akılla hareket etmeleri önemli. Öğretim üyesi başlığı da yükseköğretimde sürekli iyileştirme ve geliştirme gerektiren bir alan. Ana hedef yükseköğretimde Türkiye’yi küresel bir oyuncu haline getirmekse öğretim üyesi adaylarının eğitim ve seçim aşamaları için ulusal bir strateji oluşturulmalı ve izlenmelidir. Kalkınma yolunda hükümetin üniversitelere ve öğretim üyesi yetiştirme programlarına yüksek kaynak ayırması gerekmektedir. Bir diğer konu tersine beyin göçü. Türkiye’de yükseköğretim hizmeti alan akademisyenler, araştırmacılar, uzmanlar yurt dışına gidiyor ve geri gelmiyorlar. Beyin göçü bir ülke için gizli bir tehlikedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, burada yetişmiş ve yurt dışında kariyer yapmış çok iyi bilim insanlarımız var. Onları Türkiye’ye ziyaretçi ya da davetli konuşmacı olarak çağırıyoruz ama kalıcı kılamıyoruz. Daha dinamik, verimli ilişkiler kurmalarını, fikirlerini burada ürüne dönüştürmelerini sağlayamıyoruz. Yapılanlar da yetersiz kalıyor. Dünyanın farklı ülkelerinde çalışan bilim insanlarımıza cazip olanaklar sunulmalı, Türkiye’de yükseköğretim hizmeti alan genç öğrencilerimizle onları buluşturacak planlamalar yapılmalı. Beyin göçü yükseköğretimin en büyük sorunlarından biridir ve acil eylem planı alınması gereken konuların başında gelmektedir. Üniversitelerimiz başka ülkelerden üniversitelerle işbirliklerini artırarak, ortak derece programı, ortak araştırma, ortak doktora öğrenci dağılım program anlaşmaları ile çok şey öğrenebilir. Bu işbirliklerinin sonucunda lisans ve lisansüstü programlarda değişiklikler yapılabilir.

“Aydınlanma düşüncesi, rasyonel bakış, demokratik haklar, katılımcılık, toplumsal cinsiyet eşitliği, ötekileştirme, şiddet gibi konulara ilişkin farkındalık düzeyimizin biraz köreldiğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki yıllarda eğitim seferberliğiyle çok daha iyi yerlere varabileceğimize inanıyorum.”

15. YIL MESAJI
DÜŞÜNCE VE İFADE PLATFORMU
Eğitim sektöründe hizmet veren tüm markalar için Artı Eğitim bir düşünce ve ifade platformu. Sektör özelinde eğitim kurumlarının kendilerini ifade edebilecekleri ve en önemlisi de eğitim hizmetleri anlamında birbirlerinden haberdar olabilmelerini sağlayan bir medya olarak 15 yıldır ayakta kalmak, zoru başarmaktır. Artı Eğitim bu anlamda zoru başarmış bir yayın. 15 yılda emeği geçen tüm kalemleri ve eğitim emekçilerini kutluyor, başarıların devamını diliyorum.

 



YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.