Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı Rifat Sarıcaoğlu, Artieğitimdergisi'ne verdiği özel röportajda Türkiye'deki vakıf üniversitelerinin gelişimini anlattı . Sarıcaoğlu, "Türkiye’de bir üniversite enflasyonu var" dedi.
Bugün Türkiye yükseköğretiminin ayrılmaz bir parçası olan vakıf üniversiteleri, mezunlarının her alanda kazandığı başarılar ile değerlerini ve tercih edilebilirliklerini yükseltiyorlar. Vakıf üniversitelerini bir çatı altında toplamayı ve sisteme yeni girenlerin de sürece çabuk ayak uydurmalarını sağlamayı amaçlayan Vakıf Üniversiteleri Birliği’nin başkanı Rifat Sarıcaoğlu, “Yeni Vakıf Üniversiteleri emekleme sürelerini hızlı geçmeliler ki, toplumda vakıf üniversiteleri için olumsuz bir imaj doğmasın. Yoksa tüm Türkiye’nin yükseköğretimi zarar görür” diyor.
Devlet üniversitelerinin aksine, bütçeden kaynak almayan vakıf üniversiteleri; mütevelli heyeti başkanından araştırma görevlisine kadar bünyelerindeki herkesin kişisel çabalarlarıyla ve özverileriyle bilim üretiyorlar. Bu çabalarla dünyadaki diğer üniversitelerle de rekabet halinde olan ve Türk üniversitelerinin yabancı öğrenciler tarafından da tercih edilebilir hale gelmeleri için adımlar atan vakıf üniversiteleri, bir yandan da önlerindeki engelleri de aşmaya çalışıyor. Vakıf Üniversiteleri Birliği ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Rifat Sarıcaoğlu, özellikle YÖK yasasının değişmesi ve yabancı dilde akreditasyonların tamamlanmasının ardından, dünya üniversiteleriyle rekabette daha başarılı olunacağı görüşünde. Haklı da bir isyanı var Sarıcaoğlu’nun. Üniversite kavramının adını hak etmek için uzun bir süreç gerektiğinin altını çizen Sarıcaoğlu, dünyanın köklü üniversitelerinin önemli aşamalardan geçerek, rüştlerini ispat ettikten sonra “üniversite” olduklarını, ama Türkiye’de bunun böyle algılanmadığına dikkat çekiyor.
Bu yıl itibarıyla Türkiye’de kaç tane vakıf üniversitesi eğitime başlayacak? Kontenjanları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Türkiye’de bir üniversite enflasyonu var. Vereceğim sayılar dergi basılana kadar değişebilir, maalesef artık bu hale geldi! Şu anda sistemde 68 tane vakıf üniversitesi bulunuyor. Ankara’daki TED Üniversitesi ve İstanbul’daki Nişantaşı Üniversitesi de bu sene sıfırdan başlayacak. THK da Ankara ve Kayseri’den sonra İstanbul’da bir şube açıyor. Bunlar sisteme yeni girenler. YÖK Başkanı’ndan edindiğim bilgiye göre de 15 tane daha vakıf üniversitesi onay bekliyor. Bunların kaçı onaylanır, hangi sürede girerler bilemiyoruz, bu artık YÖK’ün genel kurul kararı. Kontenjanlarla ilgili olarak da YÖK’ün aldığı bir çerçeve karar var, fakat hemfikir değiliz. Geçtiğimiz günlerde YÖK Başkanı’na yaptığım ziyarette de bunu açıkça belirttim. Mevcut vakıf üniversitelerinin bir bölümünün kontenjan arttırma talebine şöyle bir yanıt geldi; kayıtları doldurduysanız, kontenjanlarınızı arttıracağız. Bana göre, bu mevcut üniversitelerin cezalandırılması demek. Bu iddialı ama doğru bir laf!
Vakıf üniversitelerinin, Türkiye’deki rolü hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bildiğiniz gibi birtakım çalıştaylar yapılıyor. Bunlarda da ortaya çıkan bir sonuç var; değişime en hızlı ayak uyduran kurumlar, vakıf üniversiteleri, çünkü rekabet var. Aynı öğrenciyi hem vakıf üniversitesi almaya çalışıyor, hem de devlet üniversitesi almaya çalışıyor. Biri ücretli, diğeriyse bir kısmını ücretli, bir kısmını ücretsiz. Dolayısıyla ben buna haksız rekabet diyorum. Bu nedenle bizler kendimizi hep yenilemek, hizmetlerimizi arttırmak zorundayız; yatırımlarımızı yapmak, kampüslerimizi düzeltmek, son teknolojiyle donatmak, iyi hocaları almak zorundayız ve bu nedenlerle bizler daha hızlı adapte olabiliyoruz.
YABANCI DİL AKREDİTASYONU ŞART
Yabancı öğrenciler de artık Türkiye’yi tercih etmeye başladılar. Onları daha fazla çekmek adına, vakıf üniversiteleri ne gibi çalışmalar yapıyorlar?
Aslında bu, Vakıf Üniversiteleri Birliği ve TOBB’un altındaki DEİK’in müşterek çalışmasıyla oluştu ve YÖS’ün kaldırılmasından sonra başladı. Zaten yabancı öğrenci de Türkiye’ye gelmeye hazırdı. Biz hep Malezya örneğini veriyoruz. Ben burada kıyaslama amacıyla söylemiyorum ama G–20 ülkelerine baktığınız vakit, Türkiye var ama Malezya yok, nüfusu bizden küçük, çekim merkezi olarak Türkiye’nin tarihi ve kültürü çok daha yüksek ve otomatikman bizim öncü olmamız lazım. Malezya’da çoğunluğunun Müslüman olması nedeniyle tercih ediyorlar desek, Türkiye’de de çoğunluk Müslüman ve daha doğru bir tercih. İklimsel olarak Türkiye’de 4 mevsim var ama Malezya da yok. Bu tip verilerle karşılaştırdığınız zaman, çok geride kaldığımızı gördük. Orada bilfiil 85 bin yabancı öğrenci var ve bu sayının Türkiye’de en az 3 katı olması lazım, yani 250 bin. Aama esas sorun şimdi başlıyor. Yabancı öğrencileri buraya getiriyoruz ama ne için geliyor, çünkü yabancı dilin iyi bir şekilde öğretildiğini düşünüyorlar. Ama ülke olarak henüz buna hazır değiliz, bu bize ciddi bir darbe vurabilir. O yüzden YÖK’le konuşmalarımızda da hemen yabancı dil için bir akreditasyon yapılmasını söylüyoruz.
Şu anda vakıf üniversitelerinde okuyan kaç yabancı öğrenci var? Daha çok hangi ülkelerden geliyorlar?
Türkiye’de, kardeş topluluklar da dâhil olmak üzere toplamda 25 bin yabancı öğrenci var. Aslında bu rakam çok az. Bunların da 6 bin 500’ü vakıf üniversitelerinde. Öğrenciler, kardeş topluluklar dediğimiz Türkî Cumhuriyetler, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ve biraz da Balkanlar’dan geliyorlar.
Yabancı öğrencileri davet eden üniversitelerin teşvik kapsamına alınmasıyla ilgili bir taahhüdü vardı hükümetin. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Bürokraside çarklar yavaş ilerler ama son zamanlarda biraz hızlandılar. DEIK ile yaptığımız toplantıda da bunu gündeme getirdik. Burada ciddi bir adım atıldı ve artık bu yıldan itibaren o teşvikler verilmeye başlanacak. Ama bunu vermese de biz çalışmalarımızı yapmak zorundayız. Devletin verdiği de 300 bin dolara kadar… Diyelim ki siz yurtdışında bir tanıtım yaptınız, bunu ihracat kalemi gibi görüyor, çünkü siz dışarıdan Türkiye’ye döviz getiriyorsunuz ve buna istinaden veriyor. Diyelim ki siz 600 bin dolar harcadınız, 300 bin dolarını alıyorsunuz. Ama zaten bunu devlet yapmasa bile biz üniversite olarak yapmak zorundayız. Teşvik veriliyor diye yapılmaz bu iş ama tabii ki ülkenin bakış açısını göstermesi açısından anlamlı.
Vakıf Üniversiteleri Birliği olarak geçtiğimiz aylarda açıkladığınız 45 milyar dolarlık yatırım ve büyüme hedefi doğrultusunda ne gibi çalışmalar yaptınız?
Bu, sisteme yeni girecek üniversiteler ve mevcutların yapacağı yatırımlarla ilgili bir hedeftir. Biz, kendi üyelerimize dönüp, ne kadarlık bir yatırım yapmayı düşünüyorsunuz diye sorduğumuzda, aldığımız cevap buydu. Her üniversite birtakım yatırımlar yapıyor. Mesela biz kendi üniversitemizde bu sene, 35 milyon dolarlık yatırım yaptık. Dolayısıyla herkes yatırım yapmaya devam edecek.
YASA DEĞİŞİKLİĞİ MUTLAKA OLMALI
Vakıf üniversitelerinin karşılaştığı en büyük problemler neler? Aşmanız gereken sorunlar?
Özet olarak, sistemin serbestleşmesi… Çok acilen yeni bir yasa gerekiyor. Bunu artık YÖK de söylüyor. YÖK, bırakın vakıf üniversitelerini, yükseköğrenimi yönetemiyor artık. Bu benim deyimim değil, kendilerinin deyimi. Bu yüzden yasa çalışmaları var ve Eylül ayında bunlar artık gündeme gelecek. Anayasa değişikliği mi olur, yoksa 2547 Sayılı Yasa’nın tadili mi olur, bu tartışılıyor ama kesinlikle bir yasa değişikliği olacak. Bizler de bunu merakla bekliyoruz, en büyük beklentimiz ve sıkıntımız bu.
Vakıf üniversitelerinin kardeş ülkeleri var dediniz, Türkî Cumhuriyetler dediniz… Vakıf üniversitelerinin geneline bakarsak, en çok hangi ülkelerle uluslararası anlaşmalar yapılıyor?
Yurtdışı anlaşmaları dediğimiz zaman ben bunu birkaç parçaya bölüyorum. Birincisi değişim, ikincisi yabancı öğrenci alımları, üçüncüsü diploma, dördüncüsü de ERASMUS gibi serbest dolaşımdan kaynaklanan anlaşmalar. Değişim programları da daha çok Batı dünyasıyla oluyor. Dünyadaki ekonomik dengelerin değişimiyle artık biraz da Doğu’ya doğru kaymaya başladı. Mesela Singapur, Avustralya, Çin, Japonya ile anlaşmalar, vakıf üniversiteleri arasında çoğalıyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde o trendi göreceğiz ama Batı ağırlıklı devam edecek; ABD, İngiltere, Avrupa, Kanada ile. Öğrenci çekmek için bilhassa Kuzey Irak, İran, Kuzey Afrika ve Türkî Cumhuriyetler, onlardan da Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan, Balkan ülkeleri derken de Bulgaristan ağırlıklı ve ekonomik krizden ötürü Yunanistan… Bir de Almanya’da yaşayan Türklerin çocuklarının Türkiye’ye gelmesiyle ilgili bir potansiyel oluştu. Diploma anlaşmalarına gelirsek de o networkun içinde olan 69 tane üniversite var. Biz Bilgi Üniversitesi olarak onların içinden kendimize en uygun olanını, University Of Liverpool’u seçtik. Dünyadaki ilk 100’de sıralanmış bir üniversite. Biz şöyle bir ilk gerçekleştirdik; Türkiye’de merkezi sınavdan yerleşen bir öğrenciyi, 3 yıl İstanbul’da Bilgi Üniversitesi’nde okutuyoruz, son senesinde Liverpool’da okutuyoruz ve resmi olarak 2 diploma veriyoruz.
Bildiğiniz gibi tercih dönemindeyiz. Diyelim ki bir öğrencinin kafasında vakıf üniversitesi var, tercihini neye göre yapmalı?
Ben hayatım boyunca hep verilerle konuşmayı sevdim. Tabii ki varsayımlar da olabilir, bazen hipotez yapmanız gerekebilir ama verilerle hareket etmek için bu konularda bir araştırma yaptırdık. Buna göre öğrencilerin tercihlerini yaparken ilk önce bölümü, ikinci üniversiteyi, üçüncü olarak ise şehri düşünüyor. Tercihteki en büyük etkenler ise öncelikle kendi tercihi, ardından rehberlik hocası, son olarak ise ailesi ya da bir yakını. Eskiden bu tam tersiydi. Ama öğrencilere benim yapabileceğim en büyük tavsiye şu; seçtikleri üniversiteleri kısa bir liste haline getirsinler. Zaten lise sonda öğrenci kafasında bir üniversite kurmaya başlıyor. Burada önemli olan, kısa listesini 3 – 4 üniversiteye düşürmesi ve muhakkak o üniversiteleri ziyaret etmeleri. Bir öğrenci, ömür boyu üzerinde kalacak bir diplomaya yatırım yapıyor, en az 4 – 5 yıl burada kalacak, belki burada geçirerek feragat edeceği saat 2 – 3 saat ama bunu yapmıyor, yaz tatilini bölmek istemiyor. En önemli tavsiyem, gidip yaşayacakları yeri kesinlikle görmeleri. Buradaki öğrencilerle, mezunlarla, hocalarla konuşsunlar, ondan sonra karar versinler. Yoksa yanlış kararlar veriyorlar. Çünkü o doku herkese uymayabilir, üniversite öğrenciye uymayabilir, öğrenci de üniversiteye uymayabilir.
ABD OLMAK HAYAL DEĞİL AMA ZOR!
Vakıf üniversitelerini dünyadaki benzerleriyle karşılaştırdığınızda, ne gibi sonuçlar elde ediyorsunuz?
Türkiye bu konuda daha çok yeni… Dünya ile rekabet dediğimizde, biraz önce de bahsettiğimiz gibi uluslararası öğrenci çekebilme potansiyelinin olması gerekiyor. ABD, İngiltere ve Avustralya üniversiteleriyle kıyasladığımızda, daha alacağımız çok yol var. Çünkü üniversite olmak kolay değil, yüzyıllar alıyor ve uzun bir süreci var. Türkiye’de benim şahsi olarak karşı çıktığım kavram da bu üniversite kavramı. Demek istediğim; üniversite olmak kolay bir şey değil, daha öğrenci almamış, hatta açılmamış kurumlara bile biz üniversite diyoruz. Türkiye’de algılanmıyor ama yurtdışında bu böyle; üniversite olabilmek için belli kademelerden geçmek gerek. Rüştünü ispatlamak, belirli sayıda mezun vermek, bunları topluma kazandırmak, yapılan araştırmalar, yayınlar vs. bunların hepsi zaman içinde oturur. Dolayısıyla bir ABD olmak hayal değil ama zor. Kendimizi önce bölgesel bir güç haline getirip, bölgedeki üniversitelerle kıyaslamalıyız. O zaman zaten çekim merkezi olacağız. Ardından da önce Doğu Akdeniz’de söz sahibi olmalıyız. Yunanistan, İtalya, İspanya, Fransa’nın güneyi, Kuzey Afrika’nın kuzeyi, Mısır, gibi ülkelerde öncü olup, sonra Avrupa’ya doğru ilerlemek lazım…
Vakıf üniversiteleri, devlet üniversitelerini zorlamaya başladı
Artık vakıf üniversiteleri, devlet üniversitelerini zorlamaya başladı. 15–16 yıllık bu süreçte ciddi adımlar atıldı ve toplumdaki algı pozitife dönüştü. Eskiden paralı ama kalitesiz öğrenci geliyor düşüncesi, zamanla mezunlar belli yerlere geldiğinde referans noktamız oldu. İstanbul’da şu anda vakıf üniversitelerinde okuyan öğrenci sayısı, devlet üniversitelerinde okuyanlardan fazla! Zaten bu başlı başına işin nereye gittiğini gösteriyor.
YÖK ve ÖSYM sistemin gelişmesinde yavaşlatıcı bir etken
Ülkemizde bir YÖK ve ÖSYM gerçeği var. Bu her iki kurum da yükseköğretime büyük katkılarının yanı sıra, sistemin gelişmesinde yavaşlatıcı bir etken de olmuştur. Sistem arz talep dengesizlikleri ile ortaya çıkmış ve adalet, sadece sıralama kriterlerine göre belirlenmiştir. Böylece zaman içinde sistemde ücretsiz okuyan varlıklı aile bireyleri çoğunluk haline gelmiştir.
eğitimtercihi
YASAL UYARI:
Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.