Logo

2023 Vizyonunun Parlayan Yıldızı “Öğretmen”

Kategori: Alparslan Dartan
Çarşamba, 19 Aralık 2018 11:21 tarihinde oluşturuldu



 

Alpaslan Dartan / Terakki Vakfı Okulları/Yönetici., PDR Uzmanı., Eğitim Danışmanı / Eğitim Gazetecileri Derneği YK üyesi, PDR İst. Şb. Bşk. (2012-2017)

alpaslan_dartan“Öğrenciler Öğretmenden Öğrendikleri Kadar ÖĞRETMEN İÇİN Öğrenirler.” Prof. Dr. Ziya Selçuk

 

23 Ekim 2018 tarihinde açıklanan Eğitimde 2023 Vizyonu son yıllarda eğitim alanında belki de en çok merak uyandıran ve üzerinde en çok konuşulan konuların başında geldi. 2023 vizyonunun açıklanmasının üzerinden (Ekim- Aralık) ortalama üç ay geçmesine rağmen etkisi ve uyandırdığı heyecan hala ilk günkü gibi. Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk’un ya da yardımcılarının ne söylediği ya da ne söyleyeceği günü gününe hatta saati saatine tüm ülke olarak hepimizin (kendisini takip eden medya dâhil) ilgisini çekiyor.

Açıklanan “2023 Eğitim Vizyonu” ‘nunda 19 ana başlığa ve 44 alt başlığa değinilmişti. Bizzat Prof. Dr. Ziya Selçuk hocamızın her bir başlığa ilişkin sosyal medya üzerinden paylaşımları oluyor. Bunlar içerisinde eğitim camiasının en çok üzerinde durduğu konuların başında öğretmen yetiştirme ve iş başında öğretmen eğitimlerinin nasıl gerçekleştirileceği geliyor. Prof. Dr. Ziya Selçuk hocamız da konuya ilişkin “Öğretmen ve okul yöneticilerimizin mesleki gelişimlerini sürekli desteklemek üzere üniversitelerle ve STK’larla yüz yüze, örgün ve veya uzaktan eğitim işbirlikleri hayata geçirilecektir” açıklamasında bulunmuştu. Bana göre de 2023 Eğitim Vizyon belgesinin ana unsuru “değişim ve gelişim” olurken, içi dolu mu olur boş mu olur bilemem ama “öğretmenlik mesleği nin parlatıldığına tanık olacağız.

Vizyon belgesinde sözü edilen erken çocukluk eğitim hizmetinin yaygınlaştırılması, şartları elverişsiz gruplarda eğitimin niteliğinin artırılması, ilkokul ve ortaokulların gelişimsel açıdan yeniden yapılandırılacak olması, okullar arası başarı farklılıklarının azaltılarak okulların niteliklerinin artırılması, öğrencilerin ilgi, yetenek ve mizaçlarına uygun esnek modüler bir programın geliştirilmesi, akademik bilginin beceriye dönüşmesinin hedeflenmesi, Fen ve Sosyal Bilimler Liselerindeki öğretimin niteliğinin daha da iyileştirilmesi gibi genel hedefler bütünsellik ve dönüşümün gerçekleştirilebilmesi adına önemlidir. Burada önemli olan süreç içerisinde bu hedeflere uygun adımları atabilmek ve bunu sürdürülebilir kılmaktır.

Ülkemizde öğretmen yetiştirme konusunda ilk resmi çalışmalar Cum­huriyetten önce başlamış, Cumhuriyetle birlikte çeşitli yaklaşımlarla ve değişikliklerle günümüze kadar gelmiştir. Ancak bugün de dâhil olmak üzere öğretmen yetiştirmede öğretmenlik mesleğini seçeceklerde aranılması ge­rekli nitelikler somut bir şekilde belirlenmemiştir. Öğretmenlik öyle bir meslektir ki diğer meslekî alanlarda başarılı olanların öğretmenlikte de başarılı olacaklarını düşünmek yanlıştır. Akademik bakımdan yeterli seviyede bilgi edinilse bile öğretmenlik mesleğine uyum sağlayabilmek farklı kişilik özelliklerini gerektirir. Çünkü bilmek ayrı şey, bildiğini öğretebilmek ve öğrencilerle iyi kişilerarası ilişki kurabilmek ise başka şeydir. Öğretmenlik mesleği ayrı ve özel bir eğitim gerektirdiğinden öğretmen ihtiyacını karşılayabilmek için yapılan çalışmalar da faydalı olamamıştır.

 

"Darülmuallimin Rüşti" den günümüze “Öğretmen Yetiştirme”

1839'da Gülhane Fermanı ile gerçekleştirilen Islahat hareketleri, ülkemizde eğitim ve öğretim alanında yeni atılımların gerçekleştirilmesine neden olmuştur. Ne var ki Cumhuriyetin ilânı sırasında eğitim sistemimiz ve bu sistem içerisinde öğretmen okullarının durumu pek de parlak değildi. Gerçi Tanzimat’tan sonra batı düşünce ve modellerine göre bir takım eğitim kurumları açılmıştı fakat bu kurumlar nicelik yönünden yeterli olmadığı gibi Cumhuriyet çocuklarına çağdaş bir eğitim verecek güçten de yok­sundular. Ülkede hâlâ ikili bir eğitim anlayışı ve uygulaması sürerken 3 Mart 1924 tarihinde yürürlüğe giren 430 sayılı "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" (Öğretimin Birleştirilmesi Kanu­nu) ile bu doğrultuda ilk fakat çok temelli bir adım atılmış oldu.

Bunun yanında ülkemizde bir Milli Eğitim Sistemi ve politikası oluşturmak amacıyla farklı yıllarda özellikle Amerikalı eğitim bilimci uzmanlar yurda davet edilmiş [ John Dewey (1924), J.J.Rufi (1951) ve J.Maske (1952) v.b] ve Türkiye’de eğitim sistemi hakkında değerlendirme ve önerilerde bulunmaları istenmiştir.

Bunlar içerisinde en bilineni Milli Eğitim Bakanlığı'nın daveti üzerine 1924'te Türkiye'ye gelerek iki ay kadar incelemelerde bulunan John Dewey olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı’na inceleme ve görüşlerini içeren iki rapor veren Dewey, ikinci raporunda öğretmenlerin yetiştirilmelerinin önemine vurgu yapmıştır. Dewey'e göre zeki ve fedakâr erkek ve kadınları öğretmenlik mesleğine cezbederek onları öğretim görecekleri konularla birlikte çağdaş ve pedagojik fikirlerle donat­mak çetin bir meseledir. Bunu sağlayabilmek için öğretmenlerin mali prob­lemlerle karşılaşmamalarını, tayin ve nakil işlemlerinin sıklığı sebebiyle zor durumda kalan öğretmenlerin görev yerlerinin sık sık değiştirilmemesinin gerektiğini vurgulamıştır. Dewey, öğretmen yetiştirmede açılacak farklı seviyelerdeki öğretmen okullarının öğrenim yıllarının öğrenim amacına uygun olarak değişebileceğini söylemiştir.

Ülkemize davet edilen eğitimcilerden birisi de Amerikalı eğitimcilerden olan John Rufi'dir. John Rufi, gözlemlerini anlatan 92 sayfa ve iki bölümden oluşan raporunu Haziran 1952’de “Türkiye’de Orta Öğretim, Müşahedeler, Problemler ve Tavsiyeler” adıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na sunmuştur. Rufi, kendi ülkesinde yükseköğretim ve öğretmenliğe girişte uyguladıkları seçme işleminden bahsederken, öğretmen adaylarının öncelikle, ilgi ve zekâlarını ölçücü nitelikte testlere tâbi tu­tulduklarında söz etmiş mesleğe girişte okul müdürünün tavsiyesi ve son iki sınıftaki başarılarıyla ilerlemek istedikleri sahaya uygun olup ol­madıklarının izlendiğini belirtmiştir.

Robben J. Maaske, ise 1953 yılının Ocak, Şubat ve Mart aylarında Ankara, Konya, Bolu, Adana, İzmir, Balıkesir, İstanbul ve Eskişehir’de “Öğretmen Yetiştirme” ve “İş başında Yetiştirme” konularında konuşmalar yapmış, seminerler ve konferanslar vermiş, üç makale hazırlamış ve 63 okul ziyaret etmiştir. Maaske, incelemelerini “Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Hakkında Rapor” (Maaske 1955) düzenleyerek bitirmiştir. Beşinci Milli Eğitim Şurası’na da katılan Maaske’nin raporunda Öğretmen okullarına öğrenci alınırken yalnız bilgiye değil bir öğretmende bulunması gereken vasıflara da bakılmalıdır. Öğretmenler Yüksekokul mezunu olmalıdır. Öğretmen okullarının kitaplıkları geliştirilmelidir. Öğretmen kuruluşları mesleğin sevdirilmesi için gereken çalışmaları yapmalıdır. Öğretmenlere uygulanacak meslek, genel kültür ve özel meslek derslerinin dengeli bir dağılımı sağlanmalıdır. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerle gelişmeleri sağlanmalıdır. Öğretmenlerin maddi durumlarının iyileştirilmesi gerekir demiştir.

1950 lerden bugüne öğretmen yetiştiren kurumlara öğrenci seçimindeki uygulamaların zaman içerisinde farklılıklar gösterdiği de görülmektedir. 1954-1955 öğretim yılında Gazi Eğitim Enstitüsüne (GEE) giriş sınavlarında ilk kez testler uygulan­maya başlanmıştır. Yıllarca, eleme ve seçme kademelerinde önce yazılı genel sınav ve sonra da bu sınavı başaranlar arasından kontenjanın iki katı aday çağrılarak sözlü sınav sonucu öğretmen adayı seçilmiştir.

Birçok ülkede öğretmen yetiştiren kurumlara öğrenci seçiminde genel olarak iki model kullanılmaktadır. Birinci modelde öğrenci seçimi öğretmen gereksinimine göre ve etkili öğretmen olabilmek için belirlenen çok sayıda ölçüte göre yapılmaktadır. Bu modelle programlara alınan adaylar mezun olduklarında doğrudan öğretmen olabilmektedirler. İkinci modelde ise öğrenciler hizmet öncesi eğitim programlarına, öğretmen gereksinimi gözetilmeden, genel ölçütlere göre seçilmektedir. Hizmet öncesi eğitimin sonunda ikinci bir eleme yapılarak öğretmen gereksinimine göre atama yapılmaktadır. İkinci modelde hizmet öncesinde öğrenci sayısı fazlalığının eğitimin kalitesini düşürdüğü ileri sürülmektedir.

Ülkemizin sosyo-kültürel yapısı ile siyasi ve ekonomik göstergeleri nedeniyle siyaset tüm kamu hizmetlerinde etkin olmuştur. Özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve barınma gibi temel ihtiyaçların giderilmesinde merkezi hükümetin izlediği politikalar hep etkili olmuştur. Ülkemizde de ikinci modelin Köy Enstitüleri ve Eğitim Enstitüleri deneyiminden sonra yaygın olarak uygulandığı görülmüştür. Bu nedenle Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne öğretmen adaylarının seçimi hep farklılaşmış ve ulusal kimliğimize, kültürümüze, gelenek ve göreneklerimize uygun günün, hatta geleceğin dünyasını kurgulamaya yönelik adımlar bir türlü atılamamıştır.

Öğretmen Okulları, Köy Enstitüleri, Eğitim Enstitüleri ve Yüksek Öğretmen Okulları gibi kendine özgü nitelikleri olan öğretmen okullarından bugünün Eğitim Fakültelerine ya da Fen-Edebiyat Fakültelerine geçiş gerçekleştirilmiştir. 1980’lerden beri de bu yapı öğretmen niteliğini artırmaktan oldukça uzak teorik bilgiye dayalı ve uygulamadan kopuk bir biçimde varlığını sürdürmektedir.

31 yıllık meslek hayatımda öğretmenlik mesleğini özümsemiş okulda aldığı eğitimi yeterli görmeyen, sürekli öğrenme hevesinde ve kendini geliştirme aşkıyla dolu çok ama çok başarılı öğretmenler gördüm tanıdım. Bu öğretmenlerin öğrenci ve velileriyle kurdukları iletişime hayran olmamak, akranlarıyla kurdukları iş dayanışmasına öykünmemek mümkün değil. Tabii bunların uzağından yakınından geçmeyen öğretmenler de gördük ve biliyoruz ki bu öğretmenlerimiz de bu sistemin bir parçası olarak aramızdalar.

 

Sonuç;

“Eğitimde öğrencilerin başarılarını etkileyen en önemli faktörlerden birisi öğretmendir. Öğretmenin önemi ve kalitesi kalkınma çabasındaki ülkemizde uzun yıllardır üzerinde durulan önemli bir konudur. Öğretmenin niteliğinin artırılması ve kalitenin yükseltilmesi için yapılan çalışmalar uzun bir süreci kapsamaktadır. Bu süreçte öğretmen adayının seçimi, mezuniyet öncesi müfredat programları ve mezuniyet sonrası işe giriş şartları çeşitli değişikliklerden geçirilmiş ve günümüzde uygulanılan sisteme kadar gelinmiştir. Özellikle öğretmen adayının seçimi, üzerinde en çok tartışılan konulardan birisidir, öğretmenlik kendine has bazı kişilik nitelikleri gerektirir. Çünkü sınıfta, sadece öğretmenle öğrenci arasında bilgiye dayalı bir etkileşim değil, öğrenciyle iyi iletişim kurabilme, öğrencinin büyüyüp gelişmesinde ve doğru kararlar verebilmesinde rehberlik edebilme ile uyum yapabilme yeteneğine sahip bireylerin yetişmesini sağlayıcı sosyal ve kültürel bir etkileşim de mevcuttur, öğretmen adaylarının da bu niteliklere sahip kimseler arasından seçilmeleri gerekmektedir.”

Yukarıdaki satırlar benim 1990 yılında öğretmen yetiştirme sorunu ve öğretmen nitelikleri üzerine yaptığım Yüksek Lisans tezimin özet kısmından aynen alınmıştır. Bugünün söylemlerinden bana göre hiçbir farkı yoktur. Prof. Dr. Ziya Selçuk hocamızın “40 Dakikayı yönetmek” konulu tam gün süren bir çalışmasına katılma şansım olmuştu. Pek çok konuya değinilen çalışmanın bir bölümünde “Öğrenciler Öğretmenden Öğrendikleri Kadar ÖĞRETMEN İÇİN Öğrenirler” demişti.

Binlerce öğretmeni sınıf içerisinde gözlemleme, izleme şansı yakalamış olan Milli Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Ziya Selçuk hocamızın “Öğretmen Yetiştirme” konusunda bunu başarmasını diliyorum. Öğretmenlerin seçim aşamasından eğitim sürecine ve iş başında olması gereken yenilenme eğitimlerine kadar pek çok konuya kişisel olarak çok hâkimler. Kişisel birikimlerini elindeki veriler ışığında ve tüm eğitim paydaşlarının görüşlerinden yararlanarak kullandığında ancak bu çıkmazdan ülke olarak kurtulabiliriz.

Kaynakça; 

  1. 1.İki eğitim fakültesinde okuyan öğrencilerin tercih sıralamaları ile kişilik özelliklerinin karşılaştırılması / M.ÜYazar: Alparslan Dartan, Danışman: PROF.DR. Hasan Tan, 1990 İstanbul, Yüksek Lisans Tezi. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp
  2. 2.http://dergipark.gov.tr/download/article-file/451329
  3. 3.http://www.egitimtercihi.com/ogretmenlerodasi/20641-gelecegin-oegretmenleri-nas-l-yetistirilmeli.html
  4. 4.http://www.egitim.hacettepe.edu.tr/belge/OgretmenEgitimi-istihdam_Raporu.pdf

 

 

 

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.