Logo

Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştirme ve Toplumsal Algı

Kategori: Alparslan Dartan
Çarşamba, 04 Aralık 2019 13:52 tarihinde oluşturuldu



Alpaslan Dartan / Eğitim Danışmanı – PDR uzmanı 

alpaslan_dartanBugün üniversiteye öğrenci yerleştirme sistemine göre adayların yaptıkları tercih sıralamaları taşıdıkları anlam bakımından oldukça önemlidir. Bir yükseköğretim programı için yapılan tercih aynı zamanda öncelikli bir meslek tercihi­dir. Meslek tercihi ise bireyin gelecekteki hayatını büyük ölçüde etkileyecek kararlardan birisidir. İlgiler ve yetenekler göz önünde tutulmadan yapılan tercihler, adayları hesaplamadıkları programlarda okumaya ve dolayısıyla ilerde onları yeniden bir tercih yapmaya zorlayabilir. Bu bakımdan ne olursa olsun bir yükseköğretim programına girmek amacıyla veya üzerinde hiç düşünmeden gelişigüzel yapılmış tercihler ya bireyin birkaç yılının kaybına sebep oluyor ya da hayat boyu bir meslekten beklediği doyumu büyük ölçüde azaltıyor. Bu nedenle "meslek tercihi" bireyin meslekler arasında beğenisine uygun olanların olmayanlardan ayırımı anlamını taşır ve ilk sıralarda tercih edilen meslekler de en çok istenen arzulanan meslekler arasında sayılır.
Öğretmenlik mesleğinin en çok önemsendiği ve çokça tercih edildiği ülkelerin başında Finlandiya geliyor. Öyle ki zaman zaman kültür gezileri gibi hem eğitim sistemleri üzerinde hem de öğretmen yetiştirme politikaları için ülkemizden ve dünyanın farklı ülkelerinden Finlandiya’ya geziler düzenlenmektedir. Finlandiya’da popüler bir çalışma alanı olarak yüksek yeterlikler gerektiren öğretmenlik, bütün kademelerde yüksek lisans düzeyinde öğrenim zorunlu olduğu, eğitim ortamlarında teori ve pratik bütünlüğün sağlandığı, statüsü oldukça yüksek bir meslek alanı olarak görülmektedir.
Genel ya da mesleki ortaöğretimi bitirip üniversite giriş sınavında başarılı olan öğrenciler öğretmen olmak için üniversitelere başvurduğunda; yazılı giriş sınavı, yetenek testi, bireysel mülakat ve grup tartışmasının gözlenmesi aşamalarını içeren özel bir seçme sistemine tabi tutuluyorlar. Toplamda ise müracaat edenlerin ancak %10 ‘u öğretmen yetiştirme programına kabul ediliyor. 
Ülkemizde ise sosyo-kültürel yapısı ile siyasi ve ekonomik göstergeleri nedeniyle siyaset özellikle eğitim, sağlık, ulaşım ve barınma gibi temel ihtiyaçların giderilmesinde etkili olmuştur. Bu da eğitimin milli bir mesele ve siyaset üstü olarak ele alınmasını zorlaştırmıştır.
Ülkemizde Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne öğretmen yetiştirme politikalarımız hem sosyolojik hem de ekonomik süreçlerimizle yakından ilişkili olmuştur. Kendine özgü nitelikleri olan “Öğretmen Okulları”, “Köy Enstitüleri”, “Eğitim Enstitüleri” ve “Yüksek Öğretmen Okulları” gibi öğretmen yetiştiren okullardan bugünün “Eğitim Fakültelerine” ya da “Fen-Edebiyat Fakültelerine” doğru bir değişim olmuştur. Bu değişimin olumlu olmadığı, öğretmen yetiştirme serüvenimizin bir türlü ulusal kimliğimize, kültürümüze, gelenek ve göreneklerimize uygun günün, hatta geleceğin dünyasını kurgulamaya yönelik beklentileri karşılayamadığını söyleyebiliriz.
1980’lerden beri öğretmen yetiştiren kurumlar teorik bilgiye dayalı ve uygulamadan kopuk bir biçimde varlığını sürdürüyor. Milli Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Ziya Selçuk yakın bir geçmişteki söyleşisinde fakültelerde uygulanan eğitim programının % 85’inin teorik bilgiye ortalama %15 e yakınının da uygulamaya dönük ve sahadaki süreçlerle ilgili olduğunu söylemiştir. Eğitim Enstitüleri döneminde uygulamaya dönük eğitimin % 55-60 civarında olduğu düşünülürse öğretmenlerimizin öğretmenliği yaşantısal temelli değil kuramsal temelli öğrendiklerini görürüz.

ÖĞRETMEN ÖZELLİKLERİ
Bir ülkenin gelişmişlik düzeyinin en önemli göstergelerinden birisi eğitim sitemidir. Eğitim sisteminin en önemli öğesi de öğretmen ve öğretmen nitelikleridir. Öğretmenin niteliğinin artırılması ve kalitenin yükseltilmesi için yapılan çalışmalar uzun bir süreci kapsamaktadır ve dünyadaki gelişmelerden de bağımsız değildir. Öğretmen adayının seçimi, mezuniyet öncesi müfredat programları ve mezuniyet sonrası işe giriş şartları çeşitlilik göstermiştir. Özellikle öğretmen adayının seçimi, üzerinde en çok tartışılan konulardan birisidir, öğretmenlik kendine has bazı kişilik özellikleri gerektirir. Sınıfta, sadece öğretmenle öğrenci arasında bilgiye dayalı bir etkileşim değil, öğrenciyle iyi iletişim kurabilme, öğrencinin büyüyüp gelişmesinde ve doğru kararlar verebilmesinde rehberlik edebilme ile uyum yapabilme yeteneğine sahip bireylerin yetişmesini sağlayıcı sosyal ve kültürel bir etkileşim de mevcuttur, öğretmen adaylarının da bu niteliklere sahip olmaları çok önemlidir.
Binlerce öğretmeni sınıf içerisinde gözlemleme, izleme şansı yakalamış olan Milli Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Ziya Selçuk hocamızın 2023 Vizyonunu hedefleri içerisinde yer alan “Öğretmen Yetiştirme” konusu ağırlıkla mezun ve sahada çalışan öğretmenlerimizin niteliğinin artırılması yönünde ortaya koyduğu iradesinin eksik ve yetersiz olduğunu düşünüyorum. Oysaki öğretmen yetiştiren kurumların aday seçiminden, eğitim ve öğretim programlarına, staj olanaklarından Lisansüstü eğitim görmelerine, özlük haklarından elde ettikleri gelire kadar sistem temelli olan bir dizi bütünsel çalışmaya ihtiyaç vardır. Hızlı karar alma alışkanlığı ister istemez veriye dayalı sistematik düzenlemeler yapılmasına engel olmaktadır. Bu çerçevede özellikle öğretmen yetiştirme politikalarının yeniden yapılandırılması çok önemlidir.
American Psychological Association (APA) tarafından hazırlanan “Öğretmenler İçin 20 Temel Psikoloji İlkesi” başlıklı çalışması iletişim temelinde olumlu öğretmen ve öğrenci ilişkisinin sınıf ortamına, öğrenme süreçlerine ve bütünsel bir başarıya etkisini gösteren Psikolojik Faktörlere yer veren ve TEDMEM tarafından Türkçeye çevrilen önemli bir çalışma. Psikoloji ilkelerinin temel kaynağı öğretmenlerin iletişim becerilerinin öğrenciler üzerindeki etki alanını tarif etmesidir. Bu çalışmada; öğrencilerin bilişsel gelişimleri ve öğrenmeleri genel gelişim evreleri ile sınırlı olmadığı, öğrenmelerin mutlak bir bağlama dayandığı, öğrencilerin yaratıcılıklarının geliştirilebilir olduğu, öğrencilerin başarmak için dışsal yerine içsel motivasyona sahip olduklarında öğrenmekten zevk aldıklarını ve daha iyi performans gösterdiklerini, kişilerarası ilişkiler ve iletişimin, hem öğretme-öğrenme süreci hem de öğrencilerin sosyal-duygusal gelişimleri için önemli olduğunun altı çiziliyor. 

ÖĞRETMENLİK ALGISI ÜZERİNE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BAZI ARAŞTIRMALAR

Milli Eğitim Bakanlığı 1962 yılında, "Öğrencilerin Meslek Gruplarına Bağladıkları Değerler" isimli araştırmada Genel Lise, Öğretmen Okulu, Ti­caret Lisesi, Kız Sanat Okulları ve Erkek Sanat Okullarında okuyan 1629 öğrenciye bir anket uygulamıştır. Anket sonuçlarına göre serbest melekler % 44.4 ile birinci derecedeki prestijli meslek olarak gösterilirken %23.2 derecede prestijli meslek olarak da Öğretmenlik mesleği öne plana çıkmıştır.

Farklı yıllarda Necati Eğitim Enstitüsü ve Öğretmen Okulunda öğretmen adaylarına ve öğretmenlerine "iyi öğretmen özellikleri" adlı bir anket uygulanarak, çoktan aza puan sayısına göre iyi bir öğretmende bulunması gerekli nitelikler belirlenmeye çalışmıştır. Necati Eğitim Enstitüsü ve Öğretmen Okulunda 1956-1957 öğretim yılında 220 öğretmen adayı bu ankette, "güler yüzlü olma" yi birinci sırada, "meslek ahlâkı ve kişiliği olması" nı ikinci sırada yerleştirmiştir. Yine bu okulda 1957-1958 öğretim yılında 380 öğretmen adayına çoktan aza puan sayısına göre uygulanılan ankette öğretmenlerde "giyim ve davranışları normal ol­malı" birinci sırada, "ruhen ve bedenen sağlam olmalı" ya dördüncü sırada yer verilmiştir.

Vatandaşların öğretmenler hakkındaki görüş ve düşüncelerini anla­mak amacıyla yine Kocaçınar (1966), tarafından 1455 öğrenci velisine "öğretmenler hakkında görüş ve düşünceleriniz nedir?" şeklinde geniş çaplı bir anket uygulanmıştır. Bu anketin "öğretmenin kişiliği ve davranışları" ile ilgili bölümünde 12 ayrı kişilik özelliği veliler tarafından belirlenmiştir. Bun­ların içerisinde "sağlık durumu bozuk öğretmenlerin sayıca fazlalığı" ve "mesleklerini sevmediklerini söz ve davranışlarıyla belirten öğretmenlerin bulunduğu" bilgisi yer almaktadır.
Yapılan araştırmalar öğretmenliğin Türk toplumunda saygı duyulan bir meslek olduğunu, ancak kişilerin bir meslek seçimiyle karşı karşıya kaldıkları zaman öğretmenlik mesleğini öncelikle tercih etmediklerini or­taya koymaktadır. Karagözoğlu’nun (1987), yaptığı bir araştırmada 1986 Öğrenci Yerleştirme Sınavı sonunda 4 yıllık öğretmenlik formasyonu veren programları kazanan 9704 öğrencinin ancak % 12,7’sinin öğretmenlik mesleğini ilk üç tercihi arasında yer verdiği görülmüştür. Buna karşılık adayların % 70'i öğretmenliğe 7-18. tercihleri arasında yer ver­mişlerdir. İki yıllık öğretmenlik programlarını tercih edip kazanan toplam 8270 öğrencinin ise ancak % 5,4’ü öğretmenlik mesleğine ilk üç tercih arasında yer verirken % 71.7'si bu mesleğe 13-24. tercih sıralarında yer vermiştir. Aynı araştırmada 1982 ve 1986 Öğrenci Yerleştirme Sınavlarında iki ve dört yıllık öğretmenlik formasyonu veren bir yükseköğretim programını kazanan toplam 31367 adaydan hiç birisinin orta öğretim başarı puanı 100 üzerinden 80 ve yukarısı yani "pekiyi" derecede olmadığı görülmüştür, diğer bir ifadeyle öğretmenlik mesleğini tercih eden öğretmen adaylarının Liselerin üst başarı grubundan olmadıkları anlaşılmıştır.
Türkiye bağlamında yapılan çalışmalar göz önüne alındığında, sosyolojik açıdan öğretmenlik mesleğini ve öğretmenlerin toplumdaki yerini belirlemeyi amaçlayan ve Özpolat (2002) tarafından gerçekleştirilen çalışma önemli bulgular sunmaktadır. Bu çalışma kapsamında Zonguldak ilinde yaşayan 549 öğretmen, 628 öğrenci ve 550 velinin öğretmenlik mesleği ile ilgili görüşlerine başvurulmuştur. Öğretmenlerin kendi meslekleri ile ilgili görüşlerine yer verilmiş olması bakımından önemli görülen bu çalışmanın öne çıkan sonuçlara bakıldığında; Velilerin %81,7’si öğretmenlik mesleğini “çok” önemli bulduğunu belirtmiştir. Buna rağmen, “Öğretmenlere ne kadar değer veriyorsunuz?” sorusuna “çok” cevabı verenlerin oranı % 50,8’de kalmıştır. Öğretmenlerin %83,9’u, toplumsal statülerinin gittikçe düştüğünü belirtmiştir. Öğretmenler arasında “Sizce devlet öğretmene ne kadar değer veriyor?” sorusuna “çok” cevabı verenlerin oranı sadece %2,2’dir.
2014 yılında TEDMEM tarafından yapılan “Öğretmen Gözüyle Öğretmenlik Mesleği” konulu araştırmada da geçmiş yıllarda yapılan çalışmalarda olduğu gibi öğretmenlik algısının toplumda her şeye rağmen yine de olumlu olduğu ama bir meslek seçimi aşamasına gelindiğinde öncelikli olarak tercih edilmediğini bizlere gösteriyor. Örneğin Öğretmenlerin çoğunluğu; öğretmenliği gurur duyulacak, saygın, keyif verici, ideal bir meslek olarak nitelemektedirler. Yine öğretmenlerin %62,5’i, toplumun öğretmenleri bazen eğitimli çocuk bakıcısı gibi gördüğünü düşünmektedir. İlçe ve köylerde görev yapan öğretmenlerin iş doyumları, il merkezinde görev yapan öğretmenlerinkinden daha yüksektir. Ayrıca öğretmenliğin devlet güvenceli bir iş olması ve toplumda saygın bir yerinin olması, mesleği seçme sebeplerinin başında geldiği bulgular arasında yer verilmiştir.
Öğretmen adaylarının öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına seçiminden, öğretmenlerin mesleki bağlılıklarının nasıl geliştirileceği ile ilgili hususlar gibi pek çok konuya farklı paydaşların görüşleriyle şekillenen Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi’nde yer verilmiştir. “öğretmenlerin mesleki ve kurumsal bağlılığının iyileştirilmesi ve sürdürülebilir kılınması” ve “öğretmenlik mesleğinin algı ve statüsünün güçlendirilmesi” bu belgede önemli bir yer tutmaktadır. Bu belgenin içeriğinin ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir. Eğitimin ekonomik gelişmeler kadar önemli bir alan olduğunu idrak etmeli ve hızlı olmalıyız. Hızlı olacak kadar deneyim ve yetişmiş insan gücümüzün olduğuna inanıyorum.
Bilelim ki toplumsal yara gibi bu kapı hep açık ama kapatılmayı bekliyor. 

alpaslan_dartan"Öğrenme ortamlarının hızla değiştiği bir zaman diliminde öğretmenlerden beklenen tutum ve davranışların da durağan olması beklenemez. Bu niteliklerin içerisinde en önemli faktör dijitalleşen dünyaya düzenine rağmen eğitim ve öğretim faaliyetlerinin etkileşim ve psikolojiye dayalı ve insan insana bir iletişimin gerekliliğinin [“Psikolojik Faktörlerin”] güçlenerek öne çıkmasıdır."

Kaynakça:

 

 

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.