Logo

“Salgın Sınıfı” ve Eğitimde Fırsat Eşitliği

Kategori: Alparslan Dartan
Çarşamba, 17 Mart 2021 11:47 tarihinde oluşturuldu



Alpaslan Dartan - Eğitim Yöneticisi / PDR Uzmanı

alpaslan_dartanCovid 19 pandemisi nedeniyle zorlu bir yılı geride bırakmaya hazırlanan eğitim dünyası, geleceğe umutla bakabilmeyi istiyor. Bu hastalığın dünyadaki ölümcül etkisinin üzerinden tamı tamına bir yıl geçti. Hala aşı, maske ve mesafe üçgeninde tüm dünyanın bu hastalıktan bir an önce kurtulacağı zamanın gelmesini bekliyoruz.
İnsani ilişkilerin ve değerlerin zaafa uğradığı bu dönemde en çok zarar gören kesimin çocuk, ergen ve yetişkin demeden tüm eğitim görenler ve eğitim dünyası olduğunu ve bu kesimin eğitim süreleri açısından en az bir yıllık kayıplarının oluştuğunu bilimsel araştırmalardan okuyoruz.
Sınavların gölgesinde ve sınavlara endeksli yürüyen bir eğitim sisteminin pandemi döneminde bile eğitimcileri, eğitime yön verenleri sıkıştırdığını görüyoruz. Ülkemizde son bir yılda ara ara açılıp kapanmalar olsa da uzun süredir yüz yüze eğitim alabilme olanağı olan iki grup bulunuyor. Sağlık gerekçeleri, çalışan ebeveynlerin fazlalığı nedeniyle okul öncesi yaş grupları ile sınava hazırlanan 8 ve 12. Sınıf öğrencileri. Sınav grupları kurs adı altında okullarda ya da kurs merkezlerinde uzun süredir yüz yüze eğitime erişebilmişlerdir.
Resmi ya da özel kurumlar olsun özellikle bir yıldır okula hiç gitmeyen ara sınıfların (5-6 ve 7. Sınıflar, Hz.-9 -10 ve 11. Sınıflar) olması eğitimde fırsat eşitliğini oldukça zedelemiştir. Bu eşitsizliğin bir başka boyutu da çevrimiçi eğitime erişimde sorun yaşayan oldukça önemli bir öğrenci grubunun da bulunmasıdır.
Okul hayattır ve açılmalıdır görüşünü destekleyen birisi olarak eğitimde fırsat eşitsizliğini 5’e 10’a katlayan bu durumun üstesinden gelememeyi anlamakta zorlamıyorum. Hiçbir şey çocuklarımızın sağlığından önemli değil elbette ama bugün geldiğimiz noktada yerinde karar uygulamaları ile pek çok ilimizde eğitim öğretim faaliyetleri çok daha önceden de başlatılabilirdi. Bu konuda çok geç kalındığını düşünüyorum.
Milli Eğitim Bakanlığının “İzleme Ve Değerlendirme Raporu 2020” kapsamında geçtiğimiz aylarda bir anket çalışması gerçekleştirdiğinde geçen ay yazdığım makalede söz etmiştim. “Küresel Salgın Döneminde Uzaktan Eğitim” başlığı ile yapılan bu çalışmanın sonuçlarında da bu eşitsizliği net biçimde görme fırsatı bulmuştuk. Bakanlığın yürüttüğü bu çalışmaya 41.430 öğrenci, 25.667 öğretmen, 2.197 okul yöneticisi ve 24.489 veli olmak üzere toplamda 93.783 kişi katılım sağlamıştı. Çalışma kapsamında öğrencilerin yaklaşık %20’sinin çevrimiçi dersleri takip edemediğini ve yoksunluk yaşadığını göstermişti.
Mart - Nisan ayları özellikle özel okulların bir sonraki yılı planladıkları eğitim ve öğretim kadrosunu güçlendirdikleri ve eğitim öğretim ücretlerini belirleyerek yeni kayıtları başlattıkları dönemlerdir. Bu aylarda başlayan hızlı trafik okulların açıldığı Eylül ayı ortalarına kadar sürer. Bu dönem sadece eğitim kurumları için değil ebeveynler için de önemli dönemlerdir. Özellikle okula yeni başlayacak okul öncesi ve ilkokul çocukları için ebeveynlerin okul arayışlarının başladığı bu aylarda okul tercihi önemli bir karar verme aşamasıdır ebeveynler için.
Mezun grupları dışında kalan ara sınıflarda bu dönemlerde çok sık okul değişiklikleri yaşandı özellikle Covid 19 salgını nedeniyle resmi ve özel kurumlar arasında oldukça geçişgenli bir yıl oldu. 1.450.000 bin civarında özel okul öğrencisinden yaklaşık 350-400 bin öğrencinin devletin resmi kurumlarına kayıtlarını aldıkları resmi makamlarca da ifade edilmektedir. Bu da aslında resmi ve özel kurumlarda velilerin çevrimiçi eğitimden yeterince fayda sağlayamadıklarının da başka bir göstergesi.

UNICEF'ten Boş Okul, Boş Sıra Sergisi
Sadece ülkemizde değil tüm dünyada benzer sorunların yaşandığına ilişkin UNICEF tarafından 3 ve 4 Mart 2021 tarihlerinde açıklanan iki çalışma raporu bulunuyor. Bu raporlarda dünya genelinde pandemi nedeniyle eğitime erişim sorunu yaşandığına ve adil ve eşitlikçi bir düzen oluşturulamamasına dikkat çekiliyor.
UNICEF’in yeni yayımladığı verilere göre, dünya genelinde 168 milyondan fazla çocuğun okulu Covid-19 kaynaklı önlemler nedeniyle neredeyse bir yıldır kapalı. Ayrıca, dünya genelinde yaklaşık 214 milyon çocuk, diğer bir deyişle her 7 çocuktan 1’i, yüz yüze eğitimlerin dörtte üçünden fazlasını kaçırmış görünüyor. Bu kapsamda da farkındalık yaratmak amacıyla UNICEF Birleşmiş Milletler Genel Merkezinin bahçesine 168 milyon çocuğu temsilen 168 boş sıra ve okul çantası yerleştirerek dikkatleri eğitim yoksunluğuna çekmiş oldu.

UNICEF, New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde “Salgın Sınıfı”

unicef



Yazılarımda zaman zaman resmi yazılara ve bakanlığın açıkladığı raporlara, istatistiki verilere göndermeler yapıyorum. Bu raporlardan birisi Millî Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim Verileri ve Bakanlığın Strateji Geliştirme Başkanlığının rutin olarak her yıl Mart ayı içerisinde bir önceki yıla ait yayınladığı “İdare Faaliyet Raporu” ‘dur.
Milli Eğitim Bakanlığı “Strateji Geliştirme Başkanlığı” tarafından 03 Mart 2021 tarihinde yayınlanan “2020 İdare Faaliyet Raporu” ile birlikte son üç yılın raporlarına bakıldığında özellikle MEB personeli ile ilgili bilgiler ve MEB ‘in güçlü ve zayıf yönlerine ilişkin bir öz değerlendirmeyi görmek mümkün.
Raporda, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin yıllar bazında Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla ve Merkezi Yönetim Bütçesine oranı (%) ‘na da yer verilmiştir. Görüleceği üzere sorunların giderek arttığı bir ortamda bakanlığın bütçesinin Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranının küçük de olsa düşüş gösterdiği anlaşılmaktadır;

* 2018 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi içindeki payı % 12,13, Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı ise % 2,69
* 2019 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi içindeki payı ise % 11,84, Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı ise % 2,56
* 2020 yılında ise Merkezi Yönetim Bütçesi içindeki payı %11,45, Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı ise % 2,57 olmuştur.
İdare Faaliyet Raporunun son bölümünde ise MEB 2019-2023 Stratejik Planı’nda yer alan üstünlükler ve zayıflıklara atıfta bulunulmuştur. Burada zayıflıklar başlığında yer verilen noktalara da yer vermek istedim;

* Ortaöğretimde merkezi sınavla öğrenci alan okullarda kontenjanların öğrencive veli talepleri ile uyumsuzluğu
* Hayatboyu öğrenme kapsamındaki faaliyetlere ilişkin farkındalık düzeyinin düşük olması
* Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin tespitine yönelik etkili bir tarama ve tanılama sisteminin yeterliliği
* Zorunlu eğitimdena yrılmaların önlenmesine ilişkin etkili bir izleme ve önleme mekanizmasının olmaması
* Eğitim ve öğretim analizi sonucu bölgesel farklılıkların bulunması
* Bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere katılımın düşük olması
* Haftalık ders saatlerinin ve zorunlu derslerin öğrencilerin gelişim düzeylerine uygunluğuna ilişkins orunların olması
* Yabancı dil eğitiminin tür ve ihtiyaca göre belirlenmemiş olması
* Ücretli öğretmen uygulaması
* İlköğretimde çocukların düşünsel, duygusal ve fiziksel becerilerini geliştirecek ortamların istenilen düzeyde olmaması
* Seçmeli derslerin öğrencilerin ilgi ve yeteneklerinden çok öğretmen durumuna göre belirlenmesi
* Açık liselerdeki zorunlu eğitim çağındaki öğrenci sayısının artması ve kurumsa lrehberlik süreçlerinin yeterince ayrışmaması
* Çalışanların motivasyon ve örgütsel bağlılık düzeylerinin düşük olması ve ödül-ceza sisteminin yetersizliği
* İnsan kaynaklarının/entelektüel sermayenin niteliği ve yeterliliğinin istenilen düzeyde olmaması
* Yönetim süreçlerinde iletişimin dikey yönlü olması
* Örgütsel öğrenme, bilgi paylaşımı ve birimlerarası koordinasyon düzeyinin düşük olması
* Paydaş Yönetim Stratejisi bulunmaması ve uygulama düzeyinin yetersizliği
* Öğretmenlerin bazı bölgelerde daha uzun süreli çalışmasını sağlayacak teşvik edici mekanizmaların kurulmamış olması
* Derslik başına düşen öğrenci sayısında bölgesel farklılıklar ve ikili eğitim uygulamalarının olması
* Veriye dayalı politika geliştirme ve bütünleşik bir veri sisteminin istenilen düzeyde olmaması
* Mesleki ve teknik eğitimde ölçme değerlendirme sisteminin modüler eğitime (öğrenme çıktılarına) yönelikolmaması
* Öğretmenler için motive edici bir kariyer sisteminin olmaması
* Bireylerin özelliklerini ön plana çıkaran öğretim programlarının yeterlilik düzeyi
* Sözleşmeli ve kadrolu öğretmen grupları arasındaki özlük farkları
* Yetkilerin merkezde toplanmış olması ve taşra teşkilatının yetki sınırlılığı
* Ölçme ve değerlendirme sisteminin yetersiz olması

Hepsine göz gezdirdiğinizde çok doğru ve yerinde tespitlerle MEB’in içinde kaybolduğu çözüm bekleyen sorunlar yumağını görmek mümkün. Bunların pek çoğunun merkezden yönetim ile çözülemeyeceğini düşünüyorum. Yerel yöneticilerin inisiyatif alarak geliştirebilecekleri çözümlere alan yaratmak gerekmektedir.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.