Logo

Ruh sağlığını korumak mı? Sınav başarısını kovalamak mı?

Kategori: Alparslan Dartan
Salı, 25 May 2021 13:34 tarihinde oluşturuldu



Alpaslan Dartan - Eğitim Yöneticisi / PDR Uzmanı

alpaslan_dartanBir eğitimci, okul yöneticisi, psikolojik danışman ve bir baba olarak bu sorunun bana özel kişiselleştirilmiş cevabı olarak önceliğim ruh sağlığını korumak derim. Sınav başarısını önemsemediğimden değil ama bir öncelik sıralaması yaptığım için böyle söylerim. Peki sizce, ya sınav başarısı diyenler de ya da her ikisi de olabilir diyen yok mudur aramızda, elbette vardır. Hatta bu üçüncü yolun (hem ruh sağlığı hem de sınav başarısı) bireyler için gerçekleşebilir kılabilmek mümkün ise bu yolu benimseyenlerin de büyük çoğunluk olacağını da bilenlerdenim.

Pandemi koşulları bizleri, ilişkilerimizi sosyalleşme becerilerimizi kısacası alışa geldiğimiz doğal hayatımızı tersine çevirdi. Maalesef şimdi yediden yetmişe insanlık olarak hep birlikte hayata tutunmanın ve uyum sağlamanın yollarını arıyoruz. Biz yetişkinler bile uyumlama yeteneğimizi kaybederken okul çağındaki çocukların yaşadıklarını anlamanın pek de kolay olmayacağını düşünüyorum.

Çocukların kişisel yeterlilikleri, yetkinlikleri alışkanlıkları, öğrenme biçimleri, ilişkileri yönetme süreçleri, okul iklimi gibi pek çok değişken onların hayat başarılarını ve akademik gelişimlerini etkiliyor. Ancak bunlar içerisinde anne baba tutumları içerisinde en belirleyici olanı idi. Araştırmalar başarılı öğrencileri diğerlerinden ayıran en önemli etkenin Anne-baba desteği ve ilgisi olduğunu gösteriyordu. Şimdi ise başarı ve başarısızlık nedenleri arasına bu okulsuz öğretim ikliminin yarattığı “okulsuz eğitim” ’in bilgi eksikliklerini ve kayıplarını da eklemek gerekecek.

Okul sınavları ya da LGS ve YKS gibi ulusal sınavlarda alınan sonuçlar, özellikle okula gidemeyen, gitse bile tedirgin olan çocuklar için ya da aileleri için ne anlam ifade etmelidir? Eskiden olsa sınavların ve sınav sonuçlarının doğru okunması halinde bir fırsat olduğunu, sınavların bir süreç değerlendirme işlevi olduğunu söylerdik. Peki, bugün bu koşullarda girilecek olan sınavların ya da sınav sonuçlarının çocuklar ve aileleri için ne anlam ifade etmelidir? Üstelik sınavların hürmetine son bir yılda ara ara açılıp kapanmalar olsa da sınava hazırlanan 8 ve 12. Sınıf öğrencileri yüz yüze eğitim alabildiler, ancak öğrenci devamsızlıkları nedeniyle bu eğitimin ne kadar verimli olduğu da tartışılırken.
İnsanın doğasında var, çoğumuz başarısızlığı üstlenmek istemeyiz, savunma mekanizmaları geliştiririz hayatımıza devam edebilmek için, bu nedenle de genelde sorunları dışsallaştırma yoluna gideriz. Pandeminin en çok eğitimi ve çocukları etkilediği bu dönemde yaşları gereği yaşadıkları pek çok sıkıntının yanında bir de ite kalka hazırlandıkları bu sınavlarda gösterilecek olan performanslara anne ve babalar nasıl bakacaklar acaba? Her koşulda çocuklarının yanlarında mı duracaklardır yoksa karşılarında mı duracaklardır?

Milli Eğitim Bakanlığı özellikle ortaokul öğrencilerinin Liselere Giriş Sınavlarına hazırlanırken yaşadıkları pek çok olumsuzluğu ve bunlara bağlı oluşan sınav kaygısını ortadan kaldırılmak için bundan üç yıl önce ancak öğrencilerin %10’nun girebileceği %90’nının da sınavsız yerleşeceği bir sistem getireceğini söylemişti. LGS işte böyle yapılandırılmıştı, bu çerçevede de öğrencilerin en yakın okullara gideceğinden sınavlara az kişinin gireceğini hedeflemişlerdi. Aradan geçen üç yıl gösterdi ki her yıl en az yaklaşık bir milyon öğrenci sınava giriyor.

Hedeflenen ile gerçekleşen arasındaki uçurum, eğitimin nihai hedeflerini sınavlar yolu ile giderme yanlışlığından kaynaklanıyor. Bilinen ve görünen o ki iyi yurttaş yetiştirme hedefi sınavlara endeksli bir eğitim anlayışıyla mümkün değildir. Artı sınavlar yolu ile kazandıramayacağımız o kadar çok değer ve özellik olduğunu bilmemize rağmen yanlışı düzeltme konusunda çok da başarılı değiliz.

Hayat başarısı ile sınav başarısı arasında sıkışmışlık eğitimin genel bir problemi maalesef. Covid 19 pandemisi nedeniyle son 1,5 yıl eğitim sistemi açısından oldukça zorlu geçti. Belirli sınıf düzeylerinde hiç okula gidememek, arkadaşlarıyla birlikte olamamak, sınıfın ve okulun havasını teneffüs edememek, sürekli ekran karşısında olmak ve üstüne zaten kendisi de ayrı bir dert olan sınav gerçeğiyle yüz yüze olmak.

İşte bu ve benzeri pek çok nedenler öğrenci, veli ve öğretmenlerde görülen psiko-sosyal pek çok sorunun nedeni olarak ortada duruyor. Hala aşı, maske ve mesafe üçgeninde tüm dünyanın bu hastalıktan bir an önce kurtulacağı zamanın gelmesini bekliyoruz. Eskiden öğrencilerimize öğretmenleri ya da ebeveynleri olarak sıkça yapma dediğimiz şeyleri bugün koşullar gereği izin verir olduk. Kendi çelişkilerimizi yaşarken bu çelişkileri çocuklara izah etmek hiç de kolay olmadı.

Ergenlik bir Yolculuk
Ergenlik çocukluğa veda ve bununla birlikte dönüşüm ve başkalaşım sürecidir. Bu süreçte ergenler hem büyürler hem değişirler, hayal kurar ve hayallerinde geleceği inşa ederler ama bu yolculuklarında da hep yalnız, hassas ve kırılgandırlar, sorunları göründüğünden daha derinlerde yer alır. Yetişkinler olarak çocuklarımızın yanında olduğumuzu hissettirmenin, onları koşulsuz sevdiğimizi ve değer verdiğimizi hissettirmenin tam zamanı hem de eskisinden daha fazla. Pek çok çocuk için, buz dağının altında yatan duyguların farkında olmak bile yeterli olabilir.

İşte sınavlara hazırlanma dönemi sadece çocuğu değil, aileyi ve yakın çevreyi etkiliyor. Hem LGS hem de YKS için sınava girilecek yıldan bir yıl hatta iki yıl öncesinde hazırlıklar başlıyor, planlar programlar yapılıyor, beklentiler artıyor. Hazırlık süreci yoğunlaştıkça da hedefler büyüyor ve çocukların üzerinde yük gittikçe artıyor.

Çünkü bu dönem sınav stresinin yanı sıra fiziksel ve duygusal değişimler, yoğun duygusal iniş çıkışlar, artan sinirlilik, dürtüsellik, saldırganlık ve depresif duygu hali gibi ergenlik sürecinin yansıyan etkileriyle birlikte stresin çifte katlandığı bir dönem. Bu yaş gurubu ile iletişim kurmak çok daha zor evde, ekran karşısında okul, kurs programları ve özel ders arasında koşturan ve yorulan çocuklar dokunsan ağlayacak hale geliyorlar. Onlar bu duyguları yaşarken anne babalar da yıpranıyorlar. Bu zor süreçte çocuklarla iletişim kurmak onları dinlemek ve gelecek ile ilgili kaygılarını azaltmak anne babalara düşüyor.

Son söz, çocuklar neredeyse 1,5 yıl okuldan uzak, uzaktan eğitim ile ve mevcut koşulların getirdiği noksanlıklarla eğitimlerini sürdürürlerken bir de sınava hazırlanma uğraşılarında oldukça yıprandılar. Çocukların sırtlarında taşıyamayacakları kadar yük bindirmenin çok da anlamı yok artık. Sınav ülkemizin gerçeği olabilir ama sınav performansları çocuklarımızın gerçeği olmayabilir. Her koşulda güven ve koşulsuz sevgi şart, işte o zaman üçüncü yol için doğru zemin yaratılmış olur.

 

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.