Logo

Deprem / Büyük Felaket Travmaların Nedeni

Kategori: Alparslan Dartan
Pazartesi, 27 Şubat 2023 16:46 tarihinde oluşturuldu



Alpaslan Dartan - Eğitim Yöneticisi / PDR Uzmanı

alpaslan_dartanTürkiye, yüzyılın felaketi olarak adlandırılan Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle sarsıldı. İlki 7,7 ikincisi 7,6 büyüklüğündeki deprem; Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay'da büyük bir yıkıma yol açtı, bu kadar büyük ölçekli iki depremin arka arkaya olmasının yarattığı tahribat gerçekten inanılır gibi değil. Bu depremler 10 il ve yakın bölgede yaşayan yaklaşık 12-13 milyon insanımızı birinci derecede etkiledi, bunun yanında tüm ülkede eşi, dostu, yakını ve arkadaşları bulunan milyonlarca insanımızı da derinden etkileyerekbüyük bir doğal felakete yol açtı.
Elbette bu felaketin yarattığı tahribatı kelimelerle anlatmak oldukça zor. Fiziksel koşulların elverişsizliği, yıkılan evler, binalar hasar gören alt ve üst yapılar, kara ve hava yollarının zarar görmesi, kış koşullarının sert ve zorlayıcı olması vs. yaşanan facianın etkisini daha da artırmıştır. Fiziksel tahribatın hepsi zaman içerisinde elden geçirilecek ve yenileri daha sağlam olarak inşa edilecektir buna inanıyoruz ancak telafisi mümkün olmayan kaybedilen canların, bedenlerin geri getirilemeyecek olması gerçeğidir. Bununla beraber, yaşam mücadelesini kazanıp sağ ya da yaralı olarak kurtulan/kurtarılan canların yaşadıkları korkunun yakın zamanda ve ileriki dönemde ortaya çıkaracağı sosyal ve psikolojik travmaların bir ömür boyu zihinlerinde yer edeceği gerçeği de önümüzde acı acı durmaktadır.
10 ilde büyük yıkıma yol açan bu depremler nedeniyle önce Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, ülke genelinde eğitime iki hafta kadar ara verildiğini açıkladı, ardından da Yükseköğretim Kurulu (YÖK), ikinci bir duyuruya kadar üniversitelerin bahar eğitim ve öğretim döneminin açılışının ertelendiğini duyurdu. Her iki karar da yaşanan büyük felaketin yarattığı tahribat düşünüldüğünde doğru bir karar olmuştur.
Ülkemiz insanının ruh sağlığı ayarlarını yerle bir eden bu yıkımın yarattığı ağır stres, korku ve kaygının hemen hemen her evde farklı bir biçimde yaşandığını hepimiz kendimizden biliyoruz. Yaraların sarılması uzun sürermiş ancak söz konusu ruh sağlığı olunca bu yaraların iyileşmesi daha bir zaman alır diye düşünüyorum. Sabırlı olmak ve uzun soluklu ruh sağlığı destek programlarını devreye sokmak gerekecektir. Bunun için de alanında uzman özellikle travma konusunda deneyimli profesyonel ruh sağlığı çalışanlarına ve meslek kuruluşlarına büyük sorumluluklar düşmektedir.
Özellikle 1999 depreminden sonra ülkemizde oluşan toplumsal ruh sağlığı sorunları ile mücadelede çalışmalarında hem mesleki kurumların ve derneklerin hem de bireysel olarak bu hizmeti sunan ruh sağlığı çalışanlarının deneyim ve tecrübeleri önemi bir seviyeye gelmiştir. Okul psikolojik danışmanları, psikologlar ve psikiyatri hekimlerinin hem akademik/bilimsel çalışmaları hem de sahadaki performansları bu uzun soluklu çalışmaları başarılı kılmıştır. Bu sayede yıkıcı depremlerin yanında, Pandemi gibi dünyayı etkileyen salgın koşullarında, Soma’da ve başka merkezlerde gerçekleşen maden kazalarında ya da terör eylemlerinde etkilenen bireylerin, ailelerin ve toplumun ruh sağlığının korunması konusunda psiko-sosyal yardım faaliyetleri önemli bir yer edinmiştir.

TRAVMATİK YAŞAMLAR
Dünyada maalesef savaş, doğal afet, kaza, yangın ve kişilerarası şiddet gibi farklı türlerde acı veren olaylar yaşanabilmektedir. Yaşanan bu olaylardan bireyler, aileler ve/veya tüm toplum etkilenmekte, insanlar evlerini veya sevdiklerini kaybetmekte, aile ve diğer tanıdıklarından ayrı kalmakta veya şiddet/ölüm olaylarına tanık olabilmektedirler. Her birey bu tür olaylardan bir şekilde etkilenirken, bireylerin verdikleri tepkilerin de farklılıklar gösterdiğini görüyoruz. Travmatik yaşantılarda bireylerin birçoğu olanlar hakkında yoğun şaşkınlık, anlam verememe, güvensizlik veya belirsizlik hissi yaşarken, buna eşlik eden aşırı korku ve kaygı, bir şey hissedememe ya da içe kapanma gibi duygular da yaşayabilmektedirler. Bu çerçevede yaşadığımız deprem felaketinde olduğu gibi günlük rutini bozan, ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olaylara travmatik yaşantılar olarak bakılmaktadır.
Depremler yarattıkları etki nedeniyle insanoğlunun normal tutum ve davranışlar sergilemesini engelleyen, acil ilgi ve çözüm gerektiren, tolere edilemeyen, sıra dışı ve beklenmeyen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Yarattığı korku, endişe ve panik durumu ise bizlerin normal yaşam uyumunu bozmakta ve doğal olarak kriz durumlarında başvurduğumuz savunma mekanizmalarımızı, zorluklarla başa çıkma becerilerimizi büyük ölçüde yitirmemize neden olmaktadır.
Hiç birimiz bu yaşadıklarımızı normal kabul edemediğimiz için de gittikçe artan bir biçimde korku, endişe ve stresin yanı sıra sosyal çevreden soyutlanma, güvensizlik-yalnızlık duygusu, okula gidememe veya arkadaş ilişkilerinin zayıflaması, belirsizlikten kaynaklanan endişe, mutsuzluk ve ölüm korkusu ile yüzleşme gibi içsel düşünceler geliştiriyoruz. Kısacası kişi gerçek bir tehditle karşılaştığını algılamış, fiziksel zarara maruz kalmış veya buna tanık olmuş, bu esnada da aşırı derecede korku, çaresizlik ve dehşet hissetmişse durum kişi için travmatik bir durumdur.
Bu tür kriz dönemlerinde görülebilen travmatik stres tepkileri zorlayıcı bir yaşantı sonrasında görülen ilk tepki şok tepkileridir. İlk şok atlatıldığında korku, endişe, suçluluk, pişmanlık, öfke, karamsarlık, panik, çaresizlik, utanç gibi karmaşık duygular kişiyi zorlar bunların çoğu da normaldir. Ancak yaşanılan olayın üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen bazı çocuklar bu olaylardan sonra hayatlarında rutine dönmekte güçlük çekerler.Bu durum çocuklarla ruh sağlığının korunması adına profesyonel bir destek çalışmasını zorunlu kılar.
Deprem ya da benzeri zorlayıcı bir travmatik bir yaşantıya maruz kalındıysahayata tutunabilmek için temel ihtiyaçların mutlaka karşılanması (yemek yeme, su içme, uyuma vb), kendini korumak için yapılması gerekenler hakkında bilgili edinilmesini ve iletişim kurulabilecek her kişi ile (aile, arkadaş, yakın çevre vb.) konuşarak ve kendini anlatarak duygularını dile getirme gayreti gösterilmelidir.
Eğitim kurumlarının bu süreçteki temel işlevinin bireysel ve toplumsal normalleşmeye katkı sağlamak olması gerekir. Bunun yanında, biraz hayata dönüş, yeniden canlanma, enerji birikimini salıverme, ilişkileri güçlendirme ve nefes alıp verme alanı olarak da görebilirsek eğer okulların kapalı değil daha çok açık olmasını desteklemek gerekecektir.
Yaşarken ruhsal olanı bedenden ayrı tutmak mümkün değildir. Ruh sağlığı için kapatılan okullar aslında ruhsal olanın yitirilişine neden olabilmektedir. Ne erken ne de geç de doğru olan hayatın iyileştirici gücüne inanmak ve bunu desteklemektir.
Okulların kısa süreli kapalı olması yaşanan travmanın büyüklüğü karşısında anlaşılabilir. Ancak uzun soluklu ve sağlıklı olan okulların açık tutulmasıdır ve normal olan da budur. Bu tıpkı pandem döneminde olduğu gibi normalleşmenin en önemli adımıdır, bundan geri adım atmak da yanılgıdır.
Öğretmenlerimizin de öğrencilerimizin de bu iyileştirici güce ve birlikte birlik olmaya ihtiyacı vardır. Yas süreci önemlidir ve yaşanmalıdır da ama ne uzun ne de kısa sürelerle.

Kaynaklar
https://www.dbe.com.tr/tr/cocuk-ve-genc/8/cocuk-ve-genclerde-travma/
https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/20280/mod_resource/content/1/5.%20Psikolojik%20%C4%B0lk%20Yard%C4%B1m%20K%C4%B1lavuz.pdf

 

 

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.