Logo

Eğitim ülkemizde ‘Bir Ülke Meselesi’ olamadı!

Kategori: Alparslan Dartan
Cuma, 31 Mart 2023 12:45 tarihinde oluşturuldu



Alpaslan Dartan - Eğitim Yöneticisi / PDR Uzmanı

alpaslan_dartan1920 yılından bugüne geçen 98 yılda 66. Milli Eğitim Bakanı olarak görevini sürdüren Prof. Dr. Mahmut Özer de dâhil bu ülkede eğitimin bir ülke meselesi olduğunu söylemeyen bakan olmadı. Yıllarca AK Partinin iktidarda olduğu son 21 yılı değerlendirirken bu uzun süreli dönemde 8 Milli Eğitim Bakanının değişik sürelerle görev aldığını söyleye durduk ve aynı iktidarın bu kadar çok bakan değişikliğine gitmesini eleştirdik.

Ancak tarihi süreçte en uzun süre (Sekiz yıl) Milli Eğitim Bakanlığı yapan Hasan Âli Yücel’in (28.12.1938-5.8.1946) dönemini saymaz isek Ak Parti iktidarı öncesi Milli Eğitim Balkanlarının da çok uzun süreler görevde kalmamışlardır. 4 ay gibi kısa sürelerde görevde kalan Milli Eğitim Bakanlarımızın olduğunu, bu dönemde uzun soluklu kararlar alarak ülkenin geleceğine dokunacak ve Milli Eğitim’i ileriye taşıyacak politikalar üretildiğini söylemek pek de doğru olmaz.

AK PARTİ ÖNCESİ DÖNEM (1989-2002)

MEB Bakanları

 

Göreve Başlama

 

Görevin Sonlanması

Avni AKYOL

 

31.03.1989

 

20.11.1991

Köksal TOPTAN

 

20.11.1991

 

25.06.1993

Nahit MENTEŞE

 

25.06.1993

 

25.10.1993

Nevzat AYAZ

 

25.10.1993

 

5.10.1995

Turhan TAYAN

 

5.10.1995

 

29.06.1996

Mehmet SAĞLAM

 

29.06.1996

 

30.06.1997

Hikmet ULUĞBAY

 

30.06.1997

 

11.01.1999

Metin BOSTANCIOĞLU

 

11.01.1999

 

9.07.2002

Necdet TEKİN

 

10.07.2002

 

19.11.2002

 

AK PARTİ DÖNEMİ (2002-   )

MEB Bakanları

 

Göreve Başlama

 

Görevin Sonlanması

Erkan MUMCU

 

19.11.2002

 

17.03.2003

Hüseyin ÇELİK

 

17.03.2003

 

3.05.2009

Nimet ÇUBUKCU

 

3.05.2009

 

7.07.2011

Ömer DİNÇER

 

7.07.2011

 

25.01.2013

Nabi AVCI

 

25.01.2013

 

23.05.2016

İsmet YILMAZ

 

24.05.2016

 

10.07.2018

Ziya SELÇUK

 

10.07.2018

 

5.08.2021

Mahmut ÖZER

 

6.08.2021

 

 

 

Ancak son yıllarda arka arkaya gelen ve sadece Türkiye’yi bölgesel anlamda etkileyen değil tüm dünyayı etkileyen pek çok doğal ve sosyolojik olay ve olguların etkisiyle icracı bir bakanlık olan Milli Eğitim’in adındaki gibi hem milli olması hem de geleceğin kurgulanmasında devletin her bir biriminden bir adım önde olması beklenir.
Milli Eğitim’e bağlı kurumlar ve özellikle okullar, bir toplumun sosyalleşmesinde ve değerlerinin bireylere aktarımında en önemli kurumlardan birisidir. Puzzle’ın her bir parçası toplumun tüm parçalarını yansıtırken bitmiş hali bir toplumun bütünsel yansımasıdır. Bu parçalar hem birbirleriyle, hem de bütünle ilişkilidir, parçaların birindeki boşluk bütünü etkiler, eğitimde başlatılan her bir değişim de sosyal yapının diğer parçalarını değişim yönünde etkilediği gibi kendisi de sürekli olarak diğer parçalarda meydana gelen değişimlerden etkilenir; bu etki karşılıklıdır.

Okullar kabuk değiştiren sosyal hayatın ve devlet anlayışının içerisinde işlevleri bakımından eskisi kadar tek çıkış yolu olmadıklarından varlıklarını sürdürebilmek için daha fazla yaratıcı daha fazla dinamik daha fazla üretken ve daha fazla rekabet gücüne erişebilmelidirler. Bunun gerçekleşmesi için mevcut değişimlere, gelişmelere bu güne kadar cevap verebilmiş toplumun önceliklerini önceden keşfetmiş ve tüm yıpratıcı sarsıntılara cevap verebilmiş, tarihsel birikimlerini doğru yönde kullanmış ve halen ayakta kalabilmiş güçlü, kimlikli ve tarihi okulların neyi nasıl yaptıklarına bakmak gerekir.


EĞİTİM BİR ÜLKE MESELESİ OLAMIYOR SANKİ OLAMAZ DA

İki yıl önce tüm dünya Pandemi belasıyla uğraşırken artı eğitim dergisinde yazdığım “2021'de eğitimde ne yaşadık ne öğrendik?” başlıklı makalemde eğitimin bir ülke meselesi olduğunu bir önceki Milli Eğitim Bakanı Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk’un görüşlerinden alıntılarla yazmaya çalışmıştım. Ancak ne öğrendik meselesi maalesef bizim gibi hafızası zayıf toplumlarda maalesef iş görmüyor. Örenciklerimizi ve yaşadıklarımızı çarçabuk unutuveriyoruz.

 

İnsanımız gibi, eğitim sistemimiz de hassas ve kırılgan bir yapıya sahip bu nedenle eğitim politikalarımız ne sadece MEB’e bırakılacak kadar yalnızlaştırılabilir ne de siyasetin gölgesinde geçiştirilmeye veya geliştirilmeye çalışılan bir alan olarak görülebilir. Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk hocamızın dediği gibi eğitim bir ülke meselesidir, tüm toplumun tüm eğitimcilerin ortak akılla ele alması gereken bir alandır ve partiler üstüdür.

Tek parti iktidarları ya da koalisyon hükümetleri farketmez baktığınızda son 34 yılda 17 farklı isim bakanlık koltuğuna oturmuş. Ortalamaya vursanız 2 yılda bir bakan değişmiş. Bu çerçeveden bakınca

Ülke gündemimizde ne eğitim politikalar üstü bir yer edinebilir kendine ne de bu umudu taşıyan beyinler bu politikaların hayata geçiricisi olabilir.

Dünden bugüne balık hafızalıyız diyorum ya da unutmasak da sürecimizi yönetebilme becerimiz yok maalesef. İki yıl önce salgın felaketi yaşadık ilk, okulları kapattık üstelik dünya tersini yaparken. Yakın tarihte deprem felaketi yaşadık bölgesel tedbirler alacakken yine okulları kapattık üstelik bilim insanları kapatmayın derken.

Bir ülkenin kurtuluşu eğitim ile mümkün ama her kriz durumunda en kolay vazgeçilen nedense eğitim oluyor bu tür felaketler yaşandığında. Maalesef kriz anlarında karar verme insiyatif kullanma, alternatif yaratacak farklı bir düşünce yeşerme alanı bulamıyor kendine. İlk akla gelen ve en kolay olandan başlanıyor tedbir alınmaya. Oysa kriz anlarında kararlar veriye dayalı alınırken bir ekip olma işi, ortak akıl yaratma isteği de organizasyonun bir parçası olmalı. Ülkemizde ise kriz yönetiminde maalesef tek seslilik hüküm sürüyor. Ekip yoksa yalnızsınız ve ideal olana ulaşmanız da mümkün olmuyor.

Küçük bir eğitim grubunda paylaşılan ve Liselerin nasıl 4 yıla çıkarıldığını aktaran anekdottan tutun da araştırmadan, veriye dayanmadan uzun soluklu düşünmeden hızlıca alınıp uygulamaya konan o kadar çok karar var ki maalesefalıştık ve garipsemiyoruz. Bir gün içerisinde Lise giriş sınavlarının kaldırılması (TEOG), aniden dershanelerin kapatılması, Lise Giriş Sınavlarının yeniden uygulamaya konması, Üniversite sınavlarına ilişkin alınan barajların kaldırılması ve sınava ilişkin hayati değişiklikler, okulların açılması ya da kapatılması vb. pek çok örnek.

Eğitim kurumlarının bu süreçteki temel işlevi bireysel ve toplumsal normalleşmeye katkı sağlamaktır.

Biraz hayata dönüş, yeniden canlanma, enerji birikimini salıverme, ilişkileri güçlendirme ve nefes alıp verme alanıdır. Okulların kapalı değil daha çok açık olmasını desteklemeliyiz. Okulların kısa süreli kapalı olması yaşanan travmanın büyüklüğü karşısında bu anlaşılabilir, ancak uzun soluklu ve sağlıklı olan okulların açık tutulmasıdır ve normal olan da budur. Pandemi döneminde olduğu gibi bu normalleşmenin en önemli adımıdır, bundan geri adım atmak da yanılgıdır
Bu gençlik pandemi nedeniyle Lise, deprem nedeniyle de Üniversite eğitiminden yoksun kaldı. Okulları açık tutularak öğretmenlerimizin de öğrencilerimizin de okulun iyileştirici gücüne, birlikte birlik olmaya ihtiyacına destek vermeliyiz.
Eğitim gerçekten kısa vadeli planlamalarla iyileşmiyor. Bu, bu iktidarın değil bu tüm iktidarların sorunu. Her köşeye sıkıştığımızda eğitimden vazgeçiyoruz, bütünlüğümüz yok oluyor ve eğitimi ülke meselesi olma noktasından uzaklaştırıyoruz.
Bu kader midir
?

 

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.