Logo

Cumhuriyetin 100. Yılında Eğitim: Toplumcu mu, Bireyci mi?

Kategori: Alparslan Dartan
Pazartesi, 06 Kasım 2023 14:34 tarihinde oluşturuldu



Alpaslan Dartan - Eğitim Yöneticisi / PDR Uzmanı
Merak, kendi kendine öğrenme, deneysellik, keşif ve sorgulama, modern eğitimin ayar damgası olmalıdır.
Bu tür bir eğitim yaratıcılığı arttırır. 

alpaslan_dartan100 yıllık bir Cumhuriyet tarihinde Milli Eğitim Bakanlığına 4 Mayıs 2020’de atanan ilk Milli Eğitim Bakanı Rıza Nur Beyefendiden başlayan, 4 Haziran 2023’te Milli Eğitim Bakanlığına atanan Sayın Yusuf Tekin’e kadar toplam 67 Milli Eğitim Bakanımızın görev yaptığını görüyoruz. 100 yıllık bir Cumhuriyetin eğitim politikalarını emanet ettiği 67 önemli isimden söz ediyoruz. Uzun soluklu bir yolculukta önemli kilometre taşlarını döşeyen 67 isim. 

riza_nur_yusuf_tekinTarihsel sürecimize baktığımızda Osmanlıdan Cumhuriyete uzanan eğitim yolculuğunda tüm benzer örneklerinde olduğu gibi, yeni cumhuriyetin bir ulus devlet olarak şekillenmesinde ve oluşumunda en temel enstrümanın eğitim olduğunu görebiliyoruz. Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihinden bu yana, Türk toplumunda hayata geçirilen yeniliklere sahip çeşitli alanlara, eğitim alanı da dâhil olmuş; eğitimde farklı reformlar gerçekleştirilmiş, köklü değişiklikler yapılmıştır. Özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde yapılan yeniliklerin ve dönemin siyasal, kültürel, ekonomik değişimlerinin halka anlatılması, benimsetilmesi hususunda eğitim çok önemli rol oynamıştır.  

Eğitimin aracı kurumu niteliğindeki okullarbir toplumun sosyalleşmesinde ve değerlerinin bireylere aktarımında en önemli kurumlardan birisidir. Kabuk değiştiren sosyal hayatın ve devlet anlayışının içerisinde işlevleri bakımından eskisi kadar tek çıkış yolu olmamalarına rağmen üstlendikleri misyon açısından okullar varlıklarını sürdürebilmek için daha fazla yaratıcı daha fazla dinamik, yaratıcı daha fazla üretken ve daha fazla rekabet gücüne sahip olmalıdırlar. Bunun gerçekleşebilmesi için ise mevcut değişimlere, gelişmelere cevap verebilmeyi, toplumun önceliklerini önceden keşfetmeyi, tüm yıpratıcı sosyal ve siyasi sarsıntılara direnebilmeyi, eğitim ilkelerine uygun ve tarihsel birikimlerini doğru yönde kullanmayı başarmak gerekir. 

Cumhuriyetin kuruluşundan önce II. Meşrutiyet (1908 ve sonrası) dönemi eğitim düşünürlerinin görüşlerinde “yeni eğitim” in, psikoloji temelli, çocuk temelli olması gerektiği hâkim anlayıştır. Bu dönemin önemli eğitim düşünürleri İ. H. Baltacıoğlu, S. C. Antel, M. Ş. Tunç, Z. Gökalp, T. Fikret, Satı bey, NafiAtuf (Kansu), Emrullah Efendi, Ethem Nejat, Kazım Nami Duru gibi isimler eğitim üzerine yarattıkları fikir tartışmalarıyla cumhuriyetimizin kuruluş dönemi için hazırlık anlamında bir katkı sağlamışlardır. Millî mücadele sonrasında; 23 Nisan 1920’de TBMM açılışı, 2 Mayıs 1920’de Millî Eğitim Bakanlığının kurulması ve Rıza Nur Milli Eğitim Bakanı olarak atanması ve yaklaşık üç yıl sonrasında 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyetin ilânı bu yolculuğun önemini ve kurucuların kararlılığını da göstermektedir. 

Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında sosyal, siyasal, ideolojik ve ekonomik değişimlerin ülkelerin sınırlarını, dillerini, coğrafyalarını, kültürlerini değiştirdiği bu çağda hep ayakta kalabilmek günümüzün koşullarında eğitim sisteminin dünü bugüne, bugünü de geleceğe taşıyacak olan eğitimsel ve kültürel mirasın gerçek sahipleri olan öğrencileri yetiştirme işinde öncü olunmasıyla sağlanabilir. 

Yıllar önce Yüksek Lisans eğitimimde rahmetli hocam Prof. Dr. Muhsin Hesapçıoğlu “Eğitim Ekonomisi” dersinde ülkelerin kalkınmışlıklarında eğitim ve ekonomi ilişkisine değinir ve eğitim sorunlarını felsefi düzeyde tartışırken ülkemizdeki eğitim felsefesinin toplumcu ya da bireyci yapısı hakkında tespitlerini paylaşırdı. Kendisi 2009 yılında M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisinde yayımladığı “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Eğitim Politikası ve Felsefesi” başlıklı makalesinde Cumhuriyet eğitim sistemi hakkında ifade ettiklerine katılmamak elde değil.  

Hesapçıoğlu’na göre; Türk eğitim sistemi epistemolojik açıdan (= bilginin kaynağı) rasyonalist bir felsefeye,problem çözme yaklaşımları bakımından dedüktif/ tümdengelimci bir felsefeye,  yönetim anlayışları açısından merkezî yönetimli bir felsefeye ve doğru bilginin kriteri açısından toplum merkezli (Durkheimci) bir felsefeye sahiptir. 

Yani; eğitim, bireyin anlam arayışı yolunda beyninin, yüreğinin ve elinin özgürleştirilmesidir. Çünkü eğitim, bir sınır koyma uğraşısı değil, ufukları genişletme çalışması olmalıdır. İnsanoğluna yakışır bir eğitim, korkudan bağımsız bir eğitimdir. Korku dolu birey, özgür düşünme gücünü yitirir. Birey özgürlüğünü yitirince de yeteneklerini yitirir. 

Türkiye eğer AB seviyesinde bir gelişmişliği ki bu da eğitimin geliştirilmesiyle olur, yakalama iddiasında samimi ise ve dünya çapında Nobel ödüllü bilim insanları, yazarlar ve sanatkârlar yetişmesini gerçekten istiyorsa, fobilerini terk edip genç dimağların serbest düşünce ve yaratıcılığını iğdiş etmeyi bırakmalı ve artık iyice sırıtan “düşünce özürlü” bireyler yetiştirme politikasına son vermelidir.   

Zira bilimin ve ülkelerin önünü açan hür düşünce ve hayâl gücüdür ve bunları canlı tutan da özgürlük ve merak hissidir. “Merak, kendi kendine öğrenme, deneysellik, keşif ve sorgulama, modern eğitimin ayar damgası olmalıdır. Bu tür bir eğitim yaratıcılığı arttırır. […]. Rekabete dayalı dünyada pozisyonumuzu korumak için yenilikçilik ve yaratıcılık şarttır.” (Rowe 2007, s. 162-168). 

Kısaca ifade etmek gerekirse Cumhuriyet Dönemi Türk Eğitim Sistemi; rasyonalist ve pragmatist eğitim felsefesi üzere inşa edilirken; merkezi yönetime bağlı ve toplum merkezli bir anlayış hâkim olmuştur. Cumhuriyet dönemi eğitim sisteminin temelleri atılırken Atatürk’ün “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” ifadesi ile gençliği ve eğitim sisteminin olması gerektiği niteliklere yönelik vurgusu, yaşanan eğitim sorunları ve hızla değişen yaşam şartları doğrultusunda amacına çok ulaşamamıştır. 

Geçmişten günümüze eğitim politikaları belirlenirken bugün olduğu gibi ve de önceki tüm iktidarların yaptığı gibi gerek sosyal hayata etkisi ve gerekse de gelecek nesillerin yetiştirilmesinde kendi siyasi görüş ve beklentileri çerçevesinde hareket etmek en büyük yanılgı olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatıyla büyük ve devasa sorunları bulunuyor. Bu sorunların bir kısmı ve muhtemel ki pek çoğu bakanlığın değişime ve gelişime ayak uydurmakta zorlanan bürokratik kesimlerini ilgilendiriyor ve gizil kalıyor.  

Bu sorunlar yumağının görünen yüzünde ise ulusal ve uluslararası sınavlar ve elde edilen sonuçlar, öğretmen niteliği, okul öncesinden lise son sınıfa kadar her kademede görülen nitelikli eğitim sorunu, fiziki alt yapı eksiklikleri vb sorunlar bulunuyor. Veriye dayalı ve uzun soluklu bir mücadelenin ortasında hem yeni şeyler yapmak hem de mevcut sistemin arızalarını gidermek mevcut hantal yapıda oldukça zor görünüyor. Prof. Dr. Ziya Hocamızın dediği gibi, ülkemizde her şeyde olduğu gibi eğitimde de hemen her şey siyah beyaz, ya var ya yok, ya hep ya hiç, ya sev ya terk et, ya benimsin ya kara toprağın gibi bir patolojik ikilem içerisinde gidiyor ve arada gri alanımız maalesef yok.  

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde, eğitimin her kademesinde; bilim, teknik, ileri teknoloji, bilimsel düşünce ile toplumsal değerlerini tanıyan, insan haklarına saygılı, dünya, sağlık ve çevre sorunlarına duyarlı, yurdunu, milletini ve devletini seven ve başarılarla yüceltmeye çalışan bir nesil yetiştirilmelidir. 

Bunun için toplumcu değil bireyci, ezberci değil bilgiye ulaşmayı bilen ve bilgiyi kullanan, hür düşünce ve hayâl gücünü zenginleştiren daha özgürlükçü ve daha bir merak hissine alan açan bir eğitim felsefesi anlayışına ihtiyaç vardır. Cumhuriyetin kurucu felsefesi o günün koşullarında ulus devlet olma anlayışıyla hızlı karar alma ve politika üretme zorunluluğu taşıyordu. Ancak günümüzün sorunları gelecek nesillerin nasıl bir eğitim felsefesinin süzgecinden geçeceğini öğreten de bir süreç ifade ediyor. Yolculuğumuzun sonunu merak, kendi kendine öğrenme, deneysellik, keşif ve sorgulama üzerinden görelim isteriz. 

Kaynak: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1833 
HTTPS://DERGİPARK.ORG.TR/TR/PUB/EGİTİM/İSSUE/58093/789027

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.