Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın katılımıyla, dershanelerin özel okula dönüşümüne ilişkin yönetmelik ve yönergeyle ilgili hazırlıkların paydaşlarla istişare edileceği toplantıların ilki Eskişehir'de başladı. 

Avcı, Öğretmenevi'ndeki toplantının açılışında yaptığı konuşmada, 81 ilin milli eğitim müdürleriyle, dershanelerin özel okula dönüştürülmesi projesinin çalışmaları ve teknik hazırlıklarını görüşmek üzere bir araya geldiklerini söyledi.

Toplantıda hem Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) hemde yerel eğitim sistemi için önemli konuların tartışılacağını ifade eden Avcı, şunları kaydetti:

"Bugün gerçekten hem MEB için hem de yerel eğitim sistemimiz için çok önemli konuları tartışacağımız bir çalıştay yapacağız. Ana gündem maddemizi biliyorsunuz yeni çıkan yasayla MEB'in sorumluluğuna verilen dershanelerin dönüştürülmesi, okullaştırılması projesi, bu projenin muhtelif aşamalarının ayaklarını ve bir takım teknik hazırlıklarını burada hep birlikte gözden geçireceğiz. Ben şimdiden çalıştayın hayırlı olmasını diliyorum."

Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, MEB Müsteşarı Yusuf Tekin, ilgili bakanlık bürokratları ve 81 ilin milli eğitim müdürlerinin katıldığı toplantı gün boyu devam edecek.

> Bakan Avcı dershane çalıştayında konuştu

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın katılımıyla, dershanelerin özel okula dönüşümüne ilişkin yönetmelik ve yönergeyle ilgili hazırlıkların paydaşlarla istişare edileceği toplantıların ilki Eskişehir'de başladı. 

Avcı, Öğretmenevi'ndeki toplantının açılışında yaptığı konuşmada, 81 ilin milli eğitim müdürleriyle, dershanelerin özel okula dönüştürülmesi projesinin çalışmaları ve teknik hazırlıklarını görüşmek üzere bir araya geldiklerini söyledi.

Toplantıda hem Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) hemde yerel eğitim sistemi için önemli konuların tartışılacağını ifade eden Avcı, şunları kaydetti:

"Bugün gerçekten hem MEB için hem de yerel eğitim sistemimiz için çok önemli konuları tartışacağımız bir çalıştay yapacağız. Ana gündem maddemizi biliyorsunuz yeni çıkan yasayla MEB'in sorumluluğuna verilen dershanelerin dönüştürülmesi, okullaştırılması projesi, bu projenin muhtelif aşamalarının ayaklarını ve bir takım teknik hazırlıklarını burada hep birlikte gözden geçireceğiz. Ben şimdiden çalıştayın hayırlı olmasını diliyorum."

Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, MEB Müsteşarı Yusuf Tekin, ilgili bakanlık bürokratları ve 81 ilin milli eğitim müdürlerinin katıldığı toplantı gün boyu devam edecek.

Son Güncelleme: Salı, 13 May 2014 16:26

Gösterim: 1028

Ankara Barosu, ÖSYM Başkanlığının 23 Mart 2014 YGS soru ve cevaplarının yayınlanmayacağına ilişkin kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Ankara İdare Mahkemesinde dava açtı.

Ankara Barosu, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığının 23 Mart 2014 Yükseköğretime Geçiş Sınavının (YGS) soru ve cevaplarının yayınlanmayacağına ilişkin kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Ankara İdare Mahkemesinde dava açtı.

Dava dilekçesinde, ÖSYM Yönetim Kurulunun 12 Mart 2014 kararı kapsamında rastgele seçilen bazı soruların adayların incelemesine açıldığı, 6495 sayılı Kanun uyarınca sınavlara ait soru ve cevapların Bilgi Edinme Hakkı Kanununun kapsamı dışına çıkarıldığı anımsatıldı.

ÖSYM'nin "Temel Soru Kitapçığı" adı altında internet sitesinden yayımlanan sorular dışında kalan ve artık Merkeze ait gizli bilgi olarak nitelenecek tüm soruların yazılı, görsel veya işitsel olarak herhangi bir yolla bütün olarak veya kısmen paylaşılması halinde kişi ve kuruluşlar hakkında ilgili mevzuat çerçevesinde gerekli yasal işlemlerin başlatılacağının bildirildiği hatırlatıldı.

Dilekçede, Ankara Barosunca yapılan yazılı başvuru üzerine, ÖSYM'nin işlemde kişilerin hak arama hürriyetinin kısıtlanması gibi bir durumun asla söz konusu olmadığının belirtildiği aktarıldı.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun 15 ile 28. maddeleri arasında hakkın sınırlarının belirlendiği anlatılan dilekçede, yargı denetimi dışında kalan idari işlemler, devlet sırrı niteliğindeki, ülkenin ekonomik çıkarına, sivil veya askeri istihbarata, idari soruşturmaya, adli soruşturma ve kovuşturmaya, özel hayata, haberleşmeye ilişkin bilgi veya belgeler ile ticari sır niteliğindeki, fikir ve sanat eserlerine, kurum içi düzenlemelere, kurum içi görüş, bilgi notu ve tavsiyelere, tavsiye taleplerine ilişkin bilgi veya belgelerin bunlar arasında sayıldığı bildirildi.

Bu çerçevede sayılan madde hükümlerinin dava konusu kararı kapsamadığı savunulan dilekçede, bu sınırların düzenleniş itibariyle istisna teşkil etmekle birlikte bilgi edinme hakkının alanını daralttığı ifade edildi.

Öğrenim hakkının en genel anlamıyla, istenilen, ihtiyaç duyulan bilgiyi meşru kıstaslar çerçevesinde başka hiçbir engelle karşılaşmaksızın arayabilme, bulabilme kısacası öğrenebilme hakkı olarak tanımlanabileceği belirtilen dilekçede, "Anayasa ve Yasa hükümleri çerçevesinde ÖSYM'nin YGS gibi bir seviye tespit sınavının soru ve cevaplarını açıklamaması, Anayasa ile tanınan temel hak ve özgürlüklerin ölçüsüz olarak sınırlanması ve demokratik toplum düzeni ve şeffaflık ilkesine aykırılık teşkil etmektedir" ifedelerine yer verildi.

Öğrenciler için sınav sonrasında yanlışları-doğruları bilmenin en doğal hak olduğu vurgulanan dilekçede, "Bu anlamda soruların gizlenmesi doğru olmaz. Sınavdan sonra bütün soruların açıklanması gerekir ki; eğitimciler tarafından sorular ve cevapları tartışılabilsin incelenebilsin ve hatalı soru varsa tespit edilip iptal edilebilsin. Eğitimde esas olan öğrencilerin öğrenmesine, bilgiye erişime olanak vermektir. Bu da gizlilikle sağlanamaz" görüşüne yer verildi.

Dilekçede, bu gerekçelerle ÖSYM Başkanlığının 23 Mart 2014 YGS sınavının soru ve cevaplarının yayınlanmayacağına ilişkin 12 Mart 2014 tarihli Yönetim Kurulu Kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması, Bilgi Edinme Kanunu'nun 2. Maddesine eklenen "Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı tarafından uygulanan sınavlara ait soru ve cevaplar bu Kanun kapsamı dışındadır" hükmünün itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edildi.

> YGS soru ve cevaplarının yayınlanması için dava

Ankara Barosu, ÖSYM Başkanlığının 23 Mart 2014 YGS soru ve cevaplarının yayınlanmayacağına ilişkin kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Ankara İdare Mahkemesinde dava açtı.

Ankara Barosu, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığının 23 Mart 2014 Yükseköğretime Geçiş Sınavının (YGS) soru ve cevaplarının yayınlanmayacağına ilişkin kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Ankara İdare Mahkemesinde dava açtı.

Dava dilekçesinde, ÖSYM Yönetim Kurulunun 12 Mart 2014 kararı kapsamında rastgele seçilen bazı soruların adayların incelemesine açıldığı, 6495 sayılı Kanun uyarınca sınavlara ait soru ve cevapların Bilgi Edinme Hakkı Kanununun kapsamı dışına çıkarıldığı anımsatıldı.

ÖSYM'nin "Temel Soru Kitapçığı" adı altında internet sitesinden yayımlanan sorular dışında kalan ve artık Merkeze ait gizli bilgi olarak nitelenecek tüm soruların yazılı, görsel veya işitsel olarak herhangi bir yolla bütün olarak veya kısmen paylaşılması halinde kişi ve kuruluşlar hakkında ilgili mevzuat çerçevesinde gerekli yasal işlemlerin başlatılacağının bildirildiği hatırlatıldı.

Dilekçede, Ankara Barosunca yapılan yazılı başvuru üzerine, ÖSYM'nin işlemde kişilerin hak arama hürriyetinin kısıtlanması gibi bir durumun asla söz konusu olmadığının belirtildiği aktarıldı.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun 15 ile 28. maddeleri arasında hakkın sınırlarının belirlendiği anlatılan dilekçede, yargı denetimi dışında kalan idari işlemler, devlet sırrı niteliğindeki, ülkenin ekonomik çıkarına, sivil veya askeri istihbarata, idari soruşturmaya, adli soruşturma ve kovuşturmaya, özel hayata, haberleşmeye ilişkin bilgi veya belgeler ile ticari sır niteliğindeki, fikir ve sanat eserlerine, kurum içi düzenlemelere, kurum içi görüş, bilgi notu ve tavsiyelere, tavsiye taleplerine ilişkin bilgi veya belgelerin bunlar arasında sayıldığı bildirildi.

Bu çerçevede sayılan madde hükümlerinin dava konusu kararı kapsamadığı savunulan dilekçede, bu sınırların düzenleniş itibariyle istisna teşkil etmekle birlikte bilgi edinme hakkının alanını daralttığı ifade edildi.

Öğrenim hakkının en genel anlamıyla, istenilen, ihtiyaç duyulan bilgiyi meşru kıstaslar çerçevesinde başka hiçbir engelle karşılaşmaksızın arayabilme, bulabilme kısacası öğrenebilme hakkı olarak tanımlanabileceği belirtilen dilekçede, "Anayasa ve Yasa hükümleri çerçevesinde ÖSYM'nin YGS gibi bir seviye tespit sınavının soru ve cevaplarını açıklamaması, Anayasa ile tanınan temel hak ve özgürlüklerin ölçüsüz olarak sınırlanması ve demokratik toplum düzeni ve şeffaflık ilkesine aykırılık teşkil etmektedir" ifedelerine yer verildi.

Öğrenciler için sınav sonrasında yanlışları-doğruları bilmenin en doğal hak olduğu vurgulanan dilekçede, "Bu anlamda soruların gizlenmesi doğru olmaz. Sınavdan sonra bütün soruların açıklanması gerekir ki; eğitimciler tarafından sorular ve cevapları tartışılabilsin incelenebilsin ve hatalı soru varsa tespit edilip iptal edilebilsin. Eğitimde esas olan öğrencilerin öğrenmesine, bilgiye erişime olanak vermektir. Bu da gizlilikle sağlanamaz" görüşüne yer verildi.

Dilekçede, bu gerekçelerle ÖSYM Başkanlığının 23 Mart 2014 YGS sınavının soru ve cevaplarının yayınlanmayacağına ilişkin 12 Mart 2014 tarihli Yönetim Kurulu Kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması, Bilgi Edinme Kanunu'nun 2. Maddesine eklenen "Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı tarafından uygulanan sınavlara ait soru ve cevaplar bu Kanun kapsamı dışındadır" hükmünün itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edildi.

Son Güncelleme: Salı, 13 May 2014 12:30

Gösterim: 1694

Bir online araştırma şirketi tarafından yapılan araştırmaya göre teknolojiye ilgi duyan gençlerin en çok çalışmak istediği şirketlerin başında Apple, Microsoft ve Samsung geliyor.

Online araştırma şirketi DORinsight, Y kuşağının iş dünyasına bakış açısı ile ilgili gerçekleştirdiği çalışmada ilgi çekici sonuçlara ulaştı. Araştırmaya katılan gençler, ortalama 22 yaşına gelindiğinde aileden para almayı bırakıp çalışılması gerektiğini belirtti. Hayallerini süsleyen firmaların ise Koç ve Sabancı gibi köklü holdingler olduğunu vurguladılar. Araştırmanın sonuçlarına göre; teknolojiye ilgi duyan Y kuşağı için Apple, Microsoft ve Samsung da en çok çalışılmak istenen şirketler listesinde ön sıralarda yer aldı. Araştırmaya, 15-34 yaş arasındaki 201 kişi katıldı.

Teknoloji tutkunu Y kuşağı Apple, Microsoft ve Samsung’da çalışmak istiyor

Araştırmaya katılan gençler, ortalama 22 yaşına gelindiğinde, aileden para almayı bırakıp çalışılması gerektiğini belirtti. Hayallerini süsleyen firmaların ise Koç ve Sabancı gibi köklü holdingler olduğunu söylediler. Araştırmaya katılanların yüzde 24’ü Koç’ta, yüzde 17’si ise Sabancı’da çalışmak istediklerini belirttiler. Teknolojiye ilgi duyan Y kuşağı için Apple, Microsoft ve Samsung da en çok çalışılmak istenen şirketler listesinde ön sıralarda yer aldı.

Araştırmanın sonuçlarına bakıldığında, çalışılmak istenen ve halen çalışılan şirket karşılaştırıldığında kariyer gelişimi, yaratıcılığı teşvik etme, global olma, şeffaf ve açık yönetim unsurlarında beklentilerin karşılanmadığı görüldü. Araştırmaya katılanların yüzde 66’sı çalışacakları şirketin kariyer gelişim olanakları sunan,  yüzde 61’i yaratıcılığı teşvik eden, yüzde 52’si global, yüzde 50’si de şeffaf ve açık yönetilmesini istediklerini belirtti.

Görüşülen kişilerin yarısı, beklentilerinin karşılanamaması sebebiyle çalıştıkları şirketten memnun olmadığını söyledi. “Bugün tekrar işe girecek olsam aynı yerde çalışmayı isterim” ifadesine katılım yüzde 33’te kaldı. Buna paralel olarak katılımcıların yüzde 36’sı çalıştıkları şirketi, iyi bir yer olarak başkalarına sık sık tavsiye ettiğini belirtti.

Gençler hafta sonu çalışmak istemiyor

Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 72’si haftalık çalışma süresinin 40 saatten az olması gerektiğini düşünürken, yüzde 40’ı daha çok para kazanacak olsa bile hafta sonu çalışmayacağını söyledi.  Katılımcıların yüzde 42’si ise, sadece işe ilk başladığı dönemde uzun çalışma saatlerini normal karşıladığını belirtti.

Katılımcıların yüzde 67’si iş yerinde uygun bulmadıkları bir durumla karşılaştıklarında hemen itiraz edeceklerinin, yüzde 73’ü ise iş dünyasında gençlere yeteri kadar saygı duyulmadığının altını çizdi. Araştırmanın sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 53’ünün hayali kendi işini kurmak. Kendi işini kurmayı planlayanların yüzde 46’sı da bu hayali 1-7 yıl içerisinde gerçekleştirmek istediğini belirtti.

Görüşülen 10 kişiden 8’i yurt dışında çalışmayı hayal ediyor

Görüşülen 10 kişiden 8’i yurt dışında çalışma imkanı bulsa gideceğini belirtti. Araştırmanın sonuçlarına göre, Amerika (yüzde 35), İngiltere (yüzde 11) ve İtalya’nın (yüzde 11) en çok çalışılmak istenen ilk 3 ülke olduğu ortaya çıktı. Y kuşağının yüzde 61’i önümüzdeki 5 yılın kendi açısından, yüzde 42’si ise Türkiye açısından iyi geçeceğini düşündüğünü belirtti.

Y kuşağı uyumlu, özgür, yaratıcı, sadık, duygusal

DORinsight’ın ilgi çekici sonuçlara sahip bu araştırmasına göre, Y kuşağının yüzde 72’si kendilerini uyumlu, yüzde 59’u özgür, yaratıcı ve sadık, yüzde 55’i duygusal, yüzde 51’i hırslı ve rekabetçi olarak tanımladı.

Katılımcılara para, aile kurmak/evlenmek, iyi bir iş sahibi olmak, aşk ve sağlık konularından hayatta en çok sahip olmak istedikleri sorulduğunda ise ilk sırada yüzde 71 oranıyla sağlık, sırasıyla iş, aşk, para ve aile kurmak yanıtları geldi.

> Gençler en çok bu şirketlerde çalışmak istiyor

Bir online araştırma şirketi tarafından yapılan araştırmaya göre teknolojiye ilgi duyan gençlerin en çok çalışmak istediği şirketlerin başında Apple, Microsoft ve Samsung geliyor.

Online araştırma şirketi DORinsight, Y kuşağının iş dünyasına bakış açısı ile ilgili gerçekleştirdiği çalışmada ilgi çekici sonuçlara ulaştı. Araştırmaya katılan gençler, ortalama 22 yaşına gelindiğinde aileden para almayı bırakıp çalışılması gerektiğini belirtti. Hayallerini süsleyen firmaların ise Koç ve Sabancı gibi köklü holdingler olduğunu vurguladılar. Araştırmanın sonuçlarına göre; teknolojiye ilgi duyan Y kuşağı için Apple, Microsoft ve Samsung da en çok çalışılmak istenen şirketler listesinde ön sıralarda yer aldı. Araştırmaya, 15-34 yaş arasındaki 201 kişi katıldı.

Teknoloji tutkunu Y kuşağı Apple, Microsoft ve Samsung’da çalışmak istiyor

Araştırmaya katılan gençler, ortalama 22 yaşına gelindiğinde, aileden para almayı bırakıp çalışılması gerektiğini belirtti. Hayallerini süsleyen firmaların ise Koç ve Sabancı gibi köklü holdingler olduğunu söylediler. Araştırmaya katılanların yüzde 24’ü Koç’ta, yüzde 17’si ise Sabancı’da çalışmak istediklerini belirttiler. Teknolojiye ilgi duyan Y kuşağı için Apple, Microsoft ve Samsung da en çok çalışılmak istenen şirketler listesinde ön sıralarda yer aldı.

Araştırmanın sonuçlarına bakıldığında, çalışılmak istenen ve halen çalışılan şirket karşılaştırıldığında kariyer gelişimi, yaratıcılığı teşvik etme, global olma, şeffaf ve açık yönetim unsurlarında beklentilerin karşılanmadığı görüldü. Araştırmaya katılanların yüzde 66’sı çalışacakları şirketin kariyer gelişim olanakları sunan,  yüzde 61’i yaratıcılığı teşvik eden, yüzde 52’si global, yüzde 50’si de şeffaf ve açık yönetilmesini istediklerini belirtti.

Görüşülen kişilerin yarısı, beklentilerinin karşılanamaması sebebiyle çalıştıkları şirketten memnun olmadığını söyledi. “Bugün tekrar işe girecek olsam aynı yerde çalışmayı isterim” ifadesine katılım yüzde 33’te kaldı. Buna paralel olarak katılımcıların yüzde 36’sı çalıştıkları şirketi, iyi bir yer olarak başkalarına sık sık tavsiye ettiğini belirtti.

Gençler hafta sonu çalışmak istemiyor

Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 72’si haftalık çalışma süresinin 40 saatten az olması gerektiğini düşünürken, yüzde 40’ı daha çok para kazanacak olsa bile hafta sonu çalışmayacağını söyledi.  Katılımcıların yüzde 42’si ise, sadece işe ilk başladığı dönemde uzun çalışma saatlerini normal karşıladığını belirtti.

Katılımcıların yüzde 67’si iş yerinde uygun bulmadıkları bir durumla karşılaştıklarında hemen itiraz edeceklerinin, yüzde 73’ü ise iş dünyasında gençlere yeteri kadar saygı duyulmadığının altını çizdi. Araştırmanın sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 53’ünün hayali kendi işini kurmak. Kendi işini kurmayı planlayanların yüzde 46’sı da bu hayali 1-7 yıl içerisinde gerçekleştirmek istediğini belirtti.

Görüşülen 10 kişiden 8’i yurt dışında çalışmayı hayal ediyor

Görüşülen 10 kişiden 8’i yurt dışında çalışma imkanı bulsa gideceğini belirtti. Araştırmanın sonuçlarına göre, Amerika (yüzde 35), İngiltere (yüzde 11) ve İtalya’nın (yüzde 11) en çok çalışılmak istenen ilk 3 ülke olduğu ortaya çıktı. Y kuşağının yüzde 61’i önümüzdeki 5 yılın kendi açısından, yüzde 42’si ise Türkiye açısından iyi geçeceğini düşündüğünü belirtti.

Y kuşağı uyumlu, özgür, yaratıcı, sadık, duygusal

DORinsight’ın ilgi çekici sonuçlara sahip bu araştırmasına göre, Y kuşağının yüzde 72’si kendilerini uyumlu, yüzde 59’u özgür, yaratıcı ve sadık, yüzde 55’i duygusal, yüzde 51’i hırslı ve rekabetçi olarak tanımladı.

Katılımcılara para, aile kurmak/evlenmek, iyi bir iş sahibi olmak, aşk ve sağlık konularından hayatta en çok sahip olmak istedikleri sorulduğunda ise ilk sırada yüzde 71 oranıyla sağlık, sırasıyla iş, aşk, para ve aile kurmak yanıtları geldi.

Son Güncelleme: Pazartesi, 12 May 2014 13:42

Gösterim: 2157

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, öğretim üyesi başına 48, öğretim elemanı başına da 21 öğrenci düştüğünü, OECD ortalamasının 15-16 olduğunu hatırlatarak, "Ciddi bir öğretim üyesi açığımız var. Eğer OECD ortalamalarını baz alarak hesaplarsak, 45 bin öğretim elemanı açığını kapatmamız gerekiyor.” dedi.

Çetinsaya, Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi'nde düzenlenen 222. Üniversitelerarası Kurul Toplantısı'nda uzun süredir üzerinde çalıştığı "Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası" başlıklı raporunu sundu.

Türkiye yükseköğretiminin yeniden yapılandırılması için yapılacak çalışmalara ışık tutması için planladığı bu raporu Türkiye'nin 2023 hedeflerini de göz önüne alarak bir çözümleme çalışması ve yol haritası olarak yaptığını belirten Çetinsaya, Türkiye'nin 2023 hedefleri bakımından bu çalışmada üç temel stratejik alanda kalmayı tercih ettiğini anlattı.

Çetinsaya, raporunu "Nicel Büyümeden Nitelikli Büyümeye", "Akademik İnsan Kaynağının Geliştirilmesi" ve "Yükseköğretimde Uluslararasılaşma" başlıklarında hazırladığını ifade ederek, büyüme konusunda da bütün dünyada 2. Dünya Savaşı sonrasında da yükseköğretimde okullaşma oranlarında olağanüstü bir büyüme olduğunu dile getirdi.

Türkiye'de bu sürecin 1980'e kadar geride kaldığını, 1980 sonrasında hızlı bir büyümeye dönüştüğünü, özellikle son 10 yılda olağanüstü sonuçlarla karşılaşıldığını vurgulayan Çetinsaya, şöyle devam etti:

"2013 yılı resmi istatistikleri itibarıyla yüzde 75'e çıktık yükseköğretim okullaşma oranında. Bu bizi dünyada da önemli bir konuma getiriyor. Dünya ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye'nin yükseköğretimdeki brüt okullaşma oranları öğrenci sayısındaki büyüklükler dünyada bizi önemli bir yere taşıyor. Şu anda İngiltere, Fransa gibi brüt okullaşma seviyelerini yakalamış ve hatta geçmiş durumdayız. Artık büyümenin sonuna geldik. Türkiye'nin gerek demokratik nüfus yapısı, deneyimleri gerekse küresel dinamiklerine baktığımızda bu büyümenin devam edeceğini görüyoruz. Demokratik insan penceresi Türkiye'de 2050'lere kadar açık kalacak. 2050'ye kadar önümüzdeki 30 yılda üniversite çağına gelen nüfusumuz 1 milyon 250 bin civarında olacak. 2050'den sonra da 1 milyon seviyesinde bir süre devam edecek. Bu başlı başına büyümenin devam edeceği anlamına geliyor."

Çetinsaya, şu anda 5,5 milyon öğrenci olduğunu, bu öğrencilerin yüzde 32'si önlisans, yüzde 62'si lisans, yüzde 6'sının da lisansüstünde okuduğunu söyledi.

Açıköğretimin zaman içinde hızla büyüdüğünü, bugün itibarıyla Türkiye'deki toplam kontenjan içinde yüzde 25 seviyesinde olduğunu anımsatan Çetinsaya, buna karşılık öğrenci sayısının hızla büyümeye devam ettiğini kaydetti.

Çetinsaya, yaklaşık 2,5 milyon açıköğretim öğrencisinin 1 milyonunun kayıtlı olduğu halde ders seçmediğini, bunların açıköğretim öğrencileri içindeki oranının yüzde 40 seviyesinde olduğuna dikkat çekti.

"45 bin öğretim elemanı açığını kapatmamız gerekiyor"

Akademik İnsan Kaynağının Geliştirilmesi başlıklı kısımda yaptığı araştırmada nisan ayı itibarıyla 141 bin 674 öğretim elemanı olduğunu, bu öğretim elemanlarının içinde öğretim üyelerinin payının yüzde 45 olduğuna işaret eden Çetinsaya, öğrenci sayısındaki artışla kıyaslandığında öğretim elemanı artışının geride kaldığını vurguladı.

Çetinsaya, öğretim üyesi başına 48, öğretim elemanı başına da 21 öğrenci düştüğünü, OECD ortalamasının 15-16 olduğunu hatırlatarak, "Ciddi bir öğretim üyesi açığımız var. Eğer OECD ortalamalarını baz alarak hesaplarsak, 45 bin öğretim elemanı açığını kapatmamız gerekiyor. Bunların 20 bininin öğretim üyesi olması gerekiyor. Benim yaptığım çalışmada bu açığı kapatabilmek için bizim yılda 18 bin civarında öğretim elemanı, araştırma görevlisi istihdam etmemiz gerekiyor" dedi.

Türkiye'de her yıl 4 bin 500 doktora mezunu verildiğini, bunun dünya genelinde çok geride olduğunu belirten Çetinsaya, doktora eğitiminin niceliğinin ve niteliğinin arttırılması için çalışmalar yapılması gerektiğini kaydetti.

Doktoradaki niteliğin artırılması gerektiğine işaret eden, "Türkiye yayın sayısı bakımından dünyada 20'nci sırada ama bu yayınların etkin değeri bakımından 37'nci sırada. Bu da bizi gerçekten yayınların ve araştırmaların niteliği konusunda da düşünmeye zorluyor" diye konuştu.

Çetinsaya, 2023 hedeflerine ulaşabilmek için kadro açığının kapatılmasına yönelik çalışmaların olduğunun altını çizerek, "Bütün bunları konuşurken ister yepyeni kadroları akademiye çekmeye çalışalım ister doktora mezunu sayısını artırmaya çalışalım, gençleri akademide kalmaya ikna etmeye çalışalım, nitelikli insan gücünü artırmaya çalışalım, hangi konuyu konuşursak konuşalım konu bizi özlük hakları meselesine getiriyor. Türkiye'deki öğretim üyelerinin özlük hakları yani maaşları son derece dezavantajlı bir konumda.  Bizim bu dezavantajlı konumuyla akademiyi cazibe merkezi haline getirme çok zor. Nitelikli beyinleri ve gençleri akademide kalmaya ikna etmemiz çok zor" ifadelerini kullandı.

"Türkiye'de uluslararası öğrenci sayısı 55 bine çıktı"

Raporda uluslararasılaşma meselesini de ele aldığını anlatan Çetinsaya, şunları kaydetti:

"Uluslararasılaşmanın Türkiye yükseköğretimi için ne kadar önemli olduğunu vurguluyorum. Bugün dünyada 4 milyon uluslararası öğrencinin var ve önümüzdeki on yılda bu sayısının 8 milyona çıkacağı tahmin ediliyor. Biz de ise dünya sıralamalarına baktığımızda Türkiye yok. Son zamanda gerçekleştirdiğimiz markalaşma çalışmalarıyla kurumsallaşma çalışmalarıyla bu sayıyı hızla artırmaya çalışıyoruz. 2011'de 30 bin olan uluslararası öğrenci sayısı şu anda 55 bine çıktı."

Çetinsaya, nitelikli büyümenin hedef alınması gerektiğine işaret ederek, "Kalite süreçlerini, yükseköğretim sistemimizin odak noktası haline getirmemiz gerekiyor. Açıköğretimin payını dünya ortalamalarına çekmemiz lazım yani yüzde 15, yüzde 20 aralığına çekmemiz gerekiyor. Buna paralel olarak da yüz yüze eğitimi ve uzaktan öğretimi payını artırmamız gerekiyor" şeklinde konuştu.

"Doktora için özel politikalar geliştirmemiz lazım"

Ön lisans konusunun, yükseköğretim konusunun ayrı ayrı ele alınması gerektiğini söyleyen Çetinsaya, doktora için özel politikalar geliştirilmesi gerektiğini, doktora eğitimini ve uzaktan eğitimi masaya yatıracaklarını vurguladı. 

Prof. Dr. Çetinsaya, "Şöyle bir Türkiye var önümüzde. 2006 sonrası kurulan üniversiteleri, onların kampüslerini, onların laboratuvarlarını da düşünerek söylüyorum. Son derece avantajlı bir konumdayız o manada. Fiziki şartlarımız var, öğrencimiz var, öğrencimiz daha da olmaya devam edecek. Her şey var ama öğretim üyesi olup olmayacağını bilemiyoruz 10 yıl sonra. Yeterli, nitelikli öğretim üyesi olup olamayacağını, bu sistemi sırtında taşıyacak, koşturacak öğretim üyeleri olup olmayacağı konusunda hepimizde soru işaretleri var, eğer bugünkü politikalarımızı değiştirmezsek" dedi.

Yükseköğretim bilgi yönetim sisteminin ikinci bir aşamasına daha geldiğini belirten Çetinsaya, bilgi sistemine tarihi istatistiklerin eklendiğini ve 1984'ten itibaren hangi tarihte hangi üniversitenin kaç öğrencisi, kaç öğretim üyesinin olduğunun bakılabileceğini kaydetti.

ÜAK Başkanı İbicioğlu

Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanı ve Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan İbicioğlu da doçentlik sınavlarının kurumsal hale getirildiğini, dijital ortama aktarıldığını ifade etti.

İbicioğlu, üniversitelerde çalışan akademisyenlerin özlük haklarının ve maaş düzenlemelerinin sorun olduğunu belirterek, "Üniversitelerde çalışan personelin özlük haklarının, maaşlarının, ekonomik durumlarının iyileştirilmesinin bizim açımızdan hatta ülke açısından son derece önemli olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.

Konuşmaların ardından ÜAK gündeminin görüşülmesi basına kapalı olarak gerçekleştirildi.

> ‘45 bin öğretim elemanı açığını kapatmamız gerekiyor’

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, öğretim üyesi başına 48, öğretim elemanı başına da 21 öğrenci düştüğünü, OECD ortalamasının 15-16 olduğunu hatırlatarak, "Ciddi bir öğretim üyesi açığımız var. Eğer OECD ortalamalarını baz alarak hesaplarsak, 45 bin öğretim elemanı açığını kapatmamız gerekiyor.” dedi.

Çetinsaya, Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi'nde düzenlenen 222. Üniversitelerarası Kurul Toplantısı'nda uzun süredir üzerinde çalıştığı "Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası" başlıklı raporunu sundu.

Türkiye yükseköğretiminin yeniden yapılandırılması için yapılacak çalışmalara ışık tutması için planladığı bu raporu Türkiye'nin 2023 hedeflerini de göz önüne alarak bir çözümleme çalışması ve yol haritası olarak yaptığını belirten Çetinsaya, Türkiye'nin 2023 hedefleri bakımından bu çalışmada üç temel stratejik alanda kalmayı tercih ettiğini anlattı.

Çetinsaya, raporunu "Nicel Büyümeden Nitelikli Büyümeye", "Akademik İnsan Kaynağının Geliştirilmesi" ve "Yükseköğretimde Uluslararasılaşma" başlıklarında hazırladığını ifade ederek, büyüme konusunda da bütün dünyada 2. Dünya Savaşı sonrasında da yükseköğretimde okullaşma oranlarında olağanüstü bir büyüme olduğunu dile getirdi.

Türkiye'de bu sürecin 1980'e kadar geride kaldığını, 1980 sonrasında hızlı bir büyümeye dönüştüğünü, özellikle son 10 yılda olağanüstü sonuçlarla karşılaşıldığını vurgulayan Çetinsaya, şöyle devam etti:

"2013 yılı resmi istatistikleri itibarıyla yüzde 75'e çıktık yükseköğretim okullaşma oranında. Bu bizi dünyada da önemli bir konuma getiriyor. Dünya ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye'nin yükseköğretimdeki brüt okullaşma oranları öğrenci sayısındaki büyüklükler dünyada bizi önemli bir yere taşıyor. Şu anda İngiltere, Fransa gibi brüt okullaşma seviyelerini yakalamış ve hatta geçmiş durumdayız. Artık büyümenin sonuna geldik. Türkiye'nin gerek demokratik nüfus yapısı, deneyimleri gerekse küresel dinamiklerine baktığımızda bu büyümenin devam edeceğini görüyoruz. Demokratik insan penceresi Türkiye'de 2050'lere kadar açık kalacak. 2050'ye kadar önümüzdeki 30 yılda üniversite çağına gelen nüfusumuz 1 milyon 250 bin civarında olacak. 2050'den sonra da 1 milyon seviyesinde bir süre devam edecek. Bu başlı başına büyümenin devam edeceği anlamına geliyor."

Çetinsaya, şu anda 5,5 milyon öğrenci olduğunu, bu öğrencilerin yüzde 32'si önlisans, yüzde 62'si lisans, yüzde 6'sının da lisansüstünde okuduğunu söyledi.

Açıköğretimin zaman içinde hızla büyüdüğünü, bugün itibarıyla Türkiye'deki toplam kontenjan içinde yüzde 25 seviyesinde olduğunu anımsatan Çetinsaya, buna karşılık öğrenci sayısının hızla büyümeye devam ettiğini kaydetti.

Çetinsaya, yaklaşık 2,5 milyon açıköğretim öğrencisinin 1 milyonunun kayıtlı olduğu halde ders seçmediğini, bunların açıköğretim öğrencileri içindeki oranının yüzde 40 seviyesinde olduğuna dikkat çekti.

"45 bin öğretim elemanı açığını kapatmamız gerekiyor"

Akademik İnsan Kaynağının Geliştirilmesi başlıklı kısımda yaptığı araştırmada nisan ayı itibarıyla 141 bin 674 öğretim elemanı olduğunu, bu öğretim elemanlarının içinde öğretim üyelerinin payının yüzde 45 olduğuna işaret eden Çetinsaya, öğrenci sayısındaki artışla kıyaslandığında öğretim elemanı artışının geride kaldığını vurguladı.

Çetinsaya, öğretim üyesi başına 48, öğretim elemanı başına da 21 öğrenci düştüğünü, OECD ortalamasının 15-16 olduğunu hatırlatarak, "Ciddi bir öğretim üyesi açığımız var. Eğer OECD ortalamalarını baz alarak hesaplarsak, 45 bin öğretim elemanı açığını kapatmamız gerekiyor. Bunların 20 bininin öğretim üyesi olması gerekiyor. Benim yaptığım çalışmada bu açığı kapatabilmek için bizim yılda 18 bin civarında öğretim elemanı, araştırma görevlisi istihdam etmemiz gerekiyor" dedi.

Türkiye'de her yıl 4 bin 500 doktora mezunu verildiğini, bunun dünya genelinde çok geride olduğunu belirten Çetinsaya, doktora eğitiminin niceliğinin ve niteliğinin arttırılması için çalışmalar yapılması gerektiğini kaydetti.

Doktoradaki niteliğin artırılması gerektiğine işaret eden, "Türkiye yayın sayısı bakımından dünyada 20'nci sırada ama bu yayınların etkin değeri bakımından 37'nci sırada. Bu da bizi gerçekten yayınların ve araştırmaların niteliği konusunda da düşünmeye zorluyor" diye konuştu.

Çetinsaya, 2023 hedeflerine ulaşabilmek için kadro açığının kapatılmasına yönelik çalışmaların olduğunun altını çizerek, "Bütün bunları konuşurken ister yepyeni kadroları akademiye çekmeye çalışalım ister doktora mezunu sayısını artırmaya çalışalım, gençleri akademide kalmaya ikna etmeye çalışalım, nitelikli insan gücünü artırmaya çalışalım, hangi konuyu konuşursak konuşalım konu bizi özlük hakları meselesine getiriyor. Türkiye'deki öğretim üyelerinin özlük hakları yani maaşları son derece dezavantajlı bir konumda.  Bizim bu dezavantajlı konumuyla akademiyi cazibe merkezi haline getirme çok zor. Nitelikli beyinleri ve gençleri akademide kalmaya ikna etmemiz çok zor" ifadelerini kullandı.

"Türkiye'de uluslararası öğrenci sayısı 55 bine çıktı"

Raporda uluslararasılaşma meselesini de ele aldığını anlatan Çetinsaya, şunları kaydetti:

"Uluslararasılaşmanın Türkiye yükseköğretimi için ne kadar önemli olduğunu vurguluyorum. Bugün dünyada 4 milyon uluslararası öğrencinin var ve önümüzdeki on yılda bu sayısının 8 milyona çıkacağı tahmin ediliyor. Biz de ise dünya sıralamalarına baktığımızda Türkiye yok. Son zamanda gerçekleştirdiğimiz markalaşma çalışmalarıyla kurumsallaşma çalışmalarıyla bu sayıyı hızla artırmaya çalışıyoruz. 2011'de 30 bin olan uluslararası öğrenci sayısı şu anda 55 bine çıktı."

Çetinsaya, nitelikli büyümenin hedef alınması gerektiğine işaret ederek, "Kalite süreçlerini, yükseköğretim sistemimizin odak noktası haline getirmemiz gerekiyor. Açıköğretimin payını dünya ortalamalarına çekmemiz lazım yani yüzde 15, yüzde 20 aralığına çekmemiz gerekiyor. Buna paralel olarak da yüz yüze eğitimi ve uzaktan öğretimi payını artırmamız gerekiyor" şeklinde konuştu.

"Doktora için özel politikalar geliştirmemiz lazım"

Ön lisans konusunun, yükseköğretim konusunun ayrı ayrı ele alınması gerektiğini söyleyen Çetinsaya, doktora için özel politikalar geliştirilmesi gerektiğini, doktora eğitimini ve uzaktan eğitimi masaya yatıracaklarını vurguladı. 

Prof. Dr. Çetinsaya, "Şöyle bir Türkiye var önümüzde. 2006 sonrası kurulan üniversiteleri, onların kampüslerini, onların laboratuvarlarını da düşünerek söylüyorum. Son derece avantajlı bir konumdayız o manada. Fiziki şartlarımız var, öğrencimiz var, öğrencimiz daha da olmaya devam edecek. Her şey var ama öğretim üyesi olup olmayacağını bilemiyoruz 10 yıl sonra. Yeterli, nitelikli öğretim üyesi olup olamayacağını, bu sistemi sırtında taşıyacak, koşturacak öğretim üyeleri olup olmayacağı konusunda hepimizde soru işaretleri var, eğer bugünkü politikalarımızı değiştirmezsek" dedi.

Yükseköğretim bilgi yönetim sisteminin ikinci bir aşamasına daha geldiğini belirten Çetinsaya, bilgi sistemine tarihi istatistiklerin eklendiğini ve 1984'ten itibaren hangi tarihte hangi üniversitenin kaç öğrencisi, kaç öğretim üyesinin olduğunun bakılabileceğini kaydetti.

ÜAK Başkanı İbicioğlu

Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanı ve Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan İbicioğlu da doçentlik sınavlarının kurumsal hale getirildiğini, dijital ortama aktarıldığını ifade etti.

İbicioğlu, üniversitelerde çalışan akademisyenlerin özlük haklarının ve maaş düzenlemelerinin sorun olduğunu belirterek, "Üniversitelerde çalışan personelin özlük haklarının, maaşlarının, ekonomik durumlarının iyileştirilmesinin bizim açımızdan hatta ülke açısından son derece önemli olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.

Konuşmaların ardından ÜAK gündeminin görüşülmesi basına kapalı olarak gerçekleştirildi.

Son Güncelleme: Pazartesi, 12 May 2014 15:23

Gösterim: 1148

Unicef tarafından çocukların şiddetten nasıl etkilendiğine dikkat çekmek ve şiddetin önüne geçmek amacıyla hazırlanan video izlenme rekorları kırdı

İzlemek için resmin üzerine tıklayın!

Unicef tarafından çocukların şiddetten nasıl etkilendiğine dikkat çekmek ve şiddetin önüne geçmek için hazırlanan bu video sosyal medyada en çok izlenenler arasında yerini aldı…    

 

 

 

 

 

  

> İzlenme rekoru kıran ‘çocuklara şiddete hayır’ videosu

Unicef tarafından çocukların şiddetten nasıl etkilendiğine dikkat çekmek ve şiddetin önüne geçmek amacıyla hazırlanan video izlenme rekorları kırdı

İzlemek için resmin üzerine tıklayın!

Unicef tarafından çocukların şiddetten nasıl etkilendiğine dikkat çekmek ve şiddetin önüne geçmek için hazırlanan bu video sosyal medyada en çok izlenenler arasında yerini aldı…    

 

 

 

 

 

  

Son Güncelleme: Pazartesi, 12 May 2014 12:46

Gösterim: 2038

Diğer Makaleler...

  1. MEB'den öğrencilere videolu eğitim
  2. Bakan Avcı din dersi soru önergesini yanıtladı
  3. Hakimlik sınavında artık bu kadarı da olmaz dedirten soru
  4. Mazeret sınavları nasıldı? İşte uzman yorumları