Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşiv Başkanı Monsenyör Brugues, Vatikan'ın arşivlerinin kapılarının Türk araştırmacılara açık olduğunu belirtti.
Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşiv Başkanı Monsenyör Jean-Louis Brugues Vatikan'ın arşivlerinin kapılarının Türk araştırmacılara açık olduğunu ifade ederek, "Arşivcilikle ilgilenen genç arkadaşlar bize destek olmak isterse, bu katalogları oluşturmak için, ben çok memnun olurum bu destekten" dedi. Atılgan Bayar'ın başkanlığını yürüttüğü New East Foundation'ın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Brugues, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin (MSGSÜ) Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu'nda, "Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşivi" konulu toplantıya katıldı.
Brugues, Vatikan Kütüphanesinin insanlığın hizmetinde olduğunu ifade ederek, kütüphanenin başı olarak göreve geldiğinde, Papa 16. Benedict'in, "Ben size kilisenin hazinelerini teslim ediyorum ama bu hazine yalnızca kiliseye ait bir hazine değil, tüm insanlığın hazinesidir" şeklinde bir konuşma yaptığını söyledi. Vatikan'da görev üstlenen Papa'ların hepsinin orta boy bir mobilya içinde önemli tarihi belgeleri muhafaza etme alışkanlığı edindiklerini kaydeden Brugues, "Örneğin şehitlerle ilgili anlatılar, ülkeler arası ilişkilerdeki yazışmalar ve diğer önemli belgeleri bu mobilya içerisinde muhafaza ettiler" dedi.
Brugues: "Bir topluluğu, halkı yok etmek isteyenler, o topluluğun yazdıklarını da yok ederler"
Jean-Louis Brugues, insanlık tarihine bakıldığında, bir topluluğu, halkı yok etmek isteyenlerin, o topluluğun yazdıklarını da yok ettiğini söyleyerek, şöyle devam etti: "Elimizdeki yazılı kaynakların en eskileri, 3. asırdan itibaren yazılmış olan kaynaklar. Arşivlerimiz, dağılmış durumdaki arşivlerin bir araya getirilmiş, toplanmış bir hali. Toplama ve bir araya getirme işlemi, 17. yüzyılda yapılıyor ve biz bu arşivlere 'gizli arşivler' adını veriyoruz. Bu 'gizli' kelimesi birçok yazara farklı şeyler düşündürdü. Mesela Dan Brown isimli yazar, bir romanla çok ama çok fazla para kazandı. Oysa ki kendisi hiçbir zaman arşivlere uğramamıştı bile. Bu yazar, kilisenin sanki gezegenle ilgili çok büyük sırlara sahip olduğunu ve bu sırların saklandığını düşünüyor. Aslında buradaki gizli kelimesi, Papa'nın erişebildiği belgeler anlamına geliyor."
Papa'ların bazı ziyaretler sırasında arşivleri bir yerden bir yere götürebildiklerini ve bu seyahatlerde arşivlerin bir kısmının kaybolduğunu kaydeden Brugues, "Şunu itiraf etmeliyim arşivlere çok büyük zararlardan birisi Fransızlar tarafından verilmiş. Napolyon Roma'yı işgal ettiğinde, Vatikan'ın bütün arşivlerini alıp onları Paris'e götürmüş. Napolyon'dan sonra bu arşivlerin tekrar Roma'ya geri getirilmesi talep edilmiş. Bu arşiv içinde dünyanın en zengin madalyon koleksiyonlarından biri vardı. Bronz madalyalar ile bazı gümüş madalyalar geri geldi ama altın madalyonların hiçbiri geri dönmedi. Fransız hükümeti bu altın madalyaların nereye gittiğini açıklayamadı" diye konuştu.
"Vatikan arşivi, dünyanın en zengin arşivi"
Brugues, Vatikan arşivinin, dünyanın en zengin arşivi olduğunu savunarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "87 kilometre boyunca uzanan kitap reyonlarımız var. Bu da milyonlarca belge demek. Henüz katalog haline getirilmemiş belgelerin bulunduğu büyük salonlar var. Arşivcilikle ilgilenen genç arkadaşlar bize destek olmak isterse, bu katalogları oluşturmak için, ben çok memnun olurum bu destekten. 8 katlı bir sarayımız var. 8 kat bize yetmedi. Biz de bodrum katlarına doğru kazmaya başladık ve yerin altında 3 kat yaptık."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşiv Başkanı Monsenyör Brugues, Vatikan'ın arşivlerinin kapılarının Türk araştırmacılara açık olduğunu belirtti.
Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşiv Başkanı Monsenyör Jean-Louis Brugues Vatikan'ın arşivlerinin kapılarının Türk araştırmacılara açık olduğunu ifade ederek, "Arşivcilikle ilgilenen genç arkadaşlar bize destek olmak isterse, bu katalogları oluşturmak için, ben çok memnun olurum bu destekten" dedi. Atılgan Bayar'ın başkanlığını yürüttüğü New East Foundation'ın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Brugues, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin (MSGSÜ) Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu'nda, "Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşivi" konulu toplantıya katıldı.
Brugues, Vatikan Kütüphanesinin insanlığın hizmetinde olduğunu ifade ederek, kütüphanenin başı olarak göreve geldiğinde, Papa 16. Benedict'in, "Ben size kilisenin hazinelerini teslim ediyorum ama bu hazine yalnızca kiliseye ait bir hazine değil, tüm insanlığın hazinesidir" şeklinde bir konuşma yaptığını söyledi. Vatikan'da görev üstlenen Papa'ların hepsinin orta boy bir mobilya içinde önemli tarihi belgeleri muhafaza etme alışkanlığı edindiklerini kaydeden Brugues, "Örneğin şehitlerle ilgili anlatılar, ülkeler arası ilişkilerdeki yazışmalar ve diğer önemli belgeleri bu mobilya içerisinde muhafaza ettiler" dedi.
Brugues: "Bir topluluğu, halkı yok etmek isteyenler, o topluluğun yazdıklarını da yok ederler"
Jean-Louis Brugues, insanlık tarihine bakıldığında, bir topluluğu, halkı yok etmek isteyenlerin, o topluluğun yazdıklarını da yok ettiğini söyleyerek, şöyle devam etti: "Elimizdeki yazılı kaynakların en eskileri, 3. asırdan itibaren yazılmış olan kaynaklar. Arşivlerimiz, dağılmış durumdaki arşivlerin bir araya getirilmiş, toplanmış bir hali. Toplama ve bir araya getirme işlemi, 17. yüzyılda yapılıyor ve biz bu arşivlere 'gizli arşivler' adını veriyoruz. Bu 'gizli' kelimesi birçok yazara farklı şeyler düşündürdü. Mesela Dan Brown isimli yazar, bir romanla çok ama çok fazla para kazandı. Oysa ki kendisi hiçbir zaman arşivlere uğramamıştı bile. Bu yazar, kilisenin sanki gezegenle ilgili çok büyük sırlara sahip olduğunu ve bu sırların saklandığını düşünüyor. Aslında buradaki gizli kelimesi, Papa'nın erişebildiği belgeler anlamına geliyor."
Papa'ların bazı ziyaretler sırasında arşivleri bir yerden bir yere götürebildiklerini ve bu seyahatlerde arşivlerin bir kısmının kaybolduğunu kaydeden Brugues, "Şunu itiraf etmeliyim arşivlere çok büyük zararlardan birisi Fransızlar tarafından verilmiş. Napolyon Roma'yı işgal ettiğinde, Vatikan'ın bütün arşivlerini alıp onları Paris'e götürmüş. Napolyon'dan sonra bu arşivlerin tekrar Roma'ya geri getirilmesi talep edilmiş. Bu arşiv içinde dünyanın en zengin madalyon koleksiyonlarından biri vardı. Bronz madalyalar ile bazı gümüş madalyalar geri geldi ama altın madalyonların hiçbiri geri dönmedi. Fransız hükümeti bu altın madalyaların nereye gittiğini açıklayamadı" diye konuştu.
"Vatikan arşivi, dünyanın en zengin arşivi"
Brugues, Vatikan arşivinin, dünyanın en zengin arşivi olduğunu savunarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "87 kilometre boyunca uzanan kitap reyonlarımız var. Bu da milyonlarca belge demek. Henüz katalog haline getirilmemiş belgelerin bulunduğu büyük salonlar var. Arşivcilikle ilgilenen genç arkadaşlar bize destek olmak isterse, bu katalogları oluşturmak için, ben çok memnun olurum bu destekten. 8 katlı bir sarayımız var. 8 kat bize yetmedi. Biz de bodrum katlarına doğru kazmaya başladık ve yerin altında 3 kat yaptık."
Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Şubat 2016 11:15
Gösterim: 1027
Üniversitelerin idari birimlerine atama için bu yıl verilmesi planlanan 2 bin 500 kadro, 3 bine çıkartıldı.
YÖK'ten yapılan açıklamada, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca 2015 yılı için devlet üniversitelerinin idari kadrolarına 2 bin 500 atama izni verildiği, 2016 için de 2 bin 500 atama izni verilmesinin planlandığı belirtildi.
Hükümetle yapılan görüşmeler neticesinde bu sayının 3 bine çıkartıldığı bildirilen açıklamada, "İlave verilen 500 atama izni üniversitelerin akademik ve idari işlerinin daha iyi yürütülmesinin yanında, bilhassa üniversite hastanelerinin hizmetinin daha ileri noktalara çıkarılmasını sağlamak amacıyla ihtiyaç duyulan sağlık personeli teminine de katkı sağlayacak. Bu kapsamda yapmış olduğumuz artış teklifini kabul eden başta Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu olmak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya, Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’a, bütün hükümet erkanına, ayrıca konuya katkılarından dolayı Devlet Personel Başkanlığına yükseköğretim camiası adına teşekkür ederiz" ifadeleri kullanıldı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Üniversitelerin idari birimlerine atama için bu yıl verilmesi planlanan 2 bin 500 kadro, 3 bine çıkartıldı.
YÖK'ten yapılan açıklamada, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca 2015 yılı için devlet üniversitelerinin idari kadrolarına 2 bin 500 atama izni verildiği, 2016 için de 2 bin 500 atama izni verilmesinin planlandığı belirtildi.
Hükümetle yapılan görüşmeler neticesinde bu sayının 3 bine çıkartıldığı bildirilen açıklamada, "İlave verilen 500 atama izni üniversitelerin akademik ve idari işlerinin daha iyi yürütülmesinin yanında, bilhassa üniversite hastanelerinin hizmetinin daha ileri noktalara çıkarılmasını sağlamak amacıyla ihtiyaç duyulan sağlık personeli teminine de katkı sağlayacak. Bu kapsamda yapmış olduğumuz artış teklifini kabul eden başta Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu olmak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya, Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’a, bütün hükümet erkanına, ayrıca konuya katkılarından dolayı Devlet Personel Başkanlığına yükseköğretim camiası adına teşekkür ederiz" ifadeleri kullanıldı.
Son Güncelleme: Salı, 09 Şubat 2016 13:43
Gösterim: 1306
YÖK’ten yapılan yazılı açıklamaya göre, Genel Kurulun 4 Şubat’ta yaptığı toplantında, çeşitli komisyonlar tarafından hazırlanan raporların yanı sıra gündem maddeleri görüşüldü.
Bu kapsamda 20 fakülteye dekan atandı. Buna göre, üniversitelerin ilgili fakülteleri ve ataması gerçekleştirilen dekanların isimleri şöyle:
"Adnan Menderes Üniversitesi Söke İşletme Fakültesine Prof. Dr. Yücel Bozdağlıoğlu,
-Artvin Çoruh Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesine Prof. Dr. Rukiye Eser Öztaşcı Gültekin,
-Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Turan Aslan,
-Batman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesine Prof. Dr. Mustafa Nuri Türkmen,
-Bülent Ecevit Üniversitesi Denizcilik Fakültesine Prof. Dr. Yüksel Ayaz,
-Düzce Üniversitesi Orman Fakültesine Prof. Dr. Haldun Müderrisoğlu,
-Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Ertan Bülbüloğlu,
-Gebze Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesine Prof. Dr. Nilay Coşgun,
-Iğdır Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine Prof. Dr. Mehmet Faik Yılmaz,
-İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesie Prof. Dr. Alaattin Duran,
-Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Orman Fakültesine Prof. Dr. Fatih Mengeloğlu
-Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Tufan Mert,
-Mersin Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine Prof. Dr. Gülfem Ergün,
-Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Milas Veteriner Fakültesine Prof. Dr. Hayrettin Akkaya,
-Namık Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesine Prof. Dr. Nuri Altuğ,
-Niğde Üniversitesi Mühendislik Fakültesine Prof. Dr. Kutsi Savaş Erduran,
-Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Ardeşen Turizm Fakültesine Prof. Dr. Ali Sait Albayrak,
-Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesine Prof. Dr. Zeki Taştan,
-Yüzüncü Yıl Üniversitesi Erciş İşletme Fakültesine Prof. Dr. Tunay Bilgin,
-Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Mustafa Tuncer."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
YÖK’ten yapılan yazılı açıklamaya göre, Genel Kurulun 4 Şubat’ta yaptığı toplantında, çeşitli komisyonlar tarafından hazırlanan raporların yanı sıra gündem maddeleri görüşüldü.
Bu kapsamda 20 fakülteye dekan atandı. Buna göre, üniversitelerin ilgili fakülteleri ve ataması gerçekleştirilen dekanların isimleri şöyle:
"Adnan Menderes Üniversitesi Söke İşletme Fakültesine Prof. Dr. Yücel Bozdağlıoğlu,
-Artvin Çoruh Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesine Prof. Dr. Rukiye Eser Öztaşcı Gültekin,
-Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Turan Aslan,
-Batman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesine Prof. Dr. Mustafa Nuri Türkmen,
-Bülent Ecevit Üniversitesi Denizcilik Fakültesine Prof. Dr. Yüksel Ayaz,
-Düzce Üniversitesi Orman Fakültesine Prof. Dr. Haldun Müderrisoğlu,
-Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Ertan Bülbüloğlu,
-Gebze Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesine Prof. Dr. Nilay Coşgun,
-Iğdır Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine Prof. Dr. Mehmet Faik Yılmaz,
-İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesie Prof. Dr. Alaattin Duran,
-Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Orman Fakültesine Prof. Dr. Fatih Mengeloğlu
-Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Tufan Mert,
-Mersin Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine Prof. Dr. Gülfem Ergün,
-Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Milas Veteriner Fakültesine Prof. Dr. Hayrettin Akkaya,
-Namık Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesine Prof. Dr. Nuri Altuğ,
-Niğde Üniversitesi Mühendislik Fakültesine Prof. Dr. Kutsi Savaş Erduran,
-Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Ardeşen Turizm Fakültesine Prof. Dr. Ali Sait Albayrak,
-Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesine Prof. Dr. Zeki Taştan,
-Yüzüncü Yıl Üniversitesi Erciş İşletme Fakültesine Prof. Dr. Tunay Bilgin,
-Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Mustafa Tuncer."
Son Güncelleme: Pazartesi, 08 Şubat 2016 16:41
Gösterim: 957
2016 yılı için öngörülen adalet reformu kapsamında arabuluculara olan ihtiyacın artacağını dile getiren İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İdil Tuncer Kazancı, “Arabuluculuk yoluyla çözümlenen uyuşmazlıkların sayısındaki artış, arabuluculuğun önümüzdeki yıllarda yeni bir meslek olarak karşımıza çıkacağının göstergesi” dedi.
Son olarak İzmir’de hurda toplayarak geçimini sağlayan bir kişinin, kendisine çarpıp kaçan tekstilci işadamı hakkındaki şikâyetinden vazgeçmek için 100 çocuğa mont bağışlamasını şart koşması ile Türkiye gündemine gelen arabuluculuk, Hukuk Fakültesi mezunları için geleceğin meslekleri arasındaki yerini her geçen gün güçlendiriyor. Türkiye’de her yıl ortalama 9 bin öğrencinin Hukuk Fakültelerinden mezun olduğunu hatırlatan İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İdil Tuncer Kazancı, 2012 yılında yasalaşarak uygulamaya konan bir hukuki çözüm yolu olan arabuluculuğun, hukuk mezunlarına yeni bir istihdam kapısı açtığını söyledi.
Toplam 2 bin 436 kişi arabulucu olarak görev yapıyor
Özellikle ihtiyaç sahibi kişilere yardım sağlanarak çözüme kavuşturulan olaylar, arabuluculuk konusunun sadece adli iş yükünü azaltmaya değil, toplum yararına da katkı sağladığını gösteriyor. Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığı verilerine göre Türkiye’de, 829’u İstanbul, 329’u Ankara, 233’ü de İzmir’de olmak üzere toplam 2 bin 436 kişi arabulucu olarak görev yapıyor. Hukuk bölümü mezunları için ‘arabulucu’ unvanının giderek daha önemli hale geleceğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. İdil Tuncer Kazancı, “Arabuluculuk yolu ile çözümlenen uyuşmazlıkların sayısındaki artış, arabuluculuğun önümüzdeki yıllarda yeni bir meslek olarak karşımıza çıkacağının göstergesidir. Özellikle 2016 yılı için öngörülen adalet reformunda arabuluculuğun bu denli geniş yer tutması da, zamanla arabuluculara duyulacak ihtiyacı artıracak. Dolayısıyla hukuk mezunları için arabulucu unvanının gittikçe daha da önemli hale geleceğini, mesleklerinin adeta bir tamamlayıcısı olacağını düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin, Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Dairesi tarafından arabuluculuk eğitimi vermek konusunda yetkilendirildiğinin altını çizen Yrd. Doç. Dr. Kazancı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığı yetkilendirme işlemini yaparken, kurumun fiziki imkânları yanında, akademik ve bilimsel yeterliliğini de değerlendiriyor. Biz de İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak alanlarında uzman eğitmen kadromuz ve Sürekli Eğitim Merkezimizin de işbirliği ile mezunlarımıza ve diğer hukukçulara kaliteli bir arabuluculuk eğitimi vermeyi hedefliyoruz.”
Toplum arabuluculuğu sahiplendi
Türkiye’de arabuluculuk kavramına uzak olmayan bir toplum yapısı olduğuna dikkati çeken Yrd. Doç. Dr. İdil Tuncer Kazancı, “Sosyolojik olarak da uyuşmazlıkları tarafsız bir kişinin rehberliğinde çözme kültürümüz vardır. Uyuşmazlıkların bu şekilde barışçıl çözümü, hem adalet ekonomisine hem de toplumsal barışa büyük katkı sağlayacaktır. Nitekim istatistikler dikkate alındığında uyuşmazlıkların arabulucu önüne getirilmesi de arabuluculuğun sahiplenildiğinin bir göstergesidir. Arabuluculuğun zaman içinde etkin ve yaygın kullanımının adalete güveni pekiştireceğine, adalete erişimde harcanan zaman ve masrafı azaltacağına inanıyoruz” diye konuştu.
Türkiye’de bugüne kadar gerçekleşen toplam bin 774 arabuluculuk görüşmesinin 51’nin sonucu olumsuz olurken, bin 723’ü ise anlaşmaya bağlanıp çözüme kavuştu. Bu görüşmeler arasında hukuki uyuşmazlığa sebep olan konular arasında birinci sırayı bin 263 tutanak ile işçi-işveren uyuşmazlığı alırken, telif haklarından kaynaklanan tazminat ve alacaklar için 210, maddi ve ya manevi tazminat için 67, borç-alacak ilişkisi için de 49 arabuluculuk görüşmesi yapıldı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
2016 yılı için öngörülen adalet reformu kapsamında arabuluculara olan ihtiyacın artacağını dile getiren İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İdil Tuncer Kazancı, “Arabuluculuk yoluyla çözümlenen uyuşmazlıkların sayısındaki artış, arabuluculuğun önümüzdeki yıllarda yeni bir meslek olarak karşımıza çıkacağının göstergesi” dedi.
Son olarak İzmir’de hurda toplayarak geçimini sağlayan bir kişinin, kendisine çarpıp kaçan tekstilci işadamı hakkındaki şikâyetinden vazgeçmek için 100 çocuğa mont bağışlamasını şart koşması ile Türkiye gündemine gelen arabuluculuk, Hukuk Fakültesi mezunları için geleceğin meslekleri arasındaki yerini her geçen gün güçlendiriyor. Türkiye’de her yıl ortalama 9 bin öğrencinin Hukuk Fakültelerinden mezun olduğunu hatırlatan İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İdil Tuncer Kazancı, 2012 yılında yasalaşarak uygulamaya konan bir hukuki çözüm yolu olan arabuluculuğun, hukuk mezunlarına yeni bir istihdam kapısı açtığını söyledi.
Toplam 2 bin 436 kişi arabulucu olarak görev yapıyor
Özellikle ihtiyaç sahibi kişilere yardım sağlanarak çözüme kavuşturulan olaylar, arabuluculuk konusunun sadece adli iş yükünü azaltmaya değil, toplum yararına da katkı sağladığını gösteriyor. Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığı verilerine göre Türkiye’de, 829’u İstanbul, 329’u Ankara, 233’ü de İzmir’de olmak üzere toplam 2 bin 436 kişi arabulucu olarak görev yapıyor. Hukuk bölümü mezunları için ‘arabulucu’ unvanının giderek daha önemli hale geleceğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. İdil Tuncer Kazancı, “Arabuluculuk yolu ile çözümlenen uyuşmazlıkların sayısındaki artış, arabuluculuğun önümüzdeki yıllarda yeni bir meslek olarak karşımıza çıkacağının göstergesidir. Özellikle 2016 yılı için öngörülen adalet reformunda arabuluculuğun bu denli geniş yer tutması da, zamanla arabuluculara duyulacak ihtiyacı artıracak. Dolayısıyla hukuk mezunları için arabulucu unvanının gittikçe daha da önemli hale geleceğini, mesleklerinin adeta bir tamamlayıcısı olacağını düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin, Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Dairesi tarafından arabuluculuk eğitimi vermek konusunda yetkilendirildiğinin altını çizen Yrd. Doç. Dr. Kazancı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığı yetkilendirme işlemini yaparken, kurumun fiziki imkânları yanında, akademik ve bilimsel yeterliliğini de değerlendiriyor. Biz de İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak alanlarında uzman eğitmen kadromuz ve Sürekli Eğitim Merkezimizin de işbirliği ile mezunlarımıza ve diğer hukukçulara kaliteli bir arabuluculuk eğitimi vermeyi hedefliyoruz.”
Toplum arabuluculuğu sahiplendi
Türkiye’de arabuluculuk kavramına uzak olmayan bir toplum yapısı olduğuna dikkati çeken Yrd. Doç. Dr. İdil Tuncer Kazancı, “Sosyolojik olarak da uyuşmazlıkları tarafsız bir kişinin rehberliğinde çözme kültürümüz vardır. Uyuşmazlıkların bu şekilde barışçıl çözümü, hem adalet ekonomisine hem de toplumsal barışa büyük katkı sağlayacaktır. Nitekim istatistikler dikkate alındığında uyuşmazlıkların arabulucu önüne getirilmesi de arabuluculuğun sahiplenildiğinin bir göstergesidir. Arabuluculuğun zaman içinde etkin ve yaygın kullanımının adalete güveni pekiştireceğine, adalete erişimde harcanan zaman ve masrafı azaltacağına inanıyoruz” diye konuştu.
Türkiye’de bugüne kadar gerçekleşen toplam bin 774 arabuluculuk görüşmesinin 51’nin sonucu olumsuz olurken, bin 723’ü ise anlaşmaya bağlanıp çözüme kavuştu. Bu görüşmeler arasında hukuki uyuşmazlığa sebep olan konular arasında birinci sırayı bin 263 tutanak ile işçi-işveren uyuşmazlığı alırken, telif haklarından kaynaklanan tazminat ve alacaklar için 210, maddi ve ya manevi tazminat için 67, borç-alacak ilişkisi için de 49 arabuluculuk görüşmesi yapıldı.
Son Güncelleme: Salı, 09 Şubat 2016 11:14
Gösterim: 2141
Uluslararası Antalya Üniversitesi tarafından TNS ortaklığıyla gerçekleştirilen, gençlerin ve Türk halkının öncelikli sorun ve beklentilerini ortaya koyan araştırma sonuçları paylaşıldı.
Türkiye çapında 18 ilde 18 yaş ve üzeri 1512 kişi ile yüz yüze olarak Aralık 2015 döneminde gerçekleştirilen araştırmaya göre kadına şiddet, belirtilen sorunlar arasında 2.8 ile 9. sırada yer aldı. Türk halkının en büyük sorununun %48.2 ile terör olduğu, gençlerin %55.1’inin işsizlik ve %21.6’sının eğitim konularını en önemli sorun olarak belirttiği tespit edildi. Türkiye nüfusunun yüzde 16.5’ini oluşturan gençler, en önemli sorunları olan işsizliğin nedenini yeterli iş alanı olmamasına bağlıyor.
Kadına Şiddet %2.8 ile 9. Sırada
Türkiye’nin gündeminden düşmeyen en önemli sorunlardan biri olan kadına şiddete 2015 yılında 303 kurban verildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara göre Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğrarken şiddete uğrayan kadınların oranı her yıl ortalama yüzde 33 artıyor. Uluslararası Antalya Üniversitesi tarafından TNS ortaklığıyla gerçekleştirilen araştırmaya göre kadına şiddet belirtilen sorular içinde yüzde 2.8 ile ancak 9. sırada yer alabildi. Kadına şiddet en büyük tepkiyi %6.4 ile İstanbul, İzmir ve Ankara’dan almakta. Kadına şiddeti ülkenin birinci sorunu olarak görenlerin oranı ise yüzde %0.4 oldu.
En Önemli Sorun Terör, Rusya Sorunu ve Mülteci Alımı Kriz Değil
Türkiye’nin en büyük sorununun %48.2 ile terör olduğu görülen araştırmada işsizlik %37.2 oranıyla ikinci, ekonomi ise %25.3 ile üçüncü büyük sorun olarak öne çıkmaktadır. Eğitim %9.4 ile dördüncü, mülteci %5.9 ile beşinci, Rusya krizi %5.1 ile altıncı sırada yer alırken bunları %3.4 ile adalet, %3.3 ile dış politika, %2.8 ile kadına şiddet takip etmektedir.
İç Anadolu bölgesi, terörün yoğun olarak yaşandığı Güney Doğu (%51.5) ve Doğu Anadolu (%57.9) bölgelerine kıyasla terörü en yüksek oranda (%66) Türkiye’nin sorunu olarak gören bölgedir. Diğer bölgelerden farklı olarak Ege bölgesinde terörü Türkiye’nin en önemli sorunu olarak ifade edenlerin oranı %8’dir.
Son dönemde gündemden düşmeyen Rusya krizi ve mülteci alımı konuları ise Türk halkı için öncelikli sorun olarak görülmemektedir. Halkın %5,9’u mülteci alımının sorun yaratacağına inanırken, araştırmaya katılanların sadece %5,1’i Rusya ile yaşananları kriz olarak görmektedir. Rusya krizinden en çok etkilenen bölge ise Karadeniz’dir. Karadeniz halkının terörden sonra %34 ile en büyük sorunu Rusya krizi olarak ifade edilmiştir.
Gençler İş Yok Diyor
Araştırma sonuçlarına göre 2015 yılında 18 yaş ve üzeri Türk halkı, gençlerin en önemli sorununu %55.1 ile işsizlik olduğunu belirtmiştir. Eğitim %21.6 ile gençlerin en önemli ikinci sorunu olarak öne çıkarken, terör %7 ile üçüncü sırada yer almaktadır.
Araştırmaya katılan 18-24 yaş arası gençler özelinde ise İşsizlik % 50.1 ile birinci sorun olarak ortaya çıkarken, eğitim ikinci, ekonomi ise gençlerin en büyük üçüncü sorunu olarak sıralamada yer aldı.
Türkiye çapında gerçekleştirilen araştırmada tüm katılımcılar tarafından ülkenin en büyük sorunu olarak görülen terör, Türkiye’de gençlerin sorunlarının neler olduğu sorulduğunda işsizlik, eğitim ve ekonomiden sonra gelerek %6 ile dördüncü sırada yer almaktadır.
Türkiye’deki gençlerin en büyük sorununu işsizlik olarak tanımlayanlar, bunun yeterli iş alanı olmadığından (%33,3) yaşandığını düşünmektedir. Bunu %10,8 ile iş beğenmeme,%10,4 ile asgari ücretin düşük olması takip etmektedir. 18-24 yaş arası gençler genelden farklı olarak ikinci sırada asgari ücret düşük olduğu için işsizlik sorunu yaşandığını düşünmektedir. 18-24 yaş arası gençlerin %40’ı önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomideki durumun aynı kalacağına inanıyor.
Türkiye’deki eğitim sorunundan en fazla rahatsız olan kesim ise yine 18-24 yaş arası gençler oldu. Diğer yaş gruplarından fazla olarak gençlerin %15’i ülkenin sorunları arasında eğitimi öncelikli olarak belirtiyor.
En umutlu İç Anadolu En Karamsar Ege
Araştırma kapsamında görüşülen her 10 kişiden 4’ü önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomik yaşam standartlarının şu anki durumundan çok daha iyi ya da iyi olacağını düşünüyor. Kötü ya da çok daha kötü olacağını belirtenlerin oranı ise %28. Buna karşılık her 10 kişiden 3’ü önümüzdeki 5 yıl içerisinde de şu anki durumları ile aynı seviyede olacağını ifade ediyor.
Kent kesiminde yaşayanlar kır kesiminde yaşayanlara, 25-34 yaş grubu diğer yaş gruplarına kıyasla ve AB gelir grubu da diğer gelir gruplarına kıyasla önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomik yaşam standartlarının çok daha iyi veya iyi olacağı görüşünde.
Ekonomik yaşam standartlarına ilişkin beklentileri de ortaya koyan araştırmaya göre, halkın %33,9’u Türkiye’de yaşayan insanların ekonomik yaşam standartlarının 5 yıl içinde değişmeyeceğine inanıyor. Ekonominin daha iyiye gideceğine inanan bölge en yüksek oran ile (%56,6) İç Anadolu olurken, Ege bölgesi yine en yüksek oran ile (%60,2) ekonominin kötüye gideceğini düşünen bölge olmuştur.
Diğer bölgelerde Türkiye’nin en önemli sorunu terör iken, Ege Bölgesinde ekonomi %66,4 ile ülkenin en önemli sorunu olarak görülmektedir.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Uluslararası Antalya Üniversitesi tarafından TNS ortaklığıyla gerçekleştirilen, gençlerin ve Türk halkının öncelikli sorun ve beklentilerini ortaya koyan araştırma sonuçları paylaşıldı.
Türkiye çapında 18 ilde 18 yaş ve üzeri 1512 kişi ile yüz yüze olarak Aralık 2015 döneminde gerçekleştirilen araştırmaya göre kadına şiddet, belirtilen sorunlar arasında 2.8 ile 9. sırada yer aldı. Türk halkının en büyük sorununun %48.2 ile terör olduğu, gençlerin %55.1’inin işsizlik ve %21.6’sının eğitim konularını en önemli sorun olarak belirttiği tespit edildi. Türkiye nüfusunun yüzde 16.5’ini oluşturan gençler, en önemli sorunları olan işsizliğin nedenini yeterli iş alanı olmamasına bağlıyor.
Kadına Şiddet %2.8 ile 9. Sırada
Türkiye’nin gündeminden düşmeyen en önemli sorunlardan biri olan kadına şiddete 2015 yılında 303 kurban verildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara göre Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğrarken şiddete uğrayan kadınların oranı her yıl ortalama yüzde 33 artıyor. Uluslararası Antalya Üniversitesi tarafından TNS ortaklığıyla gerçekleştirilen araştırmaya göre kadına şiddet belirtilen sorular içinde yüzde 2.8 ile ancak 9. sırada yer alabildi. Kadına şiddet en büyük tepkiyi %6.4 ile İstanbul, İzmir ve Ankara’dan almakta. Kadına şiddeti ülkenin birinci sorunu olarak görenlerin oranı ise yüzde %0.4 oldu.
En Önemli Sorun Terör, Rusya Sorunu ve Mülteci Alımı Kriz Değil
Türkiye’nin en büyük sorununun %48.2 ile terör olduğu görülen araştırmada işsizlik %37.2 oranıyla ikinci, ekonomi ise %25.3 ile üçüncü büyük sorun olarak öne çıkmaktadır. Eğitim %9.4 ile dördüncü, mülteci %5.9 ile beşinci, Rusya krizi %5.1 ile altıncı sırada yer alırken bunları %3.4 ile adalet, %3.3 ile dış politika, %2.8 ile kadına şiddet takip etmektedir.
İç Anadolu bölgesi, terörün yoğun olarak yaşandığı Güney Doğu (%51.5) ve Doğu Anadolu (%57.9) bölgelerine kıyasla terörü en yüksek oranda (%66) Türkiye’nin sorunu olarak gören bölgedir. Diğer bölgelerden farklı olarak Ege bölgesinde terörü Türkiye’nin en önemli sorunu olarak ifade edenlerin oranı %8’dir.
Son dönemde gündemden düşmeyen Rusya krizi ve mülteci alımı konuları ise Türk halkı için öncelikli sorun olarak görülmemektedir. Halkın %5,9’u mülteci alımının sorun yaratacağına inanırken, araştırmaya katılanların sadece %5,1’i Rusya ile yaşananları kriz olarak görmektedir. Rusya krizinden en çok etkilenen bölge ise Karadeniz’dir. Karadeniz halkının terörden sonra %34 ile en büyük sorunu Rusya krizi olarak ifade edilmiştir.
Gençler İş Yok Diyor
Araştırma sonuçlarına göre 2015 yılında 18 yaş ve üzeri Türk halkı, gençlerin en önemli sorununu %55.1 ile işsizlik olduğunu belirtmiştir. Eğitim %21.6 ile gençlerin en önemli ikinci sorunu olarak öne çıkarken, terör %7 ile üçüncü sırada yer almaktadır.
Araştırmaya katılan 18-24 yaş arası gençler özelinde ise İşsizlik % 50.1 ile birinci sorun olarak ortaya çıkarken, eğitim ikinci, ekonomi ise gençlerin en büyük üçüncü sorunu olarak sıralamada yer aldı.
Türkiye çapında gerçekleştirilen araştırmada tüm katılımcılar tarafından ülkenin en büyük sorunu olarak görülen terör, Türkiye’de gençlerin sorunlarının neler olduğu sorulduğunda işsizlik, eğitim ve ekonomiden sonra gelerek %6 ile dördüncü sırada yer almaktadır.
Türkiye’deki gençlerin en büyük sorununu işsizlik olarak tanımlayanlar, bunun yeterli iş alanı olmadığından (%33,3) yaşandığını düşünmektedir. Bunu %10,8 ile iş beğenmeme,%10,4 ile asgari ücretin düşük olması takip etmektedir. 18-24 yaş arası gençler genelden farklı olarak ikinci sırada asgari ücret düşük olduğu için işsizlik sorunu yaşandığını düşünmektedir. 18-24 yaş arası gençlerin %40’ı önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomideki durumun aynı kalacağına inanıyor.
Türkiye’deki eğitim sorunundan en fazla rahatsız olan kesim ise yine 18-24 yaş arası gençler oldu. Diğer yaş gruplarından fazla olarak gençlerin %15’i ülkenin sorunları arasında eğitimi öncelikli olarak belirtiyor.
En umutlu İç Anadolu En Karamsar Ege
Araştırma kapsamında görüşülen her 10 kişiden 4’ü önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomik yaşam standartlarının şu anki durumundan çok daha iyi ya da iyi olacağını düşünüyor. Kötü ya da çok daha kötü olacağını belirtenlerin oranı ise %28. Buna karşılık her 10 kişiden 3’ü önümüzdeki 5 yıl içerisinde de şu anki durumları ile aynı seviyede olacağını ifade ediyor.
Kent kesiminde yaşayanlar kır kesiminde yaşayanlara, 25-34 yaş grubu diğer yaş gruplarına kıyasla ve AB gelir grubu da diğer gelir gruplarına kıyasla önümüzdeki 5 yıl içerisinde ekonomik yaşam standartlarının çok daha iyi veya iyi olacağı görüşünde.
Ekonomik yaşam standartlarına ilişkin beklentileri de ortaya koyan araştırmaya göre, halkın %33,9’u Türkiye’de yaşayan insanların ekonomik yaşam standartlarının 5 yıl içinde değişmeyeceğine inanıyor. Ekonominin daha iyiye gideceğine inanan bölge en yüksek oran ile (%56,6) İç Anadolu olurken, Ege bölgesi yine en yüksek oran ile (%60,2) ekonominin kötüye gideceğini düşünen bölge olmuştur.
Diğer bölgelerde Türkiye’nin en önemli sorunu terör iken, Ege Bölgesinde ekonomi %66,4 ile ülkenin en önemli sorunu olarak görülmektedir.
Son Güncelleme: Pazartesi, 08 Şubat 2016 12:27
Gösterim: 1529