Logo

Okul öncesi eğitimde zorunluluk belirsizliği

Kategori: Hayati Oktay Uzman eğitimci
Çarşamba, 29 Şubat 2012 14:50 tarihinde oluşturuldu



1970’li yıllara bakıldığında okulöncesi eğitim alan öğrenci sayısı ancak %1 civarında iken 1985’li yıllarda 5. yıllık kalkınma planı çerçevesinde bu oranın %10 seviyesine çıkarılması hedeflenmiş ve 1995’li yıllara gelindiğinde özel okullar teşvik edilerek bu hedefin gerçekleştirilmesi yönünde önemli adımlar atılmıştır. Geçen kırk yıllık süreç sonunda nihayet MEB 2012-2013 Eğitim –Öğretim yılında Okulöncesi eğitimde %100 okullaşma hedeflerini gerçekleştirme yönünde karar aşamasında bulunuyor.

Dünyada 36-72 ay yaş grubunda okul öncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 41 civarında iken, az gelişmiş ülkelerde bu oran çok daha gerilerde. Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde ise 60-72 ay yaş grubunun tamamında okullaşma yaygınlaşmış durumda. Milli Eğitim Bakanlığının 2010 yılında okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ve iyileştirilmesi amacıyla çalışmalar başlatması sonucunda 2010-2011 öğretim yılında okul öncesi eğitimin zorunlu olduğu il sayısı 57 ‘ye ulaşmış olmasıyla birlikte okullaşma oranı 6 yaş grubunda %43 ve 5 yaş grubunda yaklaşık %30 olarak saptanmıştır. Önümüzdeki yıl AB uyum Yasaları çerçevesinde bu artışın %100 e ulaşması projesi için 18. Milli Eğitim Şurası’nda “tavsiye kararı olarak alınan” 1 yıllık zorunlu okul öncesi eğitime, “kademeli eğitim” içerisinde yer verilecek olması oldukça sevindirici ve önemli bir gelişmeydi. Ancak söz konusu düzenlemeyi MEB yasa tasarısı olarak Bakanlar Kurulu’na sunmazken, edinilen bilgiye göre; yeni sistemle ilgili yasa teklifi metni üzerindeki hazırlıkta son aşamaya gelinmiş durumda. 1 yıllık okul öncesi eğitimi, fiziki alt yapı yetersizliği ve projenin pilot olarak sürdürülmesini gerekçe göstererek kapsam dışına almak Fatih projesi ile başlatılan dönüşümün tekil kalmasına yol açacaktır.

Uzmanlara göre bu yaş grubundaki çocukların zeka gelişimlerinin %70’inin bu dönemde tamamlanıyor olması okul öncesinin zorunluluğu gerçeğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilecek olması eğitimde yeniden yapılanma olarak tanımlanan FATİH projesi kadar değerli ve önemli adımların başında gelmektedir. Bunu geçerli kılacak en önemli etken insan beyninin ve psikolojisinin gelişen teknoloji ve psikolojideki öngörüler ışığında daha iyi tanınıyor olması ve ihtiyaçlarının biliniyor olmasıdır.

Okul öncesi eğitim öğrencinin yaparak yaşayarak öğrenme sürecini erken dönemde başlatmanın yanında birinci kademe eğitime sağlıklı bir geçiş yapabilmesine olanak sunmaktadır. Eğitimde Fırsat eşitliği Türkiye’de her öğrenciye tanınmıştır. Yasalar karşısında her birey aynı fırsata sahiptir. Ancak belirli alanlarda imkan eşitsizliği bulunmaktadır. İmkan eşitsizliklerinin en başında okul öncesi eğitim gelmektedir. Bir çok velinin imkanları ölçüsünde çocuğunu özel Anaokullarına gönderebilmesi ve eğitimlerini erken dönemde başlatmasına rağmen, bir çok veli de çocuklarına bu fırsatı sunabilme imkanı bulamamaktadır. Okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi imkan eşitsizliğini ortadan kaldırma yolunda önemli bir adım olacaktır. Okul öncesi eğitimin zorunlu hale gelmesiyle 48-72 yaş grubundaki öğrencilerin ilköğretime geçiş süreçleri daha verimli hale gelecektir. Bu süreçte üzerinde durulması gereken en önemli husus  okul öncesi eğitimin zorunlu olsun ya da olmasın  öğrencilerin ilköğretime geçişlerinin belirli bir plan çerçevesinde yürütülmesidir. Bilişsel gelişimleri belirli düzeye gelmiş, duygusal ve sosyal gelişimleri önemli ölçüde artmış olsa da, formal bir eğitime geçiş aşamasında bu grubun zengin içerikli bir programla ilköğretime hazırlanmaları sağlanmadıkça ilköğretim sınıflarına uyum süreçlerinde aksamalar yaşanacaktır. Bu grubun öğretim yılının ikinci yarısından itibaren ilköğretim branş öğretmenlerini tanıma, dersliklerini tanıma, mümkünse sınıf öğretmenini tanıma gibi etkinliklerle desteklenmesi gerekir.
 

 Okul öncesi eğitim neden gerekli?

1-Erken çocukluk eğitimiyle kazanılan bilgi beceri, dil yeteneği, sosyal nüfusa katılım yaşı,  hatta bilgi teknolojilerini kullanımına yatkınlık gibi modern hayatın gereklerini ve becerilerini sağlamaya yönelik sayısız alanda büyük etkisi bulunmaktadır.

2-Okul öncesi Eğitim alan öğrenciler potansiyelini en üst düzeyde kullanmayı öğrenmenin yanında, fiziksel ve zihinsel yeteneklerini geliştiriyor, çevresiyle rahat iletişim kuruyor, kendine daha fazla güveniyor.

3-Bu eğitim sadece çocuğun sağlıklı ve başarılı birey olmasına katkıda bulunmuyor, gelecekte tüm toplumu etkileyen sosyal ve ekonomik sonuçların ortaya çıkmasına da  ön ayak oluyor.

4-Okulöncesi eğitimin amacı çocukların bedensel, zihinsel, duygusal gelişimini, onların ilköğretime hazırlanmasını, yeterli imkanları bulunmayan çevrelerden gelen çocuklar için ortak bir yetiştirme ortamı ve fırsatı yaratılmasını, Ana dili Türkçe’nin doğru ve güzel konuşulmasını sağlamaktır.

5-Yabancı dil eğitimi verilmesi durumunda Dilde yüksek seviyede bir genel yeterlik kazanmalarında önemli rol oynadığı gerçeği bilinmektedir. Çocuklar yabancı dili tanıma aşamasında, oyun temelli ve  duygusal anlamda destekleyici bir ortamda aktif  öğrenme biçimiyle  dili kullanma  ve öğrenme becerisini erken yaşta kazanmış olurlar.

Sonuç olarak;

Bu farklı bileşenler göz önüne alındığında Okulöncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi ertelenmemeli. Öğrencinin ilköğretime sağlıklı geçiş yapması zorunlu okulöncesi eğitimle mümkün olacak ve öğrencileri ilköğretimin birinci sınıfına hazır hale getirmekle birlikte, başarılı, kendisine güvenen, sosyal ortamlarda kendisini ifade edebilen, uluslararası ölçme sonuçlarında belirli düzeye ulaşmış bireyler yetiştirebilmemizi kolaylaştıracaktır.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.