banner

Beni ‘YÖK’ yazmayın öğretmenim




YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, kurumun dününü, bugününü ve yarınını anlattı. Öğrencilerinin 'Beni YÖK yazmayın,' diye espriler yaptığı öğretmen eşi, kızı ve 'Ayı olmak isteyen' oğluyla bir araya geldik.

Beni ‘YÖK’ yazmayın öğretmenimYÖK, tam adıyla Yüksek Öğrenim Kurumu 1980 darbesinden sonra oluşturulan kurumlardan. Kaderin garip bir cilvesidir ki onun şimdilerdeki başkanı yüksek öğrenimine, YÖK'ün kurulduğu yıl başladı. Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, YÖK başkanlığına yedi ay kadar önce atandı. Daha önce İstanbul Şehir Üniversitesi rektörüydü. Kurumun gelmiş geçmiş en genç başkanı (47 yaşında). Çetinsaya göreve gelmeden önce özellikle uluslararası bilim çevreleri tarafından bilinen bir isim olsa da kamuoyunun önemlice bir kısmı onun adını ilk kez duydu. Haliyle herkeste bir merak uyandı. Ama Çetinsaya, kendisinden önceki, özellikle 28 Şubat dönemindeki medyatik YÖK başkanlarının aksine medyadan uzak kaldı. Kendisini YÖK'ün çağdaşlaştırılması ve yeniden yapılandırılması çalışmalarına adadı. Çetinsaya çok farklı bir YÖK başkanı portresi çizdi. Sabah akşam televizyonlara çıkıp konuşmadı, gazetelere demeç vermedi ama sosyal medyayı çok etkin bir biçimde kullandı. Dileyen bütün öğrenciler, sadece interneti kullanarak ona ulaşıp görüşlerini aktardılar. Başkan bu görüşleri ve diğer bazı görüşleri rektörlerle, idari personelle, akademisyenlerle ve özellikle öğrencilerle yaptığı toplantılarda değerlendirmeye sundu. Yeni görevine atandığı günden beri Çetinsaya ile görüşmek için bekliyorduk. Nihayet ısrarlarımıza dayanamadı ve bizi Feneryolu'ndaki evinde ağırladı. İyi ki evlerinde ziyaret etmişiz; Çetinsaya'nın ciddi görüntüsünün altındaki sıcakkanlılığı ve hoşsohbetliği keşfettik. Başkanla, öğrenciliğini, ailesini ve başkanlığını konuştuk. Ailenin diğer fertleri de oradaydı. Onlarla da bu durumun hayatlarında meydana getirdiği değişiklikleri konuştuk. Eşi Ebru Çetinsaya bizi kendi çocuklarıymışız gibi karşıladı ve ağırladı. Altı yaşındaki Mustafa Selim Çetinsaya bizimle oyunlar oynadı.

- 1981 yılında üniversiteye başladınız. YÖK'ün kurulduğu yıl... Sistemin ilk öğrencilerindensiniz ve de kurumun en genç başkanı.

- Aslına bakarsanız, YÖK benim hayatımı epey değiştirdi. Anarşi dönemi dediğimiz 1980 öncesi yıllarda üniversitelerde yaşanan olaylar dolayısıyla ailem beni üniversiteye göndermek istemiyordu. Lise son sınıfta darbe oldu. Darbe olmasaydı ailem beni üniversiteye göndermeyecekti. Ben baba mesleğini sürdürecek, muhasebecilik yapacaktım. Bu sayede Ankara Mülkiye'ye geldim. Normalde iki sene bütün öğrenciler ortak ders görecek, daha sonra Maliye, Hariciye gibi bölümlere ayrılacaktık. Ama ikinci sınıfın başında birdenbire 'YÖK kuruldu, bir hafta içinde bölümünüzü seçin,' dendi. Apar topar 'İdari Şube'ye girdim, yani Kamu Yönetimi bölümüne.

- Nasıl bir duyguydu ihtilal döneminde öğrenci olmak?

- 12 Eylül'ü her bakımdan hissettik. Bir kere, bütün öğrenci faaliyetleri yasaktı. O kadar yasaktı ki Türk Sanat Musikisi kulübü kurmak bile imkânsızdı. İkincisi gözümüzün önünde Mete Tunçay gibi hocalarımızın öğretim üyeliğinden atıldığını gördük. Okulun önüne bir askeri cip gelir ve elinde sarı zarfla bir subay beliriverirse anlardık ki o gün birileri atılacak. 1402'likler denilen olay. Bu bende iz bırakmış bir süreçtir. Aynı süreçte fakülteden atılan arkadaşlarının kendilerine imzaladığı kitapları alelacele elden çıkaran hocalar da gördük.

- O yıllarda akademide kalmak istiyor muydunuz?

- Erken yaşlarımdan itibaren izah edilemez bir şekilde akademisyen olmak istiyordum. Akademisyenlik benim için bir tutkuydu, aşktı. Kentleşme kürsüsü de olsa, Yönetim Bilimleri kürsüsü de olsa fark etmezdi. Bütün derslerimi en iyi yapmaya çalışırdım. Daha sonra tarihin cazibesine kapıldım. Türk Siyasal Hayatı dersi bu bakımdan kritiktir. Daha sonra ben de uzun yıllar bu dersi verme şansına eriştim. 3. sınıfın yaz tatili geldiğinde Osmanlı dönemini bitirdik. Hocamız Sina Akşin'di. 'Bir ödev vereceğim, bunu yazın çalışacaksınız, 4. sınıfın güz bölümünde ben bunları değerlendireceğim,' dedi. Her sene bir başka liste getirirmiş, o sene 2. Abdülhamid listesi vardı elinde. 2. Abdülhamid ve Ordu, 2. Abdülhamid ve Demiryolu diye bir liste. Ben Abdülhamid ve Panislamizm başlığını seçtim. Hem Sultan Abdülhamid'i çok merak ediyordum hem de Panislamizmi. Yaz tatili boyunca Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde çalışarak 100 sayfayı aşkın bir ödev yazdım. Bu ödev hem benim kaderimi değiştirdi, hem de akademik çalışma alanımı belirledi, birçok kapılar açtı. Hem akademik hayata dahil olmama yardım etti, hem de doçentliğe kadar 2. Abdülhamid ve dönemini çalıştım.

- Sarı zarfla işlerine son verilen akademisyenler varken, neden akademisyen olmak istediniz?

- Onlar yaşansa bile Mülkiye'de hoca olmanın havası başkaydı. Mete Tunçay'ı, İlber Ortaylı'yı, Mümtaz Soysal'ı, Nermin Abadan Unat'ı, Yahya Sezai Tezel'i hayranlıkla izlerdik.

- Doktora için yurtdışına çıkmanızın hikayesi nedir?

- Bir yandan Mülkiye'de yüksek lisans yaparken, 1986 Eylülünde Hacettepe Üniversitesi'nde asistan oldum. 1988'de YÖK bursu çıktı! Doktora için İngiltere'de Manchester Üniversitesi'ne, Ortadoğu Çalışmaları bölümüne gittim. Yine 2. Abdülhamid dönemi çalıştım. Çok değerli bir 2. Abdülhamid dönemi uzmanıyla Prof. F.A.K. Yasamee ile çalıştım. Konuyu çok iyi bilen bir hocayla çalışmak çok önemlidir. Bana 'Irak çalışmalısın,' dediğinde önce tepki göstermiştim, 'Başka konu mu kalmadı?' diye. Daha sonra bu konunun ne kadar önemli olduğunu anladım.

- Teziniz başarılı bulundu mu? - Amerikan Ortadoğu Çalışmaları Cemiyeti'nin ve İngiliz Ortadoğu Çalışmaları Cemiyeti'nin en iyi doktora tezi ödüllerini aldı.

VESAYETÇİ ANLAYIŞLA MÜCADELE EDİYORUZ

- YÖK ve 28 Şubat dendiğinde kötü hatıralar geliyor akla.

- YÖK'ün en karanlık dönemidir 28 Şubat. Ben o dönemde yardımcı doçenttim. O yılların havasını tabii ki hissettik. Hiç unutamadığım ve çok üzüldüğüm birkaç kare var zihnimde. Hacettepe'ye uzun körüklü otobüslerle gelirdik. O körüklü otobüse bekçiler girer, bir avcı edasıyla başörtülü öğrencileri aşağıya indirirlerdi. Yine hocalarımızdan duyardık, senatolarda zorla kararlar aldırırlardı. Din sosyolojisi ve antropolojisi çalışan bazı arkadaşlarımın fişlendiğini, doçentliklerinin engellendiğini gördüm. Trajikomik olaylar da olurdu bazen. 2. Abdülhamid çalışanların fişlendiği bir üniversitede, 1. Abdülhamid çalışan bir tarihçi de fişlenmişti.

- Göreve geldikten sonra 28 Şubat bakiyesi bazı yapıları temizlemeye başladınız sanırım. Milli Komiteler Yönetmeliği mesela.

- Hem Milli Komiteleri kaldırdık, hem de Toplumsal Faaliyetler Birimi'ni kapattık. Her ikisi de dönemin vesayetçi anlayışı içinde iş görmüşler sildentadal.com. Üniversite mensuplarına yönelik fişlemeler başta olmak üzere, üniversiteler üzerinde kurulan ideolojik kontrol bu birim üzerinden hayata geçirilmişti.

FORUMLAR OLUŞTURDUK; KARARLARIMIZI ÖĞRENCİLERLE DİYALOG KURARAK ALIYORUZ

- YÖK'ü yeniden yapılandırma çalışmaları nasıl gidiyor? Önceliğiniz yeni bir Yüksek Öğretim Kanunu önerisi sunmak olacak sanırım.

- Evet! Meclis'in yeni dönemine yetiştirmeye çalışıyoruz. Malumunuz, uzun süredir tartışılan bir konu yeni YÖK kanunu. Son yıllarda gerek rektör olarak, gerekse Üniversitelerarası Kurul üyesi olarak mevcut YÖK kanunuyla daha fazla yol yürünemeyeceğini görüyordum. 1980 darbesi sonrası oluşan vesayetçi sistemin izlerini taşımaktan da öte, mevcut kanun 21. yüzyılın ihtiyaçlarına hiçbir şekilde cevap verebilecek özellikte değil. Bu yasa çıktığında 27 üniversite vardı. Şimdi 170'e yakın üniversitemiz var. Yılda 100 bin kadar evrak girişi var YÖK'te. Bu haliyle sürdürülmesi imkansız. Göreve geldiğimden bu yana yeni sistemle ilgili çalışıyorum. Türkiye'nin her bölgesinde bütün paydaşlarla görüşüyorum. Sadece akademisyenlerle değil, öğrencilerle de...

- Yumurta atan öğrencilerle de görüştünüz mü?

- Onlarla da görüştüm. Hatta bana daha sonra bir sepet yumurta gönderdiler. Yüz yüze aktardıkları taleplerini bir de yumurtaların üzerine yazmışlar. Toplam beş talepleri oldu.

- Neydi bu talepler?

- Harçların tamamen kaldırılması, öğrencilere yönelik disiplin cezalarının hafifletilmesi gibi. Bu konuyla zaten ilgileniyoruz. Yeni bir öğrenci disiplin yönetmeliği yazıyoruz. Önümüzdeki dönemde yürürlüğe girecek. Hemen ardından da öğretim elemanlarına ilişkin disiplin yönetmeliğini değiştireceğiz.

- Öğrencilerle Twitter ve YÖK forumları üzerinden irtibat halindesiniz...

- Aldığımız son iki karar da öğrencilerle kurduğumuz diyaloğun sonucu. Birincisi, ikinci öğretim yaz okulu ücretlerini birinci öğretimle eşitlemek. İkincisi ise bütünleme hakkı. Bu kararlar gerçekten de son altı aydır öğrencilerle kurduğum iletişimin sonucudur. 'Yumurta atmayıp tweet atanların' zaferidir. Onlar sayesinde mağduriyetler giderildi. Bütünleme kararı sosyal medyanın, Twitter'ın, e-maillerin, forumlara yazan öğrencilerin zaferidir.

ÖĞRETİM ÜYELERİNİN MAAŞLARI İYİLEŞTİRİLECEK

- YÖK resmi web sitesinde forum uygulaması başlattınız. Oradan periyodik olarak duyurular yapılıyor. Ne çıktı buradan?

- Bu forumda birçok konu tartışılıyor ama, en çarpıcı örnek olarak Öğrenci Yetiştirme Programı'nı gösterebilirim. ÖYP önemli bir proje. Türkiye'nin akademisyen yetiştirme kaynağı. Gelir gelmez ÖYP ile ilgili yeni bir düzenleme hazırlığına başladık. Bunu yaparken bu süreci bizzat yaşayan genç meslektaşlarımızla görüşmemiz elzemdi ve doğal olarak onlara kulak verdik. Önce bir forum açtık. Onbinlerce katkı geldi. Bunlardan en dikkate değer katkı veren 20 kişiyi YÖK'e davet ettim, onlarla derinlemesine tartıştık, konuştuk. Aynı anda bütün üniversitelerin ÖYP koordinatörleri ile Gaziantep, Ankara ve İstanbul'da üç çalıştay yaptık. Diğer yandan rektörlüklerden resmi görüş ve önerilerini istedik. Bütün bu sürecin sonucunda yeni bir düzenlemeyi yürürlüğe koymak üzereyiz.

- En tartışmalı konu da rektörlük seçimleri. Bu sorunun çözülmesi için konsensüs var dediniz?

- Rektörlük seçimlerinin mevcut haliyle üniversitelere büyük zarar verdiği konusunda herkes hemfikir, bizzat seçimle gelen rektörlerimiz de dahil. Bu sistem Slovenya, Kore ve Yunanistan gibi birkaç ülkede var. Türkiye, çağdaş bir yükseköğretim yönetimini hak ediyor.

- Twitter'da sizin yaz okullarında ikinci öğretimle birinci öğretim ücretlerini eşitlemenizden sonra bir kampanya başladı. Bazı üniversiteler gelirden olmamak için ikinci öğretimler için gece yarısı ders koymuşlar. - Fark ettik. O konuyla da ilgileniyoruz.

- Ben üniversitedeyken hocalarım hep maaşlarından şikayet ederdi, bununla ilgili bir çalışma var mı?

- Öğretim üyelerinin özlük haklarını ciddi şekilde iyileştirmek zorundayız. Son 10 yılda kamu kesiminde özlük hakları iyileştirildi. Fakat öğretim üyelerinin özlük hakları iyileştirilemedi. En büyük hedeflerimden biri, önümüzdeki aylarda sosyal haklar ve maaş bakımından bir iyileştirme yapılmasını sağlamak. Bu konuya hükümetimizin çok sıcak yaklaştığını da buradan mutlulukla ifade etmek isterim.

'YÖK BÖYLE ŞEY' ÖĞRETMENİM!

- Ebru hanım, eşinizle nasıl tanıştınız?

- Ebru Çetinsaya: Ankara Üniversitesi DTCF İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü yeni bitirmiş, Bolu'da Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nde okutmanlık yapıyordum. Ortak arkadaşlarımız vasıtasıyla tanıştık. 1995'in yazında evlendik.

- Gökhan Bey İstanbullu. Fatih'te doğup büyümüş. Siz?

- Ankara'da doğup büyüdüm.

- Eşinizin YÖK Başkanı olduğunu öğrendiğinizde ne hissettiniz?

- Hayatımızın bundan sonra eskisi gibi olamayacağını hissettim. Öğretmenlik yaptığım lisedeki öğrencilerin esprileri bile değişince durumun ciddiyetini daha net anladım. Geç kalan öğrenciler, 'Beni YÖK yazdınız mı?' diye sormaya, koridorda görenler 'YÖK böyle bir şey öğretmenim, YÖK ya!' demeye başladılar. 'Hocam çalışmaya gerek yok, beni iyi bir üniversiteye aldırırsınız artık,' şeklinde muziplikler yapanlar da yok değildi.

- Gökhan Bey de, siz de eğitimcisiniz...

- Evet, herkes akşam ders çalışıyor bizim evde. Öyle ki, kızım küçükken okula gidince para kazanılır sanıyordu, 'Ben ne zaman okula gideceğim, para kazanacağım?' diye soruyordu.

- Elif şu an lise öğrencisi ve okula her gidenin para kazanamayacağını anladı sanırım. Ne okumak istiyor?

- İki yıl sonra üniversite sınavlarına girecek. Psikoloji okumak istiyor. Reklamcılık alanında çalışmayı düşünüyor.

- Gerçi çok küçük ama oğlunuz Mustafa Selim nasıl karşıladı bu durumu?

- O bu sene ilkokula başlayacak. Babasının atanmasına en ilginç tepkiyi de o verdi. Evde birkaç hafta boyunca televizyonda dinlediklerini, aile sohbetlerinde duyduklarını kendince sentezleyip, 'Ben YÖK başkanı olacağım, üniversiteleri kontrol edeceğim, şunu yap bunu yapma diyeceğim,' demeye başladı.

- Bir de kendisine soralım. Mustafa! Büyüyünce ne olmak istiyorsun?

- Mustafa S. Çetinsaya: Ayı olmak istiyorum. (Gülüşmeler). Daha önce de su aygırı olmak istiyordum. 

ATANMAM SÜRPRİZ OLDU

- Atamanızı bekliyor muydunuz?

- Atanmam sürpriz oldu. Tam bir hafta önce Cumhurbaşkanımız tarafından Çankaya'ya çağrılınca öğrendim. Ben o sırada İstanbul Şehir Üniversite'sindeki işlerimi rayına oturtmuş, kendimi akademik çalışmalara vermeye başlamıştım. Masanın üstü kitap yığılıydı. İmparatorluk teorileri üzerine okuyordum.

- Bir projeniz mi vardı?

- Edinburgh Üniversitesi Yayınevi tarafından hazırlanan İslam İmparatorlukları dizisi var. Benden bu serinin Osmanlı İmparatorluğu cildini yazmamı istediler. Tek ciltte, 300 sayfada bütün Osmanlı İmparatorluk tarihini anlatacaksınız. Heyecan verici bir projeydi.

- İdari göreviniz, akademik çalışmalarınızı yavaşlattı mı?

- Haliyle. Rektörken bile günün birkaç saatini ve cumartesi günlerini ayırabiliyordunuz. Son altı ayda akademik çalışmalarım adına hiçbir şey yapamadım.

(Ragıp Soylu-sabah)

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.