Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Akşam Gazetesi Yazarı Turgay Polat bugünkü köşesinde MEB'e şu soruyu yöneltti, "SBS'yi inandığınız için mi kaldırıyorsunuz yoksa dershaneler zarar görsün diye mi kaldırıyorsunuz?"

İşte o yazı;

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer dün İstanbul'daydı. Bakan, dershaneler, eğitim sistemi, SBS ve birçok konuda açıklamalarda bulundu. Benim anladığım kadarıyla dershaneler konusu halen çok muğlak. Hatta Bakan 'O kadar farklı yönleri var ki bu konuyu çok farklı açılardan düşünmek lazım' dedi. Anladım ki dershaneler konusunda Bakanlık işin gerçek boyutunu kavramış ve dershaneleri kapatmak diye bir şeyin olmayacağını anlamış. Ama Başbakan'ın sözü olduğu için de ara bir çözüm bulmuş: SBS'yi kaldırıp liselere okul başarı puanıyla öğrenci alıp SBS dershanelerini ortadan kaldırmak ve böylece 'dershaneleri kapatmaya başladık' sözünü yaymak. Bakan da biliyor ki üniversite hazırlık sisteminde dershane ihtiyacı bitmez. Bitmemesi de doğal. Çünkü öğrenciler ve veliler dershanelere inanıyor ama ama okullara inanmıyorlar.

Bu vesileyle dershanelere kapatma sözlerine kulağınızı tıkayın ve güzel yaptığınız işi daha iyi yapmaya çalışın derim. Çünkü eğitimde en verimli eğitimi siz yapıyorsunuz. Bunu aksatmayın. O zaman işte tartışılmaya başlanırsınız. Gerekliliğinizi ve verimliliğinizi asla düşürmeyin derim.

SBS'NİN KALDIRILMASI

Tabii SBS'nin kaldırılması bana o kadar yanlış bir adım geliyor ki sormayın. Hatırlarsanız süper liseler vardı, okul notuna göre öğrenci alırlardı. Felaketi hatırlıyor musunuz? Okulların şişirme notuyla ne kadar çok öğrenci bu okullara girdi. Sizce bu adalet mi? Adil değildi ve bu okullar sınavla öğrenci almaya başladı. Eskisine göre daha adil bir iş yapıldı. Şimdi eskiye dönüyoruz. Ben burada şunu sormak istiyorum; 'Sayın Bakanım, siz SBS'yi inandığınız için mi kaldırıyorsunuz yoksa dershaneler zarar görsün diye mi kaldırıyorsunuz?'

Bu işten vazgeçin. Sınavla uğraşacağınıza okullardaki verimsizliğe çözüm bulun. O zaman bu ülkeye daha fazla fayda sağlarsınız. Liselerde öğrenme seviyesinin düşüklüğü, öğrencilerin ve öğretmenlerin verimsizliği , başarısızlıklar, üretim kısırlığı, uluslararası başarı yokluğu gibi sorunlara çözüm bulun...

VERİMLİLİK ARTMALI

Geçtiğimiz hafta İngiltere'de eğitim bakanlığı bir veri açıkladı. Kamuya ait eğitim kurumlarının verimsizliğinden şikayet eden bakanlık özellikle ortaokulları özel sektöre devrederek hizmet satın almaya başladığını duyurdu. Şimdi düşünün, siz eğitimin verimsizliğini bir kenara bırakıp halen sistemin en son ve en doğru işleyen çarkı sınavla kavga ederseniz, bunun vatana millete faydası olmaz. Bundan vazgeçin. Gelin eğitim sisteminin verimliliğini artıracak çalışmaları yapalım. Öğrencileri daha yükseğe taşıyacak sistemleri bulalım, çocuklarımızın yeteneklerini keşfedecek ve geliştirecek sistemi bulalım. Yoksa sınavla dershanelerle kavga etmekle bu ülke bir yere varamaz.

İlgili haberler

 

TOBB’dan dershane açıklaması

Hükümetin dershaneleri kapatma kararının perde arkası

Devlet dershaneciliği mi?


> Dershanelerle ilgili yeni bir iddia!

Akşam Gazetesi Yazarı Turgay Polat bugünkü köşesinde MEB'e şu soruyu yöneltti, "SBS'yi inandığınız için mi kaldırıyorsunuz yoksa dershaneler zarar görsün diye mi kaldırıyorsunuz?"

İşte o yazı;

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer dün İstanbul'daydı. Bakan, dershaneler, eğitim sistemi, SBS ve birçok konuda açıklamalarda bulundu. Benim anladığım kadarıyla dershaneler konusu halen çok muğlak. Hatta Bakan 'O kadar farklı yönleri var ki bu konuyu çok farklı açılardan düşünmek lazım' dedi. Anladım ki dershaneler konusunda Bakanlık işin gerçek boyutunu kavramış ve dershaneleri kapatmak diye bir şeyin olmayacağını anlamış. Ama Başbakan'ın sözü olduğu için de ara bir çözüm bulmuş: SBS'yi kaldırıp liselere okul başarı puanıyla öğrenci alıp SBS dershanelerini ortadan kaldırmak ve böylece 'dershaneleri kapatmaya başladık' sözünü yaymak. Bakan da biliyor ki üniversite hazırlık sisteminde dershane ihtiyacı bitmez. Bitmemesi de doğal. Çünkü öğrenciler ve veliler dershanelere inanıyor ama ama okullara inanmıyorlar.

Bu vesileyle dershanelere kapatma sözlerine kulağınızı tıkayın ve güzel yaptığınız işi daha iyi yapmaya çalışın derim. Çünkü eğitimde en verimli eğitimi siz yapıyorsunuz. Bunu aksatmayın. O zaman işte tartışılmaya başlanırsınız. Gerekliliğinizi ve verimliliğinizi asla düşürmeyin derim.

SBS'NİN KALDIRILMASI

Tabii SBS'nin kaldırılması bana o kadar yanlış bir adım geliyor ki sormayın. Hatırlarsanız süper liseler vardı, okul notuna göre öğrenci alırlardı. Felaketi hatırlıyor musunuz? Okulların şişirme notuyla ne kadar çok öğrenci bu okullara girdi. Sizce bu adalet mi? Adil değildi ve bu okullar sınavla öğrenci almaya başladı. Eskisine göre daha adil bir iş yapıldı. Şimdi eskiye dönüyoruz. Ben burada şunu sormak istiyorum; 'Sayın Bakanım, siz SBS'yi inandığınız için mi kaldırıyorsunuz yoksa dershaneler zarar görsün diye mi kaldırıyorsunuz?'

Bu işten vazgeçin. Sınavla uğraşacağınıza okullardaki verimsizliğe çözüm bulun. O zaman bu ülkeye daha fazla fayda sağlarsınız. Liselerde öğrenme seviyesinin düşüklüğü, öğrencilerin ve öğretmenlerin verimsizliği , başarısızlıklar, üretim kısırlığı, uluslararası başarı yokluğu gibi sorunlara çözüm bulun...

VERİMLİLİK ARTMALI

Geçtiğimiz hafta İngiltere'de eğitim bakanlığı bir veri açıkladı. Kamuya ait eğitim kurumlarının verimsizliğinden şikayet eden bakanlık özellikle ortaokulları özel sektöre devrederek hizmet satın almaya başladığını duyurdu. Şimdi düşünün, siz eğitimin verimsizliğini bir kenara bırakıp halen sistemin en son ve en doğru işleyen çarkı sınavla kavga ederseniz, bunun vatana millete faydası olmaz. Bundan vazgeçin. Gelin eğitim sisteminin verimliliğini artıracak çalışmaları yapalım. Öğrencileri daha yükseğe taşıyacak sistemleri bulalım, çocuklarımızın yeteneklerini keşfedecek ve geliştirecek sistemi bulalım. Yoksa sınavla dershanelerle kavga etmekle bu ülke bir yere varamaz.

İlgili haberler

 

TOBB’dan dershane açıklaması

Hükümetin dershaneleri kapatma kararının perde arkası

Devlet dershaneciliği mi?


Son Güncelleme: Çarşamba, 21 Kasım 2012 11:32

Gösterim: 5768

Eğitim Bir-Sen Genel Teşkilatlanma Sekreteri Murat Bilgin, Çanakkale ve Balıkesir İl Divan toplantılarında, öğretmenlerin başka kurumlarda muadili (denk)olmadığı gerekçesiyle ek ödemede kapsam dışı bırakıldığını belirtti.

Bilgin şu açıklamalarda bulundu;

“Öğretmenler yaşam kalitesine etki edecek mali iyileştirmeler beklerken, 666 sayılı KHK ile ‘eşit işe eşit ücret' kapsamında farklı kurumlarda aynı unvanlarda çalışanların maaşlarında ek ödeme ile düzenleme yapılmış ve maaşları tavanda eşitlenmiştir. Öğretmen ve öğretim elemanları başka kurumlarda muadili olmadığı gerekçesiyle ek ödemede kapsam dışı bırakılmış ve maaş skalasında neredeyse en az ücret alan çalışan konumuna indirgenmiştir. Öğretmenlerin durumunu anlaması gereken siyasi irade, anlamak yerine yargılamayı tercih etmiş, Bakan dâhil siyasilerin öğretmenlerle ilgili söylemleri öğretmenlere yapılan haksızlığın boyutlarını daha da artırmıştır.

Mutabakatsızlıkla sonuçlanan Toplu Sözleşme sonrası Genel Yetkili sendika olarak yaptığımız 23. Başkanlar Kurulu toplantısında, ‘Öğretmenlik mesleğinin ekonomik ve mesleki itibarını hedef alan yaklaşımlar bertaraf edilmediği sürece 24 Kasım Öğretmenler Günü etkinlikleri yapılmamalı ve hiç kimse kutlama mesajı yayınlamamalıdır' kararı almıştık. Aradan geçen zaman zarfında herhangi bir iyileştirme yapılmadığı için Eğitim-Bir-Sen olarak ortada kutlanacak bir şey olmadığını düşünüyor, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutlamayacağımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz.”

Kariyer basamakları ile ek ödeme birbirine karıştırılmamalıdır

Toplu Sözleşme görüşmelerinde en önemli gündem maddesi olarak masaya getirdikleri, Kamu İşveren Heyeti tarafından mali gerekçelerle giderilmeyen ‘Ek ödeme mağduriyeti' yerine kariyer basamaklarının ikame edilmeye çalışıldığını belirten Murat Bilgin, “Kariyer basamakları ile ek ödeme birbirine karıştırılmamalıdır. Kariyer basamakları 850 bin öğretmenden şartları tutanları kapsarken, ek ödeme tüm öğretmen ve öğretim elemanlarını ilgilendirmektedir. Tabiri caizse sapla saman birbirine karıştırılmakta, kapalı kapılar ardında, paydaşlardan uzak yapılan çalışmalar sürpriz olarak sunulmaya çalışılmaktadır. Bakanlık ne zaman kendi başına bir çalışma yürüttüyse, yaptığı çalışma eğitim çalışanlarının aleyhine olmuştur. Bakanlığı, mühendislik ürünü projelerden vazgeçmeye, eğitim çalışanlarına karşı şeffaf davranmaya çağırıyoruz. Eğitim çalışanlarının içine sindiremeyeceği düzenlemelere tepkimiz sert olacaktır” diye konuştu.

Keyfiliklere kapı arayacak yaklaşımlara müsaade etmeyeceğiz

Son günlerde esnek çalışma modeli, performans gibi söylemler içeren haberlerde artış gözlendiğine dikkat çeken Bilgin, memurun iş güvencesini tartışmaya açmaya çalışanların zemin yoklaması olarak adlandırılan bu tür girişimlerin gelmek istediği noktanın, memurun iş güvencesinin tartışmaya açmaksa, buna tepkilerinin çok şiddetli olacağını söyledi.

Murat Bilgin, kamuda çalışan 4/B sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesini sağlamış bir sendika olarak, keyfiliklere kapı aralayacak yaklaşımlara müsaade etmeyeceklerini vurguladı.

Haklarımızın iyileştirilmesi için çalışmalarımıza devam edeceğiz

Çanakkale Şube Başkanı Numan Yaşar, Şube olarak tüm yönetici, temsilci ve üyelerinin özverili çalışmalarıyla bu yıl il genelinde yetkili sendika olduklarını dile getirerek, yetkinin kendilerine yüklediği sorumluluğun farkında olduklarını ifade etti. Yaşar, bundan sonra da görev ve sorumluluklarının bilinci ile başta üyelerinin özlük haklarının iyileştirilmesi ve yaşadıkları sorunların çözülmesi olmak üzere ülkemizin daha özgür, daha yaşanabilir olması için var güçleri ile çalışmalarına devam edeceklerini kaydetti.

> Öğretmenlerin ek ödemesi nasıl telafi edilecek?

Eğitim Bir-Sen Genel Teşkilatlanma Sekreteri Murat Bilgin, Çanakkale ve Balıkesir İl Divan toplantılarında, öğretmenlerin başka kurumlarda muadili (denk)olmadığı gerekçesiyle ek ödemede kapsam dışı bırakıldığını belirtti.

Bilgin şu açıklamalarda bulundu;

“Öğretmenler yaşam kalitesine etki edecek mali iyileştirmeler beklerken, 666 sayılı KHK ile ‘eşit işe eşit ücret' kapsamında farklı kurumlarda aynı unvanlarda çalışanların maaşlarında ek ödeme ile düzenleme yapılmış ve maaşları tavanda eşitlenmiştir. Öğretmen ve öğretim elemanları başka kurumlarda muadili olmadığı gerekçesiyle ek ödemede kapsam dışı bırakılmış ve maaş skalasında neredeyse en az ücret alan çalışan konumuna indirgenmiştir. Öğretmenlerin durumunu anlaması gereken siyasi irade, anlamak yerine yargılamayı tercih etmiş, Bakan dâhil siyasilerin öğretmenlerle ilgili söylemleri öğretmenlere yapılan haksızlığın boyutlarını daha da artırmıştır.

Mutabakatsızlıkla sonuçlanan Toplu Sözleşme sonrası Genel Yetkili sendika olarak yaptığımız 23. Başkanlar Kurulu toplantısında, ‘Öğretmenlik mesleğinin ekonomik ve mesleki itibarını hedef alan yaklaşımlar bertaraf edilmediği sürece 24 Kasım Öğretmenler Günü etkinlikleri yapılmamalı ve hiç kimse kutlama mesajı yayınlamamalıdır' kararı almıştık. Aradan geçen zaman zarfında herhangi bir iyileştirme yapılmadığı için Eğitim-Bir-Sen olarak ortada kutlanacak bir şey olmadığını düşünüyor, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutlamayacağımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz.”

Kariyer basamakları ile ek ödeme birbirine karıştırılmamalıdır

Toplu Sözleşme görüşmelerinde en önemli gündem maddesi olarak masaya getirdikleri, Kamu İşveren Heyeti tarafından mali gerekçelerle giderilmeyen ‘Ek ödeme mağduriyeti' yerine kariyer basamaklarının ikame edilmeye çalışıldığını belirten Murat Bilgin, “Kariyer basamakları ile ek ödeme birbirine karıştırılmamalıdır. Kariyer basamakları 850 bin öğretmenden şartları tutanları kapsarken, ek ödeme tüm öğretmen ve öğretim elemanlarını ilgilendirmektedir. Tabiri caizse sapla saman birbirine karıştırılmakta, kapalı kapılar ardında, paydaşlardan uzak yapılan çalışmalar sürpriz olarak sunulmaya çalışılmaktadır. Bakanlık ne zaman kendi başına bir çalışma yürüttüyse, yaptığı çalışma eğitim çalışanlarının aleyhine olmuştur. Bakanlığı, mühendislik ürünü projelerden vazgeçmeye, eğitim çalışanlarına karşı şeffaf davranmaya çağırıyoruz. Eğitim çalışanlarının içine sindiremeyeceği düzenlemelere tepkimiz sert olacaktır” diye konuştu.

Keyfiliklere kapı arayacak yaklaşımlara müsaade etmeyeceğiz

Son günlerde esnek çalışma modeli, performans gibi söylemler içeren haberlerde artış gözlendiğine dikkat çeken Bilgin, memurun iş güvencesini tartışmaya açmaya çalışanların zemin yoklaması olarak adlandırılan bu tür girişimlerin gelmek istediği noktanın, memurun iş güvencesinin tartışmaya açmaksa, buna tepkilerinin çok şiddetli olacağını söyledi.

Murat Bilgin, kamuda çalışan 4/B sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesini sağlamış bir sendika olarak, keyfiliklere kapı aralayacak yaklaşımlara müsaade etmeyeceklerini vurguladı.

Haklarımızın iyileştirilmesi için çalışmalarımıza devam edeceğiz

Çanakkale Şube Başkanı Numan Yaşar, Şube olarak tüm yönetici, temsilci ve üyelerinin özverili çalışmalarıyla bu yıl il genelinde yetkili sendika olduklarını dile getirerek, yetkinin kendilerine yüklediği sorumluluğun farkında olduklarını ifade etti. Yaşar, bundan sonra da görev ve sorumluluklarının bilinci ile başta üyelerinin özlük haklarının iyileştirilmesi ve yaşadıkları sorunların çözülmesi olmak üzere ülkemizin daha özgür, daha yaşanabilir olması için var güçleri ile çalışmalarına devam edeceklerini kaydetti.

Son Güncelleme: Pazartesi, 19 Kasım 2012 14:55

Gösterim: 1484

Milli Eğitim Bakanlığı, FATİH Projesi kapsamında, meslek liseleri için akıllı tahta ihalesine önümüzdeki 1-2 ay içerisinde çıkacak.

Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Birol Ekici, AA muhabirine yaptığı açıklamada, FATİH Projesi'nin 2010'da başladığını hatırlatarak, bugüne kadar 52 okulda pilot uygulamaya başladıklarını, yaklaşık 13 bin 800 öğrenciye tablet verildiğini ve 85 bin akıllı tahtanın genel, Anadolu, sosyal bilimler, fen, Anadolu öğretmen ve imam hatip liseleriyle iş okulları olmak üzere toplam 3 bin 657 okula yerleştirildiğini belirtti.

Ekici,''Önümüzdeki 1-2 ay içerisinde meslek liselerine de akıllı tahta almak için ihaleye çıkılacak. Seneye meslek liseleri de tahtalarına kavuşmuş olacak'' dedi.

> Meslek liselerine de ‘akıllı tahta’ geliyor

Milli Eğitim Bakanlığı, FATİH Projesi kapsamında, meslek liseleri için akıllı tahta ihalesine önümüzdeki 1-2 ay içerisinde çıkacak.

Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Birol Ekici, AA muhabirine yaptığı açıklamada, FATİH Projesi'nin 2010'da başladığını hatırlatarak, bugüne kadar 52 okulda pilot uygulamaya başladıklarını, yaklaşık 13 bin 800 öğrenciye tablet verildiğini ve 85 bin akıllı tahtanın genel, Anadolu, sosyal bilimler, fen, Anadolu öğretmen ve imam hatip liseleriyle iş okulları olmak üzere toplam 3 bin 657 okula yerleştirildiğini belirtti.

Ekici,''Önümüzdeki 1-2 ay içerisinde meslek liselerine de akıllı tahta almak için ihaleye çıkılacak. Seneye meslek liseleri de tahtalarına kavuşmuş olacak'' dedi.

Son Güncelleme: Pazartesi, 19 Kasım 2012 08:51

Gösterim: 2520

Dershanelerin kapatılması konusunda geri adım atmayan hükümet, dershanelerin nasıl kapatılacağı ve dershanelerde çalışan 70 bin öğretmen ve çalışan personelin ne olacağı sorusuna hala bir cevap bulmuş değil.

Özel dershaneler kapatıldığında dershanedeki işine güvenerek ev alan, kredi çeken yaklaşık 70 bin öğretmene ne olacak? Öğretmenlere göre ofis çalışanı ve hizmetlilerle birlikte yeni işsizler ordusu kapıda.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2013 yılında dershanelerin kapatılacağını açıkladığından bu yana tartışmalar dershane sahiplerinin görüşleri üzerinden yürüyor. Dershanelerin geleceği ile ilgili ayrıntılar yılbaşında netleşecekken yaklaşık 4 bin dershanede çalışan 70 bin öğretmen neler düşünüyor?

Kimi dershanelerin öğretmen odalarında işsizlik korkusu konuşuluyor, bir yandan sorular, yayınlar hazırlanıyor, bir yandan da bunlar boşuna mı diye soruluyor. Büyük dershanelerde çalışanlar daha rahat çünkü markalarının altında bir çözüm bulacağını düşünüyorlar. Onların isteği kurulacak yapılarda göz ardı edilmemek. Küçük dershanelerde çalışanların kaygısı ise daha fazla. Öğretmenlere göre nasıl bir sistem gelirse gelsin değişmeyecek tek sonuç işsiz öğreten sayısının artacak olması.

‘Markalar devam eder ama istihdam sayısı düşer’

Ercan Türköz 26 yıllık dershane öğretmeni. Uğur Dershanesi’nin Bakırköy’deki üniversite hazırlık şubesinde tarih öğretmeni ve yönetici olarak çalışan Ercan Türköz, halen Türkiye çapındaki dershanelerde sadece öğretmen olarak 70 bin kişinin çalıştığını vurgulayarak şöyle konuşuyor:

“Öğretmenlere ofis elemanı, hizmetlisi gibi çalışanlar da eklenince 120 bin kişi bu sektörde. Bu kişilerin aileleriyle birlikte 360 bin kişi ediyor. Yani her 200 kişiden bir kişi bu sektörden ekmek yiyor. Dershanede çalışan öğretmenlerin işsiz bırakılmasını beyaz yakalıların işsiz bırakılmasına benzetiyorum. Dershaneler olmayınca bugün gazetelerdeki yarım sütun olan özel ders ilanları 10 sütuna çıkar. Merdiven altına inecek hizmet, kayıtsız olacak. Dershanelerin kapatılması ile patronların yarattığı marka yok olmaz. O marka ile ehliyet, bale, sertifika kursu açılır. Ancak 500 çalışan varsa o zaman 50 çalışanı olur. Patrona bir şey olmaz, istihdam edilene olur. Bir öğretmen ‘Yarın işi olur mu olmaz mı’ kaygısıyla nasıl ders verir? Öğretmenler odasında kaygı var tabii ki. Kimi ‘Ev almış kredi çekmiştim, kimi ‘Oğlumu okula yazdırmıştım, keşke yapmasa mıydık’ diye düşünüyor.”

‘Bir an önce netleşsin istiyoruz’

Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Kezban Mert 16 yıldır dershane öğretmeni: “Sektör de durağan değil, sürekli kendini geliştiren öğretmenler çalışıyor. Çok okuyor, soru yazıyor, yayın hazırlıyoruz. Okullaşabiliriz, farklı yapıların içinde de yer alabiliriz. Ancak bunca öğretmen istihdam edilebilir mi diye düşünüyoruz. Veliler de bize soruyor, ‘Motivasyonunuz ne durumda? Kötü etkileniyor musunuz?’ diye. Biz amatör ruhla profesyonelce çalışmaya devam ediyoruz. Öğrencilerden bazıları ‘Gelecek senenin de konularını anlatın, dershaneler kapatılacaksa’ diyor. Bir an önce durum netleşsin istiyoruz. Herkes ona göre yol çizecek kendine. Biz kurulacak yapıların içinde var olmak istiyoruz.”

Uğur Dershanesi’nin SBS hazırlık şubesinde yayınların hazırlığıyla uğraşan matematik öğretmeni Ali Serdar Şeker kaygılı: “Bu yayınları hazırlıyoruz ama acaba seneye kullanmayacak mıyız diye düşünüyoruz.” Aslan Ayhan da öyle: “Dershane öğretmenleri de sektördeki diğer eğitim kurumlarına kayacağı için öğretmen olup da iş bulamayanların sayısı artacak.”

Atanamayınca 3.5 yıl ücretli öğretmenlik yapan, sonra da dershane öğretmenliğine mecbur olan Hasan Basri Ekici Ankara ’daki bir dershanede çalışıyor. Ataması yapılmayan Öğretmenler Platformu Ankara Sözcüsü Ekici bir başka gerçeği hatırlatıyor:

“ Ege Bölgesi’ndeki bazı ufak dershanelerde çalışan arkadaşların söylemlerine göre özel okula geçeceğiz denerek ücretler ödenmiyormuş. Yayınları hazırlayan personeli azaltan, yayın sayısını düşüren dershaneler de var. Her türlü bu işten öğretmen hırpalanacak.”

‘Formasyonu olmayanlar açıkta kalacak’

Ufak bir dershanede matematik öğretmeni olarak çalışan Başak Somkan Tunçer dershanelerin bazılarının kapatılmasıyla ortaya çıkacak manzaraya dikkat çekiyor:

“2005’ten beri dershanede öğretmenlik yapıyorum, son 2 senedir kadroluyum. Fen-Edebiyat mezunuyum, formasyonum yok. Mezun olurkan Fen-Edebiyatların formasyon hakkını kaldırdılar. Sonra yeniden hak tanındı. Geçen sene ve bu sene başvurdum ama sıra bana gelmiyor kontenjan nedeniyle. Dershanede uzman eğitimci olarak çalışıyorum, öğretmenden farklı bir iş yapmıyorum ama... 5 yıl kadrosuz çalıştım. Müfettiş geldiğinde arka kapıdan kaçıyorsunuz. Dershanelerin kapanması bu mesleği artık yapamam demek. Özel okullarda da formasyonsuz çalışamam çünkü. Yazılım kursuna başlıyorum. 27 yaşından sonra meslek değiştireceğim.”

Başak Somkan Tunçer soruyor:

“Herkes iş arayışı içinde, sürekli ders aralarında bunu konuşuyoruz. Dershanede çalışmak da çok iyi bir şey değil, günde 12 saat derslere giriyoruz, sigortalarımız maaşımız üzerinden değil asgari ücret üzerinden yatıyor. Devlet farkında ama görmemezlikten geliyor. Zaten bu şartlarla sektörden emekli olabilir miydim, bilmiyorum ama bu yaştan sonra da farklı meslek öğrenmek de zor. Dershaneler kalkacak güzel bir cümle olarak gelebilir. Ancak şuna bakmak lazım; sosyal bir devlet anlayışıyla ücretsiz bir eğitim mi alacağız, eğitim mi özelleşecek?”

(radikal)

Hükümetin dershaneleri kapatma kararının perde arkası

Devlet dershaneciliği mi?

 

> 70 bin öğretmen bıçak sırtında

Dershanelerin kapatılması konusunda geri adım atmayan hükümet, dershanelerin nasıl kapatılacağı ve dershanelerde çalışan 70 bin öğretmen ve çalışan personelin ne olacağı sorusuna hala bir cevap bulmuş değil.

Özel dershaneler kapatıldığında dershanedeki işine güvenerek ev alan, kredi çeken yaklaşık 70 bin öğretmene ne olacak? Öğretmenlere göre ofis çalışanı ve hizmetlilerle birlikte yeni işsizler ordusu kapıda.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2013 yılında dershanelerin kapatılacağını açıkladığından bu yana tartışmalar dershane sahiplerinin görüşleri üzerinden yürüyor. Dershanelerin geleceği ile ilgili ayrıntılar yılbaşında netleşecekken yaklaşık 4 bin dershanede çalışan 70 bin öğretmen neler düşünüyor?

Kimi dershanelerin öğretmen odalarında işsizlik korkusu konuşuluyor, bir yandan sorular, yayınlar hazırlanıyor, bir yandan da bunlar boşuna mı diye soruluyor. Büyük dershanelerde çalışanlar daha rahat çünkü markalarının altında bir çözüm bulacağını düşünüyorlar. Onların isteği kurulacak yapılarda göz ardı edilmemek. Küçük dershanelerde çalışanların kaygısı ise daha fazla. Öğretmenlere göre nasıl bir sistem gelirse gelsin değişmeyecek tek sonuç işsiz öğreten sayısının artacak olması.

‘Markalar devam eder ama istihdam sayısı düşer’

Ercan Türköz 26 yıllık dershane öğretmeni. Uğur Dershanesi’nin Bakırköy’deki üniversite hazırlık şubesinde tarih öğretmeni ve yönetici olarak çalışan Ercan Türköz, halen Türkiye çapındaki dershanelerde sadece öğretmen olarak 70 bin kişinin çalıştığını vurgulayarak şöyle konuşuyor:

“Öğretmenlere ofis elemanı, hizmetlisi gibi çalışanlar da eklenince 120 bin kişi bu sektörde. Bu kişilerin aileleriyle birlikte 360 bin kişi ediyor. Yani her 200 kişiden bir kişi bu sektörden ekmek yiyor. Dershanede çalışan öğretmenlerin işsiz bırakılmasını beyaz yakalıların işsiz bırakılmasına benzetiyorum. Dershaneler olmayınca bugün gazetelerdeki yarım sütun olan özel ders ilanları 10 sütuna çıkar. Merdiven altına inecek hizmet, kayıtsız olacak. Dershanelerin kapatılması ile patronların yarattığı marka yok olmaz. O marka ile ehliyet, bale, sertifika kursu açılır. Ancak 500 çalışan varsa o zaman 50 çalışanı olur. Patrona bir şey olmaz, istihdam edilene olur. Bir öğretmen ‘Yarın işi olur mu olmaz mı’ kaygısıyla nasıl ders verir? Öğretmenler odasında kaygı var tabii ki. Kimi ‘Ev almış kredi çekmiştim, kimi ‘Oğlumu okula yazdırmıştım, keşke yapmasa mıydık’ diye düşünüyor.”

‘Bir an önce netleşsin istiyoruz’

Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Kezban Mert 16 yıldır dershane öğretmeni: “Sektör de durağan değil, sürekli kendini geliştiren öğretmenler çalışıyor. Çok okuyor, soru yazıyor, yayın hazırlıyoruz. Okullaşabiliriz, farklı yapıların içinde de yer alabiliriz. Ancak bunca öğretmen istihdam edilebilir mi diye düşünüyoruz. Veliler de bize soruyor, ‘Motivasyonunuz ne durumda? Kötü etkileniyor musunuz?’ diye. Biz amatör ruhla profesyonelce çalışmaya devam ediyoruz. Öğrencilerden bazıları ‘Gelecek senenin de konularını anlatın, dershaneler kapatılacaksa’ diyor. Bir an önce durum netleşsin istiyoruz. Herkes ona göre yol çizecek kendine. Biz kurulacak yapıların içinde var olmak istiyoruz.”

Uğur Dershanesi’nin SBS hazırlık şubesinde yayınların hazırlığıyla uğraşan matematik öğretmeni Ali Serdar Şeker kaygılı: “Bu yayınları hazırlıyoruz ama acaba seneye kullanmayacak mıyız diye düşünüyoruz.” Aslan Ayhan da öyle: “Dershane öğretmenleri de sektördeki diğer eğitim kurumlarına kayacağı için öğretmen olup da iş bulamayanların sayısı artacak.”

Atanamayınca 3.5 yıl ücretli öğretmenlik yapan, sonra da dershane öğretmenliğine mecbur olan Hasan Basri Ekici Ankara ’daki bir dershanede çalışıyor. Ataması yapılmayan Öğretmenler Platformu Ankara Sözcüsü Ekici bir başka gerçeği hatırlatıyor:

“ Ege Bölgesi’ndeki bazı ufak dershanelerde çalışan arkadaşların söylemlerine göre özel okula geçeceğiz denerek ücretler ödenmiyormuş. Yayınları hazırlayan personeli azaltan, yayın sayısını düşüren dershaneler de var. Her türlü bu işten öğretmen hırpalanacak.”

‘Formasyonu olmayanlar açıkta kalacak’

Ufak bir dershanede matematik öğretmeni olarak çalışan Başak Somkan Tunçer dershanelerin bazılarının kapatılmasıyla ortaya çıkacak manzaraya dikkat çekiyor:

“2005’ten beri dershanede öğretmenlik yapıyorum, son 2 senedir kadroluyum. Fen-Edebiyat mezunuyum, formasyonum yok. Mezun olurkan Fen-Edebiyatların formasyon hakkını kaldırdılar. Sonra yeniden hak tanındı. Geçen sene ve bu sene başvurdum ama sıra bana gelmiyor kontenjan nedeniyle. Dershanede uzman eğitimci olarak çalışıyorum, öğretmenden farklı bir iş yapmıyorum ama... 5 yıl kadrosuz çalıştım. Müfettiş geldiğinde arka kapıdan kaçıyorsunuz. Dershanelerin kapanması bu mesleği artık yapamam demek. Özel okullarda da formasyonsuz çalışamam çünkü. Yazılım kursuna başlıyorum. 27 yaşından sonra meslek değiştireceğim.”

Başak Somkan Tunçer soruyor:

“Herkes iş arayışı içinde, sürekli ders aralarında bunu konuşuyoruz. Dershanede çalışmak da çok iyi bir şey değil, günde 12 saat derslere giriyoruz, sigortalarımız maaşımız üzerinden değil asgari ücret üzerinden yatıyor. Devlet farkında ama görmemezlikten geliyor. Zaten bu şartlarla sektörden emekli olabilir miydim, bilmiyorum ama bu yaştan sonra da farklı meslek öğrenmek de zor. Dershaneler kalkacak güzel bir cümle olarak gelebilir. Ancak şuna bakmak lazım; sosyal bir devlet anlayışıyla ücretsiz bir eğitim mi alacağız, eğitim mi özelleşecek?”

(radikal)

Hükümetin dershaneleri kapatma kararının perde arkası

Devlet dershaneciliği mi?

 

Son Güncelleme: Salı, 20 Kasım 2012 09:20

Gösterim: 2622

Radikal Gazetesi Yazarı Cüneyt Özdemir bugünkü köşesinde hükümetin dershanelerle ilgili kapatma kararı hakkında çok çarpıcı bir iddia ortaya attı. Özdemir, AKP’nin dershaneleri kapatma isteğinin altında cemaatle girdiği mücadelenin olduğunu savundu. İşte o yazı

Gelin şu dershanelerin kapatılması konusunu hükümet ve cemaat açısından ele alalım.

Türkiye’de tuhaf bir sessiz sinema oyunu oynamaya o kadar alıştık ki hiçbirimiz sesini çıkartıp oynanan oyunun aslında ne anlama geldiğini söylemeye cesaret edemiyor. Elbette bunda oluşturulan siyasal atmosferin ve sessiz sinema filmi oyununu bozanların akıbetlerinin de önemi büyük.

Yine de ben bunlara hepimizin bildiği sıradan büyük yalanlar diyorum. Bir olay oluyor ardında yatanı hepimiz biliyoruz ama hiç kimsenin söylemeye, dillendirmeye cesareti yok!

Mesela gelin şu dershanelerin kapatılması konusunu ele alalım. Hepimiz sanırım şu anda Türkiye’deki

üniversitelere giriş sisteminin berbat olduğu hakkında hemfikiriz. İki saatlik bir sınavla insanların geleceklerinin belirlenmesi ve nerede ise bütün lise eğitminin bu sınav sisteminde başarıya odaklanarak kurulmuş olmasının akıl alır bir yanı yok. Bu sistemin bir ürünü olarak doğan dershaneler ne yazık ki eğitim sistemimizin vazgeçilmez bir aparatına dönüştü. Kim olursanız olun yolu Türk eğitim sistemine düşün her çocuğun yolu bir şekilde bu dershanelerden geçiyor.

Bu yüzden bu dershanelerin kapatılması, eğitim sisteminin bir düzene sokulması adına önemli. Gelin görün ki yıllardır bu konuda atılmış kapsamlı bir proje, yapıcı herhangi bir adım hak getire.

Rastlantı bu ya yıllardır bekleyen bu dershaneler meselesini hükümet bir anda hızla çözmeye karar verdi. Önce dershaneleri kapatmayı, ardından da meseleye bir çözüm bulmayı kararlaştırdı.

Bizim sessiz sinema oyunumuza dönersek, pek çok kişinin bu karar sonrasında aklına ilk gelen, hükümetin dershane sorununu çözdüğü değil cemaat ile çaktırmadan mücadeleye giriştiği oldu. Bak sen şu nifak canavarlarına!

Cemaatin yıllar içinde dershane sistemini çözmüş olması, çözmekle kalmayıp üniversite sınavlarında müthiş başarı yakalaması sır değil. Şimdi hükümet böyle alelacele bir adım atınca doğal olarak cemaate yakın isimler de “Ne iş, n’oluyor” sorusunu soruyor. Sadece iki kişi arasında yüz yüze konuşulan tepkilerden bahsetmiyorum. Sosyal medyada başlatılan #dershanemolmasaydı gibi kampanyaya dönüşen tepkilerden bahsediyorum.

Nasıl hükümet çaktırmadan cemaatin en başarılı olduğu alanları bir günde kapatarak ders veriyorsa cemaat de hükümete hiç bulaşmadan tepkisini ortaya koyuyor.

Bu kampanyayı sessiz sinema dili ile okuduğunuzda dershanelerin cemaat için önemini bir kez daha gayet iyi anlayabiliyorsunuz.

Niyet bu mu emin değilim ancak dışarıya yansıyan hükümetin cemaat ile çaktırmadan mücadeleye giriştiği, cemaatin de hükümeti karşısına almadan bu mücadeleye karşı dik durmaya çalıştığı.

Buna bir de cemaate yakın gazetelerde sayıları her geçen gün artan Ak Parti veya Başbakan’ı eleştiren köşe yazılarını, Başbakan’ın aniden değiştirilen yakın korumalarını, Kürt meselesinde müzakereciler ile güvenlikçiler arasında kafa göz yaran kavgayı ve daha pek çok emareyi ekleyebiliriz. Anlayacağınız bu sessiz film sinemasında vizyona giren film çok ama söyleyen yok.

AK Parti’nin oyu %50 efsane mi?

Tüm bu sessiz film seanslarına bir de cemaate yakın isimlerle birebir konuşmalarımızı ekleyince karşımıza çok ilginç bir tablo çıkıyor. AK Parti’nin son referandum ile sahiplendiği ve Başbakan Erdoğan’ın hemen her konuşmasında altını çizdiği hani şu %50 oy meselesi... Bildiğiniz gibi son referandumda cemaat canla başla evet oyu için çalıştı. Hatta dünyanın her yerinden insanlar gelip bu amaç için oy kullandılar. Cemaatin oyunun ne olduğu tam olarak bilinmiyor.

Ancak cemaate yakın kaynaklarla konuştuğunuzda %17’lik bir miktarın dile getirildiğini duyuyoruz. Abartı mı? Bilinmez.

Her neyse işte son referandumda referans alınan o meşhur yüzde ellinin içinden %17’sini önümüzdeki seçimlerde uygun bir aday bulduğunuzda çok rahat çıkartabilirsiniz. Benim aldığım izlenim kimse dile getirmese hatta inkâr etse de karşılıklı gemilerde iplerin her geçen gün biraz daha atıldığı. Bu durumdan AK Parti’nin de cemaatin de memnun olduğunu söyleyemeyiz. Bu yüzden her iki taraf da şiddetle reddediyor. Genel hava henüz bunları konuşmanın zamanı gelmediği yönünde.

Eğer doğru ise o yüzde on yedinin anketlerde kimin hanesine ekleneceği emin olun sadece Başbakan Erdoğan’ın dengesini bozmakla kalmaz pek çok taşı yüksek yüksek tepelerden aşağı doğru yuvarlayabilir.

Neyse memlekette çok konuşmak da iyi değil.

Konuşanların başına gelenler malum...

Bunları dillendirmemek, konuşmamak, çaktırmamak makbul olanı.

Anlayacağınız, durmak yok sessiz film oyununa devam.

> Hükümetin dershaneleri kapatma kararının perde arkası

Radikal Gazetesi Yazarı Cüneyt Özdemir bugünkü köşesinde hükümetin dershanelerle ilgili kapatma kararı hakkında çok çarpıcı bir iddia ortaya attı. Özdemir, AKP’nin dershaneleri kapatma isteğinin altında cemaatle girdiği mücadelenin olduğunu savundu. İşte o yazı

Gelin şu dershanelerin kapatılması konusunu hükümet ve cemaat açısından ele alalım.

Türkiye’de tuhaf bir sessiz sinema oyunu oynamaya o kadar alıştık ki hiçbirimiz sesini çıkartıp oynanan oyunun aslında ne anlama geldiğini söylemeye cesaret edemiyor. Elbette bunda oluşturulan siyasal atmosferin ve sessiz sinema filmi oyununu bozanların akıbetlerinin de önemi büyük.

Yine de ben bunlara hepimizin bildiği sıradan büyük yalanlar diyorum. Bir olay oluyor ardında yatanı hepimiz biliyoruz ama hiç kimsenin söylemeye, dillendirmeye cesareti yok!

Mesela gelin şu dershanelerin kapatılması konusunu ele alalım. Hepimiz sanırım şu anda Türkiye’deki

üniversitelere giriş sisteminin berbat olduğu hakkında hemfikiriz. İki saatlik bir sınavla insanların geleceklerinin belirlenmesi ve nerede ise bütün lise eğitminin bu sınav sisteminde başarıya odaklanarak kurulmuş olmasının akıl alır bir yanı yok. Bu sistemin bir ürünü olarak doğan dershaneler ne yazık ki eğitim sistemimizin vazgeçilmez bir aparatına dönüştü. Kim olursanız olun yolu Türk eğitim sistemine düşün her çocuğun yolu bir şekilde bu dershanelerden geçiyor.

Bu yüzden bu dershanelerin kapatılması, eğitim sisteminin bir düzene sokulması adına önemli. Gelin görün ki yıllardır bu konuda atılmış kapsamlı bir proje, yapıcı herhangi bir adım hak getire.

Rastlantı bu ya yıllardır bekleyen bu dershaneler meselesini hükümet bir anda hızla çözmeye karar verdi. Önce dershaneleri kapatmayı, ardından da meseleye bir çözüm bulmayı kararlaştırdı.

Bizim sessiz sinema oyunumuza dönersek, pek çok kişinin bu karar sonrasında aklına ilk gelen, hükümetin dershane sorununu çözdüğü değil cemaat ile çaktırmadan mücadeleye giriştiği oldu. Bak sen şu nifak canavarlarına!

Cemaatin yıllar içinde dershane sistemini çözmüş olması, çözmekle kalmayıp üniversite sınavlarında müthiş başarı yakalaması sır değil. Şimdi hükümet böyle alelacele bir adım atınca doğal olarak cemaate yakın isimler de “Ne iş, n’oluyor” sorusunu soruyor. Sadece iki kişi arasında yüz yüze konuşulan tepkilerden bahsetmiyorum. Sosyal medyada başlatılan #dershanemolmasaydı gibi kampanyaya dönüşen tepkilerden bahsediyorum.

Nasıl hükümet çaktırmadan cemaatin en başarılı olduğu alanları bir günde kapatarak ders veriyorsa cemaat de hükümete hiç bulaşmadan tepkisini ortaya koyuyor.

Bu kampanyayı sessiz sinema dili ile okuduğunuzda dershanelerin cemaat için önemini bir kez daha gayet iyi anlayabiliyorsunuz.

Niyet bu mu emin değilim ancak dışarıya yansıyan hükümetin cemaat ile çaktırmadan mücadeleye giriştiği, cemaatin de hükümeti karşısına almadan bu mücadeleye karşı dik durmaya çalıştığı.

Buna bir de cemaate yakın gazetelerde sayıları her geçen gün artan Ak Parti veya Başbakan’ı eleştiren köşe yazılarını, Başbakan’ın aniden değiştirilen yakın korumalarını, Kürt meselesinde müzakereciler ile güvenlikçiler arasında kafa göz yaran kavgayı ve daha pek çok emareyi ekleyebiliriz. Anlayacağınız bu sessiz film sinemasında vizyona giren film çok ama söyleyen yok.

AK Parti’nin oyu %50 efsane mi?

Tüm bu sessiz film seanslarına bir de cemaate yakın isimlerle birebir konuşmalarımızı ekleyince karşımıza çok ilginç bir tablo çıkıyor. AK Parti’nin son referandum ile sahiplendiği ve Başbakan Erdoğan’ın hemen her konuşmasında altını çizdiği hani şu %50 oy meselesi... Bildiğiniz gibi son referandumda cemaat canla başla evet oyu için çalıştı. Hatta dünyanın her yerinden insanlar gelip bu amaç için oy kullandılar. Cemaatin oyunun ne olduğu tam olarak bilinmiyor.

Ancak cemaate yakın kaynaklarla konuştuğunuzda %17’lik bir miktarın dile getirildiğini duyuyoruz. Abartı mı? Bilinmez.

Her neyse işte son referandumda referans alınan o meşhur yüzde ellinin içinden %17’sini önümüzdeki seçimlerde uygun bir aday bulduğunuzda çok rahat çıkartabilirsiniz. Benim aldığım izlenim kimse dile getirmese hatta inkâr etse de karşılıklı gemilerde iplerin her geçen gün biraz daha atıldığı. Bu durumdan AK Parti’nin de cemaatin de memnun olduğunu söyleyemeyiz. Bu yüzden her iki taraf da şiddetle reddediyor. Genel hava henüz bunları konuşmanın zamanı gelmediği yönünde.

Eğer doğru ise o yüzde on yedinin anketlerde kimin hanesine ekleneceği emin olun sadece Başbakan Erdoğan’ın dengesini bozmakla kalmaz pek çok taşı yüksek yüksek tepelerden aşağı doğru yuvarlayabilir.

Neyse memlekette çok konuşmak da iyi değil.

Konuşanların başına gelenler malum...

Bunları dillendirmemek, konuşmamak, çaktırmamak makbul olanı.

Anlayacağınız, durmak yok sessiz film oyununa devam.

Son Güncelleme: Pazar, 18 Kasım 2012 09:59

Gösterim: 6700


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.