banner

Fatih Projesi ile mezun olan gençleri neler bekliyor?




Teknolojik gelişmelerin eğitim ve toplum üzerindeki etkilerinin tartışıldığı Kampus Teknolojileri Günleri’nde, teknolojiyi üreten değil tüketen bir toplum olduğumuz vurgusu yapıldı.

fatih_projesi_genclikTeknolojiyi üretime yönelik kullanacak nesiller yetiştirilmesi gerektiğine dikkat çekilen sunumlarda, Fatih Projesi ile tanışan ilk ve ortaöğretim gençlerinin üniversitede daha ileri bir ortamla tanışması için yükseköğretime de yatırım yapılması gerektiği dile getirildi.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve ODTÜ Teknokent’in birlikte düzenlediği “Kampus Teknolojileri Günleri 2013, Proje Pazarı” etkinliği, 30-31 Mayıs tarihlerinde ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Etkinliği açılış oturumunda konuşan ODTÜ Teknopark A.Ş. Genel Müdürü Mustafa Kızıltaş, ülke olarak uluslararası ölçekte teknoloji şirketlerine sahip olmak, dünya çapında başarılı projelere imza atmak için öncelikle şirket ve kurumlarda teknolojik birikim ve derinleşme sağlamak gerektiğini söyledi. Buna yönelik politikalar ve desteklerin önemine vurgu yapan Kızıltaş, 2000’li yılların başında konmuş “tüm alımlarının %50’sinin yerli olması” ile ilgili hedefi tutturan, hatta aşan savunma sanayiinin kaydettiği gelişmenin bu konuda son derece öğretici olduğunu ifade etti. Yerli uydu, helikopter, gemi, tank gibi nitelikli teknoloji ürünlerini ortaya çıkaran birçok projenin bu bağlamda hayata geçirildiğine işaret eden Kızıltaş, şimdilerde benzer çabanın Sağlık Bakanlığı’nda tartışılmaya başlandığını, %90’ı aşan oranda dışa bağımlı olan bu alanın yerlileştirilmesiyle ilgili geliştirilecek politikaların da son derece önemli olduğunu söyledi… Teknopark A.Ş. Genel Müdürü Kızıltaş, eğitim ve kampus teknolojileri boyutunda derinlik yaratmaya yönelik FATİH Projesi gibi çabaları da son derece önemli bulduklarını dile getirdi.

TEKNOLOJİ-EĞİTİM-TOPLUM ÜÇGENİNDE BİRŞEYLER YAPMALIYIZ

ODTÜ BÖTE (Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi) Bölüm Başkanı Prof. Dr. Soner Yıldırım ise, geçmişte nesiller arasında 50-100 yılda oluşan jenerasyon farkının, sosyal medyayla birlikte artık 5-6 yılda oluşur hale geldiğini; o nedenle ev hayatında, anne-baba ile çocuklar arası iletişimde de ciddi sıkıntılar yaşandığı söyledi. Yıldırım şöyle konuştu: “Tek çocuk sendromu ve AVM kültürü tarafından da beslenen günümüzün yeni ailesi yapısı; bir odada oturup TV seyreden baba, internette kaçırdığı dizileri seyreden anne ve iPad’iyle annesine mesaj atan çocuktan oluşuyor. Eski mahalle kavramı şimdilerde AVM kavramına döndü. Çok küçük şehirlerde bile AVM var; çocuk öyle bir kültürün içinde doğuyor ve tüketime dayalı bu kültür içinde büyüyor. O yüzden de bir binanın en üst katına çıkıldığında hamburger yeneceğini zannediyor! Böyle bir kültürün içinde yetişen çocuk elbette tüketime alışık olacaktır. Türkiye’de internetin kullanım amacı da tüketime yöneliktir. Üretime değil... Türkiye’de en fazla internet, gazeteleri okumak için kullanılır. Üretime yönelik internet kullanımında niye artış olmadığını mutlaka sorgulamamız gerekiyor. Eğer biz çok fazla tüketmeye devam edersek, genç nüfus başımıza dert olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Eğer biz bu nesli daha bilinçli hale getiremezsek, bundan sonraki neslin problem çözme yöntemleri şu anda kullandığımız yöntemlerden farklı olacaktır. Ve bunların çoğu problemleri çözmeye değil, yeni problemler yaratmaya yönelik olur. Eğer bizler akîl davranıp birşeyler yapmazsak bu konuda, özellikle teknoloji- eğitim- toplum üçgeninde bir şey yapmazsak, teknolojinin bizi götürdüğü yerde kendimizi buluruz. Ama gitmek istediğimiz yerde hiçbir zaman teknoloji bize araç olmaz.”

Günümüzde sosyal medyanın ulaştığı noktayı “Facebook” örneği üzerinden özetleyen Prof. Dr. Yıldırım, 1.4 milyarı bulan kullanıcı “nüfusuyla” Çin nüfusunu geride bırakan, kullanıcılarının tahmini medyan yaşı “17” olan Facebook’un haftada ortalama 7.5 milyar kez ziyaret edildiğini anımsatarak şunları söyledi: “Biliyorsunuz Facebook’ta bir tümce veya bir fotoğraftan ‘hoşlanma’ imkanınız var. Bu özellik, devre girdiğinden bu yana 1.8 trilyon kez kullanılmış. Yani insanlar 1.8 trilyon kez bir şeye tepki vermişler. Ve şu anda 260 milyar adet fotoğraf Facebook üzerinde paylaşılıyor durumda. Facebook üzerinden post edilen müziği dinlemeye kalkarsanız 210 bin yılınızı alır.”

INTEL PATENT HEDEFLİ AR-GE MERKEZİ AÇACAK

Etkinliğin ana sponsoru olan INTEL Türkiye’nin İş Geliştirme Müdürü Göker Öztürk de, şirketin dünya çapında ürettiği yıllık 400 milyon “işlemci” ile teknolojik gelişime büyük katkı yapan firmalar arasında yer aldığını söyleyerek söze girdi. Dünyanın bilişim teknolojilerinde inanılmaz bir noktaya doğru yol aldığını kaydeden Öztürk, 2020 yılına gelindiğinde dünya üzerinde birbirine ve internete bağlı 20 milyar cihaz olacağını belirterek, “İnanılmaz bir dünyaya gidiyoruz. Bu ilerleyişimizde eğitimin büyük öneme sahip olduğunu düşünmekteyiz. O nedenle INTEL, dünyada eğitime yılda yaklaşık 100 milyon dolar yatırım yapıyor. Bu dev kaynak, öğretmen ve öğrenci eğitimine, velilerin bilinçlendirilmesine katkı için ve ar-ge tarafında, içerik ve araç geliştirme tarafında kullanılmak için harcanıyor. Çünkü bunlar olmadan teknolojinin hiçbir anlamı yok.” diye konuştu. 1997 senesinden bu yana Türkiye’de de etkinlik gösteren şirketin, 2002’den 2012’ye dek süren INTEL Öğretmen Programı’yla 200 bin öğretmenin bilişim teknolojilerini daha verimli kullanacak şekilde eğitilmesine katkı yaptıklarını ifade eden Öztürk, INTEL Öğrenci Programı kapsamında 85 bine yakın öğrencinin farklı konularda eğitilmesine destek olduklarını, velilerin bilinçlendirilmesi için de Okullar Hayat Bulsun projesini yürüttüklerini dile getirdi. Türkiye’de bilişim alanında ciddi bir ar-ge açığı olduğunu kaydeden Öztürk, INTEL Türkiye olarak çok yakında İstanbul’da, ‘paten alma’ hedefine de sahip bir ar-ge merkezini faaliyete geçireceklerini belirterek şunları söyledi: “Türkiye’de Bakanlık tarafından belgelendirilmiş 130 dolayında ar-ge merkezi var. Bunların büyük kısmı otomotiv sanayii, tüketici elektroniği ve savunma sanayii alanında çalışıyor. Bilim ve teknoloji alanında çalışan ar-ge merkezlerinin hem sayıca, hem de yılda aldıkları patent sayısı bakımından azınlıkta kaldıkları görülüyor. Bilim ve teknoloji üzerine çalışan ar-ge merkezleri yılda 49 tane patent alırken, otomotiv üzerine çalışanlar yılda 400 civarında patent alıyor. Bu tablo bilişim alanında ciddi bir ar-ge açığı olduğunun kanıtı. Umuyorum ki, bizim açacağımız ar-ge merkezi, Türkiye’de bu alandaki ar-ge’nin desteklenmesi ve geliştirilmesine büyük katkı yapacaktır.”

BİLGİ TOPLUMU STRATEJİSİ YENİLENİYOR

Kalkınma Bakanlığı Bilgi Toplumu Daire Başkanı Emin Sadık Aydın da açılış oturumu konuşmacıları arasındaydı. Türkiye’nin bilişim teknolojilerinde “kullanım rakamları açısından” hızlı bir gelişim gösterdiğini, ancak bu teknolojilerin üretim amaçlı kullanımı ve ülkeye kazandırdıkları konusunda soru işaretleri olduğunu belirten Aydın, bu alanla ilgili doğru politikaları belirlemek amacıyla Bakanlık olarak Bilgi Toplumu Stratejisinin Yenilenmesi Projesi yürüttüklerini söyledi. Bu kapsamda 2006-2010 dönemi uygulanan stratejinin yenilenmekte olduğunu ifade eden Aydın, “2023’e doğru giderken, o iddialı hedeflerin içini gerçek anlamda doldurmak amacıyla büyümemizi, istihdamımızı bilişim teknolojileriyle geliştirmeye yönelik hazırlık yapıyoruz. İnsana, eğitime ilişkin, nitelikli insan kaynağının oluşumuna ilişkin konular da bu stratejinin önemli bir parçasını oluşturuyor.” dedi.

Sadece kullanan değil, çözüm üreten, yazan, ürettiklerini ihraç eden bir ülke olmak için güçlü bir BT sektörüne ihtiyaç olduğunun altını çizen Emin Sadık Aydın, bilgi toplumuna dönüşüm hedefi olan Türkiye’nin henüz internetle tanışmamış, bilişim teknolojilerinin farkında olmayan “yarı nüfusunu” nasıl dönüştüreceği sorusuna da yanıt bulmak durumunda olduğunu vurguladı. Aydın şöyle konuştu: “E-devlet hizmetlerini bir yandan geliştirmeye çalışıyoruz, bu alana kamuda epey para harcıyoruz. İyi de bunları alabilecek kabiliyete sahip insanlar yetiştirebiliyor muyuz? Onların eğitimini, farkındalığını destekleyebiliyor muyuz? Bu noktada Fatih Projesi’ne değinmeden geçmek mümkün değil. Fatih Projesi’yle birlikte etkilerini henüz tam olarak anlayamadığımız bir döneme doğru ilerliyoruz … Bir etkinlikte kütüphanecilerle sohbet etme imkanım oldu: Fatih Projesi hayata geçtikten sonra öğrenciler tablet üzerinden eğitim almaya, ödevlerini yapmaya alışmışken, acaba bu gençlerin gelecekte nasıl isteklerle kütüphanecilerin önüne geleceğini düşünüyor muyuz? Bunu sorduğumda kütüphanecilerden gelen cevaplar pek de iç açıcı değildi. Aynı soruyu kamu hizmetlerine veya üniversite öğretimine de uygulayabiliriz. Çocukları liseden Fatih Projesi’yle mezun ettikten sonra acaba üniversitede o içerikte, alışık oldukları yaklaşımla eğitim verebilecek miyiz? Fatih Projesi’nde akıllı tahtaları, tabletleri verdiğimiz öğrenciler üniversiteye geldiklerinde acaba kara tahtayla mı karşılaşacak? Bu soruya gittiğim pek çok toplantıda duyuyorum. Aynı şekilde, örneğin kamu hizmetlerinde e-devlet yaklaşımımızı buna göre planlayabilecek miyiz? Bu neslin ilerideki talepleri, hizmet algıları, eğitim algıları çok farklı olacak çünkü.”

EBA İLE FIRSAT EŞİTLİĞİ SAĞLANACAK

EBA’nın Bakanlığın, hükümetin veya devletin değil; öğrencinin, öğretmenin ve velilerin hayaliyle sınırlandırılmış bir proje olarak tasarlandığını söyleyen İlkan, “Amacımız eğitimin kalitesini yükseltmek, eğitim sürecini hem verimli hem de zengin hale getirmek ve en önemlisi de, fırsat eşitliğini sağlamak.” dedi ve şöyle sürdürdü: “Fırsat eşitliği aslında çok zor bir konu. Ama en azından bunun için çabalayabiliriz. Coğrafi olarak çok farklı şartlara sahip bir ülkede yaşıyoruz. Herkesin aynı eğitim içeriğine, aynı öğretmene, aynı okula sahip olması mümkün değil. Kimimiz özel kolejde, kimimiz sadece bir asker öğretmenin bulunduğu, belki branş öğretmenlerinin olmadığı bir okulda okuyoruz. İşte böyle bir yapı içinde hem öğrenci, hem de öğretmen için bu farklılığı en azından daha düşük bir seviyeye çekebilelim istedik. Bu projenin belki en büyük katkısı fırsat eşitliği anlamında olacak. Bir öğrenci için gerekli olan, bütün derslerle ilgili ve ders içerisindeki eğitimle ilgili her türlü içeriğe EBA üzerinden ulaşabiliyor. Hem de yalnızca bizim ürettiğimiz içeriklere değil, bizim dışımızda Türkiye içinden ve dışından STK’ların, özel şirketlerin ve her türlü kurum/kuruluşun sunduğu içeriklere buradan ulaşılabiliyor.  Unutulmamalı ki EBA, bir öğretim projesi değil, bir eğitim projesidir. Bir uzaktan eğitim projesi de değildir. Hayatın dışında sanal bir yapı değil; öğretmenin, öğrencinin, okulun, yani hayatın içinde var olan bir yapı tasarlıyoruz. Bu anlayış doğrultusunda örneğin, öğrencilerin hazırladığı ödevlerin harcanıp tüketilmesini önleyecek bir yaklaşım geliştirdik. Biliyorsunuz, çocuğuna verilen performans ödevlerini birçok veli kendisi hazırlamaktadır. Performans ödevi yerine, bir portfolyo çalışmasının Eğitim Bilişim Ağı – EBA’ya atılıp tüm topluluk tarafından değerlendirilmesi mümkün olabilir. Bugün örneğin anneannelerimizin, büyükbabalarımızın, yani Kurtuluş Savaşı’ndan bugünlere gelen bir neslin kaybolması noktasındayız. O nedenle, bugün bir öğrencimizin anneannesiyle yaptığı bir röportajı düzenleyip EBA sistemine göndermesi son derece önemli bir eğitsel katkı olacaktır.”

SKYPE ÜZERİNDE BULUŞUP, DERS ÇALIŞAN GENÇLİK

ODTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Volkan Atalay da, bilgi teknolojileri alanındaki ilerlemelerin günümüz gençliğinin dağarcığının genişlemesine, sosyal çevresini genişletmesine büyük katkı yaptığını söyledi. ODTÜ Teknokent Yönetim Kurulu Başkanı olan, ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi görevini de sürdüren Atalay, iki çocuk sahibi bir “baba” kimliğiyle teknoloji – gençlik ilişkisini şöyle değerlendirdi: “Benim de bir oğlum ve bir de kızım var. Oğlum Lise 2’de… Her ikisi de bilgi teknolojileriyle yakından ilgili. Ama daha çok tüketici konumunda yakınlık gösteriyorlar. Özellikle oğlumdan bahsetmek istiyorum: Örneğin gazete de okuyor ama popüler şeyleri internet üzerinden haftalık ya da günlük olarak özetleyen videolardan izliyor. İlginç bir özelliği, farklı bakış açılarını da okuyor olması… İkinci bir yöntemi de şu: Arkadaşlarıyla çalışırken artık Skype kullanıyor. Pek fazla bir araya gelmiyor, Skype üzerinden birbirlerine ders anlatıp birlikte çalışıyorlar…”

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.