banner

Eğitim fakülteleri gelişmiş bölgelerde açılmalı




Okan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Gümüşeli, Türkiye’de eğitim sisteminin kalitesinin yükseltilmesi için öncelikle eğitimi ve öğretmen yetiştirmeyi bireysel, politik ve ideolojik hesapların aracı olmaktan kurtarmak gerektiğini belirtti.

Okan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Gümüşeli, Türkiye’de eğitim sisteminin kalitesinin yükseltilmesi için öncelikle eğitimi ve öğretmen yetiştirmeyi bireysel, politik ve ideolojik hesapların aracı olmaktan kurtarıp; ulusal bir sorun olarak görmek ve buna göre ulusal politikalar geliştirmek gerektiğini söylüyor. 4+4+4 sisteminin yarattığı belirsizliğe dikkat çeken Prof. Dr. Gümüşeli, bazı okullarda uygulanmaya çalışılan “örtük müfredat”ın, neredeyse resmi müfredatın yerini aldığına dikkat çekti.

Öğretmen yetiştirme konusunda MEB’in bir strateji belgesi hazırladığını biliyoruz. Bu çerçevede öncelikle Türkiye’deki öğretmen yetiştirme konusundaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

MEB’in strateji belgesi, belge olarak çok güzel hazırlanmış, geniş bir katılımla yapılan toplantı sonrasında hazırlandığı için de oldukça kapsamlı bir yol haritası. Ancak ne yazık ki Milli Eğitim Bakanlığı arşivleri bu güzel belgelerle doludur. Bizim Milli Eğitim Bakanlarımız göreve yeni atandıklarında bir hevesle toplantılar yapar, belgeler hazırlarlar, sıra uygulamaya gelince dururlar ya da durdurulurlar. Bahsettiğiniz strateji belgesini de böyle bir hevesle hazırlanan, ancak uygulanamayan arşivlik bir belge olarak görüyorum. Çok büyük emeklerle hazırlanan bu çalışmalardaki önerilerin uygulamaya aktarılamamasının nedeni nedir derseniz; bana göre bunun en temel nedenlerinden birisi politikacıların gerçekleri ve beklentileriyle ülkenin gerçekleri ve beklentilerinin bir türlü örtüşememesidir. Buna bağlı diğer bir neden de politikacıların eğitimi bir türlü ulusal bir dava ve dolayısıyla da politika olarak görememe ya da görmeye yanaşmama yanlışıdır. Strateji belgesi de bu alışkanlığın kurbanı olarak arşivlerdeki yerini almaya mahkümdur.

Bana göre eğer Türkiye’de sivil toplum örgütleri de dahil olmak üzere eğitimden sorumlu olanlar, eğitim sisteminin kalitesini ve bu bağlamda öğretmen yetiştirmenin kalitesini artırmak istiyorlarsa, öncelikle eğitimi ve öğretmen yetiştirmeyi bireysel, politik ve ideolojik hesapların aracı olmaktan kurtarıp; ulusal bir sorun olarak görmeleri ve buna göre ulusal politikalar geliştirmeleri gerekir. Çünkü Türkiye’nin en büyük zenginliği eğitim çağında olan  genç nüfusudur. Bu nüfusu bu gün iyi eğitemezsek, bundan beş on yıl sonra çok geç kalmış oluruz ve bu zenginlik ülkemiz için yük haline gelebilir.

EĞİTİMDE PLANSIZLIK YAŞANIYOR

Türkiye’de çok sayıda eğitim ve fen-edebiyat fakültesine sahibiz. Bu fakültelerin öğretmen yetiştirmedeki fonksiyonları nelerdir? Bu fonksiyonlarını yerine getirebiliyorlar mı? Burada yaşanan sorunlar sizce nelerdir?

Bir önceki sorunuza verdiğimiz cevapta da belirttiğim gibi, Türkiye’nin temel sorunu eğitimde plansızlık sorunudur. Bu ilköğretim kademesinden başlayıp üniversiteye kadar aynı biçimde devam ediyor. Özellikle üniversite düzeyinde planlılıktan bahsetmek çok fazla iyimserlik olur. Uzun yıllar siyasi mülahazalarla hiç düşünülmeden kurulan birçok fakülte bu gün öğrencilerin tercih etmemeleri dolayısıyla kapanır duruma geldi. Bunların başında da Fen Edebiyat Fakülteleri ve bunların içerisindeki bazı bölümler yer alıyor. Yetkili otoriteler ve çoğu zaman Milli Eğitim Bakanları, bir yandan Türkiye’nin öğretmen fazlası var diye sürekli demeçler verirken, diğer yandan da eş zamanlı üniversiteler ve fakülteler açmak için birbiri ile yarıştılar. Sonra da açtıkları fakülteler tercih edilmeyince, mezunları iş bulamayınca; açılan fakülteleri doldurmak ve bu fakültelerin iş bulamayan gençlerine istihdam koşulları yaratmak için, çareyi onlara öğretmenlik hakkı tanımakta buluyorlar. Bu uygulamalar öğretmenlik mesleğini yozlaştırmaktan başka bir işe yaramadı, yaramayacak da…

Yani bazı fakülteler misyonunun dışında mı hareket ediyorlar?.

Eğitim Fakültelerinin temel misyonu öğretmen yetiştirmektir. Eğitim Fakülteleri bunun için kurulmuşlardır. Diğer fakültelerinin misyonu öğretmen yetiştirmek değildir. Ancak Fen Edebiyat Fakülteleri ihtiyacın çok üstünde bir sayıda açıldığı için, mezunları misyonlarına uygun iş alanları bulamayınca, fakülteleri de misyon değiştirip öğretmen yetiştirmeye talip oldular. Bu fakültelerden mezun olan gençler açısından bakılınca, bunu doğal bir durum gibi karşılayabiliriz belki. Onların da bu ülkenin gençleri olarak, iş olanaklarından yararlanmaları gerekiyor diye düşünebiliriz. Burada anlaşılmaz durum, neden illa da öğretmenlik diye diretilmesidir. Eğer Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarına bakanlıkların iş bulması zorunlu ise, o zaman bu okulların mezunlarına Milli Eğitim Bakanlığı kadar ve hatta ondan daha çok TÜBİTAK, Sanayi Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve diğer ilgili bakanlık ve kuruluşların da iş alanı açmak için kendilerini zorlamaları gerekiyor. Bence ne Milli Eğitim Bakanlığının ne de devletin diğer kurumlarının böyle bir sorumluluğu da zorunluluğu da yok. Nitekim eğitim fakültelerinden mezun olup, atanamayan binlerce gencimiz var.

 

HERKES ÖĞRETMEN YETİŞTİREMEZ!

Peki eğitim fakülteleri misyonlarını tam anlamıyla yerine getirebiliyorlar mı?

Bu soruya da gönül rahatlığıyla evet cevabı vermek de maalesef doğru olmayacaktır. Öğretmenlik mesleği çok stratejik bir meslektir. Sadece belirli bilgi ve becerileri kazanmakla gerçekleşmez. İyi öğretmen yetiştirebilmek için, önce onlara model olabilecek nitelikte ve sayıda öğretim elemanları yetiştirmek ve istihdam etmek gerekir. Nasıl ki herkes öğretmen olamaz diyorsak, aynı biçimde herkes öğretmen yetiştiremez de demeliyiz. Bunun için öğretmen yetiştiren kurumlara öğretim elemanı seçerken çok ince eleyip, sık dokumalıyız.  İkinci olarak, Eğitim Fakültelerini öğretmen olacak insanlara aynı zamanda modern dünyanın nimetlerinden yararlanarak kendilerini yirmi birinci yüzyılın çağdaş değerlerini kazanabilecekleri olanakları sağlamak gerekir. Bunun için eğitim fakültelerini sosyo ekonomik ve kültürel bakımdan geri olan bölgeler, yerine sanat, sosyal ve kültürel olanaklar bakımından zengin olan yerlerde açmak gerekir. Buna ek olarak, eğitim fakültelerini, daha çok genci üniversiteye sokma kaygısı ile yapılan aşırı kontenjan açma politikalarının dışında tutarak, kontenjanlarını öğretmen yetiştirilebilir düzeye çekilmesi gerekir. Bu gün hala eğitim fakültelerindeki birçok bölümün kontenjanları 50-70 arasında değişmektedir.

İYİ-KÖTÜ ÖĞRETMEN DEĞİL BAŞARILI-BAŞARISIZ ÖĞRETMEN VARDIR

İyi öğretmen – kötü öğretmen ayrımına inanıyor musunuz? Bu öğretmenlerin nitelikleri nelerdir?

İyi ya da kötü yerine başarılı ve başarısız öğretmenden söz etmek olanaklıdır. Her meslekte başarılı ve başarısızlar vardır. Başarı ya da başarısızlığın birçok nedeni vardır. Bunlardan birisi, bireyin kişiliğinin yaptığı meslekle uyumlu olmamasıdır. Öğretmenlik açısından bu çok önemlidir. İnsanı sevmeyen, anlamayan, bireylere yardım etmekten hoşlanmayan, bireye ve kendisine saygısı olmayan, hoşgörüsüz, saldırgan, kendini bireylerin öğrenmesine adamayan, başarma güdüsü düşük olan, öğretmenlik mesleğini sadece bir statü aracı ve geçim kapısı olarak gören vb. olumsuz kişilik özelliklerine sahip bireylerin öğretmenlikte ve eğitim yöneticiliğinde başarılı olması beklenemez.

İkinci bir neden de öğretmenin mesleki bilgi ve becerilerinin yetersiz olmasıdır. Öğretmenin hizmet öncesi eğitiminin yetersizliği bu nedenin temelini oluşturur. Diğer önemli bir neden de, okul yönetiminin başarısızlığıdır. Okul yönetiminin başarısızlığının öğretmenin başarısızlığına yol açmasının en çarpıcı örneğini, başka bir resmi okula ya da özel okula geçip, yeni görev yerlerinde harikalar aratan öğretmenlerden görmek olanaklıdır.

ÖZEL OKUL ÖĞRETMENİ Mİ DEVLET OKULU ÖĞRETMENİ Mİ?

Son dönemlerde bir ayrımdan daha bahsedilmektedir. Özel okul öğretmeni, devlet okulu öğretmeni… Bu çerçevede bakışınız öğrenebilir miyiz?

Böyle bir ayrımın neye dayalı olarak yapıldığını bilmiyorum. Devlet okullarında da özel okullarda da başarılı ve başarısız öğretmenler var. Fakat devlet okullarında yeterli bir seçme sistemi olmadığı gibi, başarılıyı başarısızdan ayıran bir değerlendirme sistemi de yok. Kurumsallaşmasını tamamlamış özel okulların bir çoğunda bu ikisi de var. Belki bu yüzden özel okullardaki öğretmenler, bazen devlettekinden daha fazla performans göstermek için kendilerini zorluyor olabilirler. Çünkü sizin de bildiğiniz gibi özel okulların bir kısmı öğretmenlerini seçerken yüksek kriterler belirleyip ona göre öğretmen seçiyorlar ve seçtikleri öğretmenlerin meslek içerisinde sürekli gelişimini sağlıyorlar. Böylece eğitim kalitelerinin yüksekliğini sürdürülebilir bir duruma getiriyorlar.

Özellikle öğretmenlik mesleği gibi diğer mesleklere göre yarı özerk bir meslekte çalışanların kendilerini kıyaslayacakları mesleki kriterlerin olması ve bu kriterlere uymadıkları takdirde belirli yaptırımlara maruz kalacaklarını bilmeleri, ılımlı bir kaygı ve bunun sonucunda yüksek bir performans için gereklidir diye düşünüyorum.

ÖRTÜK MÜFREDAT TEHLİKESİ!

Uzun zamandır eğitim dünyasında hem akademik tarafta hem de MEB’de yani uygulamada bulundunuz? Bu tecrübelerinizden yola çıkarak şu anda eğitimin çözülmesi gereken en acil konuları nelerdir? Neden?

Türk Milli Eğitim sisteminde kalabalık sınıflar, yetersiz öğretmen ve yöneticiler, bütçe yetersizliği gibi klasikleşmiş sorunlara son yıllarda başka sorunlarda eklendi diye düşünüyorum. Bunlardan birisi hepimizin bildiği gibi hiçbir kuramsal temeli olmayan ve aceleyle dayatılan eğitimde sistem değişikliği, yani 4x3 modelinin yarattığı belirsizlik. Diğeri de  ideolojik  misyonunu  milli eğitim misyonunun önünde  tutan bir kısım özel ya da vakıf okulları ile;  ideolojik hedef ve yakınlık ölçütüne göre atanmış yönetici ve öğretmenlerin görev yaptığı  bazı devlet okullarında son yıllarda uygulanmaya çalışılan “örtük müfredat”ın, neredeyse resmi müfredatın yerini alması sorunudur. Ben bu sorunu hepsinden çok daha önemli görüyorum. Çünkü diğer klasikleşmiş sorunlar, şu ya da bu biçimde çözülebilir; çözülmez ise de ülkenin geleceği için tehlike yaratmaz. Ancak bu sorun, yani müfredat uygulamasındaki keyfi ve ideolojik tutum ve davranış sorunu, eğitimin toplumsal birlik ve bütünlük yaratma misyonunu ortadan kaldırabilir. Okullarımızda hızla artan bu ideolojik ve keyfi uygulamaların yol açacağı sorunları bugünden çözmezsek, yarın iyimserliğimizin ve samimiyetimizin kurbanı olabiliriz.

Müfredat kadar önemli olmasa da eğitim konusunda klasikleşmiş ve çözülmesi gereken bir diğer sorun da, yatırım ve kaynak sorunudur. Türkiye son on yılda ticaret, sağlık, bayındırlık, ulaşım ve ekonomide bütün dünyanın ilgisini üzerine toplayan çok büyük atılımlar kaydetti. Türkiye’nin bu atılımlarını ve gelişimini sürdürülebilir bir duruma getirebilmesi için, eğitime çok daha fazla kaynak ayırması gerekir. Ancak ne yazık ki, diğer gelişmelerle paralel olarak eğitime yeterli kaynak ayrıldığını söylemek fazla iyimserlik olur. 2011 yılı rakamlarına baktığımızda gayri safi yurt içi hasıladan eğitime ayrılan payın sadece 2.66 olduğunu görüyoruz. Bu küçük payın da çok büyük bir kısmı personel maaşlarına ve güncelliğini çok hızlı yitiren çok pahalı teknolojilere harcandı. Bunun için gerçek kaynak ayrılması gereken eğitim yatırımlarının çoğu henüz bekleme durumunda.

OKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ’Nİ ÖNE ÇIKARAN FARKLILIKLARI NELER?

Şu anda deneyimlerinizi Okan Üniversitesi’nde değerlendiriyorsunuz? Burada yaptığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Nasıl bir mezun profili hedefliyorsunuz? Fakülteyi diğerlerinden ayıran unsurları nelerdir? 

Okan Üniversitesi Eğitim Fakültesi resmen 2011yılı Ekim ayında kuruldu, ancak fiilen kuruluş çalışmalarına Mart 2103 ayında başladı. Kuruluş çalışmalarına başladıktan kısa bir süre sonra birisi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, diğeri de İngilizce öğretmenliği olmak üzere iki lisans programı açarak, ilk öğrencilerimizi aldık. Yine aynı yıl Eğitim Yönetimi ve Denetimi ile Okul Öncesi Öğretmenliği yüksek lisans programlarını açmayı başardık ve bu iki programlarımıza da öğrencilerimizi aldık.

Yani kuruluş yılımızda Türk Eğitim Sistemi’nin en fazla ihtiyaç duyduğu alanlarda iki lisans iki de yüksek lisans programını Türk Eğitim Sisteminin ve gençlerin hizmetine sunmayı başardık. Bunlarla da yetinmedik, ek olarak pedagojik formasyon eğitimi programını başlattık ve Yüksek Öğreti Kurulu’ndan 200 kontenjan aldık. Bu kontenjanlara kısa süre çerisinde başvuran 3105 kişi içerisinden mezuniyet puanı sıralamasına göre çeşitli alanlardan 200 kişi kaydettik. 8 Ekim 2012 Ayı’nda başlattığımız program Mayıs ayının üçüncü haftasında tamamlandı. Formasyon programına başlayan ve başarıyla programı tamamlayan öğretmen adaylarını düzenlediğimiz çok güzel bir törenle, mezun ettik. Bu yıl için de yine formasyon programı için YÖK’e başvurduk. Kontenjan belirlenmesinden sonra Ekim 2013 Ayı içerisinde yeni programımızı başlatacağız.

Bu sene, yani 2013 yılında lisans programlarımıza bir yenisini daha ekledik. Türkiye’nin ihtiyacı olan “Okul Öncesi Öğretmenliği” lisans programını açtık ve bu yıl ona da öğrenci alacağız. Bu yıl için ayrıca iki doktora programı açmayı planlıyoruz. Çalışmalarımızı sonuçlandırma ve YÖK’e başvurma şamasına geldik. Bunlardan birisi Eğitim Yönetimi ve Denetimi olacak.

Biz Okan Üniversitesi Eğitim Fakültesi olarak klasik eğitim fakültelerinin dışında olmayı ve öğretmen yetiştirmede fark yaratmayı düşünüyoruz. Çünkü Okan Üniversitesi ilklerin üniversitesi olma misyonunu edinmiş bir üniversite. Biz de bu misyona bağlı olarak bir defa öğretmenlerimizi 21. yüzyılın öğretmenleri olarak yetiştirmeyi hedefliyoruz. Size çok sayıda farklı yanımızdan sadece önemli gördüğüm dört farklılığımızı şöyle belirtebilirim:

1.            Fakültemizi kazanan öğretmen adaylarımıza ilk yıl İngilizce yabancı dil eğitimi vereceğiz. Daha sonraki yıllarda öğrencilerimiz, ilk defa üniversitemizde açılmış olan Çince, Rusça, Arapça ya da Almanca dillerinden birisini seçmeli ikinci yabancı dil olarak öğrenecekler.

2.            Öğretmenlik mesleki bilgi ve becerinin yanında, sanattan, kültürden, spordan ve daha doğrusu yaşamdan anlamayı gerektiriyor. Onun için öğrencilerimizi öğrenimleri boyunca, üniversitemizde açılan ve zorunlu olan ”happy life” derslerine katarak; mesleki bilgi ve becerilerine ek olarak sanatsal, kültürel ve sportif becerilerini geliştirerek mezun edeceğiz.

3.            Öğrencilerimiz öğrenimleri boyunca sadece teorik derslerde yetişmeyecekler. Öğrendikleri teorik bilgileri, öğretim elemanlarının rehberliği ile Okan Kolejlerinde uygulamaya aktarma fırsatı bulacaklardır. Bunun için Fakültemizin yanı başında bulunan  Okan Koleji’nde Eğitim Fakültesi’nin bir bilgi paylaşım ofisini açtık. Böylece hem fakültemizdeki hem de kolejdeki eğitimin kaliteli olması için Okan Koleji ile  işbirliği içinde  çalışmış olacağız.

4.            En büyük farklılığımızda, öğretmen adaylarımızı mesleki değerleri içselleştirerek mezun etmek olacak. Bunun için öğretmenlerimize kazandıracağımız bilgi ve becerilerin yanında, onlara öğretmenlik mesleği için gerekli olan evrensel değerleri, program içerisinde çeşitli dersler içerisine entegre edeceğimiz etkinlikler yoluyla kazandırmış olacağız.

Okan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Gümüşeli

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.