banner

Zorunlu temel eğitim: Neyi tartışıyoruz?




Levent Köker, Zaman Gazetesi’nde zorunlu temel eğitim tartışmalarıyla ilgili görüşlerini kaleme aldı.
levent_kokerSon günlerde zorunlu temel eğitim ile ilgili yeni düzenlemeyi tartışıyoruz.
Çoğu tartışma konularında görüldüğü gibi, yine bir toz duman. Tam olarak neyi tartıştığımızı anlamak da zor. Anlayabildiğim kadarıyla, zorunlu temel eğitimin sekiz yıldan on iki yıla çıkarılmasına itiraz eden yok. Dolayısıyla tartışma süre ile ilgili değil. Çekişme temel eğitim döneminin kesintili mi, kesintisiz mi olacağı üzerinde yoğunlaşıyor. Burada da devreye hemen "imam hatiplerin orta kısmının yeniden açılması" üzerinden din, daha doğrusu din eğitimi ve dolayısıyla din-devlet ilişkileri ve tabiî lâiklik giriyor. Tartışma hassaslaşıyor, rasyonel tezlerle sürecin bir ortak anlaşma zeminine doğru ilerlemesinin önü de neredeyse tıkanıyor.
Önce, zorunlu temel eğitim ile ilgili düzenleme ihtiyacının nereden kaynaklandığı ile başlayalım. Buradaki en temel gerekçe, Türkiye'nin 2023'te dünyanın ilk on büyük ekonomisi arasına girme hedefine bağlı olarak dile getirilen "ortalama eğitim" düzeyinin yükseltilmesi. Şu an için Türkiye'de ortalama eğitim düzeyinin 6. sınıfa tekabül ettiğini, kadınlarda bunun 3. sınıf düzeyinde kaldığını, altını kalın kalın çizerek vurgulamalıyız. Zorunlu temel eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla bu düzeyin de yükseleceği düşünülmektedir ki, ilk bakışta doğru bir yaklaşım olarak görülmektedir.
Peki, tartışma nereden çıkıyor? 12 yıla çıkarılması düşünülen zorunlu temel eğitimin "kesintisiz" değil de "kesintili" olarak düzenlenmesine yönelik itirazlardan. İtirazlar, kamuoyuna yansıyan yer yer nâhoş ve sert biçimiyle, 12 yıllık sürenin dörder yıllık üç döneme bölünmesi ve bunun düzenlenme tarzıyla ilgili. Burada, iki temel yaklaşımı ayrıştırmak mümkün. Bunlardan ilki, zorunlu temel eğitimin tümüyle kesintisiz olması ile kesintili olması arasındaki fark. Siyasî muhalefetin içinde de yer alan bazı görüş sâhipleri zorunlu temel eğitimin mutlaka kesintisiz olmasını isterken, kesintili olmasında sakınca görmeyenlerin büyük bir çoğunluk oluşturduğu söylenebilir.
Dolayısıyla, zorunlu temel eğitimin 12 yıla çıkarılması üzerinde neredeyse tam bir mutabakat var ve kesintisiz 12 yıl görüşü azınlıkta. İş, 12 yıl içinde yer alacak dönemlerin nasıl organize edileceğinde düğümleniyor. 12 yılın gündemdeki kanun teklifinde öngörülen dörder yıllık üç döneme bölünmesinin sakıncalı olduğu görüşü, bence ciddî yönleri olan bir görüş ve enine boyuna ama mutlaka rasyonel bir biçimde ele alınıp tartışılmalı. Eğitimle ilgili akademik uzmanlığı bulunan kamuoyu kesimlerinde dile getirilen itirazlara burada kulak vermek gerekiyor. Buna göre: (1) Okula başlama yaşının 60 değil, 72 ay, yani altı yaşın tamamlanmasından sonra olması gerekiyor. (2) Zorunlu temel eğitimin ikinci dönemi, yâni bir anlamda hayattaki yolunu belirlemesinde çok büyük ölçüde belirleyici olacak olan meslekî yöneliminin başlangıcı ilk dört yıl değil, en erken ilk sekiz yıldan sonra gerçekleşmesi gerekiyor. Görüşün desteği şu: Dünya genelinde, zorunlu temel eğitim içindeki dönemleştirmede meslekî tercih yönelişinin mümkün olduğu kadar geç yaşlarda gerçekleşmesi benimsenmekte. Bunun da hem bilişsel-psikolojik ve hem de çağdaş dünyada eğitim-meslek ilişkisinin değişken bir tarzda oluşmakta oluşuna dayalı makûl sebepleri var.
Ayrıca 2010 değişiklikleriyle Anayasa'ya da dâhil ettiğimiz "Çocuk Hakları Sözleşmesi" bağlamında da mes'eleye bakabiliriz. Buna göre, 12 yıllık zorunlu temel eğitimin kademelendirilmesinde iki normatif zorunluluğun birlikte gözetilmesi gerektiğini söylememiz gerekiyor. Bunlardan ilki, çocuğun eğitim hakkının fırsat eşitliği temelinde gerçekleşmesini sağlama yükümlülüğüdür. Buna göre devlet, zorunlu temel eğitimi herkese eşit ve parasız olarak sunmak zorundadır. Bununla birlikte devlet, "ortaöğretim sistemlerinin genel olduğu kadar meslekî nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda malî yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri" almakla da yükümlüdür. Böyle bakıldığında, 12 yıllık zorunlu eğitimin kademelendirilmesinde 4+4+4 yerine 8+4 gibi bir kademelendirmenin yapılması daha uygun görünmektedir. Böylece hem meslekî yönelimin erken başlatılmasından dolayı özellikle ülkemiz açısından önemli bir sorun olan cinsiyet ve sınıf temeline dayalı ayrımcılığın ve fırsat eşitsizliğinin giderilmesi sağlanacak ve hem de Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne de damgasını vurmuş olan hedeflerin birlikte gözetilebildiği bir sistem kurulabilecektir.
Mes'elenin kamuoyu nezdinde öne çıkarılan ve tartışmayı bulanıklaştıran boyutlarından bir diğeri ise, yine ve maalesef Türkiye'de hiç bitmeyen "lâiklik" tartışmalarıdır. 4+4+4 düzenlemesini "imam hatiplerin orta kısımlarının yeniden açılması" amacına bağlayan ve bunun 28 Şubat sürecine yönelik "rövanşist" bir hamle olduğunu ileri süren eleştiriler bu bağlamda dikkat çekicidir. Sayın Başbakan'ın "Tankla getirileni demokratik yolla değiştiriyoruz." yollu ifâdesi de, özünde yatan 28 Şubat sürecine yönelik eleştiri bakımından haklı olsa da, bu eleştirilere meşrûiyet kazandırıcı bir "cevap" olmuştur. Oysa din eğitiminin ayrıca ve zorunlu temel eğitim ile ilgili düzenlemenin asıl bağlamından farklı bir temelde tartışılması gerekmektedir.

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.