Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Melih Gökçek’in, kendisine internet üzerinden hakaret edildiği gerekçesiyle çok sayıda lise öğrencisine dava açması nedeniyle öğrenciler “Melih Gökçek'in Liseli Öğrencilere Açtığı Davalar İptal Edilsin” imza kampanyası başlattı
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, kendisine internet üzerinden hakaret edildiği gerekçesiyle çok sayıda lise öğrencisine dava açması ve öğrencilerin özür dilemeleri halinde dava açmaktan vazgeçebileceği şeklinde attığı tweetlere tepkiler nedeniyle “Melih Gökçek'in Liseli Öğrencilere Açtığı Davalar İptal Edilsin” başlığı altında imza kampanyası başlatıldı.
İmza.la internet sitesinde başlatılan “Melih Gökçek'in Liseli Öğrencilere Açtığı Davalar İptal Edilsin” kampanyasıyla Gökçek’in lise öğrencilerine açtığı davaları geri çekmesi gerektiği ifade edildi. Yapılan açıklamada hakaretin asla kabul edilebilir bir davranış olmadığı vurgulanırken lise öğrencilerinin polis karakollarında ifadelerinin alınması ve hakaret sayılmayacak nedenlerden ötürü yaşları 16 ve 17 olan bu gençlerin geleceğiyle oynandığı belirtildi
İmza kampanyası’nda şu ifadeler yer aldı;
Liseli gençlerin polis karakollarında ifadeleri alınmaktadır. Hakaret elbette onaylanamaz, ancak MELİH GÖKÇEK'in toplumda polemik yaratacak tartışmalara girmesine tepki göstermek amacıyla, paylaşım sitelerindeki söz konusu paylaşımları hakaret olduğunu dahi düşünmeyen çok sayıda lise öğrencisi paylaşmaktadır. MELİH GÖKÇEK BELEDİYE BAŞKANLIĞINDAN KALAN BOŞ ZAMANLARINI(!) 16-17 YAŞLARINDAKİ BU GENÇLERE DAVA AÇARAK DEĞERLENDİRMEKTEDİR. KİŞİYE HAKARET AMACIYLA DEĞİL, DÜŞÜNCELERİNİ ELEŞTİRMEK AMACIYLA YAPILAN BU PAYLAŞIMLAR İÇİN AÇILAN TÜM DAVALAR İPTAL EDİLMELİ, GENÇLERİN GELECEĞİYLE OYNANMAMALIDIR.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Melih Gökçek’in, kendisine internet üzerinden hakaret edildiği gerekçesiyle çok sayıda lise öğrencisine dava açması nedeniyle öğrenciler “Melih Gökçek'in Liseli Öğrencilere Açtığı Davalar İptal Edilsin” imza kampanyası başlattı
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, kendisine internet üzerinden hakaret edildiği gerekçesiyle çok sayıda lise öğrencisine dava açması ve öğrencilerin özür dilemeleri halinde dava açmaktan vazgeçebileceği şeklinde attığı tweetlere tepkiler nedeniyle “Melih Gökçek'in Liseli Öğrencilere Açtığı Davalar İptal Edilsin” başlığı altında imza kampanyası başlatıldı.
İmza.la internet sitesinde başlatılan “Melih Gökçek'in Liseli Öğrencilere Açtığı Davalar İptal Edilsin” kampanyasıyla Gökçek’in lise öğrencilerine açtığı davaları geri çekmesi gerektiği ifade edildi. Yapılan açıklamada hakaretin asla kabul edilebilir bir davranış olmadığı vurgulanırken lise öğrencilerinin polis karakollarında ifadelerinin alınması ve hakaret sayılmayacak nedenlerden ötürü yaşları 16 ve 17 olan bu gençlerin geleceğiyle oynandığı belirtildi
İmza kampanyası’nda şu ifadeler yer aldı;
Liseli gençlerin polis karakollarında ifadeleri alınmaktadır. Hakaret elbette onaylanamaz, ancak MELİH GÖKÇEK'in toplumda polemik yaratacak tartışmalara girmesine tepki göstermek amacıyla, paylaşım sitelerindeki söz konusu paylaşımları hakaret olduğunu dahi düşünmeyen çok sayıda lise öğrencisi paylaşmaktadır. MELİH GÖKÇEK BELEDİYE BAŞKANLIĞINDAN KALAN BOŞ ZAMANLARINI(!) 16-17 YAŞLARINDAKİ BU GENÇLERE DAVA AÇARAK DEĞERLENDİRMEKTEDİR. KİŞİYE HAKARET AMACIYLA DEĞİL, DÜŞÜNCELERİNİ ELEŞTİRMEK AMACIYLA YAPILAN BU PAYLAŞIMLAR İÇİN AÇILAN TÜM DAVALAR İPTAL EDİLMELİ, GENÇLERİN GELECEĞİYLE OYNANMAMALIDIR.
Son Güncelleme: Pazar, 10 Mart 2013 13:07
Gösterim: 1577
Türkiye genelinde yapılan bir araştırmaya göre gençler en çok internette vakit geçirirken, en çok parayı da teknoloji için harcıyor.
Gençlik pazarlama şirketi iamyouth, her ay bin 400 farklı üniversite öğrencisiyle online olarak yapılan Kampüsün Nabzı araştırmasının, Ekim 2012- Ocak 2013 ayları arasındaki verileri kullanılarak hazırladığı birinci akademik dönem sonuçlarını açıkladı. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Eskişehir’deki 5’i vakıf olmak üzere 16 farklı üniversiteden 5 bin 300 öğrencinin verdiği cevaplardan oluşturulan sonuçlara göre; öğrenciler boş zamanlarını en çok internette değerlendiriyor, en çok para harcadıkları tüketim alanı ise teknoloji.
Boş zamanlarını değerlendirmek için interneti tercih eden üniversitelilerin oranı yüzde 25. Yüzde 18’i boş zamanlarında arkadaşlarıyla bir araya gelmeyi, yüzde 15’i müzik dinlemeyi, yüzde 12’si kitap okumayı, yüzde 11’i sinemaya-tiyatroya gitmeyi, yüzde 9’u TV izlemeyi, yüzde 8’i ise PC/konsol oyunu oynamayı tercih ediyor. İnternette en sık ziyaret ettikleri ilk üç site ise sırasıyla Facebook, Twitter ve Youtube.
Ayda ortalama 830 TL harcıyorlar
Boş zamanlarını ağırlıklı olarak teknoloji odaklı değerlendiren üniversite gençliğinin harcama bütçelerinde de en ağırlıklı kalemin yine teknoloji olduğu görülüyor. Kampüsün Nabzı araştırması sonuçlarına göre üniversite öğrencileri bir ayda ortalama 830 TL’lik kişisel harcama yapıyor. Kızlarda 770 TL olan aylık ortama harcama tutarı, erkeklerde 890 TL’ye çıkıyor. Bütçelerinin yarısından fazlası ise teknoloji harcamasına gidiyor. Öğrenciler ortalamada 447 TL teknoloji harcaması yapıyor. Kızlarda teknoloji harcaması 409 TL, erkeklerde ise 479 TL.
Öğrencilerin teknoloji dışındaki harcama başlıklarındaki diğer ortalamalar ise; hazırgiyim 199 TL, tütün ürünleri 163 TL, fast food 58 TL ve GSM 33 TL olarak ortaya çıkıyor.
Dizüstünde HP, tablette Apple
Araştırma üniversitelilerin teknoloji marka tercihlerini de araştırıyor. Cevaplara göre üniversitelilerin söz konusu dönemde en çok tercih ettiği ilk üç dizüstü bilgisayar markası; yüzde 14 ile HP, yüzde 13 ile Toshiba ve yüzde 11 ile Asus.
Gençler arasında tablet bilgisayar kullanımı yüzde 20 civarında. En çok tercih edilen tablet markaları; yüzde 12 ile Apple, yüzde 3 ile Samsung ve yüzde 2 ile Dell olarak sıralanıyor.
Mobil telefon kullanımında da markalar; yüzde 31 ile Nokia yüzde 28 Samsung, yüzde 18 ile Apple.
Kampüsün Nabzı araştırması birinci dönem sonuçlarını değerlendiren iamyouth Kurucu Ortağı ve Genel Koordinatörü Güray Erişkin, “Üniversite gençliği Türkiye’nin bugünü ve yarını için hem varlık olarak hem de nüfus olarak çok büyük ve önemli bir değer. Bu nedenle onları anlamak, tercihlerini ve isteklerini net biçimde bir bütün halinde görmekten geçiyor. Pek çok kişi gençler arasında teknoloji kullanımının yoğun olduğunu bilir örneğin. Ancak bizim araştırmamız, teknolojinin hangi alanlarda ne kadar kullanıldığını, teknoloji için ne kadar harcandığını ve bu harcamaların hangi markalara neden ve nasıl yapıldığını ortaya koyuyor. Net rakamlarla ölçümleme yapıyoruz. Üniversite öğrencilerinin yüzde 48’inin her ay en az bir kez online alışveriş yaptığını söyleyebiliyoruz mesela” dedi.
YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Türkiye genelinde yapılan bir araştırmaya göre gençler en çok internette vakit geçirirken, en çok parayı da teknoloji için harcıyor.
Gençlik pazarlama şirketi iamyouth, her ay bin 400 farklı üniversite öğrencisiyle online olarak yapılan Kampüsün Nabzı araştırmasının, Ekim 2012- Ocak 2013 ayları arasındaki verileri kullanılarak hazırladığı birinci akademik dönem sonuçlarını açıkladı. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Eskişehir’deki 5’i vakıf olmak üzere 16 farklı üniversiteden 5 bin 300 öğrencinin verdiği cevaplardan oluşturulan sonuçlara göre; öğrenciler boş zamanlarını en çok internette değerlendiriyor, en çok para harcadıkları tüketim alanı ise teknoloji.
Boş zamanlarını değerlendirmek için interneti tercih eden üniversitelilerin oranı yüzde 25. Yüzde 18’i boş zamanlarında arkadaşlarıyla bir araya gelmeyi, yüzde 15’i müzik dinlemeyi, yüzde 12’si kitap okumayı, yüzde 11’i sinemaya-tiyatroya gitmeyi, yüzde 9’u TV izlemeyi, yüzde 8’i ise PC/konsol oyunu oynamayı tercih ediyor. İnternette en sık ziyaret ettikleri ilk üç site ise sırasıyla Facebook, Twitter ve Youtube.
Ayda ortalama 830 TL harcıyorlar
Boş zamanlarını ağırlıklı olarak teknoloji odaklı değerlendiren üniversite gençliğinin harcama bütçelerinde de en ağırlıklı kalemin yine teknoloji olduğu görülüyor. Kampüsün Nabzı araştırması sonuçlarına göre üniversite öğrencileri bir ayda ortalama 830 TL’lik kişisel harcama yapıyor. Kızlarda 770 TL olan aylık ortama harcama tutarı, erkeklerde 890 TL’ye çıkıyor. Bütçelerinin yarısından fazlası ise teknoloji harcamasına gidiyor. Öğrenciler ortalamada 447 TL teknoloji harcaması yapıyor. Kızlarda teknoloji harcaması 409 TL, erkeklerde ise 479 TL.
Öğrencilerin teknoloji dışındaki harcama başlıklarındaki diğer ortalamalar ise; hazırgiyim 199 TL, tütün ürünleri 163 TL, fast food 58 TL ve GSM 33 TL olarak ortaya çıkıyor.
Dizüstünde HP, tablette Apple
Araştırma üniversitelilerin teknoloji marka tercihlerini de araştırıyor. Cevaplara göre üniversitelilerin söz konusu dönemde en çok tercih ettiği ilk üç dizüstü bilgisayar markası; yüzde 14 ile HP, yüzde 13 ile Toshiba ve yüzde 11 ile Asus.
Gençler arasında tablet bilgisayar kullanımı yüzde 20 civarında. En çok tercih edilen tablet markaları; yüzde 12 ile Apple, yüzde 3 ile Samsung ve yüzde 2 ile Dell olarak sıralanıyor.
Mobil telefon kullanımında da markalar; yüzde 31 ile Nokia yüzde 28 Samsung, yüzde 18 ile Apple.
Kampüsün Nabzı araştırması birinci dönem sonuçlarını değerlendiren iamyouth Kurucu Ortağı ve Genel Koordinatörü Güray Erişkin, “Üniversite gençliği Türkiye’nin bugünü ve yarını için hem varlık olarak hem de nüfus olarak çok büyük ve önemli bir değer. Bu nedenle onları anlamak, tercihlerini ve isteklerini net biçimde bir bütün halinde görmekten geçiyor. Pek çok kişi gençler arasında teknoloji kullanımının yoğun olduğunu bilir örneğin. Ancak bizim araştırmamız, teknolojinin hangi alanlarda ne kadar kullanıldığını, teknoloji için ne kadar harcandığını ve bu harcamaların hangi markalara neden ve nasıl yapıldığını ortaya koyuyor. Net rakamlarla ölçümleme yapıyoruz. Üniversite öğrencilerinin yüzde 48’inin her ay en az bir kez online alışveriş yaptığını söyleyebiliyoruz mesela” dedi.
YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Son Güncelleme: Cumartesi, 09 Mart 2013 11:17
Gösterim: 2417
Binlerce öğretmen adayının gözü Ağustos ayında yapılacak atamalarda. Peki, Türkiye’nin ne kadar öğretmen açığı var ve atamalarda kaç öğretmen atanacak? Bakan Nabi Avcı TBMM’ye verilen öğretmen atamalarına ilişkin soru önergesini cevapladı.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, bakanlıkta 704 bin öğretmen olduğunu 127 bin öğretmene ihtiyaç duyduklarını, 295 bin öğretmenin ise atama beklediğini açıkladı.
Vatan Gazetesi’nin haberine göre, Bakan Nabi Avcı, BDP'li Erol Dora'nın atanamayan öğretmenlere ilişkin soru önergesine yanıt verdi. Mart ayı itibariyle en son verileri açıklayan Milli Eğitim Bakanı Avcı'nın verdiği bilgilere göre 295 bin 426 öğretmen atama bekliyor.
Mevcut bekleyen 295 bin öğretmene karşın Bakanlığın ise 127 bin 567 öğretmen ihtiyacı var. Bu durumda tüm açık kapatılsa dahi, 170 bin civarında öğretmen açıkta kalıyor. Bakanlıkta 704 bin 607 öğretmen de görev yapıyor.
Bakan Nabi Avcı, şu bilgileri verdi:
Bütçe kanunlarının verdiği yetkinin yanında Bakanlar Kurulu'nca bakanlığımıza tahsis edilen ve Maliye Bakanlığı'nca kullanım izni verilen toplam öğretmen kadroları illerin öğretmen ihtiyaç oranları dikkate alınarak il milli eğitim müdürlüklerine dağıtılmakta, il milli eğitim müdürlükleri de kendi illerine ayrılan kontenjan ölçüsünde atama yapılacak alanlar ile bu alanlara atanacakların istihdam edileceği eğitim kurumlarını belirlemektedir. Bu eğitim kurumları atama/yer değiştirme dönemlerinde sisteme yansıtılarak atanacak ya da yer değiştirecek öğretmen adaylarının tercihlerine sunulmaktadır. Belirlenen kadrolara atama yapılarak öğretmen ihtiyacı karşılanmaya çalışılmaktadır.
Ücretli öğretmen alıyoruz
Bakanlığa bağlı resmi okullarda öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmenlerle karşılanamadığı durumlarda eğitimin aksatılmadan sürdürülebilmesi için valiliklerce ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapılmaktadır.
YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Binlerce öğretmen adayının gözü Ağustos ayında yapılacak atamalarda. Peki, Türkiye’nin ne kadar öğretmen açığı var ve atamalarda kaç öğretmen atanacak? Bakan Nabi Avcı TBMM’ye verilen öğretmen atamalarına ilişkin soru önergesini cevapladı.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, bakanlıkta 704 bin öğretmen olduğunu 127 bin öğretmene ihtiyaç duyduklarını, 295 bin öğretmenin ise atama beklediğini açıkladı.
Vatan Gazetesi’nin haberine göre, Bakan Nabi Avcı, BDP'li Erol Dora'nın atanamayan öğretmenlere ilişkin soru önergesine yanıt verdi. Mart ayı itibariyle en son verileri açıklayan Milli Eğitim Bakanı Avcı'nın verdiği bilgilere göre 295 bin 426 öğretmen atama bekliyor.
Mevcut bekleyen 295 bin öğretmene karşın Bakanlığın ise 127 bin 567 öğretmen ihtiyacı var. Bu durumda tüm açık kapatılsa dahi, 170 bin civarında öğretmen açıkta kalıyor. Bakanlıkta 704 bin 607 öğretmen de görev yapıyor.
Bakan Nabi Avcı, şu bilgileri verdi:
Bütçe kanunlarının verdiği yetkinin yanında Bakanlar Kurulu'nca bakanlığımıza tahsis edilen ve Maliye Bakanlığı'nca kullanım izni verilen toplam öğretmen kadroları illerin öğretmen ihtiyaç oranları dikkate alınarak il milli eğitim müdürlüklerine dağıtılmakta, il milli eğitim müdürlükleri de kendi illerine ayrılan kontenjan ölçüsünde atama yapılacak alanlar ile bu alanlara atanacakların istihdam edileceği eğitim kurumlarını belirlemektedir. Bu eğitim kurumları atama/yer değiştirme dönemlerinde sisteme yansıtılarak atanacak ya da yer değiştirecek öğretmen adaylarının tercihlerine sunulmaktadır. Belirlenen kadrolara atama yapılarak öğretmen ihtiyacı karşılanmaya çalışılmaktadır.
Ücretli öğretmen alıyoruz
Bakanlığa bağlı resmi okullarda öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmenlerle karşılanamadığı durumlarda eğitimin aksatılmadan sürdürülebilmesi için valiliklerce ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapılmaktadır.
YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Son Güncelleme: Cuma, 08 Mart 2013 18:36
Gösterim: 2060
Turgay Polat, Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde son günlerde sıkça tartışılan sınavsız eğitimle ilgili “Öğrencisiz okul olursa, sınavsız eğitim de olur” yorumunu yaptı. Polat sınavsız eğitimin mümkün olmayacağını, eğitimin bir süreç olduğunu ve bu sürecin verimliliğini ölçmek için de bazı testlere ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Turgay Polat’ın Akşam Gazetesi’ndeki köşesinden;
Son günlerde garip bir tartışma başladı. Konu sınavsız eğitim olur mu?
Bana sorulduğunda ben diyorum ki "öğrencisiz okul olursa, sınavsız eğitim de olur." Evet aynen böyle düşünüyorum. Ama maalesef bu ülkede kim sınavlarla ilgili konuşsa, hele hele de sınavların aleyhinde konuşsa alkışı alıyor. Nedir bu sınavlarla derdimiz anlamadım gitti. Hatta dün bir televizyon kanalında bir özel okul grubunun genel başkanıyla birlikte bu konuyu tartıştık. Sayın Selçuk Pehlivanoğlu ile karşılıklı konuştuk. Selçuk Bey genelde karşısındaki kişileri konuşturmamak üzerine tartıştığı için tartışmak zor oluyor ama yine de kendisiyle konuşmak güzeldi. Selçuk Bey sınavlara "karşı!" Hatta bu konuda raporlar yayınlıyor ama nedense başında bulunduğu okulun ilkokul kısmına anaokulundan sonra sınavla öğrenci alıyor. Ama Selçuk Hocam hem bunu yapıyor hem de garip şekilde buna karşı söylem geliştiriyor ki bunu anlamak çok zor.
İKİ TÜRDE SINAV
Ben bugün Sayın Hocama sınavların ne demek olduğunu biraz anlatayım: Sınavsız eğitim olmaz hocam. Çünkü eğitim bir süreçtir, bu sürecin verimliliğini ölçmek ve bu anlamda bazı testler kullanmak kaçınılmazdır. Bu yüzden dünya sınavları süreci ölçen ve seçme sıralama yapan olarak iki kısma ayırıyorlar. İşte biz genelde seçme sıralama sınavlarını sanki süreç ölçen sınavlarmış gibi kullanmaya kalktığımız için bu sınavlar bizde hep tartışılır oluyor.
Temel eğitim bütün vatandaşlar için tek tip kazanımlar sunan eğitimdir. Oysa lise ve üniversite eğitimi bireylere göre farklılaşması gereken eğitimlerdir. Yani siz temel eğitimden sonra uygun kişiye uygun eğitim vermelisiniz ki eğitimden verim alabilesiniz. Peki, bunu nasıl yaparsınız? Bunu farklı yöntemlerle yapabilirsiniz, yani kişilerin farklı eğitim almalarını nasıl sağlarsınız? Birincisi seçme sınavlarını kullanabilirsiniz, ikincisi bireysel başarı kriterini kullanabilirsiniz, üçüncüsü yetenek ölçümleri yapabilirsiniz. Bunları tek tek kullanan ülkeler olduğu gibi birlikte kullanan ülkeler de vardır. Ama kritersiz geçiş yapan hiçbir ülke yoktur. Çünkü eğitim ve eğitim verimliliği için hem eğitim alacak bireyi hem de eğitimin sürecini doğru belirlemek durumundayız aksi halde kaynakları boşa kullanmış oluruz.
Bu işin bilimsel tarafını ben size halk diliyle anlatayım. "Kaliteli eğitim" günümüzün en büyük sorunu, kaliteli eğitim kaliteli okul, kaliteli öğretmen ve uygun müfredatla olur. İşte bizim de ülke olarak kaliteli okulumuz az, kaliteli öğretmenimiz az, müfredatı çağa uydurmuş okul sayısı az. Önümüzde iki seçenek var, birincisi ya okullarımızın hepsini kaliteli, öğretmenlerimizin hepsini tercih edilir ve müfredatımızı çağa uygun hale getirmek. İkincisi kaliteli eğitim talebinde bulunan insanları adil şekilde yönlendirmek. Biz ikisini de yapamıyoruz ama sınav kaldırma kelimesi çok büyülü bir kelime olduğu için hep iş yapıyor. Selçuk Hocam da bunun farkında ama bunun olamayacağını çok iyi biliyor.
YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Turgay Polat, Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde son günlerde sıkça tartışılan sınavsız eğitimle ilgili “Öğrencisiz okul olursa, sınavsız eğitim de olur” yorumunu yaptı. Polat sınavsız eğitimin mümkün olmayacağını, eğitimin bir süreç olduğunu ve bu sürecin verimliliğini ölçmek için de bazı testlere ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Turgay Polat’ın Akşam Gazetesi’ndeki köşesinden;
Son günlerde garip bir tartışma başladı. Konu sınavsız eğitim olur mu?
Bana sorulduğunda ben diyorum ki "öğrencisiz okul olursa, sınavsız eğitim de olur." Evet aynen böyle düşünüyorum. Ama maalesef bu ülkede kim sınavlarla ilgili konuşsa, hele hele de sınavların aleyhinde konuşsa alkışı alıyor. Nedir bu sınavlarla derdimiz anlamadım gitti. Hatta dün bir televizyon kanalında bir özel okul grubunun genel başkanıyla birlikte bu konuyu tartıştık. Sayın Selçuk Pehlivanoğlu ile karşılıklı konuştuk. Selçuk Bey genelde karşısındaki kişileri konuşturmamak üzerine tartıştığı için tartışmak zor oluyor ama yine de kendisiyle konuşmak güzeldi. Selçuk Bey sınavlara "karşı!" Hatta bu konuda raporlar yayınlıyor ama nedense başında bulunduğu okulun ilkokul kısmına anaokulundan sonra sınavla öğrenci alıyor. Ama Selçuk Hocam hem bunu yapıyor hem de garip şekilde buna karşı söylem geliştiriyor ki bunu anlamak çok zor.
İKİ TÜRDE SINAV
Ben bugün Sayın Hocama sınavların ne demek olduğunu biraz anlatayım: Sınavsız eğitim olmaz hocam. Çünkü eğitim bir süreçtir, bu sürecin verimliliğini ölçmek ve bu anlamda bazı testler kullanmak kaçınılmazdır. Bu yüzden dünya sınavları süreci ölçen ve seçme sıralama yapan olarak iki kısma ayırıyorlar. İşte biz genelde seçme sıralama sınavlarını sanki süreç ölçen sınavlarmış gibi kullanmaya kalktığımız için bu sınavlar bizde hep tartışılır oluyor.
Temel eğitim bütün vatandaşlar için tek tip kazanımlar sunan eğitimdir. Oysa lise ve üniversite eğitimi bireylere göre farklılaşması gereken eğitimlerdir. Yani siz temel eğitimden sonra uygun kişiye uygun eğitim vermelisiniz ki eğitimden verim alabilesiniz. Peki, bunu nasıl yaparsınız? Bunu farklı yöntemlerle yapabilirsiniz, yani kişilerin farklı eğitim almalarını nasıl sağlarsınız? Birincisi seçme sınavlarını kullanabilirsiniz, ikincisi bireysel başarı kriterini kullanabilirsiniz, üçüncüsü yetenek ölçümleri yapabilirsiniz. Bunları tek tek kullanan ülkeler olduğu gibi birlikte kullanan ülkeler de vardır. Ama kritersiz geçiş yapan hiçbir ülke yoktur. Çünkü eğitim ve eğitim verimliliği için hem eğitim alacak bireyi hem de eğitimin sürecini doğru belirlemek durumundayız aksi halde kaynakları boşa kullanmış oluruz.
Bu işin bilimsel tarafını ben size halk diliyle anlatayım. "Kaliteli eğitim" günümüzün en büyük sorunu, kaliteli eğitim kaliteli okul, kaliteli öğretmen ve uygun müfredatla olur. İşte bizim de ülke olarak kaliteli okulumuz az, kaliteli öğretmenimiz az, müfredatı çağa uydurmuş okul sayısı az. Önümüzde iki seçenek var, birincisi ya okullarımızın hepsini kaliteli, öğretmenlerimizin hepsini tercih edilir ve müfredatımızı çağa uygun hale getirmek. İkincisi kaliteli eğitim talebinde bulunan insanları adil şekilde yönlendirmek. Biz ikisini de yapamıyoruz ama sınav kaldırma kelimesi çok büyülü bir kelime olduğu için hep iş yapıyor. Selçuk Hocam da bunun farkında ama bunun olamayacağını çok iyi biliyor.
YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Son Güncelleme: Cumartesi, 09 Mart 2013 10:51
Gösterim: 1940
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, ''Anadilde eğitim verilirse Türkiye bölünmez. Ben anadilde eğitime karşı değilim'' dedi.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, CNN Türk'te katıldığı bir programda yaptığı konuşmada, çözüm sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
''Anadilde eğitim verilirse Türkiye bölünür mü?'' sorusuna da Bakan Ergün, şöyle yanıt verdi:
''Bence bölünmez. Yani Türkiye istesek de bölünemez, yani bölünmeyi istediğimiz zaman bile bölünemeyiz. Otursak masada, birlikte yaşamıyoruz kardeşim, bunun bir çaresini bulalım da bölünelim desek, bunun formülünü bulamayız, bu toprakların içinde bunun formülü yoktur.
Silahla da silahsız da gönüllü de gönülsüz de olmaz. Yani Türkiye'nin bölünmesi üzerine üretilen korkular gerçek korkular değildir. Laboratuvarda siyasi mühendislik sonucu üretilmiş korkulardır. Türkiye istesek de bölünemez, ama haklı özgürlüklerin alanı daraltılırsa, haklı özgürlükler alan geniş tutulmazsa, yönetilemez bir ülke olur.
Yani bölünemez, ama yönetilemez, halkın huzursuz olduğu bir ülke olur. Huzursuzluk iyi bir şey değil. İnsanlar ne zaman mutlu olurlar? Haklarını kamil manada yaşadıkları zaman manada mutlu olurlar. Ben anadilde eğitime karşı değilim.''
Kandil fotoğrafı
BDP heyetinin Kandil'de çekilmiş fotoğraflarına ilişkin de şunları kaydetti:
''Bu sürecin bir parçası İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşme yapan milletvekillerinin ondan aldıkları mektupları Kandil'e, BDP'ye ve grubun Avrupa'daki liderlerine götürmesi değil miydi? Ve bunu yaptılar, bunu Kandil'e götürdüler. Şimdi bu fotoğraf olmasaydı o gidiş olmamış mı olacaktı? Böyle bir olay oldu, yani bu çözüm sürecinin bir parçası.
Bu gibi toplantılar, görüntüler Türkiye'yi karıştırmak, Türkiye'de terörü azdırmak, büyük zararlara sokmak için ortaya çıkan, görüntüler olsaydı buna tahammül etmek daha mı kolay olurdu? Terör eylemlerinin görüntüleri, şehit cenazelerinin görüntüleri, ağlayan annelerin görüntüleri var. Peki bu görüntülere tahammül etmek daha mı kolaydı? Bunlar mı tahammül edilmesi gereken görüntüler?.''
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, ''Anadilde eğitim verilirse Türkiye bölünmez. Ben anadilde eğitime karşı değilim'' dedi.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, CNN Türk'te katıldığı bir programda yaptığı konuşmada, çözüm sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
''Anadilde eğitim verilirse Türkiye bölünür mü?'' sorusuna da Bakan Ergün, şöyle yanıt verdi:
''Bence bölünmez. Yani Türkiye istesek de bölünemez, yani bölünmeyi istediğimiz zaman bile bölünemeyiz. Otursak masada, birlikte yaşamıyoruz kardeşim, bunun bir çaresini bulalım da bölünelim desek, bunun formülünü bulamayız, bu toprakların içinde bunun formülü yoktur.
Silahla da silahsız da gönüllü de gönülsüz de olmaz. Yani Türkiye'nin bölünmesi üzerine üretilen korkular gerçek korkular değildir. Laboratuvarda siyasi mühendislik sonucu üretilmiş korkulardır. Türkiye istesek de bölünemez, ama haklı özgürlüklerin alanı daraltılırsa, haklı özgürlükler alan geniş tutulmazsa, yönetilemez bir ülke olur.
Yani bölünemez, ama yönetilemez, halkın huzursuz olduğu bir ülke olur. Huzursuzluk iyi bir şey değil. İnsanlar ne zaman mutlu olurlar? Haklarını kamil manada yaşadıkları zaman manada mutlu olurlar. Ben anadilde eğitime karşı değilim.''
Kandil fotoğrafı
BDP heyetinin Kandil'de çekilmiş fotoğraflarına ilişkin de şunları kaydetti:
''Bu sürecin bir parçası İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşme yapan milletvekillerinin ondan aldıkları mektupları Kandil'e, BDP'ye ve grubun Avrupa'daki liderlerine götürmesi değil miydi? Ve bunu yaptılar, bunu Kandil'e götürdüler. Şimdi bu fotoğraf olmasaydı o gidiş olmamış mı olacaktı? Böyle bir olay oldu, yani bu çözüm sürecinin bir parçası.
Bu gibi toplantılar, görüntüler Türkiye'yi karıştırmak, Türkiye'de terörü azdırmak, büyük zararlara sokmak için ortaya çıkan, görüntüler olsaydı buna tahammül etmek daha mı kolay olurdu? Terör eylemlerinin görüntüleri, şehit cenazelerinin görüntüleri, ağlayan annelerin görüntüleri var. Peki bu görüntülere tahammül etmek daha mı kolaydı? Bunlar mı tahammül edilmesi gereken görüntüler?.''
Son Güncelleme: Cuma, 08 Mart 2013 13:48
Gösterim: 1464