Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Memur maaş zammına ilişkin olarak ise Şimşek, ''Yasa geçti, onaylandı. Müzakerelerin başlaması bekleniyor. Dolayısıyla müzakereler biter bitmez alacaklar. Şimdi tarih versem yanlış olur. Müzakerelerin ne kadar süreceğine bağlı. Ama şunu açık ve net söyleyim; Maliye Bakanı olarak önümüzü görmemizi isterdim'' dedi.
''Yüzde 3 ile masaya oturacağınız söyleniyor'' değerlendirmesi üzerine Şimşek, şunları söyledi:
''Memurlarla masaya oturacağız. 2002 Aralık'ta 578 lira alıyormuş ortalama bir memur. 2012 Ocak'ta 1.894 lira alıyor. Buradaki artış oranı yüzde 228. 2012'nin de normal artışlarını henüz vermedik. Yani biz memurumuzu Ak Parti hükümeti döneminde enflasyonun çok çok ötesinde büyümeden, refahtan da pay vererek çok ciddi bir şekilde maaşlarını artırmışız. Bu herkes için geçerli. Emekliler, asgari ücretliler için de geçerli. O nedenle bizim her şeyi dengeli götürmemiz lazım. Bakın Avrupa'daki sıkıntıları görüyorsunuz. 4 aylık gecikme nedeniyle biriken faize formül aranıyor.
Bizim tercihimiz bu gecikmelerin hiç bir şekilde olmamasıydı. Fakat bu gecikmeler meclisimizin takdirinde olan bir konuydu. O gecikmeler inşallah yakın zamanda bitecek. Zaten biz enflasyon farkını verdik. Normal zammı da vereceğiz. Biz Maliye Bakanlığı olarak önümüzü görmek isteriz. Ama sistem şöyle oldu böyle oldu şeklinde yorum için çok erken.''
Bakan Şimşek, atanamayan öğretmenler konusunda, şubat ayında atamaların bir kısmını yaptıklarını anımsatarak, ''Ama bunun tarihine, rakamına girmem doğru olmaz. Bunun muhatabı ilgili bakanımızdır'' dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Memur maaş zammına ilişkin olarak ise Şimşek, ''Yasa geçti, onaylandı. Müzakerelerin başlaması bekleniyor. Dolayısıyla müzakereler biter bitmez alacaklar. Şimdi tarih versem yanlış olur. Müzakerelerin ne kadar süreceğine bağlı. Ama şunu açık ve net söyleyim; Maliye Bakanı olarak önümüzü görmemizi isterdim'' dedi.
''Yüzde 3 ile masaya oturacağınız söyleniyor'' değerlendirmesi üzerine Şimşek, şunları söyledi:
''Memurlarla masaya oturacağız. 2002 Aralık'ta 578 lira alıyormuş ortalama bir memur. 2012 Ocak'ta 1.894 lira alıyor. Buradaki artış oranı yüzde 228. 2012'nin de normal artışlarını henüz vermedik. Yani biz memurumuzu Ak Parti hükümeti döneminde enflasyonun çok çok ötesinde büyümeden, refahtan da pay vererek çok ciddi bir şekilde maaşlarını artırmışız. Bu herkes için geçerli. Emekliler, asgari ücretliler için de geçerli. O nedenle bizim her şeyi dengeli götürmemiz lazım. Bakın Avrupa'daki sıkıntıları görüyorsunuz. 4 aylık gecikme nedeniyle biriken faize formül aranıyor.
Bizim tercihimiz bu gecikmelerin hiç bir şekilde olmamasıydı. Fakat bu gecikmeler meclisimizin takdirinde olan bir konuydu. O gecikmeler inşallah yakın zamanda bitecek. Zaten biz enflasyon farkını verdik. Normal zammı da vereceğiz. Biz Maliye Bakanlığı olarak önümüzü görmek isteriz. Ama sistem şöyle oldu böyle oldu şeklinde yorum için çok erken.''
Bakan Şimşek, atanamayan öğretmenler konusunda, şubat ayında atamaların bir kısmını yaptıklarını anımsatarak, ''Ama bunun tarihine, rakamına girmem doğru olmaz. Bunun muhatabı ilgili bakanımızdır'' dedi.
Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 11:19
Gösterim: 1710
Branş öğretmenlerinde bir miktar açığımız olacak. Sınıf öğretmenlerinde herhangi bir sıkıntımız olmayacak. Yeni konulan seçmeli dersler dolayısıyla Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı dersleriyle ilgili açık meydana gelecek.
“Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasıyla öğretmen ihtiyacı yaşanacağı’’ tartışmalarına da yanıt veren Zararsız, kamuoyunda 5. sınıftaki sınıf öğretmenleri üzerinde sıklıkla durulduğunu söyledi. Zararsız, “Bu sene ilkokul birinci sınıfa başlayacak öğrenci sayısı çok ciddi artacağından şube sayımız artacak. Biz, 5. sınıftaki sınıf öğretmenlerini orada kullanacağız. Orada bir öğretmen açığı olacak diye bir şey söz konusu olamaz” dedi.
Emin Zararsız, şunları kaydetti: “Branş öğretmenlerinde bir miktar açığımız olacak. Sınıf öğretmenlerinde herhangi bir sıkıntımız olmayacak. Yeni konulan seçmeli dersler dolayısıyla Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı dersleriyle ilgili açık meydana gelecek. Mevcut sistem içerisinde norm fazlası öğretmenlerimiz var onların değerlendirilmesi gerekecek. Bazı derslerin örneğin Kur’an-ı Kerim dersi gibi, bu derslere Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine giren öğretmenlerimiz var, İmam Hatip Liselerinde meslek liselerine giren öğretmenlerimiz var, onların bu dersi verme imkanını kullanacağız.” Zararsız, bir taraftan müfredat çalışmalarının da devam ettiğini belirterek, anasınıfıyla birinci sınıf müfredatının harmanlanmasıyla elde edilmiş daha hafif bir müfredatın, birinci sınıflarda uygulanması için çalışıldığını söyledi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Branş öğretmenlerinde bir miktar açığımız olacak. Sınıf öğretmenlerinde herhangi bir sıkıntımız olmayacak. Yeni konulan seçmeli dersler dolayısıyla Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı dersleriyle ilgili açık meydana gelecek.
“Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasıyla öğretmen ihtiyacı yaşanacağı’’ tartışmalarına da yanıt veren Zararsız, kamuoyunda 5. sınıftaki sınıf öğretmenleri üzerinde sıklıkla durulduğunu söyledi. Zararsız, “Bu sene ilkokul birinci sınıfa başlayacak öğrenci sayısı çok ciddi artacağından şube sayımız artacak. Biz, 5. sınıftaki sınıf öğretmenlerini orada kullanacağız. Orada bir öğretmen açığı olacak diye bir şey söz konusu olamaz” dedi.
Emin Zararsız, şunları kaydetti: “Branş öğretmenlerinde bir miktar açığımız olacak. Sınıf öğretmenlerinde herhangi bir sıkıntımız olmayacak. Yeni konulan seçmeli dersler dolayısıyla Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı dersleriyle ilgili açık meydana gelecek. Mevcut sistem içerisinde norm fazlası öğretmenlerimiz var onların değerlendirilmesi gerekecek. Bazı derslerin örneğin Kur’an-ı Kerim dersi gibi, bu derslere Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine giren öğretmenlerimiz var, İmam Hatip Liselerinde meslek liselerine giren öğretmenlerimiz var, onların bu dersi verme imkanını kullanacağız.” Zararsız, bir taraftan müfredat çalışmalarının da devam ettiğini belirterek, anasınıfıyla birinci sınıf müfredatının harmanlanmasıyla elde edilmiş daha hafif bir müfredatın, birinci sınıflarda uygulanması için çalışıldığını söyledi.
Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 11:02
Gösterim: 2699
Kütahya’nın Simav İlçesi’nde, öğrencilere küçük yaşlarda teşekkür etme ve özür dileme alışkanlığı kazandırmak amacıyla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından üç ay önce başlatılan proje ilgi gördü.
Simav İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Şirikçi, proje kapsamında ilçedeki okulların tamamında her sabah ders başlamadan önce öğretmenler tarafından öğrencilere teşekkür etmenin yararları ve özür dilemenin bir erdemlilik olduğu yönünde hatırlatmalar yapıldığını söyledi. Şirikçi, "Ardından ders başlamadan önce belirlenen iki öğrenci 5 dakikalık süreçte bir gün önce yaptığı hatalardan dolayı kimlerden özür dilediğini ve kimlere teşekkür ettiğini arkadaşlarına ve öğretmenlerine anlatıyor" dedi. Şirikçi, projenin giderek yaygınlaşması sayesinde birbirlerine karşı teşekkür eden ve özür dileyen öğrenci sayısında artış kaydedildiğini, bunun da projenin amacına ulaştığının bir göstergesi olduğunu söyledi. Şirikçi, "Projenin öğrenciler tarafından ilgi görmesi ve giderek yaygınlaşması eğitimciler olarak bizi ve aileleri de sevindiriyor" diye konuştu.
Mehmet Şirikçi, projenin Kütahya Valisi Kenan Çiftçi ile Simav Kaymakamı Yüksel Ünal’ın desteklediği ’örnek alma, örnek edinme ve kıyaslama’ anlamına gelen Benchmarking çalışmaları kapsamında yürütüldüğünü dile getirdi. Şirikçi, "Tüm eğitimci arkadaşlarımız azami titizlik gösteriyor. Çalışmaların yaygınlaşması için afiş hazırlama ve şiir yarışmaları düzenledik. Yarışmalarda derece alan öğrencilerimizi ödüllendiriyoruz" dedi.
EVDE DE ÖZÜR DİLİYORLAR
Şirikçi, projenin veliler tarafından da çok beğenildiğini ifade etti. Şirikçi, "Çok olumlu tepkiler alıyoruz. Öğrenci velileri bize gelerek önceleri çok haşarı olan çocuklarının bugünlerde yaptıkları hatalardan dolayı evde hem kendilerinden hem de kardeşlerinden özür dilemeye başladıklarını ifade ediyorlar. Bundan eğitimciler olarak büyük mutluluk duyuyoruz" dedi.
EN BAŞARILI OKUL ÇİTGÖL’DE
Şirikçi, bu konuda hususta en başarılı okulun ilçeye
(milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Kütahya’nın Simav İlçesi’nde, öğrencilere küçük yaşlarda teşekkür etme ve özür dileme alışkanlığı kazandırmak amacıyla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından üç ay önce başlatılan proje ilgi gördü.
Simav İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Şirikçi, proje kapsamında ilçedeki okulların tamamında her sabah ders başlamadan önce öğretmenler tarafından öğrencilere teşekkür etmenin yararları ve özür dilemenin bir erdemlilik olduğu yönünde hatırlatmalar yapıldığını söyledi. Şirikçi, "Ardından ders başlamadan önce belirlenen iki öğrenci 5 dakikalık süreçte bir gün önce yaptığı hatalardan dolayı kimlerden özür dilediğini ve kimlere teşekkür ettiğini arkadaşlarına ve öğretmenlerine anlatıyor" dedi. Şirikçi, projenin giderek yaygınlaşması sayesinde birbirlerine karşı teşekkür eden ve özür dileyen öğrenci sayısında artış kaydedildiğini, bunun da projenin amacına ulaştığının bir göstergesi olduğunu söyledi. Şirikçi, "Projenin öğrenciler tarafından ilgi görmesi ve giderek yaygınlaşması eğitimciler olarak bizi ve aileleri de sevindiriyor" diye konuştu.
Mehmet Şirikçi, projenin Kütahya Valisi Kenan Çiftçi ile Simav Kaymakamı Yüksel Ünal’ın desteklediği ’örnek alma, örnek edinme ve kıyaslama’ anlamına gelen Benchmarking çalışmaları kapsamında yürütüldüğünü dile getirdi. Şirikçi, "Tüm eğitimci arkadaşlarımız azami titizlik gösteriyor. Çalışmaların yaygınlaşması için afiş hazırlama ve şiir yarışmaları düzenledik. Yarışmalarda derece alan öğrencilerimizi ödüllendiriyoruz" dedi.
EVDE DE ÖZÜR DİLİYORLAR
Şirikçi, projenin veliler tarafından da çok beğenildiğini ifade etti. Şirikçi, "Çok olumlu tepkiler alıyoruz. Öğrenci velileri bize gelerek önceleri çok haşarı olan çocuklarının bugünlerde yaptıkları hatalardan dolayı evde hem kendilerinden hem de kardeşlerinden özür dilemeye başladıklarını ifade ediyorlar. Bundan eğitimciler olarak büyük mutluluk duyuyoruz" dedi.
EN BAŞARILI OKUL ÇİTGÖL’DE
Şirikçi, bu konuda hususta en başarılı okulun ilçeye
(milliyet)
Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 10:17
Gösterim: 2457
MEB Müsteşarı Zararsız, yaşları 60-67 ay arasında olan çocukların ilkokula başlamasının ailenin tercihine bırakılması ve 68 aydan büyüklerin ise mutlaka kaydedilmesi üzerinde durulduğunu söyledi.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Müsteşarı Emin Zararsız, zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran düzenleme kapsamında, çözülmesi gereken çok acil bir, iki konu bulunduğunu belirterek, ''Bunlardan biri mecburi ilköğretime başlama yaşı meselesi. ''60-72 ay çağ grubunda ne kadar öğrenci var, bunu Nüfus Vatandaşlık İşleri ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile belirlemeye çalışıyoruz. Bunu bizim bilmemiz ve okullarda şube sayısını buna göre artırmamız gerekiyor'' dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, kamuoyunda ''4 44'' olarak bilinen ve zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran 6287 sayılı ''İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun''u onaylamasıyla Milli Eğitim Bakanlığı çalışmalarını hızlandırdı.
Bakanlık Müsteşarı Emin Zararsız, konuya ilişkin bakanlığın yaptığı çalışmaları AA muhabirine anlatırken, kanunun yürürlük tarihinin dün itibariyle başladığını ancak Bakanlar Kurulu'nun bir eğitim öğretim yılı erteleme yetkisi olduğunu söyledi.
Bu yetkinin kullanıp kullanılmayacağını kestirmenin şimdiden mümkün olmadığını belirten Zararsız, ''Dolayısıyla biz ertelenmeyecekmiş gibi, hemen önümüzdeki eylül ayında başlayacak 2012-2013 öğretim yılında uygulama yürürlüğe girecekmiş gibi her türlü hazırlığımızı yapmak zorundayız'' diye konuştu.
Kanunun 30 Mart'ta TBMM'de kabul edilmesinin ertesi gününden itibaren toplantılar yaptıklarını, görev dağılımlarını gerçekleştirdiklerini anlatan Zararsız, her genel müdürlüğün bu görev dağılımı çerçevesinde çalışmalarını yoğun şekilde yürüttüğünü söyledi.
Zararsız, mevzuata, müfredata ve okulların ayrılmasına ilişkin çalışmaların devam ettiğini kaydetti.
En acil konu, mecburi ilköğretime başlama yaşı
Çözülmesi gereken çok acil bir, iki konu bulunduğunun altını çizen Zararsız, ''En acil ve en çok da insanların kafasında soru işareti olan konu, yaş meselesi'' diye konuştu.
İlköğretime kayıtların 1 Haziran itibariyle başlayacağını belirten Zararsız, kanundaki tanımlamaya göre eylül sonu itibariyle 5 yaşını tamamlayıp, 6 yaşından gün almış kişilerin ilköğretim çağına girdiğine ilişkin bir hüküm bulunduğunu anımsattı.
Bu konunun kanun Meclis'e geldiğinden beri tartışıldığını belirten Zararsız, 60-72 ay meselesinin şu anda kendilerini en çok meşgul eden konu olduğunu ifade etti.
Okullara kayıtların otomatik yapıldığını anımsatan Zararsız, adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre o yıl itibariyle kayıt olması gereken bütün çocukların kaydını sistemin yaptığını belirtti.
İlköğretime, 72 aydan büyük olanların her şekilde kayıt olacağını vurgulayan Zararsız, şöyle devam etti:
''Ama 60-72 yaş grubundaki çocuklar için bir hazırlık içerisindeyiz, bu konuda kesin karar verilmedi. Sayın Bakan açıklamalarında da 60-66 ay, 60-67 ay arasında bulunanların velilerin izni ve çocuğun bedensel gelişimine göre kayıt yapılabilmesi gibi bir ihtimale dayalı olarak çalışma yapıldığını söyledi. 67 veya 68 aydan büyük çocukların ise mutlaka kaydının olacağına ilişkin bir açıklama yaptı. Biz de o çerçevede, o çağda ne kadar nüfus var, onun ne kadarı 60-66 veya 67 ay arasında, ne kadarı 67, 68-72 ay arasında onu belirlemeye çalışıyoruz.''
Nüfus Vatandaşlık İşleri ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile bunu belirlemeye çalıştıklarını anlatan Zararsız, ''Bu şu açıdan önemli, eğer belli bir aşaması velisinin isteğine bırakılıp, belli bir aşaması zorunlu olursa ne kadar öğrenci fazladan gelecek. Bunu bizim bilmemiz gerekiyor. Okullarda şube sayısını buna göre artırmamız gerekiyor. Yok tamamı gelecekse o belli, 1 milyon 250 bin civarında yeni ilave öğrenci gelecek'' diye konuştu.
Zararsız, bu konuda genelge hazırlığı içerisinde olduklarını bildirerek, bütün valiliklere, il milli eğitim müdürlüklerine duyuru yapacaklarını kaydetti.
''5, 6, 7 ve 8. sınıftakiler isterlerse mevcut okullarında kalabilecek''
İlkokul, ortaokul ve liselerin ayrı ayrı binalarda olacağını belirten Zararsız, şöyle devam etti:
''Kanunda geçici bir maddemiz var, '5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okuyan öğrenciler mevcut okullarında öğrenimlerini tamamlar' diye. Bunun ikisini telif edici bir düzenleme yapmamız gerekiyor. Burada 5, 6, 7 ve 8. sınıfta okuyan öğrenciler isterlerse mevcut okullarında öğrenimlerine devam edebilirler. Ama o fiili olarak devam etmekte olduğu okulun öğrencisi olmaya devam edecek, resmi olarak ise ortaokul öğrencisi olacak. Bu ayırma işini de biz hemen bu sene itibariyle yapmak durumundayız. İşte burada, yoğun bir çalışma gerekiyor.''
İl milli eğitim müdürleriyle yaptığı toplantıyı hatırlatan Zararsız, şunları kaydetti:
''Bazı talimatlar vermiştim. Bütün illerinizde, ilçelerinizde ve köylerinizdeki ilköğretim okullarınızı eğitim bölgelerine göre yeniden bir masaya yatıracaksınız. Mesela aynı mahalledeki ilköğretim okulunun bir tanesini ilkokul olarak, diğerini ortaokul olarak ayıracaksınız. Eğitim bölgesini birazcık genişletip, ilkokul olarak ayırdığınız ilkokula hangi bölgeden çocukların geleceğini, ortaokul olarak ayırdığınız ortaokula hangi bölgeden çocukların geleceğini belirleyeceksiniz demiştim. Çalışmalar neredeyse 20 gündür devam ediyor.''
''Köylerde kapatılan okullar açılacak mı'' sorusu üzerine Zararsız, ''O, şartlara göre olacak. Şimdi köylerde kapatılan okullardaki temel kapatma kriteri, yeterli öğrenci olmaması. Bu düzenlemeyle birden bire o köyde yeterli sayıda öğrenci olacak diye bir durum söz konusu değil'' dedi.
''İkili eğitim artacak''
Zararsız, ilköğretim 1, 2, 3, 4. sınıflarda öğrenci sayısını esas almak ve bu sınıflarda 10 veya altında öğrenci kalmışsa onları taşıma kapsamına almak durumunda olduklarını belirterek, 10'nun üzerinde öğrenci varsa o okuldaki eğitimin devam edeceğini söyledi. Taşıma merkezlerini arttırma imkanının olduğunu ifade eden Zararsız, ''Çünkü artık bu sene 8. sınıf bitiren öğrenci, 'eğitime ara verdim' diyemeyecek. Otomatik olarak liseye kayıt olacak'' diye konuştu.
Liseye, merkezi sınavla ve sınavla öğrenci almayan okullara yerleşme şeklinde, iki tür kayıt olduğunu anımsatan Zararsız, şunları kaydetti:
''Seviye Belirleme Sınavlarına göre yerleştirme yapıldıktan sonra geriye kalan bütün 8. sınıf öğrencilerin tercihlerini almak durumundayız. Orada 'ben seni otomatik olarak liseye, meslek lisesine kayıt ediyorum' diyemeyiz. Dolayısıyla lise 1'lerde bu sene ciddi manada öğrenci artışı meydana gelecek. Geçen sene ilköğretimi bitirip de liseye başlayan öğrenciler toplam öğrenci sayısının yüzde 85'ine ulaşmıştı, yüzde 15 açığımız vardı.''
Zararsız, ''İlkokullarla ortaokulların bina olarak ayrışması meselesi fiziki olarak zor değil mi'' sorusunu şöyle yanıtladı:
''Bunun mümkün olduğu yerler de olmadığı yerler de var. Büyükşehirlerde bu biraz daha kolay, aynı mahallede birden fazla ilköğretim okulları var. Ama yerleşim yeri küçüldükçe, birden fazla ilkokul olmayan yerler var. Orada da düşüncemiz şu, ortaokul öğrencileri öğrencileri sabahçı, ilkokul öğrencileri de öğlenci olarak devam edecekler. İkili eğitime geçeceğiz birçok yerde. İkili eğitim birazcık daha artacak.
Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde yatırım bütçemiz ciddi manada artacak, hem ortaokulu hem lise düzeyindeki okul planlamasını yapmak suretiyle bu açığı kapatmaya çalışacağız. 2-3 sene içerisinde bu açık rahat kapatılır. Burada sıkıntı çıkacağını sanmıyorum.''
''Daha hafif bir müfredat''
Zararsız, bir taraftan müfredat çalışmalarının da devam ettiğini belirterek, anasınıfıyla birinci sınıf müfredatının harmanlanmasıyla elde edilmiş daha hafif bir müfredatın, birinci sınıflarda uygulanması için çalışıldığını söyledi.
''İlköğretim birinci sınıfta farklı yaş gruplarındaki öğrenciler aynı mı, ayrı mı sınıflarda olacak'' sorusu üzerine Zararsız, ''Fiilen ayırmak çok gerekli değil. Ayırmaya engel de yok mecburiyet de yok'' yanıtını verdi.
''Bu sene ilkokul birinci sınıflarda, lise birinci sınıflarda şube sayımız artacak'' diyen Zararsız, bunun bir sıkışmaya yol açacağını ancak bir kaç yıl içerisinde normal hale dönüşebileceğini söyledi.
Dünya ülkelerindeki haftalık ders saatlerine bakıldığında Türkiye'nin birçok ülkeden daha iyi durumda olduğunu ifade eden Zararsız, ''Lüksemburg birinci sınıfta bir yıl içerisinde bin 8 saat ders yapıyor, Türkiye ise 720 saat ders yapıyor'' dedi.
Müfredatın sürekli yenilendiğine işaret eden Zararsız, acil olarak birinci sınıf müfredatının üzerinde çalışılması gerektiğini, bunun için yoğunlaşıldığını kaydetti.
''Seçmeli dersler lisedeki alanlara göre gruplandırılacak''
Mevcut seçmeli dersleri de gözden geçirdiklerini anlatan Zararsız, lisedeki alanlara göre seçmeli derslerin gruplandırılacağını söyledi.
Yeni konulan seçmeli dersler ''Kur'an-ı Kerim'' ve ''Hz. Peygamberimizin Hayatı'' için de müfredat çalışmalarının yapıldığını anlatan Zararsız, ''Bakanlar Kurulu'nun kanunun uygulamasını erteleme yetkisini kullanması, bizim hazır olduğumuz alanlarda uygulamanın başlatılmasına engel değil'' diye konuştu.
Kanunun vatandaş tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için il ve ilçe görevlilerin gerekli açıklamaları yapabileceğini aktaran Zararsız, bakanlığın ''Alo İletişim Hattı''nın da bu konuda devreye sokulabileceğini söyledi.
''5. sınıftaki sınıf öğretmenlerini orada kullanacağız''
''Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasıyla öğretmen ihtiyacı yaşanacağı'' tartışmalarına da yanıt veren Zararsız, kamuoyunda 5. sınıftaki sınıf öğretmenleri üzerinde sıklıkla durulduğunu söyledi.
Zararsız, ''Bu sene ilkokul birinci sınıfa başlayacak öğrenci sayısı çok ciddi artacağından şube sayımız artacak. Biz, 5. sınıftaki sınıf öğretmenlerini orada kullanacağız. Orada bir öğretmen açığı olacak diye bir şey söz konusu olamaz'' dedi.
Emin Zararsız, şunları kaydetti:
''Branş öğretmenlerinde bir miktar açığımız olacak. Sınıf öğretmenlerinde herhangi bir sıkıntımız olmayacak. Yeni konulan seçmeli dersler dolayısıyla Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı dersleriyle ilgili açık meydana gelecek. Bunların hepsi hemen önümüzdeki yıl kapatılması zorunlu bir açık da değil, mevcut sistem içerisinde norm fazlası öğretmenlerimiz var onların değerlendirilmesi gerekecek. Bazı derslerin örneğin Kur'an-ı Kerim dersi gibi, bu derslere Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine giren öğretmenlerimiz var, İmam Hatip Liselerinde meslek liselerine giren öğretmenlerimiz var, onların bu dersi verme imkânını kullanacağız.''
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
MEB Müsteşarı Zararsız, yaşları 60-67 ay arasında olan çocukların ilkokula başlamasının ailenin tercihine bırakılması ve 68 aydan büyüklerin ise mutlaka kaydedilmesi üzerinde durulduğunu söyledi.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Müsteşarı Emin Zararsız, zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran düzenleme kapsamında, çözülmesi gereken çok acil bir, iki konu bulunduğunu belirterek, ''Bunlardan biri mecburi ilköğretime başlama yaşı meselesi. ''60-72 ay çağ grubunda ne kadar öğrenci var, bunu Nüfus Vatandaşlık İşleri ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile belirlemeye çalışıyoruz. Bunu bizim bilmemiz ve okullarda şube sayısını buna göre artırmamız gerekiyor'' dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, kamuoyunda ''4 44'' olarak bilinen ve zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran 6287 sayılı ''İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun''u onaylamasıyla Milli Eğitim Bakanlığı çalışmalarını hızlandırdı.
Bakanlık Müsteşarı Emin Zararsız, konuya ilişkin bakanlığın yaptığı çalışmaları AA muhabirine anlatırken, kanunun yürürlük tarihinin dün itibariyle başladığını ancak Bakanlar Kurulu'nun bir eğitim öğretim yılı erteleme yetkisi olduğunu söyledi.
Bu yetkinin kullanıp kullanılmayacağını kestirmenin şimdiden mümkün olmadığını belirten Zararsız, ''Dolayısıyla biz ertelenmeyecekmiş gibi, hemen önümüzdeki eylül ayında başlayacak 2012-2013 öğretim yılında uygulama yürürlüğe girecekmiş gibi her türlü hazırlığımızı yapmak zorundayız'' diye konuştu.
Kanunun 30 Mart'ta TBMM'de kabul edilmesinin ertesi gününden itibaren toplantılar yaptıklarını, görev dağılımlarını gerçekleştirdiklerini anlatan Zararsız, her genel müdürlüğün bu görev dağılımı çerçevesinde çalışmalarını yoğun şekilde yürüttüğünü söyledi.
Zararsız, mevzuata, müfredata ve okulların ayrılmasına ilişkin çalışmaların devam ettiğini kaydetti.
En acil konu, mecburi ilköğretime başlama yaşı
Çözülmesi gereken çok acil bir, iki konu bulunduğunun altını çizen Zararsız, ''En acil ve en çok da insanların kafasında soru işareti olan konu, yaş meselesi'' diye konuştu.
İlköğretime kayıtların 1 Haziran itibariyle başlayacağını belirten Zararsız, kanundaki tanımlamaya göre eylül sonu itibariyle 5 yaşını tamamlayıp, 6 yaşından gün almış kişilerin ilköğretim çağına girdiğine ilişkin bir hüküm bulunduğunu anımsattı.
Bu konunun kanun Meclis'e geldiğinden beri tartışıldığını belirten Zararsız, 60-72 ay meselesinin şu anda kendilerini en çok meşgul eden konu olduğunu ifade etti.
Okullara kayıtların otomatik yapıldığını anımsatan Zararsız, adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre o yıl itibariyle kayıt olması gereken bütün çocukların kaydını sistemin yaptığını belirtti.
İlköğretime, 72 aydan büyük olanların her şekilde kayıt olacağını vurgulayan Zararsız, şöyle devam etti:
''Ama 60-72 yaş grubundaki çocuklar için bir hazırlık içerisindeyiz, bu konuda kesin karar verilmedi. Sayın Bakan açıklamalarında da 60-66 ay, 60-67 ay arasında bulunanların velilerin izni ve çocuğun bedensel gelişimine göre kayıt yapılabilmesi gibi bir ihtimale dayalı olarak çalışma yapıldığını söyledi. 67 veya 68 aydan büyük çocukların ise mutlaka kaydının olacağına ilişkin bir açıklama yaptı. Biz de o çerçevede, o çağda ne kadar nüfus var, onun ne kadarı 60-66 veya 67 ay arasında, ne kadarı 67, 68-72 ay arasında onu belirlemeye çalışıyoruz.''
Nüfus Vatandaşlık İşleri ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile bunu belirlemeye çalıştıklarını anlatan Zararsız, ''Bu şu açıdan önemli, eğer belli bir aşaması velisinin isteğine bırakılıp, belli bir aşaması zorunlu olursa ne kadar öğrenci fazladan gelecek. Bunu bizim bilmemiz gerekiyor. Okullarda şube sayısını buna göre artırmamız gerekiyor. Yok tamamı gelecekse o belli, 1 milyon 250 bin civarında yeni ilave öğrenci gelecek'' diye konuştu.
Zararsız, bu konuda genelge hazırlığı içerisinde olduklarını bildirerek, bütün valiliklere, il milli eğitim müdürlüklerine duyuru yapacaklarını kaydetti.
''5, 6, 7 ve 8. sınıftakiler isterlerse mevcut okullarında kalabilecek''
İlkokul, ortaokul ve liselerin ayrı ayrı binalarda olacağını belirten Zararsız, şöyle devam etti:
''Kanunda geçici bir maddemiz var, '5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okuyan öğrenciler mevcut okullarında öğrenimlerini tamamlar' diye. Bunun ikisini telif edici bir düzenleme yapmamız gerekiyor. Burada 5, 6, 7 ve 8. sınıfta okuyan öğrenciler isterlerse mevcut okullarında öğrenimlerine devam edebilirler. Ama o fiili olarak devam etmekte olduğu okulun öğrencisi olmaya devam edecek, resmi olarak ise ortaokul öğrencisi olacak. Bu ayırma işini de biz hemen bu sene itibariyle yapmak durumundayız. İşte burada, yoğun bir çalışma gerekiyor.''
İl milli eğitim müdürleriyle yaptığı toplantıyı hatırlatan Zararsız, şunları kaydetti:
''Bazı talimatlar vermiştim. Bütün illerinizde, ilçelerinizde ve köylerinizdeki ilköğretim okullarınızı eğitim bölgelerine göre yeniden bir masaya yatıracaksınız. Mesela aynı mahalledeki ilköğretim okulunun bir tanesini ilkokul olarak, diğerini ortaokul olarak ayıracaksınız. Eğitim bölgesini birazcık genişletip, ilkokul olarak ayırdığınız ilkokula hangi bölgeden çocukların geleceğini, ortaokul olarak ayırdığınız ortaokula hangi bölgeden çocukların geleceğini belirleyeceksiniz demiştim. Çalışmalar neredeyse 20 gündür devam ediyor.''
''Köylerde kapatılan okullar açılacak mı'' sorusu üzerine Zararsız, ''O, şartlara göre olacak. Şimdi köylerde kapatılan okullardaki temel kapatma kriteri, yeterli öğrenci olmaması. Bu düzenlemeyle birden bire o köyde yeterli sayıda öğrenci olacak diye bir durum söz konusu değil'' dedi.
''İkili eğitim artacak''
Zararsız, ilköğretim 1, 2, 3, 4. sınıflarda öğrenci sayısını esas almak ve bu sınıflarda 10 veya altında öğrenci kalmışsa onları taşıma kapsamına almak durumunda olduklarını belirterek, 10'nun üzerinde öğrenci varsa o okuldaki eğitimin devam edeceğini söyledi. Taşıma merkezlerini arttırma imkanının olduğunu ifade eden Zararsız, ''Çünkü artık bu sene 8. sınıf bitiren öğrenci, 'eğitime ara verdim' diyemeyecek. Otomatik olarak liseye kayıt olacak'' diye konuştu.
Liseye, merkezi sınavla ve sınavla öğrenci almayan okullara yerleşme şeklinde, iki tür kayıt olduğunu anımsatan Zararsız, şunları kaydetti:
''Seviye Belirleme Sınavlarına göre yerleştirme yapıldıktan sonra geriye kalan bütün 8. sınıf öğrencilerin tercihlerini almak durumundayız. Orada 'ben seni otomatik olarak liseye, meslek lisesine kayıt ediyorum' diyemeyiz. Dolayısıyla lise 1'lerde bu sene ciddi manada öğrenci artışı meydana gelecek. Geçen sene ilköğretimi bitirip de liseye başlayan öğrenciler toplam öğrenci sayısının yüzde 85'ine ulaşmıştı, yüzde 15 açığımız vardı.''
Zararsız, ''İlkokullarla ortaokulların bina olarak ayrışması meselesi fiziki olarak zor değil mi'' sorusunu şöyle yanıtladı:
''Bunun mümkün olduğu yerler de olmadığı yerler de var. Büyükşehirlerde bu biraz daha kolay, aynı mahallede birden fazla ilköğretim okulları var. Ama yerleşim yeri küçüldükçe, birden fazla ilkokul olmayan yerler var. Orada da düşüncemiz şu, ortaokul öğrencileri öğrencileri sabahçı, ilkokul öğrencileri de öğlenci olarak devam edecekler. İkili eğitime geçeceğiz birçok yerde. İkili eğitim birazcık daha artacak.
Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde yatırım bütçemiz ciddi manada artacak, hem ortaokulu hem lise düzeyindeki okul planlamasını yapmak suretiyle bu açığı kapatmaya çalışacağız. 2-3 sene içerisinde bu açık rahat kapatılır. Burada sıkıntı çıkacağını sanmıyorum.''
''Daha hafif bir müfredat''
Zararsız, bir taraftan müfredat çalışmalarının da devam ettiğini belirterek, anasınıfıyla birinci sınıf müfredatının harmanlanmasıyla elde edilmiş daha hafif bir müfredatın, birinci sınıflarda uygulanması için çalışıldığını söyledi.
''İlköğretim birinci sınıfta farklı yaş gruplarındaki öğrenciler aynı mı, ayrı mı sınıflarda olacak'' sorusu üzerine Zararsız, ''Fiilen ayırmak çok gerekli değil. Ayırmaya engel de yok mecburiyet de yok'' yanıtını verdi.
''Bu sene ilkokul birinci sınıflarda, lise birinci sınıflarda şube sayımız artacak'' diyen Zararsız, bunun bir sıkışmaya yol açacağını ancak bir kaç yıl içerisinde normal hale dönüşebileceğini söyledi.
Dünya ülkelerindeki haftalık ders saatlerine bakıldığında Türkiye'nin birçok ülkeden daha iyi durumda olduğunu ifade eden Zararsız, ''Lüksemburg birinci sınıfta bir yıl içerisinde bin 8 saat ders yapıyor, Türkiye ise 720 saat ders yapıyor'' dedi.
Müfredatın sürekli yenilendiğine işaret eden Zararsız, acil olarak birinci sınıf müfredatının üzerinde çalışılması gerektiğini, bunun için yoğunlaşıldığını kaydetti.
''Seçmeli dersler lisedeki alanlara göre gruplandırılacak''
Mevcut seçmeli dersleri de gözden geçirdiklerini anlatan Zararsız, lisedeki alanlara göre seçmeli derslerin gruplandırılacağını söyledi.
Yeni konulan seçmeli dersler ''Kur'an-ı Kerim'' ve ''Hz. Peygamberimizin Hayatı'' için de müfredat çalışmalarının yapıldığını anlatan Zararsız, ''Bakanlar Kurulu'nun kanunun uygulamasını erteleme yetkisini kullanması, bizim hazır olduğumuz alanlarda uygulamanın başlatılmasına engel değil'' diye konuştu.
Kanunun vatandaş tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için il ve ilçe görevlilerin gerekli açıklamaları yapabileceğini aktaran Zararsız, bakanlığın ''Alo İletişim Hattı''nın da bu konuda devreye sokulabileceğini söyledi.
''5. sınıftaki sınıf öğretmenlerini orada kullanacağız''
''Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasıyla öğretmen ihtiyacı yaşanacağı'' tartışmalarına da yanıt veren Zararsız, kamuoyunda 5. sınıftaki sınıf öğretmenleri üzerinde sıklıkla durulduğunu söyledi.
Zararsız, ''Bu sene ilkokul birinci sınıfa başlayacak öğrenci sayısı çok ciddi artacağından şube sayımız artacak. Biz, 5. sınıftaki sınıf öğretmenlerini orada kullanacağız. Orada bir öğretmen açığı olacak diye bir şey söz konusu olamaz'' dedi.
Emin Zararsız, şunları kaydetti:
''Branş öğretmenlerinde bir miktar açığımız olacak. Sınıf öğretmenlerinde herhangi bir sıkıntımız olmayacak. Yeni konulan seçmeli dersler dolayısıyla Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı dersleriyle ilgili açık meydana gelecek. Bunların hepsi hemen önümüzdeki yıl kapatılması zorunlu bir açık da değil, mevcut sistem içerisinde norm fazlası öğretmenlerimiz var onların değerlendirilmesi gerekecek. Bazı derslerin örneğin Kur'an-ı Kerim dersi gibi, bu derslere Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine giren öğretmenlerimiz var, İmam Hatip Liselerinde meslek liselerine giren öğretmenlerimiz var, onların bu dersi verme imkânını kullanacağız.''
Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 10:42
Gösterim: 3442
Radikal Yazarı Oral Çalışlar’ın bugünkü yazısı.
Japonya'daki eğitim sisteminde Türkiye'dekine benzer yarışmacı bir mantık var.
Okullarda sınavlar dönemine girildi. Dikkatlerimiz yeniden ‘sınav gerginliği’ne yöneldi. Gerçekten çocuklarımızı ölümcül bir yarışın içine mi sokuyoruz? Eğitimdeki bu gerginlik bizim toplumumuza mı özgü? Bu yarıştan bir kalite çıkıyor mu?
Bizim evin sınav uzmanı Reşat’a (Çalışlar) sordum. Her zamanki araştırmacı tutumuyla, bize benzeyen bir durumda olan Uzakdoğu ülkelerine ilişkin bilgiler topladı. Japonya’da da ‘Türkiye’ye özgü’ tartışmalar söz konusu. Sınav stresi, dershane, öğrenciler arası yarış gibi alanlarda sorunları olan ülkenin yalnızca Türkiye olmadığı görülüyor.
‘Kyoiku mama’lar
Japonya’daki sistemde Türkiye’dekine benzer yarışmacı bir mantık var. ‘Juku’ adı verilen dershanelere, öğrencilerin (Japonya’nın bölgesine göre oranlar değişkenlik gösteriyor) yüzde 25 ile yüzde 80 arasındaki bir oranı gidiyor.
Japonlar, devletin eğitim anlayışından pek memnun değil. Dershanelerin devletin verdiği eğitimden daha fonksiyonel olduğunu düşünenler çoğunlukta. Dershane alanında sanayileşmiş kurumlardan başka, sınavlara hazırlık işini çok daha küçük boyutta yapan (örneğin toplu özel ders grupları gibi) insanlar da var. Bu açıdan da durum bizdekiyle benzerlik gösteriyor.
Japonya’da yarış bizdekinden daha erken yaşta başlıyor. 3-4 yaşındaki çocukların belirli anaokullarına yerleştirilmesi durumunda sınavda avantaj sağlayabilecekleri düşünülüyor.
Japoncada ‘Kyoiku mama’ diye bir kavram var. Bu kavram, çocuğunu sınavlara hazırlayan, aşırı hırslı anneleri tanımlıyor (Bunu Amerika’daki ‘helikopter ana-babalar’ın bir versiyonu olarak da görebiliriz).
1970’li yılların Japonya’sına ‘kyoiku mama’lar ve intihar eden öğrenciler damga vurmuş. 16 yaşındaki bir kız kendini yakmış. Bir profesörün 16 yaşındaki çocuğu, kendisine sürekli ders çalışmasını söyleyen büyükannesini bıçaklamış. 17 yaşındaki bir kız ise intihar mektubunda köpeğine şunları yazmış: “Okula gitmediğin için seni kıskanıyorum.”
O günden bugüne bütün tepkilere rağmen sistemde köklü bir değişikliğe gidilmemiş. Japonya, 2002 yılında, bu gerilime son verebilmek amacıyla (dershaneleri kapatmak veya sınavı kaldırmak yerine) okullardaki ders programlarını hafifletmeyi tercih etmiş. Ders müfredatı yüzde 30 oranda azaltılmış. Bu uygulamayla öğrencilerin sınavlara hazırlanmak için daha fazla zamana sahip olmaları sağlanmış.
Kore, Tayland, Peru gibi birçok ülkede benzer bir tablo söz konusu... Güney Kore’nin başkenti Seul’ün il milli eğitim müdürlüğüne kayıtlı 25 bin dershaneden söz ediliyor. Bunların 6 bini Seul’ün tek bir bölgesinde yoğunlaşmış. Seul’deki ‘dershaneciliğin Mekkesi’ olarak da tanımlanan Daechi-Dong Mahallesi’nde, dershane patlaması nedeniyle emlak fiyatları da çok büyük bir yükseliş göstermiş. Almanlar da Uzakdoğu dershane sisteminin ülkeye sızması endişesi içindeler.
Hong Kong’da dershanecilik yılda 3.6 milyar dolarlık bir sektör. Dershanelerin popüler öğretmenlerinin fotoğrafları şehrin anacaddelerindeki ışıklı billboard’lara asılıyor. Sınav ve dershane sisteminin kirli yüzünü konu alan bir film, çok yüksek izlenme oranlarına ulaşmış.
Uzakdoğu’daki ekonomik büyüme mucizesinin de bu sert rekabetçi sınav sistemiyle ilişkisinin olduğu söylenebilir.
Kalitede gerilerdeyiz
Dershane sisteminin belli benzerlikler taşıması başka, eğitim sisteminin kalitesi başka. Dünyadaki üniversitelerin akademik önem listesine baktım. Uzakdoğu ülkelerindeki üniversiteler, dünya üniversite sıralamasında en başlarda yer almasalar bile, ilk 100 üniversite içinde 6 Japon, 3 Hong Kong ve 2 Güney Kore Üniversitesi yer alıyor.
Bunca strese neden olan Türkiye üniversiteleri ise ilk 300’ün içinde yok. Ancak 350’nci sıradan sonra Türkiye’den Bilkent, İstanbul Teknik, İstanbul Üniversitesi, Koç Üniversitesi gibi üniversiteleri görebiliyoruz...
Listede bu kadar gerilerde olan Türkiye üniversiteleri için verilen ‘ölümüne kavga’ ilginç değil mi?
(Oral Çalışlar-radikal)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Radikal Yazarı Oral Çalışlar’ın bugünkü yazısı.
Japonya'daki eğitim sisteminde Türkiye'dekine benzer yarışmacı bir mantık var.
Okullarda sınavlar dönemine girildi. Dikkatlerimiz yeniden ‘sınav gerginliği’ne yöneldi. Gerçekten çocuklarımızı ölümcül bir yarışın içine mi sokuyoruz? Eğitimdeki bu gerginlik bizim toplumumuza mı özgü? Bu yarıştan bir kalite çıkıyor mu?
Bizim evin sınav uzmanı Reşat’a (Çalışlar) sordum. Her zamanki araştırmacı tutumuyla, bize benzeyen bir durumda olan Uzakdoğu ülkelerine ilişkin bilgiler topladı. Japonya’da da ‘Türkiye’ye özgü’ tartışmalar söz konusu. Sınav stresi, dershane, öğrenciler arası yarış gibi alanlarda sorunları olan ülkenin yalnızca Türkiye olmadığı görülüyor.
‘Kyoiku mama’lar
Japonya’daki sistemde Türkiye’dekine benzer yarışmacı bir mantık var. ‘Juku’ adı verilen dershanelere, öğrencilerin (Japonya’nın bölgesine göre oranlar değişkenlik gösteriyor) yüzde 25 ile yüzde 80 arasındaki bir oranı gidiyor.
Japonlar, devletin eğitim anlayışından pek memnun değil. Dershanelerin devletin verdiği eğitimden daha fonksiyonel olduğunu düşünenler çoğunlukta. Dershane alanında sanayileşmiş kurumlardan başka, sınavlara hazırlık işini çok daha küçük boyutta yapan (örneğin toplu özel ders grupları gibi) insanlar da var. Bu açıdan da durum bizdekiyle benzerlik gösteriyor.
Japonya’da yarış bizdekinden daha erken yaşta başlıyor. 3-4 yaşındaki çocukların belirli anaokullarına yerleştirilmesi durumunda sınavda avantaj sağlayabilecekleri düşünülüyor.
Japoncada ‘Kyoiku mama’ diye bir kavram var. Bu kavram, çocuğunu sınavlara hazırlayan, aşırı hırslı anneleri tanımlıyor (Bunu Amerika’daki ‘helikopter ana-babalar’ın bir versiyonu olarak da görebiliriz).
1970’li yılların Japonya’sına ‘kyoiku mama’lar ve intihar eden öğrenciler damga vurmuş. 16 yaşındaki bir kız kendini yakmış. Bir profesörün 16 yaşındaki çocuğu, kendisine sürekli ders çalışmasını söyleyen büyükannesini bıçaklamış. 17 yaşındaki bir kız ise intihar mektubunda köpeğine şunları yazmış: “Okula gitmediğin için seni kıskanıyorum.”
O günden bugüne bütün tepkilere rağmen sistemde köklü bir değişikliğe gidilmemiş. Japonya, 2002 yılında, bu gerilime son verebilmek amacıyla (dershaneleri kapatmak veya sınavı kaldırmak yerine) okullardaki ders programlarını hafifletmeyi tercih etmiş. Ders müfredatı yüzde 30 oranda azaltılmış. Bu uygulamayla öğrencilerin sınavlara hazırlanmak için daha fazla zamana sahip olmaları sağlanmış.
Kore, Tayland, Peru gibi birçok ülkede benzer bir tablo söz konusu... Güney Kore’nin başkenti Seul’ün il milli eğitim müdürlüğüne kayıtlı 25 bin dershaneden söz ediliyor. Bunların 6 bini Seul’ün tek bir bölgesinde yoğunlaşmış. Seul’deki ‘dershaneciliğin Mekkesi’ olarak da tanımlanan Daechi-Dong Mahallesi’nde, dershane patlaması nedeniyle emlak fiyatları da çok büyük bir yükseliş göstermiş. Almanlar da Uzakdoğu dershane sisteminin ülkeye sızması endişesi içindeler.
Hong Kong’da dershanecilik yılda 3.6 milyar dolarlık bir sektör. Dershanelerin popüler öğretmenlerinin fotoğrafları şehrin anacaddelerindeki ışıklı billboard’lara asılıyor. Sınav ve dershane sisteminin kirli yüzünü konu alan bir film, çok yüksek izlenme oranlarına ulaşmış.
Uzakdoğu’daki ekonomik büyüme mucizesinin de bu sert rekabetçi sınav sistemiyle ilişkisinin olduğu söylenebilir.
Kalitede gerilerdeyiz
Dershane sisteminin belli benzerlikler taşıması başka, eğitim sisteminin kalitesi başka. Dünyadaki üniversitelerin akademik önem listesine baktım. Uzakdoğu ülkelerindeki üniversiteler, dünya üniversite sıralamasında en başlarda yer almasalar bile, ilk 100 üniversite içinde 6 Japon, 3 Hong Kong ve 2 Güney Kore Üniversitesi yer alıyor.
Bunca strese neden olan Türkiye üniversiteleri ise ilk 300’ün içinde yok. Ancak 350’nci sıradan sonra Türkiye’den Bilkent, İstanbul Teknik, İstanbul Üniversitesi, Koç Üniversitesi gibi üniversiteleri görebiliyoruz...
Listede bu kadar gerilerde olan Türkiye üniversiteleri için verilen ‘ölümüne kavga’ ilginç değil mi?
(Oral Çalışlar-radikal)
Son Güncelleme: Cuma, 13 Nisan 2012 09:55
Gösterim: 1914