Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
İzmir Üniversitesi Rektörlüğünün yanı sıra İzmir Üniversiteleri Platformu Dönem Başkanlığı görevini de sürdüren Prof. Dr. Kayhan Erciyeş’in üçüncü kitabı, Alzheimer, diyabet ve kanser hastalıklarının genetik analizine ışık tutacak. Prof. Dr. Erciyeş’in kitabı dünyaca ünlü Springer Yayınevi tarafından basıldı.
İzmir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kayhan Erciyeş’in üçüncü kitabı “Biyoinformatik için Dağıtılmış ve Sıralı Algoritmalar”, dünyanın en itibarlı yayınevlerinden biri olan Almanya merkezli Springer Yayınevi tarafından basıldı. Yüksek lisans ve doktora derecesinde verdiği eğitimlerin yanı sıra İzmir Üniversiteleri Platformu dönem başkanlığı görevini de devam ettiren Rektör Erciyeş’in son kitabı, Alzheimer, diyabet ve kanser hastalıklarının genetik analizine ışık tutacak algoritmalar konularını da işliyor.
Gelecekteki çalışmalar için başlangıç noktası
Prof. Dr. Kayhan Erciyeş son çalışmasında, DNA ve protein sekanslarının analizi ve ayrıca protein ağlarının analizi için kullanılan algoritmaların açıklanması konularını işliyor. Algoritmaların yüksek boyuttaki verileri işlemek için paralel hale getirilmesi konusuna da değinen çalışma, DNA ve protein sekans analizi ve protein ağ analizini aynı kitapta buluşturan çok az örnekten biri olma özelliğini taşıyor ve ayrıca 15 kadar yeni paralel algoritma öneriyor. Bu algoritmalar da bu konuda çalışmaya başlayacak araştırmacılar tarafından başlangıç noktası olarak alınıp geliştirilebilir bir özellik taşıyor.
Hastalık genlerinin oluşturduğu ağlar analiz edilecek
Tüm idari görevlerinin yanı sıra akademik çalışmalarını aksatmamaya özen gösterdiğini belirten Prof. Dr. Kayhan Erciyeş, özellikle tıp alanında gelişen teknolojinin insan genomunu çözümlemesi, hastalık genlerinin oluşturduğu ağların analiz edilmesi, Alzheimer, diyabet ve kanser gibi karmaşık hastalıkların daha iyi anlaşılabilmesi ve uygun ilaç tedavilerinin geliştirilmesi yolunda atılan önemli adımlardan biri olan çalışması hakkında şunları söyledi:
“Mutasyona uğramış genler mutasyona uğramış protein oluşturabiliyor ve birçok durumda hastalıklara sebep oluyor. Bu genlerin DNA’da bulunması, mutasyona uğramış proteinlerin oluşturdukları ağ kümelerini bulmak, tekrar eden DNA sekans örüntüleri ki bunların da Alzheimer, diyabet ve kanser türlerinde arttığı gözlenmiş, organizmalar arasında genetik ilişkilerin bulunması hastalıkların yayılma tandansını tahmin etmekte kullanılıyor ve bu konudaki algoritmalar da kitapta işleniyor.”
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
İzmir Üniversitesi Rektörlüğünün yanı sıra İzmir Üniversiteleri Platformu Dönem Başkanlığı görevini de sürdüren Prof. Dr. Kayhan Erciyeş’in üçüncü kitabı, Alzheimer, diyabet ve kanser hastalıklarının genetik analizine ışık tutacak. Prof. Dr. Erciyeş’in kitabı dünyaca ünlü Springer Yayınevi tarafından basıldı.
İzmir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kayhan Erciyeş’in üçüncü kitabı “Biyoinformatik için Dağıtılmış ve Sıralı Algoritmalar”, dünyanın en itibarlı yayınevlerinden biri olan Almanya merkezli Springer Yayınevi tarafından basıldı. Yüksek lisans ve doktora derecesinde verdiği eğitimlerin yanı sıra İzmir Üniversiteleri Platformu dönem başkanlığı görevini de devam ettiren Rektör Erciyeş’in son kitabı, Alzheimer, diyabet ve kanser hastalıklarının genetik analizine ışık tutacak algoritmalar konularını da işliyor.
Gelecekteki çalışmalar için başlangıç noktası
Prof. Dr. Kayhan Erciyeş son çalışmasında, DNA ve protein sekanslarının analizi ve ayrıca protein ağlarının analizi için kullanılan algoritmaların açıklanması konularını işliyor. Algoritmaların yüksek boyuttaki verileri işlemek için paralel hale getirilmesi konusuna da değinen çalışma, DNA ve protein sekans analizi ve protein ağ analizini aynı kitapta buluşturan çok az örnekten biri olma özelliğini taşıyor ve ayrıca 15 kadar yeni paralel algoritma öneriyor. Bu algoritmalar da bu konuda çalışmaya başlayacak araştırmacılar tarafından başlangıç noktası olarak alınıp geliştirilebilir bir özellik taşıyor.
Hastalık genlerinin oluşturduğu ağlar analiz edilecek
Tüm idari görevlerinin yanı sıra akademik çalışmalarını aksatmamaya özen gösterdiğini belirten Prof. Dr. Kayhan Erciyeş, özellikle tıp alanında gelişen teknolojinin insan genomunu çözümlemesi, hastalık genlerinin oluşturduğu ağların analiz edilmesi, Alzheimer, diyabet ve kanser gibi karmaşık hastalıkların daha iyi anlaşılabilmesi ve uygun ilaç tedavilerinin geliştirilmesi yolunda atılan önemli adımlardan biri olan çalışması hakkında şunları söyledi:
“Mutasyona uğramış genler mutasyona uğramış protein oluşturabiliyor ve birçok durumda hastalıklara sebep oluyor. Bu genlerin DNA’da bulunması, mutasyona uğramış proteinlerin oluşturdukları ağ kümelerini bulmak, tekrar eden DNA sekans örüntüleri ki bunların da Alzheimer, diyabet ve kanser türlerinde arttığı gözlenmiş, organizmalar arasında genetik ilişkilerin bulunması hastalıkların yayılma tandansını tahmin etmekte kullanılıyor ve bu konudaki algoritmalar da kitapta işleniyor.”
Son Güncelleme: Salı, 16 Şubat 2016 11:16
Gösterim: 1943
Plato MYO Çocuk Gelişimi Programı, öğrencilerine sağladığı uluslararası eğitim standartlarının yanı sıra; mezun olan öğrencilerine de başarılı bir iş hayatının kapılarını aralıyor.
Türkiye’de ön lisans düzeyinde yabancı dilde eğitim veren tek çocuk gelişimi programına sahip olan Plato MYO, bu bölümü tercih eden öğrencilerine Türkçe ve İngilizce seçenekli olarak öğrenim tercihi de sunuyor.
“Medya”, “Tasarım”, “Teknoloji”, “İletişim” ve “Sağlık” alanlarında nitelikli insan yetiştirme amacıyla eğitimlerini sürdüren Plato Meslek Yüksekokulu, alanında uzman isimlerin bir araya geldiği “Çocuk Gelişimi” bölümüyle öğrencilerine yurt dışında eğitimin kapılarını aralıyor. Türkiye’de ön lisans düzeyinde yabancı dilde eğitim veren tek çocuk gelişimi programı olma özelliğiyle ön plana çıkan Plato MYO Çocuk Gelişimi Programı, öğrencilerinin yurt içinin yanı sıra yurt dışındaki eğitimlerini de destekliyor.
İngilizce bölüm programlarının bir avantajı olarak, öğrencilerinin yurt dışında eğitimlerine katkı sağlayabilecek etkinliklere burs kazanarak katılabildiklerini açıklayan Plato MYO Çocuk Gelişimi Program Başkanı Erdem Tüfekçi; “Örneğin, Fullbright Bursu ile 2013 – 2014 yılında iki öğrencimiz, 2015 – 2016’da yine iki farklı öğrencimiz Amerika’da eğitim alma ve uygulama gözlemi yapma hakkı elde edebildiler. Bu burslardan ağırlıklı olarak eğitim dili İngilizce olan programlardaki ön lisans öğrencilerimiz faydalanabiliyor. İstanbul’da Avrupa ve Anadolu Yakası’nda, Bursa, Adana ve Ankara’da olmak üzere toplam 4 ilde 5 kampüs ile eğitim seçeneğinin yanı sıra; eğitim dilinin İngilizce ve Türkçe seçenekli dersler olması, öğrencilere bölüm ile ilgili tercih hakkı tanıyor” dedi. Çocuk gelişimi bölümündeki akademisyen kadrosunun da Türkçe ve İngilizce programlarda yer alan iki farklı kadrodan oluştuğunu belirten Tüfekçi, her iki programda da genellikle eğitim fakültelerinin okul öncesi eğitimi, ilköğretim eğitimi gibi alan mezunları ile psikoloji alanları mezunlarından oluştuğunu söyledi.
Çocuk Gelişimi Bölümü Mezunlarının İş Fırsatları
Çocuk gelişimi ön lisans programlarını bu yıla kadar ağırlıklı olarak tercih eden öğrencilerin, meslek lisesinde ilgili alanının eğitimini almış öğrencilerden oluştuğunu söyleyen Tüfekçi, geçen yıldan itibaren, meslek lisesinden gelmeyen öğrencilerin de YGS aracılığıyla programlarına kayıt olduğunu ve yoğun bir ilgi gösterdiklerini belirtti. Böylece çocuk gelişimi ön lisans programına yerleşen öğrencilerin; meslek lisesi çocuk gelişimi bölümlerinden mezun olanlar ile alan dışından gelenlerden oluşan karma bir öğrenci profili oluşturduğunun altını çizen Tüfekçi, “Bölümden mezun olduktan sonra sahip olunabilecek geniş iş olanakları nedeniyle, ilerleyen zamanlarda programa ilginin daha da artacağını düşünüyoruz. Bu programlardan mezun olan öğrenciler; okul öncesi eğitim kurumları, özel eğitim merkezleri, oyun grupları, risk altındaki çocuklar, bireysel eğitim ve nitelikli çocuk bakımı gibi geniş bir yelpazede iş bulabilme şansına sahipler. Mezunlar özellikle anaokullarında, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde aranan elemanlar oluyorlar. Çalışma alanının genişliği de mezunlara ilgi ve istekleri doğrultusunda bir uygulama alanı seçme şansı tanıyor” diye konuştu.
Medya, Tasarım, Teknoloji, İletişim, Sağlık alanlarında toplam 25 bölümde 28 programla eğitim veren Plato Meslek Yüksekokulu, birinci öğretim yanında 21 programda ikinci öğretim imkanı sunarken, 3 programda da İngilizce eğitim imkanı sunuyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Plato MYO Çocuk Gelişimi Programı, öğrencilerine sağladığı uluslararası eğitim standartlarının yanı sıra; mezun olan öğrencilerine de başarılı bir iş hayatının kapılarını aralıyor.
Türkiye’de ön lisans düzeyinde yabancı dilde eğitim veren tek çocuk gelişimi programına sahip olan Plato MYO, bu bölümü tercih eden öğrencilerine Türkçe ve İngilizce seçenekli olarak öğrenim tercihi de sunuyor.
“Medya”, “Tasarım”, “Teknoloji”, “İletişim” ve “Sağlık” alanlarında nitelikli insan yetiştirme amacıyla eğitimlerini sürdüren Plato Meslek Yüksekokulu, alanında uzman isimlerin bir araya geldiği “Çocuk Gelişimi” bölümüyle öğrencilerine yurt dışında eğitimin kapılarını aralıyor. Türkiye’de ön lisans düzeyinde yabancı dilde eğitim veren tek çocuk gelişimi programı olma özelliğiyle ön plana çıkan Plato MYO Çocuk Gelişimi Programı, öğrencilerinin yurt içinin yanı sıra yurt dışındaki eğitimlerini de destekliyor.
İngilizce bölüm programlarının bir avantajı olarak, öğrencilerinin yurt dışında eğitimlerine katkı sağlayabilecek etkinliklere burs kazanarak katılabildiklerini açıklayan Plato MYO Çocuk Gelişimi Program Başkanı Erdem Tüfekçi; “Örneğin, Fullbright Bursu ile 2013 – 2014 yılında iki öğrencimiz, 2015 – 2016’da yine iki farklı öğrencimiz Amerika’da eğitim alma ve uygulama gözlemi yapma hakkı elde edebildiler. Bu burslardan ağırlıklı olarak eğitim dili İngilizce olan programlardaki ön lisans öğrencilerimiz faydalanabiliyor. İstanbul’da Avrupa ve Anadolu Yakası’nda, Bursa, Adana ve Ankara’da olmak üzere toplam 4 ilde 5 kampüs ile eğitim seçeneğinin yanı sıra; eğitim dilinin İngilizce ve Türkçe seçenekli dersler olması, öğrencilere bölüm ile ilgili tercih hakkı tanıyor” dedi. Çocuk gelişimi bölümündeki akademisyen kadrosunun da Türkçe ve İngilizce programlarda yer alan iki farklı kadrodan oluştuğunu belirten Tüfekçi, her iki programda da genellikle eğitim fakültelerinin okul öncesi eğitimi, ilköğretim eğitimi gibi alan mezunları ile psikoloji alanları mezunlarından oluştuğunu söyledi.
Çocuk Gelişimi Bölümü Mezunlarının İş Fırsatları
Çocuk gelişimi ön lisans programlarını bu yıla kadar ağırlıklı olarak tercih eden öğrencilerin, meslek lisesinde ilgili alanının eğitimini almış öğrencilerden oluştuğunu söyleyen Tüfekçi, geçen yıldan itibaren, meslek lisesinden gelmeyen öğrencilerin de YGS aracılığıyla programlarına kayıt olduğunu ve yoğun bir ilgi gösterdiklerini belirtti. Böylece çocuk gelişimi ön lisans programına yerleşen öğrencilerin; meslek lisesi çocuk gelişimi bölümlerinden mezun olanlar ile alan dışından gelenlerden oluşan karma bir öğrenci profili oluşturduğunun altını çizen Tüfekçi, “Bölümden mezun olduktan sonra sahip olunabilecek geniş iş olanakları nedeniyle, ilerleyen zamanlarda programa ilginin daha da artacağını düşünüyoruz. Bu programlardan mezun olan öğrenciler; okul öncesi eğitim kurumları, özel eğitim merkezleri, oyun grupları, risk altındaki çocuklar, bireysel eğitim ve nitelikli çocuk bakımı gibi geniş bir yelpazede iş bulabilme şansına sahipler. Mezunlar özellikle anaokullarında, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde aranan elemanlar oluyorlar. Çalışma alanının genişliği de mezunlara ilgi ve istekleri doğrultusunda bir uygulama alanı seçme şansı tanıyor” diye konuştu.
Medya, Tasarım, Teknoloji, İletişim, Sağlık alanlarında toplam 25 bölümde 28 programla eğitim veren Plato Meslek Yüksekokulu, birinci öğretim yanında 21 programda ikinci öğretim imkanı sunarken, 3 programda da İngilizce eğitim imkanı sunuyor.
Son Güncelleme: Pazartesi, 15 Şubat 2016 10:36
Gösterim: 1305
Doğal yaşamın hızla yok olduğu günümüzde bitki, böcek ve hayvan türlerinin izinsiz olarak toplanması ve yurtdışına çıkarılarak biyokaçakçılığa maruz kalması biyoçeşitliliği ve ekosistemi tehdit eden önemli unsurlar arasında yer alıyor.Doğadan bitki, böcek ve hayvanların izinsiz olarak toplanması ve yurtdışına çıkarılması olarak tanımlanan biyokaçakçılığın doğaya ve ekosisteme olan etkilerini İÜ Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Vedat Beşkardeş değerlendirdi.
Yrd. Doç. Dr. Vedat Beşkardeş, günümüz dünyasında şehirlerin ve sanayinin büyüyerek doğal alanları ve ormanları tahrip etmesi sonucu birçok türün yok olma riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek canlıların çeşitli amaçlarla doğadan toplanması ve yurtdışına izinsiz götürülmesinin de biyolojik çeşitliliğe olumsuz etkilerinin bulunabileceğini, hatta nadir, endemik bitki ve hayvan türlerinin neslini tehlikeye atabileceğini söyledi.
“Özellikle Endemik Türlerin Nesli Tehlike Altında”
Biyokaçakçılığın doğaya olan etkisine değinen Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Biyokaçakçılık bazı nesli tehlike altında olan türlerin yok olmasına neden olabilir. Özellikle bizim farkında olmadan yok edeceğimiz bir tür belki şu anda çözümünü bulamadığımız birçok hastalığa karşı önümüzdeki yıllarda umut kaynağı olabilir. Maalesef bunun farkında değiliz. Bu insanlar açısından baktığımız taraf. Ekosistem açısından baktığımızda ise ciddi tahribat yapıyoruz. Son 100 yılda yok ettiği tür sayısı doğada şu ana kadar doğal yollardan yok olan tür sayısından 1000 kat daha fazla” dedi. Nadir ve endemik türlere dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, bu türlerin biyokaçakçılığa maruz kalmasının nesillerini tehlikeye attığına vurgu yaptı.
“Biyokaçakçılığa Karşı Bilinçlenmeli”
Birçok bitki ve hayvan türü tıbbi amaçlarla, bilimsel çalışmalar için kaçırıldığı gibi koleksiyonerler tarafından hobi amacıyla veya ticari amaçlı gelir sağlamak için de kaçırılabiliyor.
Biyokaçakçılığın tespit edilebilmesinin kolay olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, kırsalda yaşayan insanların ve muhtarların dikkatli olması gerektiğini söyledi. Özellikle yurtdışına götürülürken küçük canlılar X-Ray cihazlarında fark edilemiyor. Gümrüklerde de dikkatli olmak gerekiyor. Katıldıkları konferanslarda bu konunun üzerinde durduklarını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Bilinçlendirme çalışmalarına devam edeceğiz, insanları bilinçlendirmemiz gerekiyor. Her gittiğimiz yerde izinsiz toplamanın yasak olduğunu, yurtdışına kaçırılma ihtimalinin olduğunu insanlara mutlaka anlatmamız gerekiyor” diyerek mücadele etmede bilinçlenmenin önemine değindi.
Türkiye’nin biyoçeşitliliği açısından taşıdığı değere vurgu yapan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Türkiye şu açıdan önemli: Türkiye’de yaklaşık 10 bin bitki taksonu bulunuyor ve bunun üçte biri endemik. Türkiye, Avrupa-Sibirya, İran-Turan ve Akdeniz fitocoğrafik bölgelerinin birleştiği noktada olduğu için biyoçeşitliliği de fazla. Bu çeşitlilik hayvan türlerine de yansıyor” dedi.
En Çok Böcek ve Kelebek Türleri Kaçırılıyor
Biyokaçakçılığa en çok maruz kalan canlı türü böcek ve kelebek türleri, daha sonra bitkiler, kuşlar, sürüngenler, kurbağalar ve yumuşakçalar geliyor. Bunların yanında tıbbi alanlarda kullanılan omurgasız hayvanlardan sülük, salyangozlar ve akrepler en çok kaçırılan türlerden. Kuşlarda şahin, doğan gibi en çok yırtıcı türlerde rastlanıyor kaçakçılık olayları. Memeli türlerde kaçırma söz konusu olmazken bu türler, tıbbi deneyler amacıyla kan alma gibi durumlara maruz kalabiliyorlar.
Yakın dönemde medyaya konu olan Gergadan Böceğini hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Çok para ediyor diye millet toplamaya başlamıştı. Bu da bir biyokaçakçılık örneğidir. Hiç ortada yokken birden basına geldi ve toplanmaya başlandı. Para olarak hiçbir değeri yoktu, satılabilecek bir şey değildi” diye konuştu.
Biyokaçakçılığın ekonomik yönüne de değinen Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Bugün dünya üzerinde biyokaçakçılıkta dönen para miktarı yaklaşık 30 milyar-100 milyar dolar arasında tahmin ediliyor. Tabi bunun içinde yasadışı olarak gergedan boynuzu ve fildişi avcılığı ve kaplumbağa kabuklarının alınıp satılması, yasadışı balık avcılığı, yasadışı ormancılık faaliyetleri dâhil. Bizim ülkemize gelince; ülkemize ait olan bitki ve hayvan türleri izinsiz olarak yurtdışına çıkarıldıktan sonra kaçıran kişi, elde ettiği gelirden herhangi bir pay ödememekte ve o türü kendisi yetiştirmeye başladıysa veya üretiyorsa da size, kazandığından herhangi bir telif ücreti ödemiyor. İşte bu da ülkenin milli servetinin çalınması anlamına geliyor” dedi.
Mücadele 2013 Yılında Başladı
Bitki ve hayvan türleriyle ilgili yasal bir şekilde çalışmak içinse Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nden izin alınması gerekiyor. Biyokaçakçılıkla mücadele konusunda Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Jandarma, Kolluk Kuvvetleri ve muhtarlar birlikte çalışıyor. Biyokaçakçılıkla ilgili suçların hukuki boyutunda ise Kabahatler Kanunu’na bakılıyor ve cezai işlemlerinde de Orman Kanunu, Çevre Kanunu, Kara Avcılığı Kanunu’nda belirtilen fiillere göre para cezası uygulanıyor. Bunun dışında herhangi bir yaptırım bulunmuyor. Ayrıca biyokaçakçılık fiilini işleyen kişi veya kişiler yurtdışına gittikten sonra herhangi bir cezayı da ödemeyebiliyorlar. Bu cezaların tahsilatı için Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün çalışmaları bulunuyor.
Biyokaçakçılıkla mücadele ülkemizde ilk olarak 2013 yılında Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından başlatıldı. Biyokaçakçılıkla Mücadele Projesi kapsamında Biyokaçakçılıkla Mücadele Rehberi yayınlandı. Bu kapsamda 2015 yılı içinde düzenlenen konferansları anlatan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, İstanbul, Kırklareli, Düzce ve Bolu’da Biyokaçakçılıkla Mücadele Çalıştaylarına İÜ Orman Fakültesi Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Zeynel Arslangündoğdu, Doç. Dr. Devrim Elvan, Doç. Dr. Erdem Hızal ve Öğr. Gör. Ergün Bacak ile katıldıklarını, toplantılarda omurgasız ve omurgalı hayvanların biyokaçakçılığa nasıl maruz kaldıklarının ve biyokaçakçılığa karşı alınması gereken önlemlerin konuşulduğu ve mevzuat yönüyle de konunun tartışıldığını; toplantılara katılan kamu kurumları ve STK temsilcilerini, muhtarları ve öğrencileri bilgilendirdiklerini söyledi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Doğal yaşamın hızla yok olduğu günümüzde bitki, böcek ve hayvan türlerinin izinsiz olarak toplanması ve yurtdışına çıkarılarak biyokaçakçılığa maruz kalması biyoçeşitliliği ve ekosistemi tehdit eden önemli unsurlar arasında yer alıyor.Doğadan bitki, böcek ve hayvanların izinsiz olarak toplanması ve yurtdışına çıkarılması olarak tanımlanan biyokaçakçılığın doğaya ve ekosisteme olan etkilerini İÜ Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Vedat Beşkardeş değerlendirdi.
Yrd. Doç. Dr. Vedat Beşkardeş, günümüz dünyasında şehirlerin ve sanayinin büyüyerek doğal alanları ve ormanları tahrip etmesi sonucu birçok türün yok olma riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek canlıların çeşitli amaçlarla doğadan toplanması ve yurtdışına izinsiz götürülmesinin de biyolojik çeşitliliğe olumsuz etkilerinin bulunabileceğini, hatta nadir, endemik bitki ve hayvan türlerinin neslini tehlikeye atabileceğini söyledi.
“Özellikle Endemik Türlerin Nesli Tehlike Altında”
Biyokaçakçılığın doğaya olan etkisine değinen Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Biyokaçakçılık bazı nesli tehlike altında olan türlerin yok olmasına neden olabilir. Özellikle bizim farkında olmadan yok edeceğimiz bir tür belki şu anda çözümünü bulamadığımız birçok hastalığa karşı önümüzdeki yıllarda umut kaynağı olabilir. Maalesef bunun farkında değiliz. Bu insanlar açısından baktığımız taraf. Ekosistem açısından baktığımızda ise ciddi tahribat yapıyoruz. Son 100 yılda yok ettiği tür sayısı doğada şu ana kadar doğal yollardan yok olan tür sayısından 1000 kat daha fazla” dedi. Nadir ve endemik türlere dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, bu türlerin biyokaçakçılığa maruz kalmasının nesillerini tehlikeye attığına vurgu yaptı.
“Biyokaçakçılığa Karşı Bilinçlenmeli”
Birçok bitki ve hayvan türü tıbbi amaçlarla, bilimsel çalışmalar için kaçırıldığı gibi koleksiyonerler tarafından hobi amacıyla veya ticari amaçlı gelir sağlamak için de kaçırılabiliyor.
Biyokaçakçılığın tespit edilebilmesinin kolay olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, kırsalda yaşayan insanların ve muhtarların dikkatli olması gerektiğini söyledi. Özellikle yurtdışına götürülürken küçük canlılar X-Ray cihazlarında fark edilemiyor. Gümrüklerde de dikkatli olmak gerekiyor. Katıldıkları konferanslarda bu konunun üzerinde durduklarını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Bilinçlendirme çalışmalarına devam edeceğiz, insanları bilinçlendirmemiz gerekiyor. Her gittiğimiz yerde izinsiz toplamanın yasak olduğunu, yurtdışına kaçırılma ihtimalinin olduğunu insanlara mutlaka anlatmamız gerekiyor” diyerek mücadele etmede bilinçlenmenin önemine değindi.
Türkiye’nin biyoçeşitliliği açısından taşıdığı değere vurgu yapan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Türkiye şu açıdan önemli: Türkiye’de yaklaşık 10 bin bitki taksonu bulunuyor ve bunun üçte biri endemik. Türkiye, Avrupa-Sibirya, İran-Turan ve Akdeniz fitocoğrafik bölgelerinin birleştiği noktada olduğu için biyoçeşitliliği de fazla. Bu çeşitlilik hayvan türlerine de yansıyor” dedi.
En Çok Böcek ve Kelebek Türleri Kaçırılıyor
Biyokaçakçılığa en çok maruz kalan canlı türü böcek ve kelebek türleri, daha sonra bitkiler, kuşlar, sürüngenler, kurbağalar ve yumuşakçalar geliyor. Bunların yanında tıbbi alanlarda kullanılan omurgasız hayvanlardan sülük, salyangozlar ve akrepler en çok kaçırılan türlerden. Kuşlarda şahin, doğan gibi en çok yırtıcı türlerde rastlanıyor kaçakçılık olayları. Memeli türlerde kaçırma söz konusu olmazken bu türler, tıbbi deneyler amacıyla kan alma gibi durumlara maruz kalabiliyorlar.
Yakın dönemde medyaya konu olan Gergadan Böceğini hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Çok para ediyor diye millet toplamaya başlamıştı. Bu da bir biyokaçakçılık örneğidir. Hiç ortada yokken birden basına geldi ve toplanmaya başlandı. Para olarak hiçbir değeri yoktu, satılabilecek bir şey değildi” diye konuştu.
Biyokaçakçılığın ekonomik yönüne de değinen Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Bugün dünya üzerinde biyokaçakçılıkta dönen para miktarı yaklaşık 30 milyar-100 milyar dolar arasında tahmin ediliyor. Tabi bunun içinde yasadışı olarak gergedan boynuzu ve fildişi avcılığı ve kaplumbağa kabuklarının alınıp satılması, yasadışı balık avcılığı, yasadışı ormancılık faaliyetleri dâhil. Bizim ülkemize gelince; ülkemize ait olan bitki ve hayvan türleri izinsiz olarak yurtdışına çıkarıldıktan sonra kaçıran kişi, elde ettiği gelirden herhangi bir pay ödememekte ve o türü kendisi yetiştirmeye başladıysa veya üretiyorsa da size, kazandığından herhangi bir telif ücreti ödemiyor. İşte bu da ülkenin milli servetinin çalınması anlamına geliyor” dedi.
Mücadele 2013 Yılında Başladı
Bitki ve hayvan türleriyle ilgili yasal bir şekilde çalışmak içinse Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nden izin alınması gerekiyor. Biyokaçakçılıkla mücadele konusunda Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Jandarma, Kolluk Kuvvetleri ve muhtarlar birlikte çalışıyor. Biyokaçakçılıkla ilgili suçların hukuki boyutunda ise Kabahatler Kanunu’na bakılıyor ve cezai işlemlerinde de Orman Kanunu, Çevre Kanunu, Kara Avcılığı Kanunu’nda belirtilen fiillere göre para cezası uygulanıyor. Bunun dışında herhangi bir yaptırım bulunmuyor. Ayrıca biyokaçakçılık fiilini işleyen kişi veya kişiler yurtdışına gittikten sonra herhangi bir cezayı da ödemeyebiliyorlar. Bu cezaların tahsilatı için Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün çalışmaları bulunuyor.
Biyokaçakçılıkla mücadele ülkemizde ilk olarak 2013 yılında Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından başlatıldı. Biyokaçakçılıkla Mücadele Projesi kapsamında Biyokaçakçılıkla Mücadele Rehberi yayınlandı. Bu kapsamda 2015 yılı içinde düzenlenen konferansları anlatan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, İstanbul, Kırklareli, Düzce ve Bolu’da Biyokaçakçılıkla Mücadele Çalıştaylarına İÜ Orman Fakültesi Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Zeynel Arslangündoğdu, Doç. Dr. Devrim Elvan, Doç. Dr. Erdem Hızal ve Öğr. Gör. Ergün Bacak ile katıldıklarını, toplantılarda omurgasız ve omurgalı hayvanların biyokaçakçılığa nasıl maruz kaldıklarının ve biyokaçakçılığa karşı alınması gereken önlemlerin konuşulduğu ve mevzuat yönüyle de konunun tartışıldığını; toplantılara katılan kamu kurumları ve STK temsilcilerini, muhtarları ve öğrencileri bilgilendirdiklerini söyledi.
Son Güncelleme: Perşembe, 11 Şubat 2016 17:53
Gösterim: 1315
İYTE öğrencileri, Teknopark İzmir'de kurdukları şirket bünyesinde internet sitelerinin "tek tıkla" mobil versiyona dönüşümünü sağlayan yazılım geliştirdi.
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) öğrencilerinin, Teknopark İzmir'de kurdukları şirket bünyesinde internet sitelerinin "tek tıkla" mobil versiyona dönüşümünü sağlayan yazılım geliştirdikleri bildirildi. İYTE'den yapılan yazılı açıklamaya göre, İYTE Elektrik-Elektronik Mühendisliği öğrencileri Edip Enes Çakır ve Ali Göksel Bektaş tarafından kurulan Simenty, kendi internet şirketini kurmak isteyen girişimciler ile şirketler, yatırımcılar ve profesyonelleri bir araya getirmeyi amaçlayan pazar yeri Etohum’a bu yıl başvuru yapan yaklaşık 2 bin 500 girişim arasından seçildi.
Ali Göksel Bektaş, Simenty'nin böylece Etohum'un bu yıl yatırım yapacağı girişimler arasında yerini aldığını belirterek, "Etohum, Türkiye’deki en büyük kuluçka merkezleri ve hızlandırıcı oluşumlarından bir tanesi ve bu oluşumda yer almak, Simenty’nin büyüyebilmesi için çok iyi bir fırsat" dedi.
Geliştirdikleri yazılımın TÜrkiye'de ilk olduğunu aktaran Bektaş, şunları kaydetti:
"Geliştirdiğimiz uygulama, masaüstü için tasarlanan internet sayfalarının, otomatik olarak mobil cihazlara uyumlu versiyonlarının oluşturmasını sağlıyor. Geleneksel internet sayfalarını mobil çağa ayak uyduran, bu siteleri görsel olarak çekici ve mobil ziyaretçiler için kullanımı kolay hale sokan Simenty’nin anında gerçekleşen çevirme süreci ile internet siteleri, hazır temalar kullanılmadan tamamen mobil versiyona dönüştürülüyor."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
İYTE öğrencileri, Teknopark İzmir'de kurdukları şirket bünyesinde internet sitelerinin "tek tıkla" mobil versiyona dönüşümünü sağlayan yazılım geliştirdi.
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) öğrencilerinin, Teknopark İzmir'de kurdukları şirket bünyesinde internet sitelerinin "tek tıkla" mobil versiyona dönüşümünü sağlayan yazılım geliştirdikleri bildirildi. İYTE'den yapılan yazılı açıklamaya göre, İYTE Elektrik-Elektronik Mühendisliği öğrencileri Edip Enes Çakır ve Ali Göksel Bektaş tarafından kurulan Simenty, kendi internet şirketini kurmak isteyen girişimciler ile şirketler, yatırımcılar ve profesyonelleri bir araya getirmeyi amaçlayan pazar yeri Etohum’a bu yıl başvuru yapan yaklaşık 2 bin 500 girişim arasından seçildi.
Ali Göksel Bektaş, Simenty'nin böylece Etohum'un bu yıl yatırım yapacağı girişimler arasında yerini aldığını belirterek, "Etohum, Türkiye’deki en büyük kuluçka merkezleri ve hızlandırıcı oluşumlarından bir tanesi ve bu oluşumda yer almak, Simenty’nin büyüyebilmesi için çok iyi bir fırsat" dedi.
Geliştirdikleri yazılımın TÜrkiye'de ilk olduğunu aktaran Bektaş, şunları kaydetti:
"Geliştirdiğimiz uygulama, masaüstü için tasarlanan internet sayfalarının, otomatik olarak mobil cihazlara uyumlu versiyonlarının oluşturmasını sağlıyor. Geleneksel internet sayfalarını mobil çağa ayak uyduran, bu siteleri görsel olarak çekici ve mobil ziyaretçiler için kullanımı kolay hale sokan Simenty’nin anında gerçekleşen çevirme süreci ile internet siteleri, hazır temalar kullanılmadan tamamen mobil versiyona dönüştürülüyor."
Son Güncelleme: Cuma, 12 Şubat 2016 15:08
Gösterim: 992
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından düzenlenen Uluslararası Öğrenci Temini toplantısında, şu anda 110 bin olan uluslararası öğrenci sayısının 2023’te 250 bine çıkmasının hedeflendiği açıklandı.
Uluslararası Öğrenci Temini toplantısı, DEİK ile Üniversitelerarası Kurul işbirliğinde Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) konferans salonunda gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan DEİK Eğitim Ekonomisi İş Konseyi (EEİK) Başkanı Mustafa Aydın, son 10 yıl içerisinde yapılan atılımlar ve gerçekleştirilen faaliyetlerle uluslararası öğrencilerin sadece eğitime değil aynı zamanda ekonomiye de çok ciddi katkıda bulunduğunu belirterek, "Ülkemizde eğitim alan öğrenciler ülkelerine döndükten sonra tıpkı fahri büyükelçilerimiz gibi bizi orada kültürel olarak da temsil etmektedir. 2011’de DEİK bünyesinde Eğitim Ekonomisi İş Konseyi diye bir konsey kurduk. Bu konseyin temel amacı, dünyanın dört bir tarafından ülkemize uluslararası öğrenci getirmek, bu öğrencilerin ülke ekonomimize katkı sağlamalarına vesile olmaktır" diye konuştu. Aydın, uluslararası öğrencilerin aynı zamanda Türkiye’nin diğer ülkelerde tanıtımına da katkıları olacağına vurgu yaptı.
- Uluslararası öğrenci sayısı 110 bine ulaştı
Aydın, 2010’da bu konsey kurulduğunda uluslararası öğrenci sayısının 30 bin civarında olduğunu, şu anda bu sayısının 110 bine ulaştığını aktardı. Aydın, “2023 yılında bu rakamın 250 bin olmasını öngörüyoruz. Bu program Erasmus programından farklı. Erasmus programı hem kısa süreli hem de aynı olanaklar sağlanmıyor ancak bu çalışmaların temel esası en az beş yıl süreyle öğrencinin burada eğitim almasıdır. Programa katılacak öğrencilerde aranacak kriterleri bizler değil öğrencileri gönderecek üniversitelerin kendiri belirliyor” dedi.
Toplantıya ÜAK Başkanı Prof. Dr. Mahmut Özer ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan da katıldı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından düzenlenen Uluslararası Öğrenci Temini toplantısında, şu anda 110 bin olan uluslararası öğrenci sayısının 2023’te 250 bine çıkmasının hedeflendiği açıklandı.
Uluslararası Öğrenci Temini toplantısı, DEİK ile Üniversitelerarası Kurul işbirliğinde Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) konferans salonunda gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan DEİK Eğitim Ekonomisi İş Konseyi (EEİK) Başkanı Mustafa Aydın, son 10 yıl içerisinde yapılan atılımlar ve gerçekleştirilen faaliyetlerle uluslararası öğrencilerin sadece eğitime değil aynı zamanda ekonomiye de çok ciddi katkıda bulunduğunu belirterek, "Ülkemizde eğitim alan öğrenciler ülkelerine döndükten sonra tıpkı fahri büyükelçilerimiz gibi bizi orada kültürel olarak da temsil etmektedir. 2011’de DEİK bünyesinde Eğitim Ekonomisi İş Konseyi diye bir konsey kurduk. Bu konseyin temel amacı, dünyanın dört bir tarafından ülkemize uluslararası öğrenci getirmek, bu öğrencilerin ülke ekonomimize katkı sağlamalarına vesile olmaktır" diye konuştu. Aydın, uluslararası öğrencilerin aynı zamanda Türkiye’nin diğer ülkelerde tanıtımına da katkıları olacağına vurgu yaptı.
- Uluslararası öğrenci sayısı 110 bine ulaştı
Aydın, 2010’da bu konsey kurulduğunda uluslararası öğrenci sayısının 30 bin civarında olduğunu, şu anda bu sayısının 110 bine ulaştığını aktardı. Aydın, “2023 yılında bu rakamın 250 bin olmasını öngörüyoruz. Bu program Erasmus programından farklı. Erasmus programı hem kısa süreli hem de aynı olanaklar sağlanmıyor ancak bu çalışmaların temel esası en az beş yıl süreyle öğrencinin burada eğitim almasıdır. Programa katılacak öğrencilerde aranacak kriterleri bizler değil öğrencileri gönderecek üniversitelerin kendiri belirliyor” dedi.
Toplantıya ÜAK Başkanı Prof. Dr. Mahmut Özer ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan da katıldı.
Son Güncelleme: Perşembe, 11 Şubat 2016 11:26
Gösterim: 1207