Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

ODTÜ'de Göktürk-2 uydusunun fırlatılması törenleri sırasında hem sevindirici hem de üzücü olayların yaşandığını ifade eden Şahin, ''Biri uzaya uydu atar, diğeri de slogan atar” dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, genel merkez teşkilatınca Pelemir Otel'de düzenlenen teşkilat içi eğitim programında yaptığı konuşmada ODTÜ'de Göktürk-2 uydusunun fırlatılması törenleri sırasında hem sevindirici hem de üzücü olayların yaşandığını ifade etti. Şahin, hedeflerinin ''uyduları kendi merkezlerimizden uzaya gönderebilmek'' olduğunu, buna yönelik çalışmaların devam ettiğini söyledi.

''İnşallah 8-10 yıl içerisinde kendi uydumuzu kendi topraklarımızdan uzaya göndereceğiz'' diyen Şahin, gelecek süreçte 17 yeni uyduyu gökyüzüne gönderme planlarının olduğıunu bununla ilgili çalışmaların devam ettiğini bildirdi.

Şahin, Göktürk-2 uydusunun fırlatılması törenleri sırasında ODTÜ'de yapılan protesto eyleminin öğrencilere yakışmadığını dile getirerek, siyasi partilerin bu durumu istismar etmesinden büyük üzüntü duyduklarını kaydetti.

''Özellikle ana muhalefet partisinin bu öğrenci olaylarına destek vermesi, bunların arkalarını sıvazlaması üzücü'' ifadesini kullanan Şahin, ''Bunlar bir öğrenci hareketi değildir. Bu yapılanlar Türkiye'de vesayet rejiminden demokrasiye geçişle ilgili tarihi adımlar attığımız şu dönemde hala vesayet özlemi içerisinde olanların son direnişlerinin provasıdır ama asla hedeflerine ulaşamayacaklar'' diye konuştu.

''Biri uzaya uydu atar, diğeri de slogan atar''

Şahin, ''Vesayet özlemcilerinin'' darbeye zemin hazırlamak için hep gençleri kullandığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:

''12 Mart'ta, 12 Eylül 1980'de gençlerimizi 'sağcı' ve 'solcu' diye gruba ayırdılar. Aynı silahla sabah sağcı genci, akşam da solcu genci vurdular. Şimdi de ellerinde sadece iki silahları kaldı. Birincisi terör örgütü, diğeri de 'Üniversitede acaba gençleri örgütleyip bir hareket başlatabilir, bir kaosa yol açabilir miyiz'dir. Onlara buradan sesleniyorum, 'Köprünün altından çok sular geçti, beyhude çırpınmayın.''

Bazı toplantılarda gençlerin, ''Mustafa Kemal'in askerleriyiz'' diye bağırdıklarını belirten Şahin, bunun kendisine İstanbul İmam Hatip Okulu'nda öğretilen ''Atatürk'ten Son Mektup'' şiirini hatırlattığını anlatarak, ''Siz beni hala anlayamadınız/Ve anlamayacaksınız çağlarca da/Hep tutturmuş 'Yıl 1919, Mayıs'ın 19'u' diyorsunuz/Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz/Mustafa Kemal'i anlamak bu değil/Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil/Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı-/Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı-'' dizesini okudu.

Şahin, ''İşte biz uzaya Atatürk ismini yazdık. Onlar sadece sıradan askerler. AK Parti ile CHP arasındaki fark biri uzaya uydu atar, diğeri de slogan atar'' dedi.

> ‘Biri uzaya uydu atar, diğeri de slogan atar’

ODTÜ'de Göktürk-2 uydusunun fırlatılması törenleri sırasında hem sevindirici hem de üzücü olayların yaşandığını ifade eden Şahin, ''Biri uzaya uydu atar, diğeri de slogan atar” dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, genel merkez teşkilatınca Pelemir Otel'de düzenlenen teşkilat içi eğitim programında yaptığı konuşmada ODTÜ'de Göktürk-2 uydusunun fırlatılması törenleri sırasında hem sevindirici hem de üzücü olayların yaşandığını ifade etti. Şahin, hedeflerinin ''uyduları kendi merkezlerimizden uzaya gönderebilmek'' olduğunu, buna yönelik çalışmaların devam ettiğini söyledi.

''İnşallah 8-10 yıl içerisinde kendi uydumuzu kendi topraklarımızdan uzaya göndereceğiz'' diyen Şahin, gelecek süreçte 17 yeni uyduyu gökyüzüne gönderme planlarının olduğıunu bununla ilgili çalışmaların devam ettiğini bildirdi.

Şahin, Göktürk-2 uydusunun fırlatılması törenleri sırasında ODTÜ'de yapılan protesto eyleminin öğrencilere yakışmadığını dile getirerek, siyasi partilerin bu durumu istismar etmesinden büyük üzüntü duyduklarını kaydetti.

''Özellikle ana muhalefet partisinin bu öğrenci olaylarına destek vermesi, bunların arkalarını sıvazlaması üzücü'' ifadesini kullanan Şahin, ''Bunlar bir öğrenci hareketi değildir. Bu yapılanlar Türkiye'de vesayet rejiminden demokrasiye geçişle ilgili tarihi adımlar attığımız şu dönemde hala vesayet özlemi içerisinde olanların son direnişlerinin provasıdır ama asla hedeflerine ulaşamayacaklar'' diye konuştu.

''Biri uzaya uydu atar, diğeri de slogan atar''

Şahin, ''Vesayet özlemcilerinin'' darbeye zemin hazırlamak için hep gençleri kullandığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:

''12 Mart'ta, 12 Eylül 1980'de gençlerimizi 'sağcı' ve 'solcu' diye gruba ayırdılar. Aynı silahla sabah sağcı genci, akşam da solcu genci vurdular. Şimdi de ellerinde sadece iki silahları kaldı. Birincisi terör örgütü, diğeri de 'Üniversitede acaba gençleri örgütleyip bir hareket başlatabilir, bir kaosa yol açabilir miyiz'dir. Onlara buradan sesleniyorum, 'Köprünün altından çok sular geçti, beyhude çırpınmayın.''

Bazı toplantılarda gençlerin, ''Mustafa Kemal'in askerleriyiz'' diye bağırdıklarını belirten Şahin, bunun kendisine İstanbul İmam Hatip Okulu'nda öğretilen ''Atatürk'ten Son Mektup'' şiirini hatırlattığını anlatarak, ''Siz beni hala anlayamadınız/Ve anlamayacaksınız çağlarca da/Hep tutturmuş 'Yıl 1919, Mayıs'ın 19'u' diyorsunuz/Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz/Mustafa Kemal'i anlamak bu değil/Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil/Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı-/Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı-'' dizesini okudu.

Şahin, ''İşte biz uzaya Atatürk ismini yazdık. Onlar sadece sıradan askerler. AK Parti ile CHP arasındaki fark biri uzaya uydu atar, diğeri de slogan atar'' dedi.

Son Güncelleme: Pazar, 30 Aralık 2012 00:23

Gösterim: 2457

Okullarda serbest kıyafet uygulamasına geçişin ardından, şimdi de okullarda mescit açılması ve namaz vakitlerinde ders yapılamaması gündeme geldi. Milli Eğitim Bakanlığı henüz bu konuda bir açıklama yapmadı fakat 35 yıldır okullarda mescit açılması ve namaz kılınmasıyla ilgili yürürlükte olan yönetmelik ortaya çıktı…

Eğitim camiası serbest kıyafetten sonra şimdi de okullarda mescit açılması konusunu tartışmaya başladı. 12 yıl zorunlu temel eğitimle birlikte öğrencilerin yaş sınırının arttığı ve isteyen öğrencinin namaz kılma hürriyetinin elinden alınamayacağını savunurken, diğer bir kesim de bunun laiklik ilkesine aykırı olduğunu iddia ediyor. 710'u imam hatip lisesi ve 730'u imam hatip ortaokulu seviyesindeki 1440 okulunda yönetmeliklere göre zorunlu olarak mescit bulunduran Bakanlık, diğer okullarda da mescit açılmasıyla ilgili talepleri konunun hassasiyeti nedeniyle temkinli karşılıyor.

Habertürk’ten Sultan Uçar’ın haberine göre,  okullarda mescit açılıp namaz kılınmasının Milli Eğitim Bakanlığı'nın halen yürürlükte olan genelgesiyle tam 35 yıldır zaten serbest olduğu ortaya çıktı. Genelgeye göre, Süleyman Demirel'in Başbakan, Nahit Menteşe'nin Milli Eğitim Bakanı olduğu 1977'de okullarda mescit açılması ve namaz kılınması serbest bırakılmış. Üstelik de, eğitimcilere namaz kılmak isteyen öğrencilere kolaylık sağlama talimatı dahi verilmiş. Habertürk'ün ulaştığı genelge hakkında Bakanlık yöneticilerinin dahi haberdar olmadığı ortaya çıktı.

YÜRÜRLÜKTE

Bakanlığın 1977'de Anayasa'ya atfen verdiği emir, 1982 Anayasası'nın 24. maddesinde de varlığını aynen koruyarak bugüne kadar geldi. Genelgeyi kimse hatırlamasa da, bir iptal genelgesi yayımlanmadığı için halen yürürlükte olduğu da kesinleşti. Yani okul yöneticileri Anayasa'nın 24'üncü maddesindeki din ve vicdan hürriyeti ile ilgili amir hükümler ve bakanlık genelgesine dayanarak okullarda mescit açabiliyor.

O GENELGE

Milli Eğitim Bakanlığı ilginç genelgeyi bundan tam 35 yıl önce yayımladı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Nahit Menteşe adına 18079 sayılı resmi yazı, 13 Aralık 1977 tarihinde Müsteşar Abdurrahman Demirtaş imzasını taşıyor. Genelge, 9 Ocak 1978 tarihli MEB Tebliğler Dergisi'nin 11 inci sayfasında da yayımlandı. "İbadet etmek isteyen öğrenciler" konulu yazıda şöyle deniliyor: "Bazı öğrenci velileri, Bakanlığımıza zaman zaman yaptıkları müracaatlarında ibadet etmek isteyen çocukları için okul müdürlüklerince gereken kolaylıkların gösterilmesini talep etmektedirler. Bilindiği gibi din ve vicdan hürriyeti, Anayasamızın 19. maddesiyle teminat altına alınmıştır. Bu itibarla Bakanlığımıza bağlı okullarda, ders saatleri dışında ibadetini yerine getirmek isteyen öğrencilere okul idarelerince mümkün olan kolaylıkların gösterilmesi gerekmektedir. Bilgi ve gereğini rica ederim."

"BİZ GENELGEYİ CEZA ALMAMAK İÇİN BULDUK"

Eğitim mevzuatı Uzmanı-24 yıllık eğitimci Ahmet Kandemir, "Türkiye'nin en iyi eğitim mevzuatı arşivine sahip isimlerinden biri olarak ben de geçmişe dönük bu konuda ne yapıldığını araştırdım. Gördüm ki, aslında yapılan tartışmalar boşunaymış. Öğretmenlik mesleğine başladığımız ilk yıllarda biz de görev yaptığımız okullarda talep üzerine mescit açmıştık. Mescit açınca bizi şikayet ettiler. Biz de dönemin MEB Nahit Menteşe'nin müsteşarının imzaladığı genelgeyi, Tebligler Dergisi'ni bulduk. Bu yazıyla soruşturmadan kurtulduğumuz gibi ceza da almadık. 1977'den günümüze ne bu genelge kaldırıldı ne de Anayasa'nın bu genelgeye dayanak yapılan din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan maddesi. Bir veli, çocuğu için okuldan mescit açılmasını talep ederse ve müdür de 1977 tarihli yürürlükteki genelgeye göre bunu sağlamazsa hem Anayasal suç işlemiş olur hem de Bakanlık emrine karşı gelmiş olur."

(habertürk)

> Okullarda mescit genelgesi zaten yürürlükte iddiası

Okullarda serbest kıyafet uygulamasına geçişin ardından, şimdi de okullarda mescit açılması ve namaz vakitlerinde ders yapılamaması gündeme geldi. Milli Eğitim Bakanlığı henüz bu konuda bir açıklama yapmadı fakat 35 yıldır okullarda mescit açılması ve namaz kılınmasıyla ilgili yürürlükte olan yönetmelik ortaya çıktı…

Eğitim camiası serbest kıyafetten sonra şimdi de okullarda mescit açılması konusunu tartışmaya başladı. 12 yıl zorunlu temel eğitimle birlikte öğrencilerin yaş sınırının arttığı ve isteyen öğrencinin namaz kılma hürriyetinin elinden alınamayacağını savunurken, diğer bir kesim de bunun laiklik ilkesine aykırı olduğunu iddia ediyor. 710'u imam hatip lisesi ve 730'u imam hatip ortaokulu seviyesindeki 1440 okulunda yönetmeliklere göre zorunlu olarak mescit bulunduran Bakanlık, diğer okullarda da mescit açılmasıyla ilgili talepleri konunun hassasiyeti nedeniyle temkinli karşılıyor.

Habertürk’ten Sultan Uçar’ın haberine göre,  okullarda mescit açılıp namaz kılınmasının Milli Eğitim Bakanlığı'nın halen yürürlükte olan genelgesiyle tam 35 yıldır zaten serbest olduğu ortaya çıktı. Genelgeye göre, Süleyman Demirel'in Başbakan, Nahit Menteşe'nin Milli Eğitim Bakanı olduğu 1977'de okullarda mescit açılması ve namaz kılınması serbest bırakılmış. Üstelik de, eğitimcilere namaz kılmak isteyen öğrencilere kolaylık sağlama talimatı dahi verilmiş. Habertürk'ün ulaştığı genelge hakkında Bakanlık yöneticilerinin dahi haberdar olmadığı ortaya çıktı.

YÜRÜRLÜKTE

Bakanlığın 1977'de Anayasa'ya atfen verdiği emir, 1982 Anayasası'nın 24. maddesinde de varlığını aynen koruyarak bugüne kadar geldi. Genelgeyi kimse hatırlamasa da, bir iptal genelgesi yayımlanmadığı için halen yürürlükte olduğu da kesinleşti. Yani okul yöneticileri Anayasa'nın 24'üncü maddesindeki din ve vicdan hürriyeti ile ilgili amir hükümler ve bakanlık genelgesine dayanarak okullarda mescit açabiliyor.

O GENELGE

Milli Eğitim Bakanlığı ilginç genelgeyi bundan tam 35 yıl önce yayımladı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Nahit Menteşe adına 18079 sayılı resmi yazı, 13 Aralık 1977 tarihinde Müsteşar Abdurrahman Demirtaş imzasını taşıyor. Genelge, 9 Ocak 1978 tarihli MEB Tebliğler Dergisi'nin 11 inci sayfasında da yayımlandı. "İbadet etmek isteyen öğrenciler" konulu yazıda şöyle deniliyor: "Bazı öğrenci velileri, Bakanlığımıza zaman zaman yaptıkları müracaatlarında ibadet etmek isteyen çocukları için okul müdürlüklerince gereken kolaylıkların gösterilmesini talep etmektedirler. Bilindiği gibi din ve vicdan hürriyeti, Anayasamızın 19. maddesiyle teminat altına alınmıştır. Bu itibarla Bakanlığımıza bağlı okullarda, ders saatleri dışında ibadetini yerine getirmek isteyen öğrencilere okul idarelerince mümkün olan kolaylıkların gösterilmesi gerekmektedir. Bilgi ve gereğini rica ederim."

"BİZ GENELGEYİ CEZA ALMAMAK İÇİN BULDUK"

Eğitim mevzuatı Uzmanı-24 yıllık eğitimci Ahmet Kandemir, "Türkiye'nin en iyi eğitim mevzuatı arşivine sahip isimlerinden biri olarak ben de geçmişe dönük bu konuda ne yapıldığını araştırdım. Gördüm ki, aslında yapılan tartışmalar boşunaymış. Öğretmenlik mesleğine başladığımız ilk yıllarda biz de görev yaptığımız okullarda talep üzerine mescit açmıştık. Mescit açınca bizi şikayet ettiler. Biz de dönemin MEB Nahit Menteşe'nin müsteşarının imzaladığı genelgeyi, Tebligler Dergisi'ni bulduk. Bu yazıyla soruşturmadan kurtulduğumuz gibi ceza da almadık. 1977'den günümüze ne bu genelge kaldırıldı ne de Anayasa'nın bu genelgeye dayanak yapılan din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan maddesi. Bir veli, çocuğu için okuldan mescit açılmasını talep ederse ve müdür de 1977 tarihli yürürlükteki genelgeye göre bunu sağlamazsa hem Anayasal suç işlemiş olur hem de Bakanlık emrine karşı gelmiş olur."

(habertürk)

Son Güncelleme: Cumartesi, 29 Aralık 2012 15:03

Gösterim: 2539

Uzmanlar, erken yaşta yabancı dil öğrenilmesinin önemine dikkat çekerken, günümüzde yabancı dilin ‘öğrenilmesi’nden çok yabancı dilin ‘edinilmesi’ anlayışının öne çıktığını vurguluyorlar

Yabancı dilin çok önemli olduğu günümüzde özellikle çocuklarda dil eğitimine ağırlık veriliyor. İkinci dil eğitimi erken yaşlarda başlıyor.

Yabancı dil eğitiminin önemi gün geçtikçe artarken ebeveynler de bu konuda çocuklarını mümkün olduğu kadar erken yaşlarda ikinci dile yönlendiriyor.

NTV'de yayımlanan haberde Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Avrupa Koleji Okulları Bilim Kurulu Üyesi Dr Kamile Hamiloğlu, yabancı dil eğitimindeki önemli noktalara dikkat çekerek, “Yabancı dil eğitimine erken yaşta, doğal ya da doğala yakın ortamlarda başlanmalıdır” dedi.

Hamiloğlu sözlerine şöyle devam etti: “Yabancı dil eğitimindeki önemli noktalara dikkat çekerek, “Yabancı dil eğitimine erken yaşta, doğal ya da doğala yakın ortamlarda başlanmalıdır.”

Yabancı dilin ‘öğrenilmesi’ yerine ‘edinilmesi’ gerektiğini belirten Hamioğlu şöyle konuştu: “Yabancı dil “öğrenimi” demek yerine, doğallığı, gerçekliği ve sürekliliği ifade eden “edinimi” sözcüğünü tercih etmeğe çalışıyoruz.

Eğer bir dili, yapay bir sosyal ortamda ve herhangi bir disiplin gibi çalışarak kazanıyorsanız “öğrenmek”; daha doğal bir sosyal ortamda ve biçimde ve de pek farkında olmadan kazanıyorsanız “edinmek” anlamına gelir.

Bunu sağlamak için sınıf ortamında bile bir yabancı dilin kullanılabileceği doğala yakın ortamlar yaratarak, o dilin edinimine katkıda bulunabilirsiniz.”

Birden fazla dil öğrenilir

Hamiloğlu, ebeveynlerin çocuklarıyla birlikte, kendilerinin ya da çevrelerinin anadili olmayan bir yabancı dil ile iletişim kurmaya çalışarak onlara bu dili öğretmesinin pek mümkün olamayacağını belirtti. Bunun nedenini ise şöyle açıkladı:

“Örneğin bir Türk ebeveyn çiftin, Türkiye’de yaşarken, kendilerinin de yabancı dil olarak bildikleri İngilizce ile çocuklarıyla İngilizce konuşmaya çalışmaları çoğu kez başarısızlıkla sonuçlanır.

Çünkü çocuk ev içinde ve dışında (televizyon, akrabalar, arkadaşlar vb) her an anadili ile karşılaşmakta ve çevresindeki doğal dilin o dil olduğunu fark etmektedir.

Bu nedenle, ana babasının yapay bir dilde konuşmaya çalıştığını, yani o dilin onların kendi dili olmadığını kolaylıkla fark edebilir ve o dilde onlara karşılık vermeyi reddeder.

Çünkü çocuk öncelikle, ebeveynleri ile gerçek ve anlam boşluğu olmayan bir iletişim içinde olmak ister.

Kısacası, çocukların, dillerin yapay veya doğal bir biçimde kullanılıp kullanılmadığını gayet rahatlıkla anlayabilme yetenekleri vardır. Ancak okulda aldığı yabancı dilin, yabancı bir dil olduğunu fark eder ve o eğitime olumlu karşılık verir.

Bir çocuk, o dilin anadil olarak konuşulmadığı bir ülke de bile uygun ortamda ve yöntemle birden fazla dil edinebilir. Çocuk beyni zaten dil(leri) karıştırmadan edinmeye programlıdır, yeter ki biz dışarıdan yanlış müdahale edip bu programları karıştırmayalım.”.

> Yabancı dil öğrenilmemeli ‘edinilmeli’

Uzmanlar, erken yaşta yabancı dil öğrenilmesinin önemine dikkat çekerken, günümüzde yabancı dilin ‘öğrenilmesi’nden çok yabancı dilin ‘edinilmesi’ anlayışının öne çıktığını vurguluyorlar

Yabancı dilin çok önemli olduğu günümüzde özellikle çocuklarda dil eğitimine ağırlık veriliyor. İkinci dil eğitimi erken yaşlarda başlıyor.

Yabancı dil eğitiminin önemi gün geçtikçe artarken ebeveynler de bu konuda çocuklarını mümkün olduğu kadar erken yaşlarda ikinci dile yönlendiriyor.

NTV'de yayımlanan haberde Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Avrupa Koleji Okulları Bilim Kurulu Üyesi Dr Kamile Hamiloğlu, yabancı dil eğitimindeki önemli noktalara dikkat çekerek, “Yabancı dil eğitimine erken yaşta, doğal ya da doğala yakın ortamlarda başlanmalıdır” dedi.

Hamiloğlu sözlerine şöyle devam etti: “Yabancı dil eğitimindeki önemli noktalara dikkat çekerek, “Yabancı dil eğitimine erken yaşta, doğal ya da doğala yakın ortamlarda başlanmalıdır.”

Yabancı dilin ‘öğrenilmesi’ yerine ‘edinilmesi’ gerektiğini belirten Hamioğlu şöyle konuştu: “Yabancı dil “öğrenimi” demek yerine, doğallığı, gerçekliği ve sürekliliği ifade eden “edinimi” sözcüğünü tercih etmeğe çalışıyoruz.

Eğer bir dili, yapay bir sosyal ortamda ve herhangi bir disiplin gibi çalışarak kazanıyorsanız “öğrenmek”; daha doğal bir sosyal ortamda ve biçimde ve de pek farkında olmadan kazanıyorsanız “edinmek” anlamına gelir.

Bunu sağlamak için sınıf ortamında bile bir yabancı dilin kullanılabileceği doğala yakın ortamlar yaratarak, o dilin edinimine katkıda bulunabilirsiniz.”

Birden fazla dil öğrenilir

Hamiloğlu, ebeveynlerin çocuklarıyla birlikte, kendilerinin ya da çevrelerinin anadili olmayan bir yabancı dil ile iletişim kurmaya çalışarak onlara bu dili öğretmesinin pek mümkün olamayacağını belirtti. Bunun nedenini ise şöyle açıkladı:

“Örneğin bir Türk ebeveyn çiftin, Türkiye’de yaşarken, kendilerinin de yabancı dil olarak bildikleri İngilizce ile çocuklarıyla İngilizce konuşmaya çalışmaları çoğu kez başarısızlıkla sonuçlanır.

Çünkü çocuk ev içinde ve dışında (televizyon, akrabalar, arkadaşlar vb) her an anadili ile karşılaşmakta ve çevresindeki doğal dilin o dil olduğunu fark etmektedir.

Bu nedenle, ana babasının yapay bir dilde konuşmaya çalıştığını, yani o dilin onların kendi dili olmadığını kolaylıkla fark edebilir ve o dilde onlara karşılık vermeyi reddeder.

Çünkü çocuk öncelikle, ebeveynleri ile gerçek ve anlam boşluğu olmayan bir iletişim içinde olmak ister.

Kısacası, çocukların, dillerin yapay veya doğal bir biçimde kullanılıp kullanılmadığını gayet rahatlıkla anlayabilme yetenekleri vardır. Ancak okulda aldığı yabancı dilin, yabancı bir dil olduğunu fark eder ve o eğitime olumlu karşılık verir.

Bir çocuk, o dilin anadil olarak konuşulmadığı bir ülke de bile uygun ortamda ve yöntemle birden fazla dil edinebilir. Çocuk beyni zaten dil(leri) karıştırmadan edinmeye programlıdır, yeter ki biz dışarıdan yanlış müdahale edip bu programları karıştırmayalım.”.

Son Güncelleme: Pazar, 30 Aralık 2012 00:18

Gösterim: 2239

YÖK binasında önceki gün açıklama yaparak ODTÜ’yü kınayan Türkiye Öğrenci Konseyi Başkanı Nihat Buğra Ağaoğlu, aynı zamanda Sağlık Bakanlığı müşaviri. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı’nda doktora yapan Ağaoğlu, “Devlet memuru olmam, öğrenci konseyi başkanı olmama engel değil. Hatta tam tersi avantaj bile teşkil ediyor” dedi.

TÜRKİYE Öğrenci Konseyi, “Jaguarlı başkan yardımcısı”ndan sonra şimdi de “Bakan müşaviri başkan” ile gündeme geldi. ODTÜ’deki olayların ardından öğrencileri suçlayan açıklamalar yapan Türkiye Öğrenci Konseyi Başkanı Nihat Buğra Ağaoğlu (27), 6 Eylül’den beri sağlık bakanlığı müşaviri olarak görev yapıyor.

3 YILDA GELEN MÜŞAVİRLİK

2011 yılında, o dönem adı Ulusal Öğrenci Konseyi olan kurumda başkan yardımcısı ve Bilkent Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Alper Yasin Altınel, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, öğrenci temsilcilerine verdiği öğle yemeğine Jaguar marka otomobiliyle gittiği için tartışılmıştı. Altınel, üniversiteden mezun olduktan sonra bu görevini bırakmıştı. Konseyin başkanlığını yürüten Ağaoğlu ise 2009’da Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Ağaoğlu, 3 yıl içinde çeşitli kademelerde görev yaptığı Sağlık Bakanlığı’nda müşavirliğe kadar yükseldi. Ağaoğlu, 2009 Eylül’ünde İstanbul Sultanbeyli Sağlık Bakanlığı Manolya Sağlık Ocağı’nda pratisyen hekim olarak meslek hayatına başladı. Nisan 2010’a gelindiğinde Ağaoğlu, Sağlık Bakanlığı Sultanbeyli Sağlık Grup Başkanlığı’nda Başkan Yardımcısı–Başkan Vekilliği görevini üstlendi. Ağaoğlu’nun 2009-2010 yılları arasındaki görevi ise İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü İl Döner Sermaye Komisyon Üyeliği oldu. Ağaoğlu, Ağustos 2011’de İstanbul İl Özel İdaresi Ağız ve Diş Hastalıkları Hastanesi’nde Başhekim Yardımcılığı’na getirildi. Aralık 2011’den bu yana Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Üniversite Sağlık Projeleri’nde yöneticilik görevini üstlenen Ağaoğlu, 3 yılın sonunda bakan müşavirliğine kadar yükselmeyi başardı.

DOKTORA ÖĞRENCİSİ BAŞKAN

Ağaoğlu, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı’nda doktora yaptığı için öğrenci sıfatıyla 2011’de Marmara Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanlığı’na seçildi. Ağaoğlu, 2011’den bu yana da YÖK’e bağlı Türkiye Öğrenci Konsey Başkanlığı görevini yürütüyor. Ağaoğlu, müşavir olarak görev yapmasının, öğrenci temsilcisi olmasında hiçbir engel teşkil etmediğini savunarak, “Tıp doktoruyum, aynı zamanda da müşavirim. Gayet normal. Marmara Üniversitesi Öğrenci Konsey Başkanı’yken de devlet memuruydum. Açıklama yapmamı gerektirecek bir durum yok. Devlet memuru olmam bu görevi yapmamda da engel teşkil etmiyor. Ben zaten bundan önce de sürekli yönetici ve idareci olarak görev yaptım” dedi.

AVANTAJ SAĞLIYOR

Ağaoğlu, “Devlet memurluğu ile öğrencileri temsil eden konseyin başkanlığını bir arada yürütmek, üniversitelerin özgürlüğü ve özerkliği açısından bir engel teşkil etmiyor mu?” sorusuna da, “Hayır hiçbir engel yok. Hatta tam tersi avantaj bile teşkil ediyor” yanıtını verdi.

4+4+4 TEŞEKKÜRÜ

Ağaoğlu, kamuoyunda uzun süre tartışma yaratan 4+4+4 12 yıllık zorunlu eğitim sitemine geçiş yasasının kabul edilmesinin ardından da Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmişti. Ağaoğlu, Twitter hesabından, “Sayın Başbakanımızla görüştük. Yeni 4+4+4 eğitim sistemi için teşekkür ettik ve faaliyetlerimizden bahsettik” demişti.

ODTÜ’yü kınamıştı

ODTÜ’deki olayların ardından önceki gün YÖK binasında açıklama yapan Ağaoğlu, ODTÜ yönetimini kınayarak, şunları söylemişti: “ODTÜ’ye gelen Başbakan bu ülkenin başbakanıdır. Onu her yerde koruyan polis bu ülkenin polisidir. Doğal olarak Başbakan’ı korumak adına bulunan polise ithamlarda bulunulması bizce anlamsızdır. Eğer oradaki öğrenciler o an polis tarafından tahrik edilmişlerse o molotofkokteyllerini bu kadar hızlı hazırlayabilen arkadaşları savunma sanayimizde destek olacak çalışmalar içinde bulunmaya davet ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bir üniversitede Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na karşı üniversiteyi savunulacak bir kale olarak gören, ilimden ve medeni bir protestonun nasıl yapılacağı bilgisinden nasibini almamış birkaç marjinal grubun üniversite öğrencilerini kesinlikle temsil etmediğini bildirmek isteriz. Sözüm ona ‘protesto özgürlüğü’ adı altında meşrulaştırmaya çalışan ve tüm bu yaşananları geri planda engellemeyerek olaylara çanak tuttuğunu düşündüğümüz ODTÜ’nün mevcut yönetimini de kınıyoruz.”

(hürriyet)

> Türkiye Öğrenci Konseyi Başkanı Bakan Müşaviri çıktı

YÖK binasında önceki gün açıklama yaparak ODTÜ’yü kınayan Türkiye Öğrenci Konseyi Başkanı Nihat Buğra Ağaoğlu, aynı zamanda Sağlık Bakanlığı müşaviri. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı’nda doktora yapan Ağaoğlu, “Devlet memuru olmam, öğrenci konseyi başkanı olmama engel değil. Hatta tam tersi avantaj bile teşkil ediyor” dedi.

TÜRKİYE Öğrenci Konseyi, “Jaguarlı başkan yardımcısı”ndan sonra şimdi de “Bakan müşaviri başkan” ile gündeme geldi. ODTÜ’deki olayların ardından öğrencileri suçlayan açıklamalar yapan Türkiye Öğrenci Konseyi Başkanı Nihat Buğra Ağaoğlu (27), 6 Eylül’den beri sağlık bakanlığı müşaviri olarak görev yapıyor.

3 YILDA GELEN MÜŞAVİRLİK

2011 yılında, o dönem adı Ulusal Öğrenci Konseyi olan kurumda başkan yardımcısı ve Bilkent Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Alper Yasin Altınel, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, öğrenci temsilcilerine verdiği öğle yemeğine Jaguar marka otomobiliyle gittiği için tartışılmıştı. Altınel, üniversiteden mezun olduktan sonra bu görevini bırakmıştı. Konseyin başkanlığını yürüten Ağaoğlu ise 2009’da Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Ağaoğlu, 3 yıl içinde çeşitli kademelerde görev yaptığı Sağlık Bakanlığı’nda müşavirliğe kadar yükseldi. Ağaoğlu, 2009 Eylül’ünde İstanbul Sultanbeyli Sağlık Bakanlığı Manolya Sağlık Ocağı’nda pratisyen hekim olarak meslek hayatına başladı. Nisan 2010’a gelindiğinde Ağaoğlu, Sağlık Bakanlığı Sultanbeyli Sağlık Grup Başkanlığı’nda Başkan Yardımcısı–Başkan Vekilliği görevini üstlendi. Ağaoğlu’nun 2009-2010 yılları arasındaki görevi ise İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü İl Döner Sermaye Komisyon Üyeliği oldu. Ağaoğlu, Ağustos 2011’de İstanbul İl Özel İdaresi Ağız ve Diş Hastalıkları Hastanesi’nde Başhekim Yardımcılığı’na getirildi. Aralık 2011’den bu yana Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Üniversite Sağlık Projeleri’nde yöneticilik görevini üstlenen Ağaoğlu, 3 yılın sonunda bakan müşavirliğine kadar yükselmeyi başardı.

DOKTORA ÖĞRENCİSİ BAŞKAN

Ağaoğlu, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı’nda doktora yaptığı için öğrenci sıfatıyla 2011’de Marmara Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanlığı’na seçildi. Ağaoğlu, 2011’den bu yana da YÖK’e bağlı Türkiye Öğrenci Konsey Başkanlığı görevini yürütüyor. Ağaoğlu, müşavir olarak görev yapmasının, öğrenci temsilcisi olmasında hiçbir engel teşkil etmediğini savunarak, “Tıp doktoruyum, aynı zamanda da müşavirim. Gayet normal. Marmara Üniversitesi Öğrenci Konsey Başkanı’yken de devlet memuruydum. Açıklama yapmamı gerektirecek bir durum yok. Devlet memuru olmam bu görevi yapmamda da engel teşkil etmiyor. Ben zaten bundan önce de sürekli yönetici ve idareci olarak görev yaptım” dedi.

AVANTAJ SAĞLIYOR

Ağaoğlu, “Devlet memurluğu ile öğrencileri temsil eden konseyin başkanlığını bir arada yürütmek, üniversitelerin özgürlüğü ve özerkliği açısından bir engel teşkil etmiyor mu?” sorusuna da, “Hayır hiçbir engel yok. Hatta tam tersi avantaj bile teşkil ediyor” yanıtını verdi.

4+4+4 TEŞEKKÜRÜ

Ağaoğlu, kamuoyunda uzun süre tartışma yaratan 4+4+4 12 yıllık zorunlu eğitim sitemine geçiş yasasının kabul edilmesinin ardından da Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmişti. Ağaoğlu, Twitter hesabından, “Sayın Başbakanımızla görüştük. Yeni 4+4+4 eğitim sistemi için teşekkür ettik ve faaliyetlerimizden bahsettik” demişti.

ODTÜ’yü kınamıştı

ODTÜ’deki olayların ardından önceki gün YÖK binasında açıklama yapan Ağaoğlu, ODTÜ yönetimini kınayarak, şunları söylemişti: “ODTÜ’ye gelen Başbakan bu ülkenin başbakanıdır. Onu her yerde koruyan polis bu ülkenin polisidir. Doğal olarak Başbakan’ı korumak adına bulunan polise ithamlarda bulunulması bizce anlamsızdır. Eğer oradaki öğrenciler o an polis tarafından tahrik edilmişlerse o molotofkokteyllerini bu kadar hızlı hazırlayabilen arkadaşları savunma sanayimizde destek olacak çalışmalar içinde bulunmaya davet ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bir üniversitede Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na karşı üniversiteyi savunulacak bir kale olarak gören, ilimden ve medeni bir protestonun nasıl yapılacağı bilgisinden nasibini almamış birkaç marjinal grubun üniversite öğrencilerini kesinlikle temsil etmediğini bildirmek isteriz. Sözüm ona ‘protesto özgürlüğü’ adı altında meşrulaştırmaya çalışan ve tüm bu yaşananları geri planda engellemeyerek olaylara çanak tuttuğunu düşündüğümüz ODTÜ’nün mevcut yönetimini de kınıyoruz.”

(hürriyet)

Son Güncelleme: Cumartesi, 29 Aralık 2012 13:34

Gösterim: 2039

Bartın’da bir anaokulunda çocuklara yerli malı haftası dolayısıyla dağıtılan üzerinde Ak Parti’nin logosu bulunan tabaklar öğretmen ve yöneticilerin başını yaktı…

BARTIN Valisi Bülent Savur, Şehit Üsteğmen Aydın Aydoğmuş İlkokulu’nun ana sınıfındaki Yerli Malı Haftası kutlamasında, AK Parti Kadın Kolları Başkanlığı’nın üzerinde partinin logosunun ve adının yazılı olduğu kartların bulunduğu meyve dolu tabakları dağıtmasıyla ilgili idari soruşturma başlatıldığını açıkladı.

AK Parti Bartın Kolları Başkanlığı’nın, 12 Aralık’ta Gölbucağı Mahallesi’nde bulunan Şehit Üsteğmen Aydın Aydoğmuş İlkokulu’nun ana sınıfında kutlanan Yerli Malı Haftası’nda üzerinde partinin logosunun ve adının yazılı olduğu kartın bulunduğu, içerisinde mandalina, elma ve muz bulunan meyve tabakları dağıttı. Olayın basına yansımasının ardından Bartın Valiliği soruşturma başlattı. Bartın Valisi Bülent Savur yaptığı açıklamada, "Bartın Şehit Üsteğmen Aydın Aydoğmuş İlkokulu’nda yaşandığı iddia edilen olayla ilgili okul yöneticileri ve öğretmenler hakkında idari soruşturmayı başlattık. Olayın detayları konusunda yapılacak incelemenin sonrasında gereken yapılacak" dedi.

> Öğretmenlere ‘Ak Parti logolu tabak’ soruşturması

Bartın’da bir anaokulunda çocuklara yerli malı haftası dolayısıyla dağıtılan üzerinde Ak Parti’nin logosu bulunan tabaklar öğretmen ve yöneticilerin başını yaktı…

BARTIN Valisi Bülent Savur, Şehit Üsteğmen Aydın Aydoğmuş İlkokulu’nun ana sınıfındaki Yerli Malı Haftası kutlamasında, AK Parti Kadın Kolları Başkanlığı’nın üzerinde partinin logosunun ve adının yazılı olduğu kartların bulunduğu meyve dolu tabakları dağıtmasıyla ilgili idari soruşturma başlatıldığını açıkladı.

AK Parti Bartın Kolları Başkanlığı’nın, 12 Aralık’ta Gölbucağı Mahallesi’nde bulunan Şehit Üsteğmen Aydın Aydoğmuş İlkokulu’nun ana sınıfında kutlanan Yerli Malı Haftası’nda üzerinde partinin logosunun ve adının yazılı olduğu kartın bulunduğu, içerisinde mandalina, elma ve muz bulunan meyve tabakları dağıttı. Olayın basına yansımasının ardından Bartın Valiliği soruşturma başlattı. Bartın Valisi Bülent Savur yaptığı açıklamada, "Bartın Şehit Üsteğmen Aydın Aydoğmuş İlkokulu’nda yaşandığı iddia edilen olayla ilgili okul yöneticileri ve öğretmenler hakkında idari soruşturmayı başlattık. Olayın detayları konusunda yapılacak incelemenin sonrasında gereken yapılacak" dedi.

Son Güncelleme: Cuma, 28 Aralık 2012 15:41

Gösterim: 1579


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.